1 Yüz 1 İnsan: Cem Karaca

İnsanların dilinde onun şarkıları, onun dilinde insanların hayatları... Kerhen Almanya'da sürgün yılları, sol kitleleri peşinden sürüklerken Özal ile yurda dönüş pazarlığı, döneklik iddiaları... Ölümünün 17. yılında 1 Yüz 1 İnsan'ın konuğu Cem Karaca

"Antalya'da askerim. Alayın arkasında bir dağ var. Güneş bu dağa vurarak batıyor. Nevşehirli mi, Erzurumlu mu şimdi hatırlamıyorum, almış biri eline sazı, türkü söylüyor. Biri beni anlatıyordu. Oysa benim söylediğim Elvis Presley, Las Vegas beni anlatmıyordu. O anda kafamda şimşekler çaktı. Dedim ki; 'Cem Karaca, Robert Koleji'nde okuyacaksın, bunlara yabancı olacaksın' Olamazdı!…"

Cem Karaca

"Oh be!" diyordu 1990'da yayınladığı şarkısında.

"Neden döndün, hatta bir de Özal'ın elini öptün?" diye soranlara "Döneksem Döndüm diye Memleketime!" yanıtını veriyordu.

Kaldı ki, Özal'ın elini öpmüşlüğü yoktu.

O gün, yanında Cahit Berkay vardı.

TBMM Foto Muhabirleri Derneği'ne konsere gitmişlerdi.

Dönemin başbakanı Turgut Özal ve eşi de Cem Karaca'yı izlemiş, gösterinin ardından yanına gidip Türk rock müziğinin efsanesini tebrik etmişlerdi.

Semra Özal, elini Cem Karaca'ya uzatırken biraz yukarı doğru uzatıp tutunca o da centilmenlik yapıp elini öpmüştü işte...

En azından Cahit Berkay olup biteni böyle anlatıyordu.

1979-1980 yıllarının büyük kısmını Batı Almanya'da geçirmişti Cem Karaca.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Türkiye'de yaşamanın, kendini ifade etmenin ve doğası itibarıyla müzik yapmanın imkansız hale geldiğini düşündüğü için ayrılmıştı memleketten.

"1 Mayıs Marşı" 45'liği yüzünden hakkında açılan dava, üzerindeki baskılardan sadece biriydi...

Münih sokaklarında "gizli hesap" peşinde koşan adam

12 Eylül 1980 darbesi olduğunda 9 aydır ülkesinden uzaktaydı.

Cem Karaca'nın vatandaşlıktan çıkarılmasını başlatan süreç 1981'de basına yansıyan bir fotoğraf oldu.

9 yıl sonra Türk İslam Komandoları isimli örgüt tarafından suikaste kurban gidecek olan Çetin Emeç'in yönettiği Hafta Sonu gazetesinde yayımlanan bir fotoğraf...

FOTO 1.jpg
Karaca gizli hesap peşinde olmadığını anlatacak, fotoğrafın eski olduğundan bahsedecekti / Fotoğraf: Geçmiş Gazete

 

"Cem Karaca Gizli Hesaplar Peşinde" başlığıyla yayınlanan haberdeki kullanılan fotoğraf aslında iki yıllıktı, yeni ortaya çıkartılmıştı.

Cem Karaca, Münih'te elinde megafonla, bir protestoda boy gösteriyordu.

Yanında Selda Bağcan da vardı.

Bu fotoğraf basına Türkiye aleyhine propoganda olarak sunuldu.

Hemen arkasından kendisine "Yurda Dön" çağrısı yapıldı.

FOTO 2.PNG
Sıkıyönetimin yurda davet ettiği sanatçılar arasında Cem Karaca'nın ismi öne çıkıyordu, Karaca ise Türkiye'den süre istiyordu / Fotoğraf: Dip Sahaf

 

13 Mart'a kadar yurda dönmezse vatandaşlıktan çıkarılacaktı.

Dönmedi, dönmeyenlerle birlikte "Onlar artık Türk değil" diye anıldı birkaç sanatçı arkadaşıyla birlikte.

10 Şubat 1981 tarihli 10 numaralı bildiriyle Sıkıyönetim Komutanlığı'nın soruşturma açtığı Cem Karaca, kendisine verilen süreye riayet etmemiş ve Türk vatandaşlığından çıkarılmıştı.

Darbe yönetiminin gözünde çağrıya kulak asmayandı.

