Biden'ın eski ve yeni dünyası

ABD'nin kendi içi dahil "küreselleşme" olgusu büyük bir meydan okuma ile karşı karşıya. Bu meydan okumanın özünde, küreselleşmenin bir Amerikan olgusu olmadığı, daha ziyade adının da ifade ettiği gibi, küresel bir olgu olduğu düşüncesi yer alıyor

Fotoğraf: Matt Rourke/AP

Ünlü CNN kanalında yayımlanan "Amanpour" programının bir hafta önceki bölümünde sunucu Christiane Amanpour, Moskova'daki araştırma merkezlerinden birinin başkanını konuk etmişti.

Amanpour, konuğuna Rusya'da genel duygu ve duyarlılığın siyasi aktivist Aleksey Navalni lehine seferber olup olmadığını sordu.

Ardından Devlet Başkanı Vladimir Putin yönetiminin arkasında olduğunu öne sürülen zehirlenme vakası için Almanya'da gördüğü tedavinin ardından ülkesine dönen Navalni'ye destek için Rusya'nın çeşitli meydanlarında düzenlenen gösterileri saymaya başladı.

Konuğunun yanıtı soğuk oldu, Navalni'yi destekleyen gösteriler düzenleyenlerin varlığını inkar etmedi, ancak nüfusu 150 milyona ulaşan ve çoğunluğun bu konuyla meşgul olmamayı seçtikleri bir ülkede küçük bir kabuktan ibaret olduklarını söyledi.


Sunucu, bu yanıtı almasına rağmen dünya kamuoyunu seferber etmeyi sürdürdü. Rus makamları ile Vladimir Putin hakkında birçok kınama açıklaması yayımlanmasını Rusya'daki yönetime yönelik küresel bir pozisyon olarak tanımlayarak konuğuna bu konuda ne düşündüğünü sordu.

Bu soruya yanıt da diğeri gibi soğuktu. Konuğu, kınama açıklamalarının tüm dünyadan değil, yalnızca Batı kampına bağlı çeşitli Batılı ülkelerden geldiği, dünyanın geri kalanının ve çoğunluğunun ise tam aksine, hakkındaki bilgilerin kesin olmayıp taraflı olduğunu düşündüğü bu olay karşısında sessiz kaldığı cevabını verdi.

Bu röportaj ile Biden yönetimi arasında bir ilişki var mı?

Evet, var. Myanmar'da (eski adıyla Burma) askeri darbe gerçekleştiğinde, Washington'un tamamı ayağa kalkıp Başkan Biden'dan yaşanan değişimi durdurmak için kararlı adımlar atmasını, Nobel Barış ödüllü Myanmar Başbakanı Ang San Su Çi'nin hapisten kurtarılmasını talep etmeye başladı.

Oysa eski başbakan Su Çi'ye görev süresi boyunca kendisini Rohingya halkına veya Budist bir ülkedeki Müslüman azınlığa karşı etnik temizlik yürütmekle suçlayan eleştiriler eşlik etmişti.

Ancak bu eleştiriler, devletin içinde bulunduğu karmaşayı anlamaya çalışmaktan ziyade, ABD'nin demokrasi ve insan haklarıyla ilgili bir soruna müdahil olması gerektiği sonucuna ulaşıyordu.

Bunu talep edenlerde, uzak, derin bir tarihi, özel bir din ve kültürü, sivil ve askeri kurumlarıyla ilişkili köklü gelenekleri olan bir Asya ülkesinde yaşanan bir olaya ABD'nin niye karışması gerektiğini sorgulamalarını sağlayacak azıcık bile "tevazu" bulunmuyordu.


Açık ve net olmak için şunu vurgulamak istiyorum; burada amaç ne Myanmar'da olup bitenleri desteklemek ne de karşı çıkmak.

Bu ülke hakkındaki hatıralarım, daha adı Burma iken Mısır'ı ziyaret eden devlet başkanı U Nu'nun ötesine geçmiyor.

O zamanlar U Nu, Afrika'daki Nkrumah ve Asya'daki Sukarno gibi gelişmemiş bir ülkenin lideriydi. O zaman başka bugün başka bir zaman.

U Nu'nun dönemi, sömürge dönemi sonrasıydı ve üçüncü dünya ülkeleri, bağımsızlık ve gelişmiş ülkelere yetişmeyi hayal ediyorlardı. Bugün ise dünyanın tamamı görmezden gelinemeyecek bir değişim döneminden geçiyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

ABD'nin kendi içi dahil "küreselleşme" olgusu büyük bir meydan okuma ile karşı karşıya. Bu meydan okumanın özünde, küreselleşmenin bir Amerikan olgusu olmadığı, daha ziyade adının da ifade ettiği gibi, küresel bir olgu olduğu düşüncesi yer alıyor.

Bu olgu, Birinci Sanayi Devrimi ve buhar, petrol enerjisi, İkinci Sanayi devrimi ve nükleer enerji ile başa çıktıkları gibi bilişimci ve dinamik üretici güçlerle başa çıkmak zorunda olan tüm dünya halkları ve ülkelerini ilgilendiriyor.

Başkan Biden ve ekibi ile Washington'daki küreselci liberal elit, Donald Trump'ın Amerikan siyasi, ekonomik ve sosyal sistemiyle ilgili verdiği, Kongre Binası'nı hedef alan saldırı ve onu takip eden eski başkanın suçlanıp yargılanmasına kararı ile trajik bir şekilde sonlanan etkili dersi görmezden gelemezler.

Bu olayların sonuçları henüz netleşmedi, fakat sonuçları ne olursa olsun, yalnızca mağlup başkanı değil, kendisine oy veren, yanında duran, göç, vergi, içeride ve dışarıda dünya ile ilişkilerle ilgili kararlarını destekleyen on milyonları da ilgilendiriyor.

Nihayetinde seçimleri Biden'ın kazanmış olduğu doğru, gelgelelim bu sonuç olarak, bir çağın başka bir çağ ile değiştirildiği anlamına gelmiyor.

Aksine, kazananın yani Biden'ın ancak ABD'de yaşananların Amerikan halkının ayaklarıyla ezip geçeceği ve unutabileceği geçici ya da istisnai bir mesele olmadığını kabul ettiğinde başarılı olması mümkündür.

Dışarıda da durum en az içerisi kadar karışık. Washington'daki ABD'nin dünya ülkelerine yönelik siyasi mühendislik operasyonlarına dönmesi eğilimi, ABD başkentinin ülkelere sunduğu modelinin tek gerçek ve doğru olduğuna dair katı inanç, Washington'un tek başına yalnızca dünyayı yönetebileceğini değil, aynı zamanda şekillendirebileceğini de düşündüğü 21'nci yüzyılın ilk on yılına dönüşü temsil etmiyor.

Eski başarılı olamadı, sadece iki savaştaki -Afganistan ve Irak- askeri maliyeti 7 trilyon dolara ulaştı. Kurbanlar, yıkılan şehir ve medeniyetler ise kendisine paha biçilemeyecek kadar değerli.


Antik tarihten beri meselenin özü şudur; dünya ülkeleri ve halkları insanlar gibi çeşitli ve farklıdırlar.

Her birinin, kurumsal yapısının karmaşıklığı veya pürüzsüzlüğüne paralel olarak, kendilerine özel değişim sürecine uyum sağlama yolları, sorunlarına ve ikilemlerine Washington'un değil kendi seçkinlerinin önerdikleri uygun çözümleri vardır.

Biri 100 yıl diğeri 30 yıl süren savaşlardan sonra 1648'de Avrupa ülkeleri, uluslararası ilişkilerin en önemli ilkelerinden olan "devletlerin içişlerine karışmama" ilkesine ilk sırada yer veren Vestfalya Antlaşması'nı imzaladılar.

Bu ilke, daha sonra Milletler Cemiyeti, ardından Birleşmiş Milletler'nin temelini oluşturdu. O günden bugüne bahsi geçen ilkeyi en çok ihlal edenler de evrensel küreselleşme iddiasıyla sömürgeci devletler oldular.


Dünya kuşkusuz artık birbirine daha yakın hale geldi, insanlık yakınlaşma ve çıkar değişiminin her zamankinden daha yoğun hale geldiği bir aşama yaşıyor.

Ancak her ülkenin iç ve dış politikalarını nasıl belirleyeceği, kendi halkına, ulaştığı bilgi ve güce bağlıdır.

ABD'nin yakın tarihinden öğrenmesi gereken bir ders varsa o da, siyasi rejimleri kimi zaman askeri güç, kimi zaman da yumuşak güç ile değiştirmek için müdahalelerde bulunmasının, buna maruz kalan ülkelerin halkı için her zaman feci sonuçlar doğurduğudur.

Washington'un yakın tarihinde yaptığı iki askeri müdahalenin de sonucu tam aksi yönde oldu; Afganistan Taliban'a, Irak da İran'a teslim edildi ve her iki örnekte de devlet çözülüp dağıldı.

Batı, Avrupa Birliği deneyimi ile daha homojen ve birbiriyle uyumlu hale geldiğinde bile, Avrupa'yı yeni ve eski olarak ayıran yine ABD oldu.

İngiltere AB içinde hak ettiği konumu bulamadığında Brexit süreci ile birlikten tamamen ayrıldı. Yeni Biden, aşılan ve geride bırakılan bir dönemin eski enstrümanlarını ödünç alarak, farklı dünya ülkelerini içeride gerçekte neler olup bittiği hakkında ciddi bir araştırma yapmadan yargılayıp suçlayarak yeni olamaz.

Asıl yenilik, geçmişten çıkarılan dersleri iyi anlayıp, yeni aşamada uygulayabilmektir.  Bu aşama dünya ülkelerinin gerçeklerini Washington'un değil kendi halklarının bakış açısıyla ele almalı, çünkü nihayetinde bedelini de onlar ödeyecek, ödülünü de onlar alacak.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU