Cem Karaca, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra her karışına büyük bir aşkla bağlı olduğunu mütemadiyen ifade ettiği Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkartılmış, Almanya’da bir mülteci durumundaydı.
Vatan hasreti onun gibi hassas bir sanatçıyı derinden yaralıyordu.
Karaca; Almanya’da da elinden geldiğince sanatı ile ilgilenmiş, turneler yapmış ve Türklerle olan bağını hiç koparmamış olsa da insanların kendisinden bir vebalıymışçasına kaçmasına son derece içerliyordu.
Vatan hasreti Karaca’nın belini bükmüştü, bir haber yüreğinde büyük bir heyecan yarattı: Başbakan Turgut Özal, Almanya’ya gelecekti.
Artık gemileri yakma zamanı gelmişti; her gün bir teröristmiş gibi manşetlerle aşağılanan Karaca, Mesut Yılmaz’ın kardeşi Turgut Yılmaz’a ulaşarak Başbakan ile görüşmek istediğini bildirdi.
Turgut Yılmaz bu talebi ağabeyi Mesut Yılmaz’a iletti. Bu talep Turgut Özal’a sunulduğunda olur cevabı alındı.
Cem Karaca’ya Başbakan Turgut Özal’ın kendisini kabul edileceği haberi verildikten sonra Karaca’nın ümidi bir kez daha katlandı.
Oysa Karaca’nın içinde büyük bir korku vardı; çünkü ana akım medya Almanya sürgününde kendisini vatan haini ilan etmişti.
Sebebi ise Cem Karaca, 1979 yılında Türk işçilerinin daveti üzerine ünlü sanatçı Selda Bağcan ile beraber katıldığı 1 Mayıs etkinliğinde “Yaşasın uluslararası dayanışma” ifadesini kullanmıştı.
Medya bu etkinlikteki fotoğraf ve sözünü kullanarak Karaca’nın Almanya merkezli bir terör örgütü kurarak Türkiye’de komünist darbe yapma teşebbüsünde olan bir hain ilan etmişti.
Cem Karaca, bu linç kampanyası ve şahsiyet cellatlığını gazeteci Fehmi Koru’ya verdiği röportajda şöyle açıklamıştı;
İlginçtir, bu resim çekildiğinden yaklaşık 2 hafta sonra ‘Hafta Sonu’ gazetesinde yayınlandı. Altında bir başlık ‘Cem Karaca gizli hesaplar peşinde’ diye ve altta bir yorum…
Ben burada bir örgüt kurmuşum ve buradan 12 Eylül düzenini yıkmayı amaçlıyormuşum. Buna dayanarak bana yurda dön çağrısı yapıldı.
Bu o zaman benim Türkiye’de bazı şeylerin sağlıklı çalışmadığı hakkındaki kuşkularımı kuvvetlendirdi. Bu benim insan olarak kabul edemeyeceğim bir şeydi.
Ben hatta güldüm, espri falan zannettim. Nitekim Selda Türkiye’deydi. Evinden kalkıp gidip teslim oldu. Ben buradayım dedi ve gözaltına alındı. 45 gün mü 90 gün mü bilmiyorum. Ondan sonra mahkemeye çıktı.
Şimdi işin ilginç tarafı başlıyor. Selda, anılan toplantının Türkiye aleyhinde bir mahiyet taşımadığı gerekçesiyle beraat etti. Fakat ben suçlanmaya devam ediyorum.
Neden dolayı? Resim ne zaman çekilmiş 1979 Mayıs’ında çekilmiş. Yani bir sürü hukuki mantıksızlık üst üste gelince ben dedim ki, bu dönemeyeceğim bir durum.
Bunu defalarca mektuplarla, dilekçelerle, kişisel başvurularımla konsolosluk yetkililerine anlatmaya çalıştım. Büyükelçiliğe yazdım.
Türkiye’deki konseye yazdım. Ama yazdığım iadeli taahhütlü mektupların hiçbirisine cevap gelmedi. Ve en son 1983’ün Ocak ayında beni vatandaşlıktan çıkardılar.
O günden bugüne vatansız statüsündeyim. Almanya’da bu korkunç adli hatanın düzeltilmesi umuduyla yaşıyorum.
Karaca, otelin lobisine geldiğinde yetkililer Sayın Özal’ın kendisini odasında beklediğini söyledi.
Odaya geldiğinde Özal’ın dışında eşi Semra Özal ve Mesut Yılmaz da bulunuyordu.
Cem Karaca, bir beyefendi olmanın gereği olarak Semra Hanım’ın elini öptü ve Özal’ın elini sıktı.
Özal, ünlü sanatçıyı gördüğü ilk anda eşi Semra Hanım’a şöyle takdim etti;
Hani meşhur şarkıcı Cem Karaca var ya, işte Semra, o.
Özal, Karaca’ya oturacağı yeri gösterdi ve hemen yanına oturarak elini dizlerine koyarak kendisine talebini dinlemek için hazır olduğunu belirtti.
Cem Karaca; “Sayın başbakanım ülkeme dönmek istiyorum, artık burama geldi” dedikten sonra yaşadıklarını anlattı.
Başbakan Özal, Karaca’yı dinledikten sonra Mesut Yılmaz’a dönerek “Mesut, ne zaman oldu bizim zamanımızda mı, askerlerin zamanında mı?’’ diye sordu.
Yılmaz, verdiği cevapta Cem Karaca’nın başına gelenlerin askeri cunta döneminde gerçekleştiğini belirtti.
Özal, bu cevabı duyduktan sonra yüzü bir anda düşmüştü; ama karşısında büyük ümitlerle gözlerine bakan Karaca’ya dönerek şu cevabı vermişti:
Sen gereken müracaatları yap, gelirsin memlekete, aklanırsın, hiçbir mesele olmaz oğlum. Gördüğüm kadarıyla şarkı söylemişsin, şarkı söylemekle böyle işler olmaz.
Bu sözlerden sonra Cem Karaca kendisini yeniden doğmuş gibi hissetmişti.
Turgut Özal ile görüşen Karaca dönek ilan edildi
Cem Karaca, Başbakan ile görüştükten sonra sol kesim kendisini ‘dönek’ ilan ederken ana akım medya vatan hainliğini vurgulayan haberlerin sayısını artırmıştı.
Üstelik görüşme sırasında Cem Karaca’nın Başbakan Özal’ın elini öptüğü ve yalvardığı iftiraları onu derinden yaralamıştı.
Karaca, yıllar sonra verdiği bir röportajda durumu şöyle anlatacaktı;
Ee be kardeşim, Behice Boran'la mı görüşecektim, Gorbaçov'la mı, yoksa Çavuşesku'yla mı?..
Ben Türkiye'ye dönmek istiyordum, Romanya'ya değil... Mesela sevgili dostum Arif Sağ, bana 'Türkiye'de Bir gün sosyal demokratlar olarak başa gelecektik, o zaman dönseydin' dedi.
Arif Usta'nın bağlama çalması önünde saygıyla eğilirim, ama bu sözleri karşısında benim lafım yok.
Böyle bir mantık olur mu yahu? Memleketini özleyen benim hemşerim! Sen Boğaz'a karşı balığını yiyorsun, rakını içiyorsun, eşinle dostunla sazını çalıyorsun, ben hasretten geberiyorum.
Karaca, bu tepkilere bir şarkı da besteleyerek kendi yöntemleriyle baş edecekti;
Şu adadan şu bodruma yüzesim gelir
Yüzsem de çıkamam ki of be
Kuş olup ta o yakaya uçasım gelir
Uçsam da konamam ki of be
Geceleri ben adadan Bodruma bakardım
Işıkları ben görürdüm of be
Türküleri ben koklardım gökyüzünü ben dinlerdim
Ve de nasıl özlerdim of be
Ben döneksem döndüm diye memleketime
Döndüm baba döndüm işte oh be
Cem Karaca: Ülkeme söz söyletmedim
Cem Karaca’nın yurt dışında bulunduğu yıllar kendisi için oldukça mihnetli ve elemli yıllardı.
Bu süreçte maddi imkansızlıklar içerisinde sanatını icra etmeye çalışan Karaca, namuslu duruşundan asla vazgeçmedi.
