Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu anlaşmalarından birisi olarak kabul edilen Montrö Sözleşmesi’ne bir kez daha tepki gösterdi.
Dilipak, bugünkü “Mayınlı tarlada top oynamak” başlıklı köşe yazısında Montrö’ye olan itirazını şöyle dile getirdi:
Sahi bizimkiler Montrö’yü nasıl savunur! “Mecburduk” de, anlarım. Bugün bu konuyu yeniden gündeme getirmek doğru değil” de, anlarım. Ya hu, “Gemilerin geçişini düzenleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’nin hakimiyetini kı-sıt-lı-yor”. Mısır 2017’de Süveyş kanalından 5 milyar 585 milyon dolar gelir elde etmiş. Dünya ticaretinin gelişmesi ve deniz trafiğindeki artış sonucu Mısır’ın Kanal gelirinin 2019 sonu 7 milyar dolara ulaştığı tahmin ediliyor. Peki, İstanbul ve Çanakkale boğazından bizim elde ettiğimiz gelir ne? 2019’da geçiş yapan 42 bin gemiden Montrö anlaşmasına dayanılarak alınan fener, tahlisiye ve sağlık ücretleri dışında kalan kılavuzluk ve römorkör hizmetleri toplam olarak 143 milyon dolar. Dikkat: Süveyş kanalının, günlük geliri. 15 milyon dolar. Yani bizim 2 kanalın geliri, Süveyş’in 10 günlük geliri kadar bile değil! Peki “Bizim” “Demokrasi havarisi” amiraller bunu bilmezler mi?. Bir son dakika bilgisi, iddia o ki, bildiriyi İYİ Partili emekli amiral Ergun Mengi kaleme almış. Bu işin içinden, bir zamanlar Kamhi ve Alaton’un da içinde yer aldığı “Kulüp”ün “şahsı manevisinde mündemiç” “Encümen-i Daniş” çıkarsa şaşmam.. Dikkat Kulüp rakısının sarhoşluğu başka sarhoşluklara ve bağımlılıklara benzemez.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Montrö’nün tartışılmaya başlandığını, arkasının da geleceğini söyleyen Dilipak, şu iddialarını dile getirdi:
Bazı tarihçiler sözleşmenin 1936’da 20 yıllık bir süre için imzalandığı görüşünde. Yani taraf ülkelerden herhangi birinin talebi ile fesih veya tadil gündeme gelebilir.. 28. Madde’ye göre tadil uzlaşı gerektirdiği için zor gözükse de taraf devletlerden herhangi biri başvurduğunda sözleşme 2 yıl sonunda fesih olur. Bizimkiler, Montrö ile bizim egemenliğimiz tanındı diyorlar ya, dikkat (!) herhangi bir imzacı devlet “Fransa’ya başvurarak” “Ben bu sözleşmeyi fesh etmek istiyorum” derse, diğer taraf devletler itiraz etse bile bu fesih gerçekleşebilir. Daha önce 20 yıllık süre sonunda bir revizyon gerçekleşmiş. Buna göre, 20 yıllık periyodlar halinde sürece ilişkin talepler gündeme alınabilir. Bunun için de 2036’yı beklemek gerek!?. Tabii artık “Great Reset”le bütün bunlar “eski normal” dönemde kaldı! Şu da bir gerçek ki, 1. Dünya savaşı sonrası, 19.YY’daki kavram ve kurumlarla 21.YY’ı açıklamak mümkün değil. “Dünya 5’ten büyük”. Nasıl “Cemiyet-i Akvam” buharlaştı ise, BM de, DSÖ de IMF de FED de, LIBOR da artık bugünkü dünyada varlığını sürdüremez. 1648’de Vestfalya sürecinde, derebeylerin ve Vatikan’ın, sömürü mirasının paylaşımını esas alan pazarlıklar sonucu şekillenen “ulus devlet” ve “uluslararası düzeni” de yeniden şekillenecek. Bugünkü kavga bu. Yeni düzen kimin liderliğinde, hangi usul ve esaslara dayalı olarak, nasıl şekillenecek. Sahi, din, dil, tarih, gelenek, coğrafya aynı iken nasıl olur da 22 ayrı devlet ortaya çıkar. Hem de bazıları stadyum kalabalığı ile devlet olur. Kimi parti diktatörlüğü, kimi kırallık, kimi emirlik, kimi sultanlıkla yönetilir, kiminin adı Cumhuriyet olur, kimi ABD’nin, kimi İngiltere’nin, kimi Fransa, kimi İtalya’nın, kimi SSCB’nin himayesine alınır. Bu düzenin zaten bugüne kadar gelmesi de anlaşılması zor bir hadise değil mi aslında.. Tabii konuyu bir de Lozan’la birlikte değerlendirmek gerek. Yani kanal tek başına Montrö konusunu bağlamaz aslında. Ya da “yaptım oldu” diyerek hallolacak bir konu değil. Sonuç için konjonktürü ve süreci iyi okumak gerek.
Akit, Independent Türkçe