Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanlığı seçimlerini kazanmasından bu yana 25 yıl geçti. "İstanbul'u kazanan Türkiye'yi kazanır" bu dönemde ürettiği bir ifade-sonuç olarak Cumhurbaşkanlığı'na giden süreci düşünüldüğünde doğruluğu kanıtlı. Bu nedenle, Mart ayının iptal edilen belediye başkanlığı seçimleri pazar günü yeniden gerçekleştirildiği sırada Türkiye genelinde kayda değer bir risk söz konusuydu.
Erdoğan'ın adayı Binali Yıldırım, muhalif aday Ekrem İmamoğlu'na yaklaşık 800 bin oy farkla kaybetti, yüzde 10'luk küçük düşürücü bir fark. Bu durum, 31 Mart'ta İmamoğlu'nun kazandığı yerel seçimlerde, iki aday arasındaki farkın 13 bin oydan biraz fazla olması sebebiyle önemli.
Sadece üç ay önce İmamoğlu Türkiye'de tanınmayan bir isimdi. Merkez sol CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) ve muhafazakar milliyetçi İyi Parti'den oluşan Millet İttifakı adayı olarak gösterilmeden önce İstanbul’ün küçük bir ilçesinin belediye başkanıydı.
Rakibi, Erdoğan'ın iktidardaki AKP (Adalet ve Kalkınma Partisi) ve aşırı milliyetçi MHP’nin (Milliyetçi Hareket Partisi) adayı Yıldırım ise Ulaştırma Bakanlığı ve hatta Cumhurbaşkanı'nın altında Başbakan görevlerinde bulunmuştu. Seçim kampanyası bu yılın başlarında başladığında, Yıldırım'ın statüsü önünde fersah fersah önde olduğu anlamını taşıyordu.
Ancak İmamoğlu, son derece basit bir sloganla, Türkiye siyasi tarihinin en başarılı seçim kampanyalarından birini yürütmeye devam edecekti: “İstanbul'da yaşayan 16 milyonun belediye başkanı olacağım”. Kapsayıcılığını yorulmadan vurguladı ve etnik kökenleri, inançları, sosyal statüleri, cinsiyetleri ve yaşları ne olursa olsun toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalıştı.
Gençlere odaklanması, seçmenlerin çoğunun kalbini ve akılını kazanmasını sağladı ve İstanbul'un AKP'nin kalesi olarak görülen bölgelerinde bile çok büyük taraftar topladı. Daha iyi bir yaşam vaat ederek, gelecek için umut vererek gençlerle bağlantı kurdu. Aslında, ünlü seçim sloganı “Her şey çok güzel olacak” bile ilk kez 17 yaşındaki biri tarafından dile getirilmişti.
Türkiye'nin hayli bölünmüş siyasi ortamına karşın, şehrin 2 milyonluk Kürt nüfusuyla köprü kurmayı başardı. Hapisteki solcu Kürt partisi HDP (Halkların Demokratik Partisi) lideri Selahattin Demirtaş'ın desteği, Kürtlerin sandığa gidip oy kullanması yönünde harekete geçmesinde kritik bir rol oynadı.
İmamoğlu'nun kısa görev süresi - sadece 18 gün - kentin yoksulları için de çalışmaya istekli olduğunu gösterdi. Seçimlerin tekrarı öncesinde belediye başkanı olarak görev yaptığı 2,5 haftalık sürede, kentin engin mali kaynaklarının yoksullar ve alt kesimler için daha etkin biçimde kullanılabileceğini gösterdi. Şimdi ise, sürecin ön planında kadınların olduğu aşağıdan-yukarıya doğru sosyal gelişim programları vaat ediyor.
Ancak, çoğu seçmenin ilgisini çekmesine neden olan şey ilk seçimin iptaliydi. Seçimin, Erdoğan'ın AKP'sinin siyasi baskı sonucu Yüksek Seçim Kurulu tarafından geçersiz kılınması partinin imajı açısından korkunç oldu. Birçok AKP destekçisinin gözünde dahi bu adaletsizlik kabul edilemezdi. Bu durum ışığında, İmamoğlu'nun yolsuzluk, kayırmacılık ve kamu fonlarının israfını azaltma taahhüdü her koşulda kazanan bir hamle olacaktı.
Yine de İmamoğlu, devletin bütün kaynaklarını kullanabilen bir rakibe karşı mücadele verdi. Erdoğan'ın ülke medyasının çoğunluğunu kontrol etmesine rağmen kazandı. Birçok kirli siyasi oyun ile karşılaştı; bunlara atalarının eskiden Yunan Pontus bölgesinde yer alan Trabzon kentiyle (şu anda Karadeniz kıyısında, Türkiye'nin kuzey doğusunda) bağlantısı nedeniyle “Türklüğünün” sorgulanması da dahil. Yine de İmamoğlu, "Tüm İstanbul'a hizmet edeceğim" mesajıyla karakterini küçültme girişimlerini engellemeyi başardı.
* Profesör, Coventry Üniversitesi Öğretim Üyesi
* İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Ayşe Yıldız
© The Independent