Türkiye düşmanlığı yapan birçok grubun ve yapının tekliflerini elinin tersiyle reddeden Karaca, hayatından 8 yıl çalınmış olmasına rağmen sürgün yıllarında ülkesinin aleyhine konuşmadı.
Karaca, bu duruşunu şöyle açıklamıştı;
Ayrıntılara girerek şunu bunu yaptım demeyi pek münasip görmüyorum. İçime de sinmiyor.
Ama ülkemin kültürel değerlerini, ülkemin kültürünü iyi araştırmaya, en yüksek düzeyde ve en olumlu şekilde temsil etmeye çalıştım.
Tiyatro yaptım, konser verdim, konferanslara katıldım, TV programları yaptım, turnelere çıktım.
Benim bulunduğum çevrede Türkiye ile ilgili bir tek olumsuz söz söylenememesine gayret ettim.
Yurda dönüş
Cem Karaca, 27 Haziran 1987 yılında çok sevdiği vatanına döndü.
Bu durum; Yılmaz Güney, Ahmet Kaya ve Nazım Hikmet gibi birçok sürgün sanatçıya nasip olmamış bir durumdu; fakat uçak indiğinde Karaca’yı karşılayanların sayısı bir elin parmağını geçmiyordu.
Öte yandan Karaca’nın asıl endişe ettiği tutuklanma riskiydi; çünkü savcılık iddianamelerine göre “vatan haini” olan Cem Karaca, 200 yıl ile yargılanıyordu.
Neyse ki korktuğu başına gelmemiş ve tutuklanmamıştı.
Cem Karaca yurda döndükten sonra şarkıları da farklı bir imaja bürünse de muhalif duruşunu sürdürmeye devam etti.
Kendisine 1 Mayıs ve İhtarname gibi şarkıları okuması ricası geldiğinde “O günkü ortam yok, olursa söylerim” cevabını veriyordu.
Devlet Bahçeli’yi kutlayınca yine linç edildi
Cem Karaca, CHP’nin resmi üyesiydi; fakat hayatının hiçbir dönemine doğru bildiğini söylemekten geri durmamıştı.
Bu durum ömrünün sonlarında da sürdürdüğü bir tavırdı; fakat bu durum bazı kesimlerce aykırı bulunduğu için gerek kendi mahallesi gerekse de fikrini paylaşmadığı kesim tarafından sürekli linç ediliyordu.
Bu linçlerden birisi de ömrünün son döneminde koalisyon ortağı ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi tavrından dolayı kutladığı mektubu sonrası ortaya çıktı.
Devlet Bahçeli’nin koalisyon ortağı olarak duruşunu takdir eden Karaca, şu ifadeleri kullanmıştı;
Size bu satırları kayıtlı bir CHP üyesi olarak yazıyorum. İsminizle müsemma çizdiğiniz politik çizginiz, ülkesini seven her yurttaş gibi benim de takdir ve tasvip ettiğim bir tavırdır. Şayet kabul buyurursanız, size bir yurttaş olarak sevgi, saygı ve takdirlerimi arz etmek istiyorum.
Devlet Bahçeli, Cem Karaca’nın bu mektubuna jest yaparak gül buketleri göndererek cevap vermişti.
Bu tavır CHP’lileri çok kızdırmış ve Karaca’nın ihraç edilmesi talepleri dillendirilmişti.
Cem Karaca, bu tepkilere sert şekilde cevap verdi;
Eğer beni atmaları gerekiyorsa, onu da seve seve yapabilirler. Yaptığım her şeyin arkasında duruyorum.
Yazdığım mektupta sadece Devlet Bahçeli'yi bir devlet adamı olarak takdir ettiğimi belirttim; CHP hakkında kötü bir şey söylemedim.
Ama uzun zamandır hissettiğim bir şey var. CHP bana hep soğuk davrandı. Ben, Kalpaklı Mustafa Kemal'in CHP'lisiyim.