Gelgelelim Karaca, Bonn Büyükelçiliği ve Milli Güvenlik Konseyi'ne yazılı başvuruda bulunmuş ve dönüş için biraz daha zaman istemişti.

Hatta MGK'ya bir mektup bile yazmıştı.

Dönemin popüler mecmualarından Hey'de yayımlanan o uzun mektupta özetle şunları söylüyordu:

"İnsanların düşünceleri ya da şarkılarından dolayı vurulup öldürülmediğini umduğum Batı Almanya'ya geldim. Bu ülkede de uzantıları olan belli örgütlerin tehditlerine rağmen, sırasında komünistlik, sırasında da oportünizm gibi suçlamalara göğüs gererek, özünde Türkiye motiflerinden kaynaklanan sanatımı Batı ezgileriyle meczetmeye çalışarak belli bir sentezi yakalamaya uğraştım. Ülkemin ve halkımın çıkarları bence her şeyin üstündedir..."

Yılların değişmeyen tartışması: Dönek mi değil mi?

Ölüm korkusu boşuna değildi Cem Karaca'nın.

1 Mayıs Marşı'nın kudretli sesi yıllar evvel Dervişan grubuyla birlikte çıktığı Urfa turnesinde çarşıda alışveriş yaparken dışarıda 50-60 kişilik elinde zincirli bir kalabalıkla karşılaşmıştı.

"Allah Allah! Komünistlere ölüm!" diye bağıranlardan kaçarken, saldırıya uğrarken, iki gün sonra o konseri düzenleyen CHP Gençlik Kolları Başkanı'nın sırf bu etkinliği düzenlediği için öldürüldüğü haberini alırken aklında ne vardı bilinmez.

Ama toplumun sinir uçlarının iyice kaşındığı, politik kutuplaşmanın had safhaya ulaştığı, tahammülün esamesinin okunmadığı bir memlekette soluk alıp vermeye çalıştığının o da muhakkak ayırdındaydı.

Almanya'daki günlerini "Hayatımdan sekiz yıl çalındı" diye tanımlayan da oydu, Türkiye'ye olaylı dönüşü esnasında Cumhuriyet gazetesine vereceği röportajda sanatıcı icra edeceği bir ortam kalmadığından bahseden de...

Cem Karaca'nın gözünde bunun asıl nedeni konserleri basan, bomba filan atan sağcılar değildi.

Asıl rahatsızlık duyduğu solun kendi içindeki sürtüşmelerin gayri insani tavırlarda kendini dışa vurması ve bunun yarattığı bezginlik haliydi.

Kendi deyişiyle artık "bizar" olmuştu...

FOTO 3.jpg

Yorgun düşse de kendini açıklamaktan hiç vazgeçmedi, manşetlerde yer almayı sürdürdü Cem Karaca / Fotoğraf: Müzik on Air

 

Yıllar geçecek ama karşısına çıkacak soru değişmeyecekti.

Tıpkı Hürriyet'ten Yener Süsoy'un milenyuma bir kala hala sorduğu gibi: "Bunca yıllık delikanlı arkadaşım yoksa "dönek"ler arasında mıydı?"

Karaca'nın cevabı belliydi:

"Kendi ülkeme olan özleminden dolayı ‘Ya devlet başa, ya kuzgun leşe' diyerek savcıların hakkımda toplam 200 sene ceza istedikleri bir rizikoyu göze alıp ülkeme dönmem şayet döneklikse, ben döneğim arkadaş!"

Yılların daha politikleştirdiği Cem Karaca

Cem Karaca, rock müziği Maksist-Leninist nitelik taşımayan bir isyan olarak tanımlıyordu.

Rock, bir müzik dalı olmanın ötesinde düşünüş ve dünyayı algılayıp yorumlayış şekliydi.

Rock'ın sadece müziği değil, edebiyatı, sineması ve tiyatrosu da vardı onun gözünde.

Anadolu Pop'un altın yıllarına damga vuran isimdi.

1967'de düzenlenen Altın Mikrofon yarışmasında Apaşlar ile birlikte ikincilik kazanmış, "Emrah" şarkısı hite dönüşmüştü.

FOTO 4.jpg

Cem Karaca'nın Apaşlar ile birlikte varlık gösterdiği yarışmanın kazanımı plak çalışması olmuş ve hite dönüşen "Emrah" şarkısı kaydedilmişti / Fotoğraf: İrfan Yılmaz Plak Koleksiyonu

 

Kimi çevreler onun yaptığı müziği "Ulusal Türk Müziği" olarak adlandırıyordu.

Ama milliyetçi soslu bu tanımı Cem Karaca hiç sahiplenmedi.

Daha sonradan Anadolu Rock olarak tanımlanmaya başlayacak olan Anadolu Pop'un içindeydi.

Bu müziğin barındındığı muhalif damar ve tavrın kendini iyiden iyiye hissettirmesi Türkiye ve dünyanın çevresinde dönen toplumsal ve siyasal gelişmelerle bağlantılıydı.

Öncesinde darbe ile kendini gösteren baskıcı ortam 1961 Anayasası ile kimilerinin gözünde Türkiye'de demokratik bir havanın esmesini beraberinde getirmişti.

Sonra öğrenci hareketleri çoğalmış, işçi sendikaları iyiden iyiye güç kazanmıştı.

FOTO 5.png
TİP, komünizmin ağır baskı altında tutulduğu bir dönemde 15 milletvekiliyle TBMM'ye girmeyi başarmıştı / Fotoğraf: Haber Sol

 

1965 seçimlerinde meclise ilk kez Türkiye İşçi Parti ile sosyalist temsil sağlanmış, toprak reformu tartışmalarının ışığında ülkenin kurucu partisi CHP'de Ecevit liderliğinde "ortanın solu" düşüncesi filizlenmeye başlamıştı.

Tüm dünyayla birlikte Türkiye'yi de etkisi altına alan 68 hareketinin toplumsal yaşama ve elbette müziğe yansıması kaçınılmaz olmuştu.

"Sallan yuvarlan" kafasındaki rock müziğin zihninin açılması ve içine gençlerin talep ve isyanını dahil etmesi 1968 hareketinin etkisiyle gerçekleşmişti bir bakıma.

1969'un Ağustos ayında ABD'de barış ve müziğin üç günü sloganıyla düzenlenen Woodstock festivali, sadece ABD'de değil zaman içinde dünyanın birçok memleketinde rock müziğin toplumdan dışlanmış "ötekiler" için müziğin siyasal tartışma alanına taşınmasını sağlamıştı.

 

FOTO 6.jpg
Woodstock bir müzik festivalinden ötesiydi, Amerikalı gençler Vietnam savaşına ve muhafazakar siyasetçilere karşı bayrağı çekmişti / Fotoğraf: We Are The Hippies

 

Ya da siyasetin müziğin içindeki seyahatini daha görünür kılmıştı.

Kim ne derse desin bunun Türkiye'deki etkisinin en çok gözlemlendiği sanatçılardan biri olmuştu Cem Karaca.

Ermeni kökenli İrma Felekyan (Toto Karaca) ile Azeri Türkü Mehmet Karaca'nın oğluydu.

FOTO 7.jpg
Tiyatro sanatçısı anne ve babasıyla beraber yaşamının ilk günlerinden sonsuzluğa bir kare bırakıldı, sahneye doğan bir çocuğun kaçınılmaz sonu sanatla büyümek olacaktı / Fotoğraf: Leblebi Tozu

 

Hem anne hem babası tiyatro sanatçısıydı.

Sahneyi onlar ile öğrenmişti.

Apaşlar ile işbirliği ona özüyle yani Anadolu ile tanışıp kavuşmasını sağladı.

Anadolu'nun enstrüman ve tekniklerini Batı ile sentezledi, deneysel çalışmalar yaptı.

Kardaşlar ve Moğollar ile olan beraberliğinde de bu doğu-batı birlikteliğini farklı boyutlara taşıdı.

Memleket sorunlarına doğru yerden bakıyordu, ülke dertlerini kendine dert ediniyordu Cahit Berkay ve dostlarıyla beraber.

FOTO 8.jpg
Bir ömüre ezeli rekabetler ve ebedi dostluklar sığdırdı. Cem Karaca sağda Barış Manço solda ise Moğollar üyeleriyle birlikte / Fotoğraf: Pinterest & Ege'nin Sesi

 

O dönem belki sınıf merkezli değildi, belki baştan aşağı devrimci karakter taşımıyordu ama 12 Mart muhtırasına tepkisini koyuyordu Cem Karaca ve Moğollar birlikteliği...

1973'te Moğallar ile yayınladığı Muhlis Akarsu'ya ait "Obur Dünya" ile sisteme tepkisini gösteren de oydu, 1993'te Akarsu'nun Madımak'ta katledilmesinin ardından sistemin çarkına kurban giden şairi o obur dünyanın içine taşıyan da:

Tatlıdır içilir suyu, kimseye benzemez huyu

Nice Muhlis Akarsu'yu yedin yine doymadın mı?

Moğollar'dan ayrıldı, sonrasında Dervişan dönemi geldi.

Anadolu Pop'u aşıp progressive rock türünde arayışa girmişti Cem Karaca.

Elbette dümeni sola daha fazla kırma kaygısıyla...

Dervişan ile işçi sınıfına selam edilen yıllar

Sene 1974'tü.

Grup Mart ayında kurulduğunda yanında Moğollar'ın iki eski üyesi Mithat Danışan ile Turhan Yükseler de vardı.

İlk konserlerini sıcak bir Temmuz günü verdiler.

Tam da Doğu Akdeniz'de hayli sıcak ve gergin bir ortamın olduğu günlerde, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit önderliğindeki Kıbrıs Barış Harekatı'nın hemen sonrasında, Hava Kuvvetleri'ndeki bir yardım etkinliğinde...

Dervişan ile birlikte 20'den fazla çalışmaya imza attı, hepsi de muhalif niteliğe sahipti hepsi de işçi sınıfının sorunlarından bahsediyordu.

Türkiye'de politik kutuplaşmanın tavan yaptığı dönemlerdi.

Hem Cem Karaca hem Dervişan üyeleri sol kimlikleriyle öne çıktılar.

FOTO 9.jpg
Bu tamirci çırağı, o tamirci çırağı değildi ama herkesin dilinde olan şarkısıya milyonlar adına meydan okumaya soyunuyordu / Fotoğraf: Berrin Uğur

 

1975'te yayınladığı en önemli eseri "Tamirci Çırağı" ile siyasi duruşunu ilk kez bu kadar net ortaya koyuyordu.

Uzun süredir düşük düzeyde tuttuğu sol söylemi ilk kez doğrudan somutlaşıyordu Cem Karaca.

Oto sanayide çalışan bir işçinin imkansız aşkının anlatıldığı şarkı işçi sınıfının sorununa odaklanmıştı.

Daha doğrusu sınıflar arası yaşanan çelişki ve ikiliği ayan beyan ortaya koymuştu.

Şarkının sözleri kadar plakta sunuluş şekli de hayli dikkat çekiciydi:

"Sevgili müziksever, Cem Karaca ve Dervişan bu plağında sizlere bugüne dek hep belli bir mutlu son masalıyla biten yoksul erkek zengin kız ilişkisini değişik bir yaklaşımla sergiliyor. Gerçekçi olduğu için katı belki ama gerçeklerin kendi acılığı bu. Yapıtı tüm ulus emekçilerine adıyoruz..."

Bir aşkın imkansızlığının sınıfsal boyutuydu söz konusu olan.

Tamirci Çırağı'nın ardından "Parka" geldi, "Maden Ocağının Dibinde" geldi, "Safinaz" geldi, "Yoksulluk Kader Olamaz" geldi.

İşçi sınıfı Cem Karaca şarkılarıyla, Cem Karaca işçi sınıfıyla bütünleşmişti.

Ama kendisi gibi sınıfı anlatan eserler üreten Grup Yorum ya da Kızılırmak gibi olması gereken ve ideali değil olanı anlattı Karaca.

Gündelik hayatın sıkıntılarına odaklandı, daha çok durum tespiti yaptı.

Durum tespiti yaptığı şarkılardan biri de "Yoksulluk Kader Olamaz" oldu.

1977'de yayınlanan ve albüme de ismini veren şarkı aslında medyanın da toplumsal gelişmelere karşı tavrını eleştirir nitelikteydi:

Radyolarda şarkılar boş ver diyorlar 

Açlıktan verem olana bal ye diyorlar

Ben vatandaş Ahmet'im evkafta memur 

Ay sonuna yetmiyor evdeki kömür

Bir kilo et seksen lira tadını unuttum

İnsan gibi yaşamanın adını unuttum

Yoksulluk kader olamaz kader değildir 

Firavunlar bile böyle gaddar değildir

 

FOTO 10.jpg

Bir yanda Cem Karaca bir yanda Selda Bağcan. İki isim de 1970'lerde çetin geçen siyasal iklimden hem uzak kalmıyor hem sanatlarını icra ediyorlardı / Fotoğraf: Pinterest

 

Parka ise 70'li yıllarda yaşanan siyasi cinayetleri anlattı insanlara.

