Türkiye ifade özgürlüğünde nereye gidiyor? Türmen: Özgürlük alanları giderek daralıyor; Kartal: İfade özgürlüğünde bir ileri iki geri gidiyoruz

Medyada hükümeti eleştiren, Twitter'da yanlışlara tepki gösterenler gözaltına alınıyor. İfade özgürlüğüne yönelik bu uygulamalar eleştiriliyor. AİHM eski yargıcı Rıza Türmen, "İktidarı kaybetme korkusu özgürlükleri daralttırıyor" dedi

Türkiye ifade özgürlüğünde nereye gidiyor? / Fotoğraf: Reuters

Cumhur İttifakı'na destek veren Büyük Birlik Partisi'nin Ordu İl kadın Kolları Başkanı Fatma Yümlü sosyal medyada yayın yapan bir kanalda eleştirilerde bulunduğu için ters kelepçe takılarak gözaltına alındı. 

Valilikten yapılan açıklamada, Yümlü'nün Kovid-19 temaslı olduğu için gözaltına alındığı ileri sürüldü.

Ancak temaslı olduğu Yümlü'ye almaya filyasyon ekibi değil yaklaşık 10 polis almaya gitmişti.

Üstelik pandemi kuralları da ihlal edilerek alıkonuldu. Dolayısıyla yapılanların temaslıdan kaynaklanmadığı aksine görüşlerinden dolayı sözkonusu muameleyle karşılaştığı kanısı oluştu.

Bu olaydan bir gün sonra ise Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun serbest bırakılması için Anayasa Mahkemesi'nin almış olduğu kararın uygulanmasını isteyen bazı kişilere polis müdahale etti. 

Cezaevine nöbet bekleyen ve Gergerlioğlu'nun serbest bırakılmasını isteyen grubun içinde yer alan Salih Gergerlioğlu da yer aldığı gözaltı işleminde bazı kişilerin kıyafetleri bile parçalandı. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bunlar bir gün arayla gerçekleşen iki olay. Ancak bir süredir benzer çok hadise yaşanıyor. 

İfadelerini televizyon kanallarında dile getiren ya da Twitter'da eleştiride bulunanlara yönelik muamele tepki çekiyor. 

Bu nedenle de Türkiye'nin düşünce ve ifade özgürlüğü alanında geriye gittiğine ilişkin çokça eleştiri yapılıyor. 

Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 2020 raporuna göre, geçen yıl en çok mahkum edilen Rusya birinci sırada yer alırken Türkiye ikinci oldu.

Raporda, 31 Aralık 2020 itibariyle AİHM'de karara bağlanmayı bekleyen davaların yüzde 22,4'ünü Rusya, yüzde 18,1'ini ise Türkiye'den gelen başvuruların oluşturduğu belirtiliyor.

Son iki yılda Türkiye'den gelen başvuruların yüzde 27 oranında arttığı ifade edilen raporda, sadece 2020 yılında 31 kez ifade özgürlüğü, 21 kez adil yargılama, 16 kez özgürlük ve güvenlik hakkı, 14 kez mülkiyet hakkı ve 11 kez de toplanma ve dernek kurma özgürlüğüyle ilgili maddelerin ihlal edildiği sonucuna varıldığı kaydediliyor.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı'nın yayınladığı "İnsan Hakları Uygulamaları 2020 Ülke Raporları" da benzer ihlaller vurgu yapıyor.

 

Türkiye ifade özgürlüğünde nereye gidiyor?
Türkiye ifade özgürlüğünde nereye gidiyor? / Fotoğraf: GETTY IMAGES

 

Bakanlık Türkiye raporunda siyasete katılım, ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, toplantı ve gösteri özgürlüğü, uzun tutukluluk süreleri, akademik haklar, kadın ve LGBT-İ hakları başta olmak üzere birçok ihlale değiniyor.

2018'de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçtikten sonra Türkiye'de "temel hakların kısıtlandığı ve hukukun üstünlüğünden ödün verildiği" belirtilen raporda, ihlallere ilişkin rakamlara yer veriliyor. 

Sadece uluslararası kuruluşlar ve ABD gibi devletlerin resmi makamları değil, Türkiye'deki bazı insan hakları kurumları da ifade özgürlüğünün kısıtlandığına ilişkin tespitleri var. 

Bu da doğal olarak Türkiye'nin ifade özgürlüğü ve insan hakları ihlallerine ilişkin karnesine olumsuz yansıyor.

"İktidarı kaybetme korkusu onları özgürlükleri daraltmaya götürüyor"

Konuyla ilgili Independent Türkçe'ye değerlendirmede bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargısı Rıza Türmen, Türkiye'de ifade özgürlüğü ihlallerinde durumun her geçen daha da kötüleştiğini savundu.

Türmen, hükümetin iktidarda kalması güçleşip desteği zayıfladıkça daha sertleştiğini ve sivil topluma bırakılan alanı daha da daraltmaya çalıştığını söyledi.

 

Rıza Türmen
Rıza Türmen / Fotoğraf: AA

 

Konunun rejimle ilgili bir mesele olduğunu ve demokrasi ile yönetilen ülkelerde böyle uygulamaların olamayacağını ifade eden Türmen, "İktidarı kaybetme korkusu onları özgürlükleri daraltmaya götürüyor. Burada AİHM'in rol oynaması gerekir" dedi. 

