Tarih ve 78 Kuşağı

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Tarih dediğimiz zaman, tarihe "sansasyonel bir konu" bulmak için merak salanların anladığı şey ile bizim tarihten anladığımız şey arasında aşılmaz bir uçurum bulunuyor.

Biz tarihten, haklı olanla haksız olanı, bunların arasındaki mücadelede, doğru olanla yanlış olanı ayırt etmeyi anlıyoruz.

Biz tarihten doğruları yeni kuşaklara aktarmak, yanlışlardan dersler çıkartmak ve haklı olanın davasını ayakta tutmayı anlıyoruz.

Bütün bunlar devrimci tarih anlayışımızın işlevsel sonuçlarıdır.

 
Bilimsel yaklaşım

İfade edilen 'işlevsel sonuçlara' varabilmek için, tarihte iç gıcıklayıcı, merak uyandırıcı, serüven ihtiyacını karşılayan tekil olayları, kişisel kahramanlıkları ortaya dökmek işe yaramaz.

Tarihe, o yaşanan dönemin dünya ölçeğinde materyalist yorumunu yaparak bakmak gerekir.

Büyük güçleri harekete geçiren nesnel ve öznel etkenleri, bilimsel olarak analiz ederek tarihi aydınlatmak dışında hiçbir yöntem işe yarar bir tarih yazmaya yetmeyecektir.

İşte, 22 yıl önce ancak böyle bir bilimsel yaklaşımla tarihimizin aydınlatabileceği düşüncesi ile yola çıkıldı.

 
Kişisel tanıklıklar

Bizim kuşağımızın tarihini aydınlatmak için "kişisel tanıklıklar" temel bir öneme sahiptir.

Oligarşik egemenlerin ve tarihçilerinin "kara(lama) defterinde" bizimle ilgili "yitik kuşak" hükmü yazılıdır.

Eğer bu materyalist tarih anlayışıyla işe başlarsak, o andan itibaren "kişisel tanıklıklar" tarihimizin bütün insani zenginliklerini ortaya koyacak, katı bilimsel analiz böylece insanileşecek ve tarih bize somurtkan bir ihtiyar gibi değil; gürbüz, hayat dolu genç bir insan yüzüyle gülümseyecektir.

Demek oluyor ki; vakfımızın kişisel tanıklıklara başvururken, "gizliliğin" üstündeki perdeyi aralamak gibi, dedektifçe kaygıları olmayacaktır.

Kimin "gizlilik" kaygısı varsa, bırakalım gizli kalsın.

Bizim ihtiyaç duyduğumuz tanıklık, milyonlarca insanın gözleri önünde yürütülen büyük bir mücadelenin içinde yer alan devrimcinin o günkü gözlemleri, duyguları, somut bilgileri, haklıyla haksız arasındaki, ezenle ezilen arasındaki, sömürenle sömürülen arasındaki mücadelenin o günlerde büründüğü özgün biçim ve içeriğe ait görüşleridir.

Bir de buna, bütün bu mücadeleler boyunca yitirilen insanlarla ilgili, bugün ne yazık ki anılardan silinen bilgileri derlemeyi eklemek gerekir.

Bir gün gelecek, bu topraklarda; yoksul insanların, ezilen halkların mutluluğu, kurtuluşu, özgürlüğü ve insanca yaşaması uğrunda can verenler adına, ülkemizin en iyi, en yetenekli yontucularının eliyle anıtlar yapılıp, dikilecek.

Onların yaşamları ve kavgaları romanlaştırılacak, ekranlara taşınacak...

Hala çok yoksul kültür hayatımızı zenginleştirecek böylesi sanat eylemlerinin yapılabilmesi için bile kuşağımızın tarihinde anılmaya değer ne varsa, onları ortaya çıkartmak, biriktirmek, tasnif etmek ve tarihçinin, edebiyatçının, sinematografın, görsel sanat dallarının hizmetine sunmak bizim işimiz değil midir?

Hey 78'liler, size sesleniyorum, değil midir?

22 yıl önce bu benzeri satırlar yazılarak yola çıkıldı. 

 
Elbette başladığımız yerde değiliz

İşte gasp edilen yurttaşlık haklarımız kazanıldı. Böylece "yitik kuşak" masalı aşılmış oldu. 

1 Mayıs 1977 Katliamı ve Maraş Katliamı başta olmak üzere darbeye giden yolu temizlemek için yapılan simge katliamlar ve cinayetlerle ilgili dosyalar açıldı...

Yüzlerce miting, sokak gösterisi, panel, sempozyum ve toplantı yapıldı...

Yüzbinlerce bildiri, el ilanı vb. dağıtıldı. 

18 yıldır sistemli bir şekilde "Ne geçmiş tükendi ne gelecek!" perspektifi ile "78'liler Tükenmez" dergisi çıkarıldı...

Yüzlerce Radyo, TV, YouTube programları gerçekleştirildi...

Bütün bu faaliyetlerin yarattığı etkiyle, 12 Eylül Darbe Anayasanın Geçici 15. maddesi kaldırılması ve 12 Eylül darbecilerinin yargılanması siyasi iktidarın gündeminde yer aldı…

Anayasanın Geçici 15. maddesi kaldırıldı…

Bizi tatmin etmese de iki darbe şefi yargılandı iki darbe şefinin yargılandı…

12 Eylül darbesinin kanlı yüzünün sergilenmesi ve toplum bilincinde darbe karşıtı bir siyasi kültürün gelişmesi için sürekli yazıldı, çizildi, konuşuldu…

Bu memlekette neredeyse gitmedik kent bırakılmadı...

Gidilen köy ve kasaba da az değildi. 

Bu arada baştanbaşa Avrupa turu da yapıldı... 

 
İbret!

Şöyle bir gözümüzün önünde canlandıralım! Kuşağımız yaklaşık 3 bin can verdi.

Günün birinde onların portrelerini 1x1 metre boyutunda yan yana dizdiğimizi düşünelim. Onların dürüst çehrelerinden oluşan zincir üç kilometre ederdi.

Biz şimdi, "ha deyince" canlı devrimcilerden üç kilometrelik bir zincir yapmanın ne denli zor bir iş olduğunu biliyoruz ve ölülerimizin gücüne şaşmadan edemiyoruz.

İbret alınacak bir kıyaslamadır bu... 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU