Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin amacı “Hukuk devletinin güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesi ile etkin ve hızlı işleyen bir adalet sisteminin oluşturulması” olarak ifade edildi. 63 hedef ve 256 faaliyetin düzenlendiği belgedeki 9 amaç şöyle sıralandı:
*Hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi,
*Yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve şeffaflığının geliştirilmesi,
*İnsan kaynaklarının nitelik ve niceliğinin artırılması,
*Performans ve verimliliğin artırılması,
*Savunma hakkının etkin kullanımının sağlanması,
*Adalete erişimin kolaylaştırılması ve hizmetlerden memnuniyetin artırılması,
*Ceza adaleti sisteminin etkinliğinin artırılması,
*Hukuk yargılaması ile idari yargılamanın sadeleştirilmesi ve etkinliğinin artırılması,
*Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin yaygınlaştırılması…
"Tutukluluk süresindeki düzenleme eksik"
Dün açıklanan belge sosyal medya başta olmak üzere tüm platformlarda en çok tartışılan konuların başında geliyor. Prof. Dr. Ersan Şen hukuki.net’te yayımlanan makalesinde belgeyle ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bugün tutuklama tedbirinde en önemli iki sorunu; geciken adaletten dolayı tedbirin cezaya dönüşmesi ve somut gerekçeden yoksunluk olarak gösterebiliriz. Belgede tutuklama tedbirinin süreleri konusunda yaşanan sorunun dile getirilmediği, bir çözümün düzenlenmediği, tutukluluk bakımından sadece mevzuatta yapılacak değişikliklerin ön plana çıkarıldığı, bunun da kovuşturma ve soruşturmada geçecek sürelerin ayrılması ile sınırlı tutulduğu, esas sorunun mevzuatta değil uygulamada olduğu ve tatbikatta kanun yolunda tutuklukta geçen süreler konusunda ciddi bir sorunun varlığına rağmen, belgenin bu yönü ile eksik olduğu görüşündeyiz.”
"Coğrafi teminat, uzlaşma ve yetki güvencesi"
Prof. Şen, “Adalet Bakanlığı’nın, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde hakimleri başka bir yargı çevresinde geçici görevlendirebilme yetkisinin kaldırılacağı” yönündeki bölümün çok önemli olduğunu belirterek şunları vurguladı:
“İçi doldurulamayan ve objektiflikten uzak gerekçelerle hakim ve savcıların görev yerlerinden ayrılmasının yanlış olduğunu, görevlerini bağımsız ve tarafsız şekilde yapabilmeleri için yer, yetki ve dosya güvencesi sağlanmasının hayati önem taşıdığını hep ifade ettik. Belge ile bu güvencenin sağlanacağı görülmektedir.”
Profesör Şen belgede hakim ve savcılara yönelik; insan haklarına duyarlılık ve kararların gerekçelendirilmesine ilişkin eğitim öngören bir sistemin gündeme getirilmesinin, “Hakimlerin kararlarını gerekçelendirme yetkinliğine sahip olmadıklarının örtülü kabulü, bir öz eleştiri” niteliğinde olduğunu belirterek şöyle devam ediyor:
“Gerekçeli karar hakkının ihlali Türk Hukuku’nun kronik sorunudur. Belgede istinaf kanun yolunun güçlendirileceği ve özellikle tutukluluk konusunda nitelikli gerekçeli kararların yazılmasının sağlanacağı ifade edilmekle birlikte, konuya ilişkin sayılan güvencelerin soyut bırakıldığı, uygulamada var olan sorunlara somut çözüm ortaya koymadığı görülmektedir.”
"Sorun mevzuatta değil, zihniyette”
Prof. Şen, “Belgenin esas itibariyle hukukun evrensel ilke esaslarına değindiği, mevcut pek çok soruna teknik, hukuki ve akademik bir bakış açısıyla çözüm ürettiği, somut projelere yer verdiği, toplumun hukuka ve adalet sistemine ilişkin algısını da dikkate alarak kapsamlı bir çalışma içerdiğini ifade etmek isteriz” diyor, eleştirilerini şöyle sıralıyor:
“Ülkemizde var olan sorun bir mevzuat değil, zihniyet ve bakış açısı sorunudur. Sadece strateji belgeleri, bildirgeler ve kanun değişiklikleri ile bu iş olmaz; liyakatlı, teminatlı ve bilgili insanların yargı mensubu yapılması iyi olur, yoksa basmakalıp sözlerle, strateji belgesi de yazılabilir, kanun da çıkarılabilir, ancak önemli olan eşit ve adaletli uygulama, Türkiye Cumhuriyeti’nin ana sorunu hukuk zihniyeti ve bakış açısıdır.”