"Şiddeti teşvik etmedikçe ifade özgürlüğüne müdahale edilemez"

İhlaller çoğaldıkça AİHM'den çıkan ihlal kararlarının paralel bir şekilde çoğaldığını vurgulayan Türmen, "AİHM karalarında ifade özgürlüğü konusu çokça işlendi. Şiddete başvurmayıp şiddeti teşvik etmedikçe ifade özgürlüğüne müdahale edilemez, sınırlandırılamaz. Sizin düşündüğünüzü herkes aynı şekilde düşünmek zorunda değildir. Sizden farklı düşünen insanlar var diye ifade özgürlüğünü sınırlayıp tutuklayamazsın" diye konuştu.

Demokrasinin temel taşı olan ifade özgürlüğünün olmadığı bir rejimde demokrasiden söz edilemeyeceğini aktaran Türmen, şunları kaydetti:

"İfade özgürlüğünün olmadığı bir yerde doğru dürüst seçimler bile yapılamaz. Çünkü halkın bilgilenme hakkı ortadan kalkmış olur. İkisinin çok yakın birbiriyle bir ilişkisi ve bağlantısı var. Önemli olan herkesin düşüncesini özgürce ifade etmesidir. Maalesef bizde öyle değil. Bizde devletin sevdiği birde sevmediği düşünceler var. Devletin sevmediği düşünceleri söylediğinizde, soruşturma, tutuklanma veya hapis cezası ile karşılaşabiliyorsunuz."

İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) Genel Başkanı Avukat Kaya Kartal da Türmen ile benzer görüşte.

"Eleştiri niteliğindeki ifadeler suç konusu ediliyor"

İfade özgürlüğünün korunması gerektiğine ilişkin çokça yargı kararının olduğunu hatırlatan Kartal, barışçıl nitelikteki ifadelerin suça konu edilemeyeceği, yargılamayacağı, cezalandıramayacağı ve idari birtakım tedbirlerin engellenemeyeceğine dair devasa bir mevzuatın olduğunu söyledi.

 

Kaya Kartal
Kaya Kartal / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Ancak Türkiye'de bunun ihlal edildiğine dair ellerinde çokça örnekler olduğunu aktaran Kartal, "Resmi ideolojinin kutsal addettiği konulara ilişkin eleştirileri niteliğindeki ifadeler, yerine göre çok çabuk bir şekilde suça ve yargıya konu edilebiliyor. Bugün Atatürk ve cumhurbaşkanına hakaret dosyalarına kadar çok geniş bir çerçevede, ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığı söylenebilecek hakaret ve suç içermeyen birtakım düşünceler, sadece eleştiri sınırlarını zorluyor diye çok hızlı bir şekilde yargılama konusu olabiliyor. Bunun çok örneğini gördüğümüz gibi hala görmeye devam ediyoruz" değerlendirmesinde bulundu. 

"Aslında bu birazda kültürle ilgili bir şey. Birtakım hakları mevzuat veya anayasada yazmakla beraber bunun henüz kültürü oturtulmamıştır" diyen MAZLUMDER Genel Başkanı Kartal, sözlerine şöyle devam etti:

"Çok kısa sürede bunun oturtulması kriminalizeye sebep oluyor. Buna karşı mücadele vermek lazım. Konunun toplum tarafından benimsenecek şekilde işlenmesi gerekiyor. Siyasi iktidar, güç saikleri ve bürokrasinin bu anlamda her eleştiriyi alarm düzeyinde karşılaması ve teyakkuz halinden vazgeçmesi gerekir. Yıllardır konuya ilişin rapor ve açıklamalarımız oldu. Ama işte hep iki ileri bir geri gittik. Hatta bazen bir ileri iki geri olduğu da oluyor."

"Yargılamanın muhalifleri sindirmeye dönük bir araç olarak kullanılması yeni değil"

Türkiye'nin bazı meselelerde hızlı ilerlemeler de kat ettiğini hatırlatan Kartal, "Ancak 17-25 Aralık süreciyle başlayan ve 15 Temmuz darbe girişimiyle devam eden hükümet açısından anlaşılabilecek bir boyutta belki ama bunun abartılmış bir tedbir ile muhalifleri sindirmeye yönelik bir harekete çevrilmesi ve ifade özgürlüğünün tümden kısıtlayacak bir noktaya getirmek doğru değildir. Mesela toplantı ve gösteri düzenlenmeyecek bir hale getirmek kabul edilebilir bir durum değil" diye konuştu.

İnsan hakları ve ifade özgürlüğü gibi birçok konunun hızlı bir şekilde terör propagandasına çevrildiğine dikkat çeken Kartal, sözleri şöyle tamamladı:

"İfade özgürlüğü konuları hakaret ve tehdit davalarına dönüşebiliyor. Atatürk ve cumhurbaşkanı dosyalarında bunu görüyoruz. Sadece bu değil terör propagandasına da çevrilebiliyor. Hatta ‘terör örgütü üyeliği'ne varan dosyalar var. Böyle olunca da daha ağır yaptırımlar oluyor. Dolayısıyla ifade özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gereken konuları terör örgütü yaftasına kadar giden bir sürece tanık olabiliyoruz. Ceza yargılanmasının bu şekilde muhalifleri sindirmeye dönük bir araç olarak kullanması yeni bir konu değil. Son 10 yılda başlamış bir şey de değil. Bunu İstiklal Mahkemelerinden beri görüyoruz. Bunun bitmesi lazım. Herkesin hukuka ihtiyacı var."
 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU