Suriye savaşı "cihatçılığı" nasıl dönüştürdü? "Afganistan'dan Suriye'ye aslan olarak gittik şimdi IŞİD yüzünden fare olarak dönüyoruz"

Haber ajansları, araştırma şirketleri, istihbarat raporları hep onlardan bahsediyor. Suriye'nin yabancı cihatçıları aradan geçen bunca yıldan sonra hangi noktada duruyor? Independent Türkçe, 13 yıl Afganistan ve Suriye'de savaşan bir cihatçıyla konuştu

Fotoğraf: Reuters

Suriye'deki iç savaş 2011 yılında başladı ve zamanla diğer devletlerin de müdahalesiyle uluslararası bir nitelik kazandı. 

El-Kaide'nin Suriye'yi bir "cihat sahası" olarak ilan etmesinin ardından birçok bölgeden binlerce yabancı savaşçı Suriye'nin yolunu tuttu. El Kaide lideri Eymen el Zevahiri'nin çağrısına uyarak Ortadoğu'nun diğer ülkelerinden; Kafkaslardan, Kuzey Afrika'dan ve Avrupa'dan gelip Suriye'de savaşmaya başladılar. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Suriye hükümeti karşıtı savaşçılar sadece El-Kaide saflarında değildi. Birçok farklı grup ve örgüt buraya savaşçı gönderdi.

Beşşar Esad'ı ya da YPG'yi desteklemek için farklı ülkelerden gelenlerle birlikte artık ülkede on binlerce yabancı silahlı savaşçı vardı.

Modern cihatçılık Suriye ile başlamadı

Ama Sünni savaşçılar (ya da daha popüler ismiyle cihatçılar) için Suriye ilk değil. 

1979-1989 arasında birçok ülkeden binlerce savaşçı, El-Kaide'nin de serpildiği bu dönemde Afganistan'a gitti ve Afganların Sovyetlere karşı yürüttüğü "cihada" destek verdi. 

Sonra Bosna'ya, Çeçenistan'a ve Irak'a da gittiler. 

Birçok uluslararası analist, 11 Eylül saldırılarının ardından evini-barkını terk ederek savaşa gidenlerin sayısını arttırdığını belirtiyor.

Bu, Batı'dan yayılan İslamofobiye ve ağır güvenlik önlemlerine rağmen oldu.

"Büyük bir ülkünün", "ilahi bir çağrının" peşinden soğuk siperlere girenler hep güvenlik bağlamında konuşulsa da buralarda çok hikaye biriktirdiler. 

Afganistan'ın sarp dağlarından inerek Suriye'ye gidenler için Suriye son durak mı? 

Suriye'ye giden ilk yabancı savaşçılar büyük oranda El-Kaide'nin Suriye kolu Nusra Cephesi'ne katıldı.

Zaman içinde örgüt önce El-Kaide'nin ayrıldığını açıkladı ardından ismini değiştirdi.

Şimdi silahlı muhaliflerin kontrolünde kalan son toprak parçasında, İdlib'de bir yönetim kurdu.

Şimdiki adı Heyet Tahrir el Şam olan örgütün lideri Muhammed el Colani yabancı basına röportajlar veriyor.

Sivil yönetim vurgusu yapıyor. Rusya'nın, İran'ın baş düşmanı, daha önce Irak'ta ABD güçlerine karşı savaşmış tecrübeli bir "cihatçı", üzerinden savaş kıyafetini çıkartarak takım elbiselerini giydi.

Colani ne demişti?

Peki diğerleri? 

"Onlara ne olacak" sorusunu bizzat Muhammed el Colani'ye sormuştum. Tam olarak şöyle dedi:

"Muhacir kardeşlerimiz Suriye'ye bize yardım etmeye geldi. Gayretleri için çok teşekkür ediyoruz. Kesinlikle onlardan vazgeçmeyeceğiz. Artık bizden bir parça. Halkla iç içeler. Onlar halktan memnun, halk da onlardan. Bu insanlar kendi devletlerine bir tehdit değiller. Bizim kurduğumuz siyasetin altındalar."

Hem Suriye'nin mevcut iç dengesini hem de kaygan uluslararası dengeleri gayet gözetir görünen bir açıklamaydı. 

Yabancı savaşçıların halet-i ruhiyesi

Peki, güvenlik teorilerinin bir tarafına iliştirilen, istihbarat raporlarının değişmez figürleri bunca tecrübeden sonra neler düşünüyor?

Aylar sonra tekrar İdlib'deyim. 

Yoksulluğun ve çaresizliğin kesif kokusunun burunları değil gözleri yaktığı devasa çadır kampların gölgesinden geçip gazyağı ile yanan bir sobanın ısıttığı küçük bir odada karşı karşıya oturuyoruz. 

Uluslararası haber ajanslarının, think-tankların raporlarında "yabancı savaşçı" ya da "cihatçı" diye anılan binlerce kişiden biri. "Cihat" kariyerine 2009'da Afganistan'da başlamış sonra diğer arkadaşları gibi Suriye'ye geçmiş. Memleketi Türkiye. 

Adını isteği doğrultusunda yazmıyoruz. Fotoğrafının çekilmesini de istemiyor. 

Afganistan'daki fark

Afganistan'ı anlatırken ne kadar heyecanlıysa laf Suriye'ye gelince bir o kadar durgun:

"Afganistan'da hem İslami dersler okuyor hem de cihada katkı vermeye çalışıyorduk. Taliban, başka ülkelerden gelenleri hemen cepheye sürmezdi. Önce önemli ölçüde teorik dersler yapardı. İlme ve tecrübeye değer vardı, biz de kendimizi değerli hissederdik. Türkler Türklerle, Araplar Araplarla beraber kalırdı. Kendi kendime, 'O kadar güçlüyüz ki kısa sürede Kudüs'ü alırız' diyordum. Ama gerilla savaşı mücahidin canını sıkar. Aylarca bir kampta beklemen gerekir. Hemen sıcak hatta gönderilmeyen yabancı savaşçılar da bir süre sonra heyecanlarını kaybetmeye başladılar."

"'Altında erkek olduğunu bilsem bile burkayı açmam' sözü etkiledi"

Afganistan'da kendisini en çok etkileyen şeylerden birini soruyorum. Hiç duraksamadan devam ediyor:

"Taliban, kontrol ettiği bölgelerde yol kontrolü yapardı. Araçların içinde burkalı kadınlar olurdu ama onlar hiç araçtan indirilmezdi. Bu bana garip geldi. Komutana, 'Bunlar burka giymiş erkekler olamaz mı, neden kontrol etmiyoruz' diye sordum. Bana, 'Onun erkek olduğundan emin olsam bile burkasını açtırmam' dedi. Belki can güvenliği var ama yine de hürmet ediyordu."

 

Suriye.jpeg
Suriye'de birçok farklı örgüt çatısı altında çok sayıda yabancı savaşçı var / Fotoğraf: Independent Türkçe (Arşiv)

 

2014'te Suriye'ye geçti

Afganistan macerasından sonra kısa bir süre Türkiye'ye gelip ardından Suriye'ye geçtiğini söylüyor. 2014 yılında Suriye'ye kafasında birçok soru işaretiyle gitmiş. O soruların cevabını hala tam olarak veremediğini anlıyorum:

Suriye'ye akın akın yabancılar gidiyordu. Normalde savaş bölgelerine gitmek kolay değildir. Aylarca yol aramak gerekir. Batılı devletlerin sonrada kendilerine sorun çıkartabilecek insanları bu yöntemle Suriye'ye doğru ittiğinden şüphelendim. Mesele yüzde 100 cihat olmayabilirdi yani. Tam bu günlerde Devle (IŞİD için kullanılan isimlerden biri) ortaya çıkmıştı. Yabancıların büyük kısmı onlara katılıyordu. Onları bir yere toplayıp sonra da ortadan kaldıracakları aslından o günlerden belliydi. Onları Afganistan'da duymaya başlamıştık. Onlar için "sert kardeşler" ifadesi kullanılıyordu. Suriye'ye gelince buradaki komutanlara yaptıklarını görünce dehşete düştüm. Suriye için savaşan Suriyeli muhalif komutanların kafalarını kesmişlerdi.

"Cihatçılığa en büyük darbeyi IŞİD vurdu"

Ona göre "cihatçılığa" en büyük darbeyi ne ABD' ne de Rusya'nın vurdu. Kendilerine son 30 yılın en büyük darbesini IŞİD indirdi. İnsanların bakışları değişti. Bunu da Türkiye'de yaşadıkları üzerinden şu sözlerle anlatıyor:

Türkiye'de cihada gittiğimizi bilen solcu arkadaşların ya da gözaltına alındığımızda polislerin bize olan tavırlarından hissederdik. Ölçülü bir saygıyla yaklaşırlardı. Saygı bize değil, mücadele azmineydi. Afganistan'dan Suriye'ye aslan olarak gittik şimdi fare olarak dönüyoruz. Bunun suçlusu da ABD'nin insansız hava araçları ya da Rus savaş uçakları değil IŞİD'in kendisi. Kendi evinde günahın içinde boğulmuş, başka ülkeye gelmiş şeriatı ikame etmeye çalışıyor. Tepeden inme şeriat olur mu? Bir süreç gerekir. İlmi yok ama tekfirci. Cariye almayı en önemli motivasyon olarak görüyor. Şimdi kendi kadınları YPG'nin hapishanelerinde. Bundan kim kârlı çıktı?"

 

Reuters archive.jpeg
Fotoğraf: Reuters / Arşiv

 

IŞİD'in "başarısının" sırrı neredeydi?

Peki IŞİD bunca savaşçıyı nasıl kazandı? İlk dönemlerdeki başarısının sırrı neredeydi?

Ona göre bunun iki sebebi var: "İlki askeri başarıları ve bunun reklamını çok iyi yapması diğeri de devlet ilan etmesi. Devlet biat gerektirir. Devleti ve şeriatı ilan etmesi en önemli hamlelerinden biriydi."

Başka bir ülkede benzer bir savaşa yine yabancı savaşçı akının olup olmayacağını da soruyorum. IŞİD benzeri tekfirci yapıların düşünmeden gideceğini ama daha mutedil grupların bekleyeceğini söylüyor. 

Suriye, "cihatçılığı" böyle dönüştürüyor. 13 yıllık "cihatçının" son sözleri şöyle oluyor: "Eskiden her şeyin topla-tüfekle halledilebileceğini zannederdim. Şimdi mühendis olmadan olmaz diyorum."

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU