Savunma sanayisinde son yıllarda kaydedilen ilerlemeler kamuoyunda ilgiyle takip ediliyor.
Üretilen yeni silahlar bir övünç kaynağı olarak tanıtılıyor.
Geçmişe oranla Türk savunma sanayisinde bir ilerleme olduğu herkesin kabul ediliyor.
Ancak savunma sanayisi pek çok açıdan da dışa bağımlı.
Oldukça komplike sistemler olan silahların tamamının bir ülkede üretilmesi çoğu zaman mümkün olmuyor.
Dünyanın en gelişmiş savunma sanayisine sahip ABD bile kimi silahları üretirken bunların bazı parçalarını farklı ülkelerden alıyor.
Örneğin F-35 üretimi. Bu savaş uçağı ABD tarafından geliştiriliyor ama 9 ülkenin katılımıyla yapılıyor.
Türkiye de kendi silahlarını üretirken birçok parçasını farklı ülkelerden alıyor. SİHA'ların motor ve optik kameraları bunun en bariz örneği.
Dolayısıyla savunma sanayisi aynı zamanda ithalatın en fazla olduğu alanlardan biri.
Ekonomik sıkıntılar ve döviz kurundaki artışın Türkiye'nin övünç kaynağı olmaya başlayan bu sektörü nasıl etkileyeceği merak konusu oluyor.
İktidara haber verin, savunma sanayisi alt yüklenicilerinden 1 yıldır ödeme alamayanlar var. Genel ekonomik durum ve kamu bütçesinin hali böyle olmaya devam ederse, devraldıkları en parlak sektör 5 seneye tamamen çöküşle karşı karşıya kalabilir.
— Burak Yıldırım (@ltburakyildirim) November 18, 2021
"Savunma sanayisi alt yüklenicilerinden bir yıldır ödeme alamayanlar var"
Savunma sanayi araştırmacısı Burak Yıldırım, bu duruma dikkati çekti.
Yıldırım, 18 Kasım 2021 Perşembe günü Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, "İktidara haber verin, savunma sanayisi alt yüklenicilerinden bir yıldır ödeme alamayanlar var. Genel ekonomik durum ve kamu bütçesinin hali böyle olmaya devam ederse, devraldıkları en parlak sektör 5 seneye tamamen çöküşle karşı karşıya kalabilir" iddiasında bulundu.
"Birçok projede açıklanan takvimlerin oldukça gerisinde kalındı"
Gelinen noktada birçok projenin daha önceden açıklanan takvimlerin oldukça gerisinde kaldığını öne süren Yıldırım, "Altay projesi 10 yıldır seri üretime geçmeyi bekliyor. MİLGEM'in sonraki safhaları da oldukça gecikti. TCG Anadolu neredeyse tamamlanmak üzere ancak İSTİF ve TF2000 ise aynı dönemde envantere alınamayacak" dedi.
Özellikle son 5 yılda ekonomik sıkıntıların etkisiyle kamu bütçesinden ayrılması planlanan paylarla ilgili de ciddi açık verilmeye başlandığını öne süren Yıldırım, "Sadece döviz kurlarındaki yükseliş bile yıllık bütçedeki limitleri zorlarken dış politikada yapılan tercihlerin sonuçları olan ambargolar da bu finansman problemlerini daha da arttırdı. Son bir yılda ise bazı alt yükleniciler sektörün en önemli firmalarına sundukları hizmetler/yazılımlar/ürünler için planlanan vadede ödeme alamamaya başladılar. Sırtını bu sektöre yaslayan firmalar için nakit problemi ortaya çıkmaya başladı" diye konuştu.
"Üretilen ürünleri ihraç etmek tek başına yeterli finansman sağlamaz"
Söz konusu silahlanma olduğunda, ürettiğiniz ürünleri ihraç etmeniz de tek başına yeterli bir finansman sağlamayacağını aktaran Yıldırım, şöyle devam etti:
Arzu edilen silahları üretmek için ciddi bir teknik bilgi ve oldukça yüksek bütçeler tahsis etmeniz gerekiyor. Ürettiğiniz teknik bilgiyi sivil alanlara da aktarabilirseniz sürdürülebilir bir savunma sanayisi kurgulayabilirsiniz. Türkiye, Fransa gibi tamamen kendi üretimi silah sistemlerini finanse edebilecek ekonomik büyüklüğe ve kamu bütçesine sahip değil. Dış ticaret büyüklüğü ise bu ticaret yollarında tamamen operasyonel bağımsızlığı sağlanmış silah sistemleriyle güvenliği sağlamaya yetmiyor.
"Önlem alınmazsa sektör çökebilir"
Sektörle ilgili ciddi bir planlama ve sanayi politikası oluşturulmazsa Türkiye'nin tıpkı Güney Afrika ve Brezilya'nın yaşadığı gibi savunma sanayisinde sektörel bir çöküş tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğini öne süren Yıldırım, "Üstelik bu risk hiç de uzakta değil. Sektördeki kalifiye personelin önemli bir kısmı yurtdışına taşınmışken mevcuttakilerin de istihdam edilecekleri alanların sınırlı kalması; ekonomik bir daralma tehlikesi, telafisi çok uzun yıllar alacak başka bir büyük göçe neden olabilir. Eğer bu adımı atmakta geç kalınırsa, sonradan oluşturulacak sanayi politikası, daha sadeleşmiş ve teknolojik açıdan daha az gelişmiş sistemlerin üretilmesini mümkün kılabilir. Yani ciddi bir potansiyel kaybı riskiyle de karşı karşıyayız" değerlendirmesinde bulundu.
"Türkiye, savunma sanayisine öncelik verdiğinden olumsuz etkilemez"
Emekli Hava Korgeneral Erdoğan Karakuş, Yıldırım'dan farklı görüşte. Karakuş'a göre dövizdeki artış savunma sektörünü olumsuz etkileyecek.
"Çünkü savunma sanayine öncelik veriliyor" diyerek gerekçesini açıklayan Karakuş, "Türkiye artık savunma sanayisi olmazsa yaşayamayacağını anladı. Ayrıca oradan gelir geliyor ve ileride daha büyük gelir geleceği biliniyor. Bu nedenle oraya yapılan yatırım devam eder. Başka alanlarda örneğin baraj, yol gibi proje iptalleri olsa bile savunma sanayisinde proje iptalleri de olmaz. Sadece alımların olduğu projelerin fiyatları artar" ifadelerini kullandı.
"Döviz fiyatlarının artması savunma açısından Türkiye'nin aleyhine olacaktır"
Emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu ise Türkiye'nin savunma politikasını dışarıdan alımlar ve ülkede üretilenler olarak ikiye ayırmak gerektiğini kaydederek, şunları söyledi:
Dış alımlar dövizdeki artıştan dolayı direkt etkilenir. Bizim ürettiklerimizin bir kısmının ise yine malzemeleri yurtdışından geliyor. Dolayısıyla bunların maliyeti artar. Bunlar arasında sattıklarımız da var. Bundan dolayı bunların fiyatları da yükseleceğinden sattıklarımızla ilgili piyasa biraz kısıtlanabilir. Kısaca döviz fiyatlarının artması savunma açısından Türkiye'den daha fazla para çıkmasına neden olacağından aleyhine olacaktır.
"Yerli üretim yükseldiğinden engelleyici boyutlara ulaşacak etkisi olmaz"
Başkent Üniversitesi Stratejik Araştırma Merkezi Danışmanı Ercan Çitlioğlu ise bu konuda farklı düşünüyor ve gerekçesini şöyle anlattı:
Eskiden olsaydı olumsuz etkisi çok daha büyük olurdu. Çünkü geçmişte Türkiye'de savunma sanayisinin ürettiği silah sistemleri büyük oranda dışarı bağımlıydı yani yüzde 80-90 oranında. Ama şimdi bazı sistemlerde bu oran yüzde 40'lara kadar düştü. Dolayısıyla engelleyici boyutlara ulaşabilecek bir etkisi olabileceğine ben şu aşamada ihtimal vermiyorum. Yerli üretim yükseldikçe Türkiye'nin döviz hareketlenmelerinden etkilenmesi de otomatikman geriliyor.
© The Independentturkish