Başarı, zafer... Başarmak, kazanmak…
Bunlar, İran'da devletin kontrolündeki medyada, İslam Cumhuriyeti'nin yeni Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin performansı anlatılırken yankılanan kelimelerden bazıları…
Buradaki ana fikir, Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve onun "New York Gençliği" grubunun liderliğindeki İran'ın sekiz yıllık kötü bir dönemi geride bırakmış olması ve bugün yeni bir cumhurbaşkanının ekibinin önderliğinde bir refah çağına hazır görünmesidir.
İddia edilen başarılar arasında Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan'ın protokol kurallarını göz ardı ederek Bağdat'ta bir dizi devlet ve hükümet başkanının saflarını yararak ilk sıraya geçtiği dramatik adımı yer almaktadır.
Bu adım, Iraklı ev sahipleri de dahil olmak üzere pek çok kişiyi kızdırmış olsa da İran mollalarına, Bağdat'taki zirvenin "İslam Cumhuriyeti tarafından önerilen politikaları onayladığını" iddia etme fırsatı verdi.
Fakat gerçekte, zirvede yapılan açıklamada Tahran'ın tek bir önerisi bile yer almıyor. Bunun nedeni zirvenin istikrarı, iş birliğini ve gerilimi azaltmayı seçmesi, Abdullahiyan'ın ise isimsiz düşmanlar karşısında "direniş" ve "mücadele" çağrısı yapmasıydı.
İddia edilen ikinci "zafere" gelince; henüz gerçekleşmeden kutlaması yapıldı. Cumhurbaşkanı Reisi'nin Çin ve Rusya'nın liderlik ettiği güvenlik iş birliği grubu olan Şangay İşbirliği Örgütü'nün zirvesine katılmak üzere Tacikistan'ın başkenti Duşanbe'ye seyahat etmesi planlandı.
İran medyası, Reisi ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında yaklaşan görüşme hakkında şiirler döktürdü. Rusya, İslam Cumhuriyeti'nin ana koruyucusu olarak gösterilirken umut edilen görüşme daha gerçekleşmeden "tarihi" olarak tanımlandı.
Nihayetinde Putin, Kremlin'de bir dizi "Kovid-19" vakasının tespit edilmesinin ardından kendisini izole etmek zorunda kaldığı için toplantı gerçekleşmedi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bir sonraki "zafer", Rusya'nın İslam Cumhuriyeti'nin Şanghay grubuna tam üye olmasına karşı 16 yıldır elinde tuttuğu "vetoyu" nihayet kaldırmasıyla geldi.
Medya, kendisinden önceki başkanların başarısız olduğu bu adımın cumhurbaşkanlığı koltuğundaki yeni adam için büyük bir zafer olarak tasvir etti.
Gerçekte yaşananlar bir "zaferden" daha azdı. Duşanbe zirvesinde İslam Cumhuriyeti'nin "tam üyelik sürecini etkinleştirmeyi" kabul etti; fakat sürecin tamamlanması 5 yıldan fazla sürebilir.
Nitekim karar, Rusya'nın, "İran rejimine yönelik sıkı kısıtlamaları devam ettirirken etkileyici sözler vermesinden ibaret olan politikasıyla" da tamamen tutarlıdır.
Bu tür durumların listesini uzatabiliriz. Mesela Rusya, İran'a silah satma sözü verdi ancak bunu ağırdan aldı. Silahların teslim edildiği durumlarda ise eski silahların verildiği görüldü. Bunlar arasında Umman Körfezi'nde paslanmış olan denizaltı da var.
Ayrıca Putin, İran'ın Avrupa ile ticari faaliyetlerini kolaylaştırmak ve ABD yaptırımlarını atlatmak için "Volga-Kazvin Yolu" adı verilen yeni bir ticaret yolu açma sözü verdi.
Ancak bir kez daha sahada olan tek şey, İran'a Hazar Denizi'nin kuzey kıyılarındaki küçük bir limana erişme olanağının verilmesi oldu.
Moskova'nın İran'ın uluslararası bankacılık alanındaki sorunlarını çözmesine yardımcı olacak "iş birliği" vaadi memnuniyetle karşılandı ve bir "başarı" olarak nitelendirildi.
Moskova'da geçen hafta imzalanan anlaşmanın muğlak olduğu dikkat çekiyor. En iyi yorumla bile bu anlaşma, ABD yaptırımları nedeniyle İran'ın uluslararası ticaretine getirilen kısıtlamaları yine de hafifletemeyecek.
Reisi'nin "Çin ile stratejik ortaklığın acilen etkinleştirilmesi" çağrısı da "büyük başarı" olarak karşılandı.
Oysa görünen o ki Pekin, İslam Cumhuriyeti'ni daha uzun bir süre kontrol altında tutmayı tercih ediyor.
Ayrıca Çin'in bankalarında dondurulan 22 milyar dolarlık İran varlığının en azından bir kısmını serbest bırakacağına dair de bir işaret yok.
Reisi'nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda konuşmak için New York'a seyahat etmesi ise iddia edilen bir diğer başarıdır.
Bu, gerekli izinleri alamayacağına ilişkin korkuları yatıştırdı. Öyle ki "evrensel yetkinlik ilkesi" olarak bilinen durumdan dolayı birtakım sıkıntılarla karşılaşabilirdi.
Bunun nedeni ise 1980'lerde Tahran'daki toplu davalara katılımı hakkında söylenenlerdir.
Ayrıca Duşanbe Üniversitesi'nin Reisi'ye fahri doktora verme kararı da bir 'başarı' olarak alkışlandı. Bunu, Reisi'nin akademik bir üniforma giydiği ve kendisine -Ayetullah unvanının yanında- "doktor" unvanıyla işaret edilen resimlerinin yayılması takip etti.
Ancak başka bir İslam devletinin başkanı, yani Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani de Duşanbe Üniversitesi'nden bu onuru alan isimlerden biriydi.
Reisi'nin ekibi, Suriye üzerinden bir miktar petrol göndererek "Lübnan'ı kurtardıklarını" iddia ediyorlar.
Ayrıca Irak'ın hava yoluyla seyahat eden İranlılar için vizeleri kaldırması bir ‘zafer' olarak nitelendirildi. Oysa her yıl türbeleri ziyaret eden İranlıların sadece yüzde ikisi bundan faydalanacak.
Reisi'nin ve ekibinin her haberden yararlanmaya yönelik bu yorulmak bilmeyen girişimleri, ülkenin salgın nedeniyle harap olduğu, ekonominin çöktüğü ve gösterilerin patlak verdiği bir zamanda anlaşılabilir bir durumdur.
Diğer yandan eski Cumhurbaşkanı Ruhani, -Rafsancani ve Muhammed Hatemi'nin yolunu takip ederek- ABD ile büyük bir pazarlık yanılsaması içerisindeydi.
ABD'yi "küresel köyün lideri" olarak nitelendirdi ve onunla yapılacak bir anlaşmanın İran'ın bütün sorunlarını çözeceğini iddia etti. Bu yanılsama, her ne kadar şimdi paramparça olmuş olsa da yerini başka biri alıyor.
Yeni yanılsama, Rusya ile ittifakın Devrim Rehberi Ayetullah Ali Hamaney'in umduğu mucizeyi gerçekleştireceği fikri etrafında dönüyor.
Rafsancani, Hatemi ve Ruhani'ye hâkim olan "Amerikan yanılgısı" İran'a büyük zarar verdi. Bu, İran'ın sorunlarının çözümünün ancak dışarıda bulunabileceği inancını pekiştirdi.
Şimdi bunun yerini bir diğeri alıyor. Nitekim "Rus yanılgısı" da aynı mantığa dayanıyor. Ancak Humeyni'nin Ortadoğu'yu işgal ettiği, İsrail'i haritadan silip süpürdüğü ve "Amerikasız bir dünyanın" kurulmasına öncülük ettiği hayali içerisinde hayat süren bir rejimi ne ABD, ne Rusya, ne Çin ne de başka bir güç desteklemeye hevesli olacaktır.
ABD Başkanları Bill Clinton ve Barack Obama, Humeyni rejiminin kökleşmesinde her ne kadar destek vermiş olsalar da nihayetinde onun kuruntularını desteklemeye hazır değillerdi.
Putin ve Şi'ye gelirsek; İran'dan mümkün olduğu kadar faydalanmak ve alabileceklerini almak için acımasızca uğraşıyorlar.
Bu ikisi İran'ı asla eşit bir stratejik ortak olarak kabul etmezler. Rafsancani-Hatami-Ruhani üçlüsünün bunu fark etmesi 24 yıl sürdü.
Şimdi Reisi'nin onlara katılmak için önünde 4 yılı var.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu
© The Independentturkish