Şunu da söyleyeyim; keşke Devlet Bahçeli CHP'de olsaydı; göğsümü gere gere CHP'liyim derdim.(Sabah Arşiv)
Aydın geçinenlerin linç girişimlerine şarkılarıyla cevap verdi
Cem Karaca, yurda döndükten sonra şarkılarındaki muhalif tavır kendisini halktan soyutlayarak fildişi kulesine çekilmiş aydınları da hedef almaya başladı.
Bu tavırdaki en önemli etkenlerin başında oturduğu yerde kendisini mütemadiyen dönek olarak isnat eden sol aydınların konformizmi geliyordu.
Karaca, “Yarım Porsiyon Aydınlık” isimli şarkısında aydınların içine düştüğü çıkmazı şu şekilde eleştirilecekti;
Her zamanki köşenizde
Her zamanki barınızda
Önünüzde viski ve havuç
Ve bir eliniz çenenizde
Kaşınız hafifçe yukarıda
Bakışlarınız ne kadar bilgiç
Hiçbir şey üretemeden
Sadece eleştirirsiniz
Sinemadan siz anlarsınız
Tiyatrodan müzikten
Heykel resim edebiyat
Sorulmalı sizden
Ekmeğin fiyatını bilmezsiniz
Ama ekonomik politika
Karılarınızı döverken siz
Ne kadar bilimselsiniz
Bu yaz yine güneydeydiniz
Bol rakı güneş ve deniz
Her şey bir harikaydı ancak
Yerli halkı beğenmediniz
Burda da, orda da o aynı barlar
Hep o yarım porsiyon aydınlık
Aynı çehreler, aynı laflar
Vallahi hiç değişmemişsiniz
Hayatı boyunca dışlanan Cem Karaca’nın cenazesini herkes sahiplendi
Cem Karaca, duruşu ve söylemleriyle birçok sınıf ve grup tarafından ya da dışlandı.
8 Şubat 2004 yılında solunum yetmezliğinden hayatını kaybettiğinde toplumun bütün kesimleri cenazesini sahiplenmek için birbiriyle yarıştı.
AK Parti, CHP, MHP, YTP başta olmak üzere sayısız partiden üst düzey temsilci cenazesinde hazır bulundu.
Karaca’nın cenazesi tekbirler ve sanat camiasının vedaları arasında toprağa verildi.
Yeni Şafak gazetesi cenaze törenine katılan isimleri şu şekilde sıralamıştı;
Tören sırasında, sanatçının vasiyeti üzerine alkışlar yerine tekbir sesleri yükseldi.
Babasının mezarına ilk toprağı atan oğlu Emrah Karaca'nın, hıçkırarak ağladığı görüldü.
Törene Cem Karaca'nın eşi İlkin Erkal Karaca, eski eşi Feride Balkan ve oğlu Emrah Karaca'nın yanı sıra, Kültür Bakanı Erkan Mumcu, BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu, Şişli Belediye Başkanı Sarıgül, Bakırköy Belediye Başkanı Bahadırlı, sanatçılar Haluk Levent, Ahmet Özhan, Erkin Koray, İlhan İrem, Moğollar Grubu üyeleri, Erol Büyükburç, Erol Evgin, Zeki Alasya, Edip Akbayram, İskender Doğan, Mahsun Kırmızıgül, Yavuz Bingöl, Fedon ile CHP'li Berhan Şimşek ve YTP İstanbul Büyükşehir Başkan adayı Ercan Karakaş'ın da aralarında bulunduğu büyük bir kalabalık katıldı.
Aralarında KKTC lideri Denktaş, CHP lideri Deniz Baykal, Bakan Hüseyin Çelik, DYP lideri Ağar, MHP lideri Bahçeli ve Fethullah Gülen gibi şahsiyetler çelenk gönderirken, törende bir konuşma yapan Kültür Bakanı Mumcu, Karaca'nın eserleriyle yaşayacağını söyledi.
Cem Karaca’nın aramızdan ayrılışından bugüne 16 sene geçti.
Şarkıları hala her mecrada en çok dinlenen parçalar arasında, ona bu denli acıları yaşatanlar tarihin çöplüğünde yerini alırken o hala sanatı ve duruşuyla hatırlanmaya devam ediliyor.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish