IKB’de en çok okunan Türk yazar Orhan Pamuk: Soranice 15 binden fazla kitabı satıldı

Ünlü Türk edebiyatçı Orhan Pamuk, Kürtçe’nin Sorani lehçesine çevrilen romanları ile Irak Kürdistan Bölgesi’nde (IKB) en çok okunan yabancı ve Türk yazar olarak kabul görüyor

Erbil ve Süleymaniye’de kitapseverlerle yaptığım sohbetlerde, kitapseverlerin büyük bir bölümü Türk edebiyatından Orhan Pamuk’u çok sevdiklerini dile getiriyor.

Kitaplarına hangi dilde okuduklarını sorduğumda, “Soraniceye çevrilen çok güzel kitapları var. Okuduk. Yeni kitabı da çıkacakmış” diye eklemeden geçmiyorlar.

Orhan Pamuk’un IKB’de ilk telifli kitap çevirmenliğini de Endeşe Yayınevi için Süleymaniyeli Saman Kerim yapıyor.

Saman Kerim, şimdiye kadar Pamuk’un, “Sessiz Ev, Kırmızı Saçlı Kadın, Kafamda Bir Tuhaflık, Ben Bir Ağacım, Babamın Bavulu, İstanbul Hatıraları ve Şehir, Cevdet Bey ve Oğulları, Yeni Hayat, Öteki Renkler, Kara Kitap” kitaplarını çevirerek, Kürt okuyucularla buluşturdu.

Kerim, Pamuk’un 23 Mart’ta çıkan son romanı Veba Geceleri’nin çevirisine de şimdiden başladı.

Pamuk’un romanları arasında ilk baskısı 2 bin adet olan Sessiz Ev, 3 ay içerisinde tükendi ve akabinde yeni baskıları oldu. Kırmızı Saçlı Kadın 10 gün içinde bin adet satıldı ve aynı yıl içerisinde 3 baskı yapılarak kısa sürede tükendi. Geçen yılın Kasım ayında okuyucusuyla buluşan Cevdet Bey ve Oğulları da ilk 2 bin baskısı tükendi ve yeni baskısı yakın zamanda yapılacak.

 

Pamuk’un 6 milyon nüfuslu IKB’de toplam 15 bin kitabı basıldı

Pamuk’un çevrilen tüm kitapları okuyucular tarafından büyük beğeni toplarken, Soraniceye çevrilen 10 kitabı 6 milyon nüfuslu IKB’de toplam 15 binden fazla kitabı basıldı.

Endeşe Yayınevi ayrıca, bu yıl içinde Pamuk’un tüm kitaplarını set halinde tekrar basıma hazırlıyor.

Orhan Pamuk’un Kürtçe’nin Soranice lehçesinde gerek çevrilen kitapları, gerekse okuma oranı Türkiye’deki Kurmanci lehçesine çevriden daha fazla okunması da dikkat çekiyor.

Pamuk’un, Türkiye’de Kurmanci lehçesiyle şimdiye kadar Benim Adım Kırmızı, Beyaz Kale, Kırmızı Saçlı Kadın’ın olduğu 5 kitabı Kürtçeye çevrildi. Bu kitaplardan Kırmızı Saçlı Kadın yaklaşık 3 bin 500 basıldı.

Nobel ödüllü Orhan Pamuk’un kitaplarını Kürtçe’nin Sorani lehçesine çeviren Kerim, çevirmenliğin yanı sıra resim ve flaminko müziği ile de uzun yıllardır profesyonel olarak ilgileniyor.

Orhan Pamuk’un kitaplarını IKB’deki Kürt ve Türkmen okuyucularla buluşturan Saman Kerim, Independent Türkçe’ye Pamuk ile 2017 yılında ilk tanışmasını, çeviri sürecini ve hayatını anlattı.

Saman Kerim henüz 23 yaşındayken, IKB’de Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ile Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) arasında 1996 yılında yaşanan ve “Kardeş savaşı” (Şerê Birakuji) olarak bilinan iç savaş sırasında Türkiye’nin metropol kenti İstanbul’a geliyor.

 

İstanbul’da 6 yıl kaçak olarak yaşamını sürdüren ve o dönemi “İstanbul’da bilerek kaybolmacasına ve öğrenme süreci olarak” tanımlayan Kerim, “Kitap okumaktan büyük bir zevk alıyordum. Türkçeyi öğrendikten sonra Türkçe kitaplar okumaya başladım. Eşim de Orhan Pamuk’un kitaplarını okumayı çok severdi. Böylelikle Türk edebiyatına o şekilde giriş yaptım”diyor.

İstanbul’da flamingo gitar üzerinde eğitim aldıktan sonra, Dersimli eşi Dilek Akdeniz ile birlikte Leonardo Davinci Projesi kapsamında İtalya’dan aldıkları bursla eğitim için Madrid’e gidiyorlar. Saman Kerim gitar, eşi Dilek ise 4 aylık dans eğitimi aldıktan sonra İstanbul’a dönüyorlar. İstanbul’da kurdukları grupla Türkiye’nin farklı kentlerinde ve üniversitelerinde festival ve konserlere katılırken, eşiyle hayatlarının vazgeçilmesi kitap okumayı da sürdürüyor.

“20 yıl önceki hayalimi yaşıyorum”

20 yıl önce İstanbul’da hayal ettiği hayatı şu anda yaşadığını dile getiren Kerim, sözlerine şöyle devam etti:

“Hayalimde bir demlik sevgiyle demlenmiş çay ve loş ışıkta kitap çevirmek vardı. Eşim Dilek’e bir gün ‘Şu okuduğum kitapları Kürt okuyucuyla buluşturmak ne kadar güzel olurdu. Bir gün bunu yapabilecek miyim? Derdim. 2014 yılında Süleymaniye’ye döndüğümüzde ise Albert Camus’un ve Sarte’nin denemelerini çevirdim. Tabii kitapları ilk çevirimde, fotokopiyle çoğaltıp Süleymaniye’nin farklı yerlerine 10 nüsha bırakırım düşüncesinden ibaretti. Bir gün Endeşe Yayınevi’nde flamingo müziği ile ilgili seminer vermem teklif edildi. Kabul ettim, orada sahibiyle tanıştık ve konu çeviriden açıldı. Bana ‘Aslında senin çevirmen olman gerekiyor’dedi. Bende ‘Zaten çeviri yapıyorum’ dedim. ‘Peki çeviri yapmanı istesem hangi Türk yazarları çevirmek isterdin’ diye sordu, bende başta Orhan Pamuk olmak üzere birkaç Türk yazarın adını verdim. Bana yeni projelerinden benim de yer almamı teklif etmesiyle, çeviriye profesyonel olarak başladım.”

2015 yılında Orhan Pamuk’un kitaplarının telif hakkını alarak “Sessiz Ev” ile çeviriye başlayan Kerim, akabinde “Kırmızı Saçlı Kadın, Kafamda Bir Tuhaflık, Ben Bir Ağacım, Babamın Bavulu, İstanbul Hatıraları ve Şehir, Cevdet Bey ve Oğulları, Yeni Hayat, kitaplarını da çevirdi. Kara Kitap ise matbaada bu ayın sonunda Kürt okuyucularıyla buluşacak.

Şu anda ise Öteki Renkler’in son bölümlerini çevirmekle meşgul olan Kerim, çeviri yapmaktan büyük zevk aldığını belirterek, “Çeviri de başkalarının yazdığını ve düşüncelerini aktarıyorum. Gitar çaldığımda dünyadan koptuğum gibi, edebiyatta da bana aynı hissi veriyor ve bu dünyadan kopup kitaba yoğunlaşıyorum” diyor.

 

“Pamuk’un romanlarındaki karakterlere yabancı değildim”

“Orhan Pamuk, Independent Türkçe’ye verdiği bir röportajında ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ adlı romanını yazabilmek için kırka yakın sokak satıcısı ile tanışıp röportajlar yaptığını, bazı satıcıların -özellikle emekli eski yaşlı satıcıların evlerine gidip sohbetler ettiğini, dile getirdi. Peki siz, Pamuk’un kitaplarını çevirirken nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz? Sorusunu” Saman Kerim, şu sözlerle yanıtlıyor:

“Aslında çeviri yaparken bir nevi hazırımdır. İstanbul’a ilk gittiğimde 23 yaşındaydım ve 6 yıl kaçak yaşadım. İstanbul’un her yerini gezdim çünkü gezmeyi, görmeyi tanımayı seviyordum. Tabii kaçak yaşamak da çok zordu. Şimdi düşününce sorunuzun cevabı o dönemlere dayanabilir. İlk yıllarda sokaklarda kaybolurcasına geziyordum. Örneğin; Taksim’den yürümeye başlardım Tarlabaşı’ndan Şişhane, Un Kapanı, Zeyrek, Fatih,Tophane devam ederdim. İstanbul’un en kuytu yerlerini sabah saat 05.00’e kadar bilmeden gezerdim. Belki benim için bir keşif belki, özgür hissettiğim içindi, sürekli geziyordum. Bu süreçte her sınıftan ve siyasi düşünceden (Sağcı, solcu, muhafazakâr, milliyetçi…), her bölgeden insanları tanıdım. Hepsiyle de çok iyi iletişimim vardı bunu da bilerek yapardım. Ben sevgi gösterince karşılıklı bir etkileşim oluyordu. Yani ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ romanını okuyunca Mevlüt bana yabancı gelmiyordu. Cihangir’de küçük bir oda da kaldığımda akşamları ısınmak için boza alırdım. Ferhat solcuydu o karakter de bana yabancı değildi. Kaçak elektrikler vb. yani Pamuk’un kitaplarındaki karakterlerin yaşamının hiçbiri bana yabancı değildi. Hemen hepsi ile karşılaştım, yaşadım. Bu tabii çeviri sırasında empati kurmamı da sağlıyor.”

 

“Bir romanı 7 ila 11 kez okurum. Hiç uyumadan 51 saat boyunca çeviri yaptığım zamanlar oldu”

Kitap çevirmenliğini bir merasim olarak gördüğünü dile getiren Kerim, “2 kez kitabı okurum, üçüncü kez okuduğumda ise direk Kürtçesini kafamda canlandırıyorum. Sonra çeviriye geçiyorum. Bitirdikten sonra ise karşılaştırarak cümle cümle okuyup 3-5 gün ara veriyorum. Bir romanı en az 7 defa okuyorum. Kara Kitabı mesela 11 kez okudum. Kitapları ben yazmıyorum, çeviriyorum bu da ayrı bir sorumluluk yaratıyor. Oldukça samimi bir şekilde çevirmeye çalışıyorum. Kürtçesi çıktıktan sonra da okuyorum ve sanki başka biri çevirmiş gibi hissediyorum” diyor.

“Bilgelik sadeliktir sözü vardır. Orhan Pamuk da tam da böyle biri”

Orhan Pamuk ile ilk 2017 yılında yüz yüze görüşen Saman Kerim, görüşmenin ayrıntıları hakkında şunları anlattı:

“İstanbul’a giderken, Masumiyet Müzesi’ni gezdik eşimle. Sonra gelmişken neden onu (Orhan Pamuk) görmeyelim dedim. O sırada baldızım; ‘İnternetim var. E-mail gönderelim o zaman’ dedi ve iletişim bilgilerimle e-maili gönderdik. Ertesi gün saat 11.00-12.00 civarı kendisi beni aradı. Çok şaşırdım. Bu kadar çabuk döneceğini hiç tahmin etmiyorduk. İlk önce benim çevirmen olduğuma inanmadı. Çok sayıda e-mail kendisine gönderiliyormuş. Pamuk’a kendisiyle görüşmek istediğimi söyledim, ‘Olmaz zamanım yok dedi’ bende ‘5 dakika olmadı, kapıda göz göze gelelim o kadar’ dedim. ‘Saat 1’de eve gel’ dedi. Zamanım da çok kısaydı, aynı semtte değildik. Pamuk’un çeviri kitapları da yanımda yoktu. Acayip bir telaşla bende baldızıma imzaladığım çeviri kitaplarını ve bir demet çiçekle eşim Dilek ile görüşmeye gittik. Ertesi gün de doğum günüymüş. Kapıda çiçek ve kitapları kendisine uzattım, içeri davet etti.

Ben 10-15 dakika oturup kalkacağımızı düşündüm. Ancak saat 13.00’den 16.30’a kadar birlikte oturduk. Sonra evinin yakınında 40 yıldır gittiği bir restoranda dolma yemeden bizi bırakmayacağını söyledi. ‘Bilgelik sadeliktir’ sözü vardır yaa, Orhan Pamuk’ta tam da böyle biri. Bilge ve sade. Bu süre içerisinde sohbet ettik. Bana siyaseti sevip sevmediğimi sordu, bende sevmiyorum deyince, ‘Ben de siyaseti sevmiyorum Saman. Sevmediğine de sevindim. Hayattan konuşalım biz’ dedi. Genelde de benim hayatımı sordu, müzik ve resimle uğraştığımı öğrenince de ayrı sevindi. Karşılıklı birbirimize güç verdiğimizi belirttik. Çevrilen kitapları görünce mutlu oldu, baskısını çok beğendi. 10 gün sonra aradı beni ve Büyükada’da yemeğe çağırdı. O sırada çevirdiğim tüm kitapları da Süleymaniye’den elime ulaştı. Kendisine takdim ettim. Saat 19.00’dan gece saat 12’ye kadar beraberdik. Sohbette Süleymaniye’ye geleceğini söyledi. Ancak referandum sonrası tüm sınırlar kapanınca ziyarette ertelendi.”

Pamuk, kızı Rüya, Saman Kerim ve eşi Dilek Akdeniz.jpeg
Pamuk, kızı Rüya, Saman Kerim ve eşi Dilek Akdeniz

 

Orhan Pamuk’un çevirdiği her kitabının kendisi için ayrı bir yere sahip olduğunu ancak Kara Kitap’ın kendisinde özel bir yeri olduğunu görüşmesinde de dile getirdiğini, söyleyen Kerim;

“Orhan Bey’e kitapları şöyle sıraladım. Ancak Kara Kitap’ı sona bıraktım deyince, ‘İyi yaparsın’ dedi. ‘Bilmiyorum Kara Kitap’tan korktum sanki’ deyince bir baba şefkatiyle, ‘Yok sen korkmazsın, bu kadar kitabı çevirdiysen bunu da çevirirsin’ diyerek yanıt verdi. Belki de Kara Kitap’taki derin psikoloji ve buhranlık beni çekti bilmiyorum.”

“Türkiye’deki Kürtler gibi ikiye bölünmüşlük yok, bizde Kürt okuyucu Soranice okumak zorundadır”

Genel anlamda okuyucular Pamuk’un kitaplarını nasıl görüyor? Sorusuna Saman Kerim;

“Orhan Pamuk ile görüşmemizde o zamana kadar çevirdiğim kitaplarını Kürtçesini kendisine teslim ettiğimde, O da bana ‘Okuyucular nasıl görüyor?’ diye sordu. Kendisine de belirttim, okuyucular gerçekten Pamuk’un kitaplarına ayrı bir önem veriyor. Tüm kitaplarını ayrı bir heyecanla okuduklarını biliyorum. Sık sık şunu duymuşumdur; ‘Pamuk’u seviyoruz.’ Genel anlamda da kitapları okunuyor.”

Benim Adım Kırmızı kitabının Kürtçenin Kurmanci lehçesine çevrilmesine dair Pamuk, "Benim Adım Kırmızı’nın Kürtçesini Türkiye’de okuyup zevk alan Kürt arkadaşlarının hepsi Türkçe bilir ve hepsi kitabın Türkçesinden zevk almışlardır”diyerek,kesin olmamakla birlikte kitabının 2 bin civarında satıldığını dile getirmişti.

Pamuk ile aynı fikirde olan Kerim, Soraniceye çevrilen romanların daha fazla rağbet görmesini şöyle yorumluyor; “Doğru, Türkiye’de Kurmanci bilen biri kitabın orijinal dili Türkçe okumayı tercih edebiliyor. Ancak Soranice’de durum farklı. Kürt okuyucu Soranice okumak zorundadır. Pamuk’un kitaplarını Türkçe okuyabilen azdır. Türkiye’deki Kürtler gibi ikiye bölünmüşlük yok yani.”

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU