Çin'in anlaşılması ve çözülmesi zor büyük bir gizem olduğu yaygın bir inanç. Daha da yaygın olan, işin içinde anlamadığımız bilmeceler olduğu sürece, Pekin'i ele alırken, onu çağdaş tarihte ya da eski yolda olduğu gibi bildiğimiz uluslararası güçler sepetine ya da sepetlerine koymak.
Bu iki yaygın olan arasında, uluslararası ilişkilerde her yeni bir gelişme yaşandığında Çin'i anlama meselesi büyük gürültüyle gündeme geliyor.
Yeni bir Amerikan başkanı göreve geldiğinde, onun Çin'e ve Çin'in ona karşı tutumu, bize güçlü bir uluslararası gücün anlaşılması konusunda bilgi verebiliyor.
Halihazırda olup bitenlere yönelik tutumu ile tepkisini araştırmak için Çin'i öne çıkarmak bu çerçeveye giriyor.
Söz konusu çerçeveye göre, bu (Çin'in tutumu ve tepkisi) netleşmeden veya araştırmacıların bunu araştırmaları gerekmediği sürece küresel hikâye tamamlanmayacak.
Bu kez Afganistan'da yaşanan dikkat çekici hadiselere yakın ve yapışık olan Çin'in tutumu konusunda bu netleşme olmadan hikâye eksik kalacak.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Pazar günü, Taliban, Kabil'in kontrolünü ele geçirdi ve İslamcı gruba uzun zamandır elde etmeye çabaladığı ödülü verdi: ABD destekli hükümetin çöküşüyle birlikte tüm Afganistan üzerinde kontrol.
Devlet Başkanı Eşref Gani kaçtı ve Amerikan varlığı yaklaşık 20 yıl sonra ani ve kaotik bir sona yaklaşıyor gibi görünüyor.
Başkentin ele geçirilmesi sürecinin şekillenmesi yıllar aldı, ancak nihayetinde bir günde tamamlandı.
Tüm Afgan il merkezlerini ele geçirmeye başlayan Taliban, sabah saatlerinde şehre girdiğinde çok az direnişle karşılaştı.
Akşama doğru ise, Gani'nin Afganistan'dan ayrılmasından sadece birkaç saat sonra görkemli başkanlık sarayında televizyon kanallarına röportajlar veriyordu.
Geriye ayrıntılar kalıyor. Bunlardan biri de, Çin'in bundan pek de rahatsız görünmemesi. İlk resmi tepkisi, Taliban ile anlaşmaya hazır olduğu yönündeydi.
Kabil'deki Çin Büyükelçiliği açık kaldı ve diplomatlar görüşmelere hazır. Yaklaşık 20 yıl önce bir yıl, Çin'e ikinci ziyaretim sırasında Çin Dışişleri Bakanlığı'nda bir toplantı yapılmıştı.
Toplantıda o sırada doğal olan bir soruyu gündeme getirmiş ve Çinli yetkililere sormuştum;
Çin'in Afganistan sınırındaki ağır Amerikan askeri varlığına ilişkin tutumu nedir?
Cevap, Çin'in Amerikan güçlerinin kendisine bu kadar yakın mevcudiyetinden tehdit altında olduğunu hissedecek kadar rahatsız olduğuna dair Amerikan kaynaklarından okuduklarımın tam aksiydi.
Üst düzey yetkili, Çin'in hiçbir şey hissetmediğini, aksine Amerikalıların, Taliban yönetimi altında hüküm süren radikallik, terör ve istikrarsızlık durumuyla uğraşarak Çin'i savunma görevini yerine getirmelerinde bir fayda gördüğünü söylemişti.
O zaman, Vietnam Savaşı sırasında birçok kaynağın bahsettiği bir şeyi hatırladım; Çin'in o zaman da ABD'nin Vietnam'daki varlığını kendisi için bir fayda olarak gördüğü.
Zira bu Çin-Amerikan askeri dengesinin Çin'in lehine olmadığı ve Çin'in Amerikan topraklarına ulaşamadığı bir zamanda ABD'yi kendisi için ulaşılır kılıyordu.
Özetle, Çin'in farklı durumlara adapte olma konusunda kendine özgü bir yöntemi var. Böylece sadece elde edeceği faydaları değil, aynı zamanda fırsatları da görüyor.
Belki de bu, Çin'in tutum ve davranışlarını anlamanın ilk anahtarıdır, çünkü bunları rakibin yakın askeri varlığının rahatsızlık için bir neden olduğu gibi alışkın olduğumuz geleneksel fikirler üzerinden ayrıntılı olarak açıklayamayız.
