Eski ABD Dışişleri Bakanının Yakın Doğu İşleri Yardımcısı ve Lokman Salim'in arkadaşı David Schenker ile yaptığım telefon görüşmesinde, Salim'i 'harika bir kişiliğe sahip, cesur ve saf bir Lübnanlı' olarak tanımladı ve "Özgürlüğe ve onun değerlerine inanıyordu, Hizbullah'ı Lübnan'daki Şiileri bölmeye yönelik bir İran aracı olarak görüyordu" dedi.
Schenker, sözlerine şunu da ekledi;
Salim, Hizbullah'ın Lübnan ile ilgili kararlar almasına karşı çıkıyordu. Kendisi birçok kez tehdit edildi ama tehditlere boyun eğmedi. 3 yıl önce, o zaman eski yönetimdeki görevimi henüz üstlenmemiştim, Lokman Salim bana, dönemin ABD Beyrut büyükelçisi Elizabeth Richards'ın kendisini ziyaret ettiğini ve elinde Hizbullah'ın kendisine suikast düzenleme niyetinde olduğuna dair kesin bilgiler olduğunu söyleyerek Lübnan'dan ayrılmasını önerdiğini anlatmıştı. ABD büyükelçisinin bu uyarısına diplomatik gelenekte; uyarma görevi denir. Tehdit altındaki herkese bunu iletip uyarmak büyükelçiliğin görevlerindendir. Ancak Lokman bu öneriyi reddetmiş ve ülkesi için mücadele etmek amacıyla kalacağı karşılığını vermiş. Lokman bana bu olayı yaşandığı zaman anlatmıştı ve elbette bu bilgiler doğruydu.
Kendisine, "Peki neden şimdi öldürüldü" diye sorduğumda şu cevabı verdi:
Hizbullah ve İran Başkan Joe Biden yönetiminin ne pahasına olursa olsun nükleer anlaşmaya dönmek istediğini düşünüyor. Bu nedenle Lokman Salim suikastı ve bu tür acımasız saldırılardan İran ve Hizbullah'ı sorumlu tutmayacağını varsayıyor.
Lokman Salim hayatının nasıl sona ereceğini önceden tahmin ediyordu. Katilleri mafya gibiydi, onların istediklerini yapmazsa ölüm emrini vereceklerini biliyordu.
Lokman, Hizbullah ve Emel Hareketi'ni yolsuzluk ve denetimsiz silah nedeniyle eleştiriyordu. Milis güçleri oldukları için bütün partilerin silahlı kanatlarından kurtulmak istiyordu. Ne var ki Lübnan'da katiller cezalarını bulmuyorlar.
Schenker'e Hizbullah'ın Lübnan'daki destekçileri, onun hayatta iken yapamadıklarını suikastı ile yapabilmek için ABD ve İsrail'in Lokman'ı öldürdüğünü söylediklerini anlattığımda bana şunları söyledi:
Hasan Nasrallah'ın oğlu bu nedenle mi bu eylemi övdü?.. Bu saçmalığa karşılık vermeyeceğim. Hizbullah hiçbir şeyin sorumluluğunu üstlenmemeye alıştı. Her şey onun için komplo. Eski Lübnan başbakanı Refik Hariri davasına bakan Özel Uluslararası Mahkeme'nin suçlu bulduğu tek kişinin Hizbullah üyesi olduğunu herkes biliyor.
Hizbullah içinde bağımsız hareket edenler yok. Katil, mafyada olduğu gibi öldürme direktifini doğrudan üstünden alıyor. Hizbullah'ın Beşşar Esad'a kendi halkına karşı soykırımda bulunması için yardım ettiğini bilmeyen yok.
Hizbullah'ın Esad'ı kurtarmak için özel nedenleri olabilir ama çoğunluğu Sünni 500 bin Suriyelinin öldürülmesine yardımcı oldu. Hizbullah Lokman'ı öldürdüğünü biliyor, Lokman da katilini biliyordu ve nasıl öleceğinden ve kim tarafından öldürüleceğinden özgürce bahsediyordu.
Evet, Lokman Salim yazdığı bildiride bizlere katillerinin adını verdi, onların resimlerini çizdi ve altına imzasını attı.
Bunu yaptıktan sonra saklanmadı, gizlendiği yerden videolar çekip yayınlamadı, aksine yaşamını normal bir şekilde sürdürdü.
2019'da yayınladığı bildirisinde, kendisini ve ailesini koruma sorumluluğunu devlete, güvenlik organlarına ve orduya yükledi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ama Lübnan'da bir devlet yok.
Alışverişini yaparken kendisine eşlik etmesi için bir subayın eşine iki koruma vermekte tereddüt etmeyen ordu, Lokman gibi büyük bir düşünürü korumak için kendisine tek bir koruma bile tahsis etmeye tenezzül etmedi.