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Feyzioğlu: Kopenhag Kriterleri, Ankara Kriterlerinin gerisinde kalacak
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belgeyi açıkladığı anlarda onu alkışlayarak sevincini dile getirdiği görüntülerle gündeme gelen Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu şu değerlendirmeyi yaptı:
“Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde avukatlık mesleğinin içinde olduğu pek çok soruna somut çözümler getirildiğini gördük. Bu belge, Türkiye Barolar Birliği ve barolarımızın son 1,5 yıldır yoğun bir biçimde içinde olduğu çalışma sonucunda, katılımcı bir anlayışla hazırlandı. En önemli husus; hukuk alanındaki mesleklere girişte bir sınavın geliyor olması. Avukat adayı olabilmek için, hakim, savcı ve noter adayı olabilmek için artık sınav gerekecek. Hakimlikte ve savcılıkta mülakatın daha güvenilir hale getirilebilmesi için mülakat komisyonu genişliyor.”
“Yeşil pasaport son derece önemli!”
Feyzioğlu, “Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi artık Türkiye'de avukatlar; yurtdışında tahkim davaları almakta, AİHM’e gitmekte, yabancı ülkelerdeki vatandaşlarımıza Türkiye'deki işleriyle ilgili hizmet vermek üzere yurt dışına gitmekte, orada delil toplamakta” dedi şöyle devam etti:
“Belli kıdemin üzerindeki avukat meslektaşlarımıza hususi damgalı pasaport yani yeşil pasaportun verileceğinin ifade edilmesi son derece önemli. Bunu bir ayrıcalık değil, vatandaşa hizmet olarak görüyoruz. Nitekim Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin tam merkezinde vatandaş var. Bunun özellikle altını çizmek istiyorum. Avukatların davada kullanacakları bilgi ve belgeye erişimlerini güçlendiren, dolayısıyla avukatın sunduğu belgenin kabul görmesini sağlayan yargıyı da bu anlamda çok hızlandıran düzenlemeler yapılacak. Bu da fevkalade önemli. İcra yoluyla satışların illegal oluşumları tamamen bitirecek bir şekilde elektronik ortamda yapılması hedefleniyor. Çok çok önemlidir bu. İcrada gayrimeşru işlerin, mafya tipi oluşumların biteceği anlamına geliyor. Hakimlere coğrafi teminat geliyor ki; bu hakimlerin bağımsızlığını, hiç kimseden çekinmeden rahat karar vermesini sağlayacak bir husus. Toptan baktığımızda dediğim gibi Yargı Reformu Strateji Belgesi çok uzun yıllardır arzu ettiğimiz ve dile getirdiğimiz sorunların topluca çözümüne ilişkin bir yol haritası. Sonuç olarak: Avrupa Birliği'nin Kopenhag kriterleri, Türkiye'nin Ankara kriterleri karşısında inşallah daha geride kalacak. Belge tam anlamıyla hayata geçtiğinde dünyanın en ileri memleketleri Türkiye'ye özenecek hale gelir.”
Av. Kazan: AB beklentileri karşılanıyor izlenimi verilmek isteniyor
İstanbul Barosu eski Başkanı Av. Turgut Kazan ise Yargı Reformu Stratejik Belgesi’nin “Avrupa Birliği’nin beklentileriyle, halkın adalet talebini karşılıyormuş izlenimi vermek” amacıyla hazırlandığını öne sürdü. “İfade özgürlüğü güzel bir laf fakat karnemiz ortada” diyen Kazan şöyle devam etti:
“Gazeteciler, görüş açıklayıp eleştirenler içeride, ana muhalefet partisi başkanına taşlı, sopalı saldırıda bulunanlar serbest. Cumhuriyetçiler Kandıra cezaevinde, Sözcü yargı karşısında, daha dün Kadri Gürsel’e kelepçe vuruldu. Gösteri hakkı korunacak, tutuksuz yargılama esas olunacak deniliyor. Gerçeği; bana göre bu yargı reformu belgesi, AB sürecinde beklentileri karşılayıcı bir izlenim yaratmak için yapılmıştır.”
“Coğrafi teminat yurttaşın hakkını korumuyor”
Av. Kazan, “Bağımsız, tarafsız, kaliteli yargı yaratılmamışsa çağdaş bir demokrasi olmaz, seçim bile yapamazsınız” dedi. Kazan, doğru yargı reformunun yolunun muhalefetle uzlaşarak, barolar, yargıçlar ve hukuk fakültelerinden oluşturulacak bir kurul eliyle, önce AYM’yi düzenleyen 146 ve HSK’yı 159. maddeleri değiştirmekten geçtiğini söyledi.
“Hükümet yüksek yargının tüm üyelerini bu maddelerle belirliyor. AYM ve HSK’nın nasıl oluşacağı yeniden yazılmalıdır” önerisini getiren Kazan, “Gösteri hakkı konusunda Avrupa Konseyi önünde, sıkı denetim altındayız şu an. İhlal dosyası rekor düzeyde.” dedi. Kazan şöyle devam etti:
“Tutuklama istisnai olacak diyorsunuz, OHAL kararnamesiyle itiraz yolu getirdiniz, kalıcı hale dönüştürdünüz. Sevmediğiniz her tahliye kararına itiraz ettiriyorsunuz. Bir ağır ceza mahkemesi sanıkları tahliye ediyor, itiraz ettiriyorsunuz, 120 klasörlük davada öbür tutuklama kararı veriyor. Çağdaş bir demokraside böyle bir şey olmaz. Tahliye olma imkanı yok artık. Coğrafi güvenceyle siz yurttaşa güvenceyi nasıl sağlayacaksınız? Kılıçdaroğlu için 3 tane tazminat davası açıldı, 3 hakim de alındı başka mahkemeye verildi. Coğrafiye dahil değil, A mahkemesinden alıp B mahkemesine veriyorsunuz. Temel haklarımız, malımız mülkümüz güvencesizdir. Yargı reformu Cumhurbaşkanı sarayında hazırlanmaz, o sarayda açıklanmaz. Bu açıklama TBMM’nin Cumhurbaşkanı sistemiyle devre dışı bırakıldığını gösteriyor. Kuvvetler ayrılığı içinde TBMM’nin artık bir organ olarak değil, Cumhurbaşkanı önerilerinin onama makamı olarak görüldüğü anlaşılıyor.”
“Kuvvetler ayrılığı sağlanmadan yargı reformunun anlamı yok”
Prof. Dr. Osman Can belgeyle ilgili “Erkler arası ilişkiler düzeltilmeden yargı reformunun hiçbir anlamı yok. Yani parlamento güçlendirilmeden yargı reformunun hiçbir anlamı yok. Sadece bunu söyleyebilirim.” dedi.
Av. Cüneyt Toraman belgenin AB uyum yasalarından sonra en geniş kapsamlı reform paketi olduğunu belirterek, kapsam genişliğinin yargıda çok ciddi bir sorun olduğunu da gösterdiğini söyledi. Toraman şunları söyledi:
“Avrupa’da, Amerika’da bu kadar geniş kapsamlı yargı reformlarıyla karşılaşamazsınız, oradaki sistem oturmuştur. Çeşitli sorunlarımızın olduğu bilinse de çok anlamlı ve önemli bir reform paketi olduğunu düşünüyorum. Eğer bu reform hayata geçirilirse, adalete ulaşım daha kolay ve başarılı olur. Endişeler de var tabi, yetişmiş insan sorunu. Cami ne kadar büyük olursa olsun, imam bildiğini okur diye bir laf vardır. Dünya standartlarında büyük adliye binaları kurduk, bilgisayarlarla donattık, SEGBİS gibi teknolojiler kullanıyoruz ama mahkemelerin verdiği sorunlu kararlarda çok fazla değişiklik olmadı. Önce insan unsuruna önem vermeliydik, hukukçuyu iyi yetiştirmeliydik. 20-30 yıllık emek harcamamız gerekiyor insan unsuru için.”
“Hukuk fakültesinin değil stajın süresi uzatılmalı”
Hukuk fakültelerini 5 yıla çıkarmakla sorunur çözülemeyeceğini belirten Av. Toraman şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Mesele sadece fakültelerden kaynaklanmıyor, staj, hakim eğitim evreleri var. Yardımcı hakimlik getiriliyor, hakimin yetişmesini bekliyorlar. Staj ve eğitim evreleri uygulansaydı, hukuk fakültelerinde eğitim süresini 5 yıla çıkarmaya da gerek kalmayacaktı. Sorunu fakültelerde ararsanız, yarın başarısız olunduğunda süreyi 7 yıla, 10 yıla çıkarırsınız. Hukuk fakültelerinin süresi yerine staj süresi uzatılsa, daha öğrenciyken adliyelerde pratikler, ödevler yapılsa daha isabetli olurdu. Her şeye rağmen paketi çok olumlu buluyorum ve desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.”
“İktidar mutfağında hazırlanmış bir devlet belgesi”
Kendi adının baş harflerinden oluşan MST TV’ye yaptığı değerlendirmeyi sosyal medya hesabından paylaşan CHP’li hukukçu vekil Sezgin Tanrıkulu’nun ilk eleştirisi, belge hazırlanırken partilerden temsilci alınmamasına yönelikti. “İktidar mutfağında hazırlanmışsa bir devlet belgesidir” diyen Tanrıkulu özetle şu değerlendirmeyi yaptı:
"Reform paketi niye açıklanır, iktidar döneminde yargı uygulamalarından rahatsızlık ortaya çıkmıştır, bunu düzeltmek için yapılır. Bu metinde bir özeleştiri yok aksine mevcut durumun övülmesi var. İşkence kötü muameleye sıfır tolerans deniyor, öyle mi peki? Daha önceki gün Ankara Emniyeti ile görüştük, dış işleri mensuplarına sistematik işkence yapıldığına dair bir rapor yayınladı Ankara Barosu. Van Barosu işkence var dedi Diyarbakır Barosu rapor hazırladı, iki Baro hakkında soruşturma başlattınız. İşkenceciye sıfır tolerans var. Tutuklama konusunda mevcut mevzuat uygulansa şimdiki yanlışların yüzde 90 önüne geçilir. Anayasa bunu yazıyor zaten, AHİM içtihatları var, önündeki engeller yargı zihniyeti. Makul süre diyor OHAL süresi için. Numan Kurtuluş 3 ay bile kullanmayacağız dedi, 2 yıl kullandınız ülke çapında. AYM de bu hukuksuz uygulamalara izin verdi.”
“Etek boyuyla ilgilenen hakimleri ne yapacaksınız?”
Tanrıkulu, “Meslektaşlarımızın etek boyuyla ilgilenen hakim ve savcılara ne yapacaksınız. Savunmasının sınırlarını aştı atıyorum diyen hakimleri, bu zihniyeti ne yapacaksınız. Mesele yargının savunmaya tahammülsüzlüğünde. Şu anda savunma yargı tarafından kurucu unsur değil, yargının geciktirici unsuru olarak görülüyor.” iddiasında bulundu, şunları söyledi:
“Savunma olmazsa ne güzel bir yargı sistemi olacak diyen yargıçlar var. Eleştirilerim sisteme yönelik. Mesele mevzuat değiştirmekte değil yargıda zihniyeti değiştirmekte, güvenlik aygıtının bir parçası haline gelmiş olan yargıyı dönüştürmekte. Bu belgede hiçbir şey yok. Yargıdan elinizi çekin, etkiniz olmadığı konusunda bir duygu yaratın, sayın CB iki de bir yargıca savcıya talimat vermesin. Mesele mevzuat değişikliği mesele değil, mesele yargıdaki zihniyet dönüşümünü sağlamaktır. Hala devletten yana, güvenlik kaygısından yana olduğu sürece adaleti sağlayamazsınız.”
İlkiz: Tekrarların tekrarından ibarettir bu plan
T24’e belgeyle ilgili değerlendirme yapan Av. Fikret İlkiz belge için “Bir ihtiyaçtır, bir yol haritası çizmek gerektiğine dair bir açıklamadır. Açıklananların altını çizip takipçi olmak gerekiyor.” diyerek şunları söyledi:
“Güven veren ve erişilebilir bir adalet sistemi demişti. Tekrarların tekrarından ibarettir bu plan. Yerel mahkemeler AHİM kararlarını tanımıyorlar, uygulamıyorlar, yani uygulamak istemiyorlar. İstediğiniz kadar kanun yapabilirsiniz, sadece kanun yapmak değil, onu uygulamaktır, o zaman anlarım sizin ifade özgürlüğünü koruyup korumayacağınız. Ölçüsüz uygulandığını şimdi mi gördünüz? Kişi tutuklandığı zaman yargılama başlar, o yargılamadan sonra tahliye edilir. Tahliyeden sonra dava bitti diye görülür. Böyle bir zihniyetin yerleşmesine konu olan tutuklama olgusunun yarattığı bir durum bu. İnsanlar yargılanmaktan değil, tutuklanmaktan korkuyor.”
“2015’te dönemin başbakanı aynı belgeyi açıkladı”
Av. İlkiz “AİHS bizim iç hukukumuzda kanun niteliğinde, 5. Maddeye baktığımız zaman Anayasa 19’a baktığınız zaman tutuklamanın nasıl uygulanması gerektiği apaçık yazılıdır” diyerek şöyle devam etti:
“Dönüp cezaevlerine bir bakın, bir ceza hukuk sistemi insanları cezalandırmak üzere kurulursa, siz burada insan haklarına odaklı bir belgeden söz edemezsiniz. Hukuk cezalandırma için araç olarak kullanılamaz, ceza davası açmakla değil, hapishane açmakla değil, önce insan olma ne değildir, kanun değişiklikleriyle arada bir boşaltan, ama sürekli cezaevlerini dolduran bir anlayış, 27 Nisan 2015 tarihinde aynısı bu ülkenin başbakanı tarafından açıklandı. Eskilerle bana gelecek kurmayın, yaptıklarınızla yapacakların biz avukatları aldatmayın. Duruşma salonlarından atılan sözü kesilen hak arama konusunda hak aradığı için tutuklanan bizleriz. Gün ışığında bir yönetim istiyorsanız yaptığınız her şeyi bilelim.”
© The Independentturkish