Belki de böyle bir anahtar, dünya nüfusunun beşte birine ve ABD'nin yüzölçümüne yakın bir alana sahip bir ülke olan Çin'in, bir parçası olduklarına kimsenin itiraz etmediği Hong Kong, Makao ve Tayvan gibi kendi topraklarının kopmasına karşı nasıl çok sabırlı olduğunu anlamamızı sağlıyor.
Hepsi "Tek Çin"in parçaları, bununla birlikte Çin devleti, biri kapitalist diğeri komünist (bir miktar kapitalizm karıştırılmış) olmak üzere "iki rejim, tek devlet" sloganı altında kendisinden koparılanların geri dönüşüne hiçbir zaman itiraz etmedi. Çin bu kayıp parçalar için hiç savaşa girmedi.
Çin'in bir diğer anahtarı ise temelde dünyanın kendisine geldiği bir "Orta Krallık" olması.
Ama dünyanın kendisine gidişi, bireyden başlayarak devlete ulaşan ve kendisinin haddizatında gerekli gördüğü uyuma aykırı kurallara göre gerçekleşiyor.
Zira Çin'de yönetimin tam bir uyumun hakim olduğu bir "Yasak Şehri" var. Bunun dışında farklı, rakip, çekişen hatta düşman taraflarla muhatap olmakta bir sakınca görmeyen Çin, İsrail'de Hayfa limanını inşa ederken, diğer yandan Mısır idari başkentinin inşasına katılıyor ve İran ile çok boyutlu bir iş birliği anlaşması imzalıyor.
Çin'in uluslararası ilişkilerdeki ana girişimi, dünyayı çevreleyen, ticaret, ulaşım ve iletişim için koridorlar sağlayan "Bir Kuşak ve Bir Yol"dur.
Başka bir deyişle, Çin kendi tarzında bir "küreselleşme" kuruyor ve Afganistan'dan Süveyş Kanalı'na kadar akıcı bir şekilde hareket etmeye hazır.
Üçüncü anahtar, dünya ülkelerinin ve bloklarının, Çin'in bu "küreselleşmesine" katılımlarına göre değerlendirilmesi.
Çin, ABD'nin küresel pazarda büyük bir paya sahip olduğunu çok iyi biliyor. Bu nedenle Çin'in ABD'den sonra dünyanın en büyük dolar rezervine sahip olması hiçbir şekilde tesadüf değil.
Aynı zamanda kendisi ABD'nin en büyük ticaret ortağı ve büyük oranlarda doğrudan Amerikan yatırımına sahip. Aynı şey ABD'deki doğrudan Çin yatırımları için de geçerli.
Çin'in küresel pazarla başa çıkmakta kendine has bir yöntemi var. Bu pazarda kesinlikle yalnız olmak istemiyor.
Aynı zamanda, Çin'in kendisine fakir üçüncü dünya ülkesi muamelesi yapan küresel ekonomik sistemden maksimum fayda sağlamasının uzun sürdüğünü de biliyoruz.
Çin, yoksulluğundan kurtuldu ve onu uzaya taşıyan devasa teknolojik gelişmelerle, sanayi gelişiminin ilk aşamasına hakim olan triko, dokuma ve çocuk oyuncakları gibi dünyanın fakir ülkelerindeki tüm endüstrilerden vazgeçerek bu ana hazırlandı.
Böyle bir durum, ABD Başkanı Joe Biden'ın düşündüğü gibi işin içinde bir rekabet olsa da bir Amerikan-Çin anlayışı için uygun bir zemin sağlıyor.
Rekabet sorun değil ve kendisi ile ABD'deki iki bakış açısına hakim olan çekişme ve çatışma arasında büyük bir fark var.
Trump'ın olduğu sağcı birinci bakış açısı, Apple gibi üst düzey Amerikan endüstrilerini Çin'den çekip almak ve ABD'ye iade etmek istiyor.
İnsan hakları ve demokrasi grupları ile hareketlerinin bulunduğu diğer solcu bakış, Çin ve dünyanın diğer ülkelerini liberal ideolojilere yakınlıkları veya uzaklıklarına göre değerlendiriyor.
Buna karşılık Çin içinde yetkililer, bu ideolojileri bir ülkeyi korumayan, endüstri kurmayan, inovasyona yönlendirmeyen saçmalıktan ibaret görüyorlar.
Çin hikâyesi yukarıdakilerin hepsinden daha sentezli ve karmaşık. Keşfetmeye ve keşfedilmeye değer bir hikâye, çünkü Çin artık Yasak Şehir'de yaşamıyor, şimdi mevcut ve hazır, onu elimizden geldiğince anlamamız gerekiyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz
© The Independentturkish