Hizbullah'ın işgal ettiği ve kalesine dönüştürdüğü Beyrut'un güney banliyösünün el Gubeyri bölgesinde bulunan evinin duvarlarına Aralık 2019'da "Tüm yasaklar yıkıldı. Ajanlara rahatlık yok. Susturuculara övgüler olsun. Bekle, sıra sana da gelecek. Hain ve ajan Lokman Salim. Muhsin Salim ve Lokman Salim haindir" yazıldığında ne devlet ne de güvenlik organları hiçbir şey yapmadılar.
Muhsin Salim'in oğlu Lokman vatan haini mi? Muhsin Salim bir avukattı ve Nasır döneminde Mısır istihbaratına çalışan profesyonel katil tarafından öldürülen gazeteci ve el Hayat gazetesinin sahibi Kamil Merve'nin suikast dosyasını cesaretle üstlenmişti.
O dönemde Muhsin, Lübnan'da aldığı tüm ölüm tehditlerine meydan okumuş ve sonunda katilin mahkum edilmesini sağlamıştı.
Yine Genel Güvenlik organı, yazar Leyla Balabakki'nin cesur romanı "Sefinatu Hanan ile el Kamar"ın (Hanan'ın Aya Giden Gemisi) yayımlanmasını engellediğinde, yazarı savunmuş ve davayı kazanmıştı.
Yayımlanan kitabın önsözü, Muhsin Salim'in son duruşmada yaptığı savunma konuşmasıydı. O dönemde Lübnan'da halen bağımsız bir yargı ve cesur avukatlar vardı.
Lokman Salim, yalnızca Hizbullah ve Emel Hareketi'nin amansız düşmanı değildi, Lübnan'daki yozlaşmış rejimin tamamına düşmandı.
Düşünce ve seçim özgürlüğünü, geniş kültürel ufku, bilim, düşünce, araştırma ve tartışmanın popülerleşmesini savunan cesur ve kararlı biriydi.
Kendisine bir başlangıç bir de bitiş noktası belirledi. Bu ikisinin arasında tek hedefi; bağımsız, özgür ve egemen bir Lübnan'dı.
Parlak platformlar kurdu ve bağımsızlık, tarafsızlık ve İran'a bağımlı olmama kandilleriyle aydınlattı.
Lokman ile birlikte tüm fikirlerinizi söyleyebilirdiniz. Her şeyi yüksek sesle dillendirirdi. Herkes onu görebilir ve onunla konuşabilirdi.
Yaz kış, her zaman vardı. Her yeri gezerdi. Silahı ve koruyucusu, katillerinin adını açıkladığı bildirisiydi.
Lokman Salim'i öldüren devlettir. Beyrut Liman'ı patlamasında olduğu gibi ona yönelik tehditlere kulaklarını tıkadı ve gözlerini kapadı.
Lokman'ın bildirisi dosyasının içinde kaldı. Belki de onu korumaya cesaret edemedi çünkü o da bir devlet değil ve birileri tarafından yönetiliyor.
Şimdi ise katili öğrenmek için soruşturma yapılması çağrısı yaparak görevini yerine getirdiğini sanıyor.
Devlete hodri meydan diyoruz. Bütün siyasi ve güvenlik organları ile bu adımı atması ve katile ulaşması için meydan okuyoruz.
Muhsin Salim'in de üyesi olduğu "Ulusal Blok" adındaki partinin lideri ve eski Lübnanlı bakanlardan Raymond Eddé, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) lideri ve "Kahire Anlaşması" ile neredeyse Lübnan'ı yönetecek hale gelen Yaser Arafat'a, "Bana sadece bir İsrail askerinin formasının bir düğmesini getir, İsrail ile savaştığına inanayım" derdi.
Bu, İsrail ile savaşmak için silahlarını ve roketlerini muhafaza ettiğini söyleyen Hizbullah için de geçerli. Zira bunlarla İsrail'e karşı savaşmıyor, Lübnanlıları öldürüyor.
Öte yandan, ayın dördüncü günü acaba Lübnanlılar için uğursuz bir güne mi dönüştü?
4 Ağustos'ta Beyrut Limanı patlaması yaşanmıştı. Devletin tamamının limanda saklı tehlikeden haberi vardı ama hiç kimse ağzını açmaya cesaret edemedi. Onları kim engelledi?
Bu ayın 4'ünde de Lokman Salim öldürüldü. Bir sonraki ayın dördüncü günü de acaba Maruni Patriği Bişara er Rai'nin suikast veya girişiminin tarihi mi olacak?
Zira Patrik geçen Pazar verdiği vaazda, Lübnan'ın sorunlarının ele alınıp tartışılması için BM sponsorluğunda düzenlenecek bir uluslararası konferansa ihtiyacı olduğunu söylemişti.
Halkının yaşamının çoğulculuk, insan ve özgürlüğüne değer verip saygı gösterme, pozitif tarafsızlık, bütün halk ve uluslara açılmak ışığında organize edilmesi için sağlam bir çerçeve oluşturulmasına gereksinimi olduğunu kaydetmişti.
Patrik'in Lübnan'ı kirli ve kanlı bir ülke gibi gösteren çirkin ve korkunç bir eylem ile öldürülüşünü kınadığı Lokman Salim de bunları söylüyordu.
Başı hedef alan tam 4 adet kurşun mu? Lokman Salim'in başı katillerini bu kadar korkutacak kadar mı cesaret ve açık sözlerle doluydu?
Oysa o, başı ile ne onların Kudüs'ü kurtarmalarını engellememişti ne de İran'dan yapılan füze sevkiyatının yolunu kesmemişti.
Başı, kültür, bilgi, parlaklık ve özgürlük doluydu. Onu siyasi olarak özgürlüklere dokunulmaması için sesini yükseltmeye sevk eden de bunlardı.
Suikastı ile el Havadis gazetesinin sahibi gazeteci Selim el Lavzi suikastı arasında ne kadar benzerlik var. Lokman'ın başına 4 kurşun sıkılırken, Selim'in sağ kolu asit ile eritilmişti.
Lokman Salim'in kaybolduğu haberini Londra'da saatler gece yarısından sonra 1 buçuğu gösterirken aldım.
Bana haber veren kişiye, Lokman Salim daha sonra serbest bırakılmak için kaçırılmadı demiştim.
Fransız yazar Albert Camus'un, "Adaletsizliği kınamanın yeterli olmadığını, onu ortadan kaldırmak için canımızı vermemiz gerektiğini anladım" sözünü hatırlamıştım.
İlk başta hiç kimse Hizbullah'ı onu öldürmekle suçlamadı. Söylendiği gibi itiraf, Hizbullah'ın özel güvenlik organı komutanı Cevad Hasan Nasrallah'dan geldi.
Henüz Lokman'ın öldürüldüğü bilinmeden önce sosyal medya hesabından, "Bazı insanları kaybetmek aslında bir kazanç ve eşsiz bir lütuftur #ÜzgünDeğiliz" paylaşımında bulunmuştu.
Ancak daha sonra tweetini silerek, Lokman'ın öldürülmüş olduğunu bilmediğini öne sürdü. Ardından ikinci paylaşımını yayımladı.
Bu mesajında, sözünü dinleyip itaat etmemiz gerekiyormuş gibi alaycı bir dille, "Yavaş olun ey 3 milyon Conan" (dedektif olan bir anime karakterine atıfta bulunuyor) diyordu.
Sonrasında bu tweetini de sildi ve üçüncü bir paylaşım yaparak bunun nedenin "Şüpheleri ve meselelere saçma yaklaşımlarıyla bilinen bazı şahısların ahlaksızlıklarını kusmalarını engellemek" olduğunu söyledi.
Cevad Hasan Nasrallah'a şunu söylemek istiyoruz; birinci paylaşımınızın amacı belki de ilgili kişileri, öldürme eyleminin gerçekleştiği konusunda hızlıca bilgilendirmekti.
Nitekim hemen sonra Lokman Salim'in öldürüldüğü haberi yayınlandı ve zatıaliniz 3 milyon Lübnanlıyı siyasi ahlaksızlıklarını kusmakla suçladınız. Doğrusu midemizi bulandırdınız.
Lokman Salim'in öldürülmesine şaşırmadık, çünkü Hizbullah bayraklarının dalgalandığı Beyrut'un güney banliyösündeki bir köprüde şu ifade yazılıdır:
Öldürmek bizim için bir alışkanlık ve şehitlik Allah'ın bize bahşettiği en büyük payedir.
Bu itiraftan sonra, karşı çıkma ekseni partilerinde ve devlette sorumluluktan kaçma gayreti ve ceza korkusu baş gösterdi. Herkes soruşturma ve bilinmiyormuş gibi katilin ifşa edilmesini talep eder oldu.
Lokman katillerini korkuttuğu için öldürüldü. Bu suikastın en acı verici yanı, bir aydınlığı söndürmesi ve öldürmesi için okuma yazması olmayan, bilgisiz, meçhul ve emir alan birini ona karşı nefretle doldurmuş olmanız.
Akılları ve değerleri bu şekilde öldürmeye devam ederseniz, Lübnan arenasında sadece öldürmeyi alışkanlık edinmiş bilgisizler kalacak.
Onlar "Susturuculara övgüler olsun" tehditlerini yerine getirdiler. Biz ise Lokman'ın talebini yerine getireceğiz; korkuyu susturanlara övgüler olsun.
Lübnanlılar korkmayacak. Hiç korkumuz yok ve öyle kalacağız.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu
© The Independentturkish