Parkasında dört hain kurşun ile öldürülen bir siyasal öğrencisini almıştı şarkının odağına.

Öğrenci bir torna işçisinin oğluydu.

Küçük kardeşi de siyasala girecek ve parkaya para olmadığından ağabeyenin kanlı parkasını giymek zorunda kalacaktı.

Sınıfsal kimliğe kuşaklar arası bir bakış sunuyordu Karaca.

İşin ilginç yanı aynı şarkı, 1990'larda ODTÜ'de düzenlediği bir konserde tepkiyle karşılanmasına ve sahneden ambulansla kaçırılmasına neden olacaktı.

Konserde Karaca'ya eşlik eden Cahit Berkay grubun kalan üyelerinin Parka eserinin notalarını çıkaramayacak durumda olmaları nedeniyle şarkıyı çalamadıklarını, izleyicilerin öfkelenip durumu protesto etmeye başladıklarını söyleyecekti.

Geri Dönüş...

Aşk, sevgi, alın yazısı, fakirlik, sınıfsal ve toplumsal sorunları irdeleyen adamdı Karaca.

Duygusal olduğu kadar ihtiyatlı ve bazen de muzipti.

Türkiye'ye döndükten birkaç yıl sonra bir resepsiyonda karşılaştığı Evren'e "Paşam, ben size ne kırgın ne kızgın ne de küskünüm. Siz size göre doğru olanı yaptınız, ben bana göre doğru olanı yaptım" diyecek, verdiği bir röportajda "Almancamı Kenan Paşa'ya borçluyum, sayesinde bir dil daha öğrendim" diyecekti.

Almanya'daki yıllarını başka bir ülkenin vatandaşlığına geçmeyi tercih etmediği için BM'nin vatansızlar için sağladığı pasaportla sürdürdü yaşamını.

Haymatlostu yani...

1985 yazında Mesut Yılmaz'ın ön ayak oluşuyla Özal ile Hannover fuarında buluşan Karaca'nın Almanya TV'lerinde çıktığı programlarda Türkiye hasretini dile getirmesi, iltica talebinde bulunmadığını üstüne basa basa vurgulaması memlekete dönüşünü hızlandırdı.

1987 sonbaharında Yeşilköy havaalanına indiğinde onu karşılayanlar arasında Zülfü Livaneli, Edip Akbayram, Müjdat Gezen ve Timur Selçuk da vardı.

FOTO 11.jpg
Zor geçen yıllardan, vatansızlıktan, hasretten sonra gelmişti bahar ama kimilerine göre geride bıraktığı memleket de Cem Karaca da aynı değildi / Fotoğraf: Eski Gazete

 

Dönemeyenlerden Melike Demirağ-Şanar Yurdatapan çiftinin ise Karaca için kaleme aldıkları açık mektup, döneklik eleştirilerinin neden revaçta olduğunun kanıtı gibiydi:

"Sevgili Cem, önce bütün kalbimizle gözün aydın!.. Senin de sık sık tekrarladığı gibi hiçbir suç (!?) işlemediğin halde 7 yıl uzakta kaldığın Türkiye'mize nihayet dönebildin. Yavrun, annen ve sevdiklerinin yanı sıra, -belki de çok az tanıyan veya hiç tanımayan- bir kalabalık karşılamış, gazetelerde gördük. Bu karşılama, bize öyle geldi ki insanlarımızın 12 Eylül'ün kopardığı 'yurtdışındaki' parçalarına duyduğu sevginin, özlemin dışa vuruluşuydu. Diğer 'dönmeyenler' gibi biz de kerdimize bundan pay çıkardık. Ammaaa! Ama'sı, geri dönebilmek için ödediğin bedelin ne olduğu! Bu bedelin ancak bir kısmını biliyoruz. Geri döndüğünde başına bir şey gelmeyeceğine güvence verilmesi için uzunca bir süredir devleti yönetenlerle pazarlık ettiğini ve uslu durmaya özen gösterdiğini duyuyorduk. İnanamıyorduk ama sen kendin sakınca görmedin böyle konuşmakta. Şimdi bir adım daha ileri gittin. Tariflerine bakıyoruz da bizlerden ve yurtdışındaki demokrat kuruluşlarımızdan, Türkiye'de insan hakları ve özgürlüklerden söz eden kim varsa Türkiye Düşmanları kefesine dolduruvermişsin. (...) Sen 7 yıl önce kaybettiğin Türkiye'ye kavuştun. Ama acaba Türkiye 7 yıl önce kaybettiği Cem Karaca'ya mı kavuştu?"

Döneklikle suçlanan Karaca aynı yıl çıkardığı "Merhaba Gençler ve Her Zaman Genç Kalanlar" albümünde "Yarım Porsiyon Aydınlık" şarkısında kendisine yöneltilen eleştirilere yanıt verecekti:

Her zamanki köşenizde
Her zamanki barınızın
Önünüzde viski ve havuç
Ve bir eliniz çenenizde
Kaşınız hafifçe yukarıda
Bakışlarınız ne kadar bilgiç
Hiçbirşey üretemeden
Sadece eleştirirsiniz

Bu yaz yine güneydeydiniz
Bol rakı, güneş ve deniz
Herşey bir harikaydı
Ancak yerli halkı beğenmediniz
Burda da, orda da o aynı barlar
Hep o aynı yarım porsiyon aydınlık
Aynı çehreler, aynı laflar
Vallahi hiç değişmemişsiniz

Burda da, orda da o aynı barlar
Hep o aynı yarım porsiyon aydınlık

Aynı çehreler, aynı laflar
Vallahi hiç değişmemişsiniz

"Artık suya sabuna dokunmayan işler mi yapacak?" algısını 1990'da yayınladığı "Yiyin Efendiler" albümündeki "Kirlenmiş Çığlık" şarkısıyla iyice yıktı.

Şarkının sözleri o kadar anlamlıydı ki, aslında bugün bile hala güncelliğini koruyor demek yanlış olmaz:

Sevinçlerimiz bile artık mekanik / Sevgisiz, saygısız, otomatik/

Bu şarkı birilerine çok geç artık / Bu şarkı kirlenmiş bir çığlık

Bir yandan kirlenmiş çığlıklardan, yiyip doymayan efendilerden söz ediyor bir yandan Gülhane Parkı'nda verdiği konserde Nazım'ın dizelerinden beslenip bestelediği "Ben Bir Ceviz Ağacıyım Gülhane Parkı'nda" şarkısını söylüyor, şarkının bitişinde "Buradaki polis arkadaşlar da, tüm ülkedeki polis arkadaşlar da görevlerini dört dörtlük yapıyorlar" diyordu.

FOTO 12.jpg
Cem Karaca 7 yıl aradan sonra bilindik repertuvarından çok fazla örnek vermese de 45 bin kişiyi Gülhane Şenliği'nde kucakladı, Türk polisini de öyle / Fotoğraf: Twitter @tekindeniz

 

Ne kadar tartışmalı bir figür olsa da Türkiye müziği ve popüler kültüründe bıraktığı etki yadsınamazdı.

Suadiyeli Nesrin olarak anımsadığı genç kızı etkilemek için sokak ortasında söylediği şarkıyla müzik kariyeri başlayan, "Dinamitler" ve "Jaguarlar"  gruplarıyla "Rock and Roll" ile tanışan ve kitleleri tanıştıran, sonrasında Anadolu Rock müziğinin ozanı haline dönüşen Cem Karaca, pek çok şarkısında cumhuriyetin ozanlarına da bağlıydı.

Ruhi Su, Aşık İhsani, Aşık Mahsuni, Nazım Hikmet gibi sosyalist şairlerden ve onların eserlerinden besleniyordu.

Kim derdi ki aynı Karaca, 60'ına merdiven dayamışken bu kez Fethullah Gülen'in de şiirini okusun?

Ama bu da oldu.

"Profesyonel iş yaptım" dedi

O dönem Hizmet hareketi olarak tanımlanan terörist yapılanmanın lideri Gülen'in "Gurbet Ufukları" isimli CD'sinde "Hazan" şiirini seslendirdi Karaca.

"Emeği" karşılığı para aldığını söylemiş, netice itibarıyla ortada profesyonel bir iş olduğundan bahsetmişti.

Karaca işi profesyonellikle bırakmadığını daha sonradan vereceği röportajla ortaya koyacaktı.

Göz yaşları hiç eksik olmayan, yıllar sonra 15 Temmuz darbe girişiminin planlayıcısına dönüşecek din istismarcısı Gülen'i övüyor, o dönem yaptıklarının alkışlanası olduğundan dem vuruyordu:

"İnsan ağlayabiliyorsa ne kadar muhteşem bir şeydir biliyor musunuz? Yüce Allah'ın adını andığında ağlayan, peygamberin adını andığında ağlayan bir insan benim için olsa olsa insani kamil olmak konusunda çok ama çok hatta dehşetli diyebileceğim bir merhale katetmiş demektir. Bu yüzden kendisine saygım sevgim var. Kim ne dersin desin hiç umurumda değil. Ben esas itibarıyla sol görüşlü bir insanım. Sol görüşün kesin materyalist tarafından soyutlanmış insani boyutu ben Fethullah Gülen Beyefendi de gördüm. İnancım odur ki, sayın Fethullah Gülen beyefendi 'Hocaefendi' olarak tabir ediliyor ya, kelimenin gerçek anlamıyla o gerçek bir evren öğretmenidir"

Bir 8 Şubat günü hayata veda etti Cem Karaca.

Öldüğünde CHP üyesiydi.

2004 senesiydi.

Seneler önce yayımladığı şiir kitabı Gazal'da kaleme aldığı şiirinde "Bir kazma ve bir kürek çalsın cenaze marşımı /  İstemem çelenk falan filan /  Dostlar şayet varsalar da gelmesinler / Neme lazım, yağmurlu olur hava" demişti ama...

Vasiyeti gereği Karacaahmet Mezarlığı'nda tekbir sesleriyle toprağa verildi.

Cenazesi hayli kalabalıktı.

Soldan, sağdan, rocktan, poptan, arabeskten, işçilerden, patronlardan, sporculara kadar herkes son görev için oradaydı.

Memlekete döndüğünde bir parça yorgun, kafası karıştıktı Karaca'nın...

Zihninin en berrak olduğu alan hep müzik oldu.

Prodüktörleri dinlemedi, kendine ayak uydurttu hep.

Türk rock müziğinin akışını belirleyen az sayıdaki kişilerden biri oldu.

Sanatında doğru bildiğinden şaşmadı, müziğindeki değişimde hep ahenkli ve tutarlıydı.

Kuşkusuz son yıllarında sarf ettiği, hayranlarını şaşırtan sözleriyle değil şarkılarıyla anımsanıyor.

Kimse bir içki sofrasına ya da bir muhabbetin tam ortasına oturduğunda onun siyasetle ilgili söylediklerine bakmıyor.

İnsanlar ölümünden 17 yıl sonrasında da Cem Karaca şarkılarının içinde kaybolup hüzünlenmeyi, mutlu olmayı ve sorgulamayı tercih ediyor.

Yani sanatçının ardında bıraktığı teselli tükenmez eserleri...

60'larda pişen ven anlamaya çalışan...

70'lerde anlatan ve efsane olan...

80'lerde ününe ün katıp düşman kazanan...

90'larda hala üreten ama bir yandan düşman kazanmaya devam eden...

Özal'ı seven, Demirel'e saygı duyan, Bahçeli'ye teşekkür mektubu yazan ve 1 Mayıs Marşı plağından elde ettiği gelirin tamamını Türkiye İşçi Köylü Partisi'ne bırakan insan o...

Ahmed Arif'in "33 Kurşun" şiiriyle ezanı buluşturan, Overkill konserine giden, kendi konserinde "İn aşağı papaz!" diye bağıran izleyicisine "Getir de ananı vaftiz edeyim!" diye çıkışmakta beis görmeyen, Taksim meydanındaki bir konserde  "Aşımıza, ekmeğimize göz koyanlardır" derken parmağıyla Hilton Oteli'ni işaret eden insandı.

Memleketin müzik tarihinin unutulmaz ve hep tartışılan yüzü ve her daim konuşulacak bir insan o...

Ya da kısaca Cem Karaca...

Kaynakça:

70'li Yıllarda Türkiye İşçi Sınıfını Cem Karaca Şarkılarıyla Okumak, Mehmet Atilla Güler

80'li Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük, Derya Bengi

Müzikte ve Siyasal Söylem ve Türkiye'de Anadolu Rock, Fatma Gürses

Anadolu Rock Ozanı, Saadet Firdevs Aparı

Cem Karaca, Wikipedia

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU