Meşhur şarkıları yeniden yorumlamak şüphesiz ki ustalık ister. Kulağımıza kazınmış ezgileri farklı bir sesten duyduğumuzda, içimizde tatlı bir tedirginlik belirir: Ya o büyü bozulursa?
Özgün haline sadık kalırken ona yeni bir ruh katmak, geçmişin anılarına ihanet etmeden yeni bir hikaye anlatabilmek ince işçilik ister.
Bazı yorumlar, şarkının özünü koruyarak ona yeni bir soluk getirir, bazıları ise ne kadar yetkin olursa olsun hafızamızdaki yankıyı aşamaz. İşte bu yüzden usta bir sanatçının dudaklarından dökülenler yalnızca teknik başarılarıyla değil, kalbimize dokunduğu için de ölümsüzleşir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu ustalığın en parlak örneklerinden biri ise kuşkusuz Mireille Mathieu'dür. O, Edith Piaf'tan Charles Aznavour'a uzanan Fransız chanson geleneğini, büyüleyici sesi ve kusursuz yorumuyla adeta yeniden inşa etmiştir.
Mathieu'nün yorumladığı bir şarkıyı dinlediğinizde, orijinaline duyduğunuz sevgiden hiçbir şey kaybetmezsiniz. Aksine, müziğin farklı bir zaman ve mekanda yeniden canlandığını hissedersiniz. O, sesinde nostaljiyle yenilik arasındaki o nadir dengeyi bulmayı mümkün kılar ve bu, yalnızca gerçek bir ustanın başarabileceği bir büyü, neredeyse bir mucizedir.
Kristal berraklığındaki sesiyle Mathieu, 20 yıl sonra ilk kez İstanbul ve Ankara'daki hayranlarıyla buluşmaya hazırlanıyor. 78 yaşındaki sanatçı, 20 Şubat'ta İstanbul Volkswagen Arena'da, 22 Şubat'ta ise Ankara Congresium'da "60. Yıldönümü" turnesi kapsamında sahne alacak.
"İki konser için dönmeyi heyecanla bekliyorum"
Mathieu, üzerinden epey zaman geçmesine rağmen Türkiye'ye son gelişini unutmamış.
"Son Türkiye ziyaretim, Galatasaray Spor Kulübü için Dolmabahçe Sarayı'nda verdiğim özel bir gala konseriydi" diyen sanatçı, bunun harika bir anı olarak hafızasında yer ettiğini söylüyor:
20 yıl sonra Türkiye'ye, İstanbul ve Ankara'da gerçekleşecek iki konser için dönmeyi ve uluslararası turnem kapsamında kariyerimin 60. yılını Türk dinleyicisiyle kutlamayı büyük bir heyecanla bekliyorum.
İlerleyen yaşına rağmen Mathieu, ne güzelliğinden ne de enerjisinden hiçbir şey kaybetmemiş. İmzası haline gelen ikonik saç stili ve moda anlayışı ilk günkü tazeliğini korurken farklı nesillere ilham vermeyi sürdürüyor. Ve işleyen demir ışıldar misali, son bir yılını sahnede geçiren sanatçı, hız kesmeden turnesine devam ediyor.
"Şu sıralar her şey yolunda. Bir yıldır sahnede, kariyerimin 60. yılını kutlamak için turnede olmanın keyfini yaşıyorum" diyerek ekliyor Mathieu:
Bu turne, '60 Yıl Aşk' adını taşıyor ve 2024'ün şubatında Kanada'daki bir dizi konserle başladı. Ardından sonbaharda Almanya'da büyük bir turne, aralık ayında ise Slovakya ve Çekya'da konserler verdik. 20 Şubat'ta İstanbul'da ve 22 Şubat'ta Ankara'da Türk seyircisiyle buluşmayı sabırsızlıkla bekliyorum. Sonrasında 19 Mart'ta Hamburg'daki Elbphilharmonie'de özel bir konserim olacak. İlkbahar ve yaz, ekimde Paris'teki Olympia'da vereceğim konserlerin hazırlıklarıyla epey yoğun geçecek. Bu konserlerin ardından Fransa, İsviçre ve Belçika'da da turnem var.
Evet, turnenin adı her şeyi anlatıyor: Onunki gerçekten aşk. Üstelik sadece 60 yıllık kariyerine değil koca bir ömre yayılan bir aşk.
Çok geniş bir ailenin üyesi ve 14 çocuğun en büyüğü olarak yetişmiş Mathieu. "Anne ve babamızın sevgisiyle büyütüldük" diyor. Müziğe duyduğu aşkın nasıl yeşerdiğini ise şöyle anlatıyor:
Radyo dinlerdik ve dönemin şarkıcılarını takip ederdik. Babam bir tenordu ve hep şarkı söylerdi. Annem de ona şarkı sözlerini hatırlatırdı. 4 yaşındayken kilisede ve okulda şarkı söylemeye başladım. Sınıf arkadaşlarım her zaman benden şarkı söylememi isterdi.
Biraz da film gibi onun hikayesi. Katıldığı bir yarışmayla hayatı değişiyor. İlk iki sefer kazanamıyor ama sonra talihi dönüyor:
1962'de Avignon Belediyesi tarafından düzenlenen 'Mahallemizde Şarkı Söylüyoruz' (On chante dans mon quartier) adlı radyo yarışmasına katıldım. İlk kez memleketim Avignon'un seyircisi önünde sahne aldım. Bu, benim için çok teşvik edici bir deneyimdi. 1962 ve 1963'te yarışmayı kazanamadım ama Haziran 1964'te kazandım.
Bu galibiyetten sadece bir ay sonra, kendini Enrico Macias'ın Avignon'daki Palais des Papes Meydanı'nda verdiği konserin açılışını yaparken buluyor Mathieu. Hem de en az 3 bin kişilik bir kalabalığın önünde.
"Benim için unutulmaz bir deneyimdi"
"Bu benim için geçekten bir onur ve unutulmaz bir deneyimdi" diyor:
Ve gerçekten bu mesleği yapma isteğimi güçlendirdi.
Mathieu'nün yarışmalarla işi bu kadarla bitmiyor. "Ünlü Fransız televizyon yarışması 'Le jeu de la chance'a katıldım" diye ekliyor. Ve aradan geçen bunca yıla rağmen televizyona çıktığı ilk günü unutmuyor:
İlk kez 21 Kasım 1965'te televizyonda göründüm. Seyirci beni çok sevdi ve yarışmayı 5 hafta üst üste kazandım. Menajerim Johnny Stark'la tanıştım. Hemen Hughes Aufray ve France Gall'in konserlerinde ön grup olarak sahne almaya başladım. 28 Aralık 1965'ten itibaren 5 hafta boyunca Dionne Warwick ve Sacha Distel'in konserlerinde Fransız televizyonunun keşfi olarak tanıtıldım. Her şey çok hızlı gelişti.
Mathieu'nün unutulmaz ilk plağı Mon credo'yu kaydetmesi de tam olarak bu zamana denk geliyor. Ardından Mart 1966'da 50 milyon kişinin izlediği bir Amerikan televizyon programında sahne alıyor.
Daha sonra birçok Avrupa ülkesinde sahneye çıktım. Hayatım adeta bir fırtına hızında değişti. Sonrasını zaten biliyorsunuz...
Elbette biliyoruz... Dillere destan repertuarındaki 1200'den fazla şarkıyı 11 dilde seslendirdi... Dünyanın dört bir yanında verdiği konserlerde, hem güçlü vokali hem de büyüleyici sahne performansıyla milyonlarca insanı etkiledi... Fransa'nın en güçlü ve duygu yüklü seslerinden bir diğeri olan Edith Piaf'ın halefi diye anıldı... Mütevazı bir başlangıcın ardından sahnelerin parlayan yıldızı oldu ve Fransız chanson geleneğini dünyaya taşıdı... Eyfel Kulesi'nin 100. yıl kutlamasında Fransa ulusal marşı La Marseillaise'i seslendirdi...
"Bu meslek benim için bir tutku"
Onun hayali en başından beri belliydi. "Hep şarkıcı olmak istedim" diyor Fransız efsanesi ve müziğin mucizesine inanıyor:
Hayalim gerçek oldu. Bu meslek benim için bir tutku. Müziğin sınırları yoktur. Duygu, paylaşım ve sevgi dolu anlar yaşatır. Bu, kelimelerin, melodilerin ve müziğin mucizesidir.
Şarkılarını her ne kadar farklı dillerde seslendirse de köklerini unutmuyor Mathieu. "Ben her şeyden önce Fransız bir şarkıcıyım ve Fransızca şarkılarımı dünyaya taşımaktan gurur duyuyorum" diyor. Diğer dillere olan merakını ise şöyle anlatıyor:
Kısa sürede farklı dillere, özellikle de Goethe'nin dili olan Almancaya aşina oldum ve bu dilde yaklaşık 400 şarkılık bir repertuar geliştirdim. Farklı dillerde şarkı söylemek için çok özenli çalıştım. Bu benim için gerçek bir meydan okumaydı. Ancak ben kararlı biriyim ve zorlukları severim.
"O ülkenin halkına saygı göstermek de benim için önemli"
Mathieu sadece kararlı değil aynı zamanda saygılı bir sanatçı. Sevenlerinin dilinden konuşarak onları sevindirmek onun için gerçekten çok şey ifade ediyor:
Ziyaret ettiğim ülkelerde birkaç kelime öğrenerek o ülkenin halkına saygı göstermek de benim için önemli. Dinleyicilerim o zaman çok mutlu oluyor.
"Sanatçı, seyircisi olmadan hiçbir şeydir"
Fransa'nın efsanevi sesi, 1965'te bu mesleğe başladığında bu günleri görebileceğini hayal bile etmediğini söylüyor. "60 yıl sonra bu yıldönümü turnesine hazırlanacağımı nereden bilebilirdim ki?" diyen sanatçı, mutluluğunu hayranlarıyla sahnede paylaşabildiği için kendini şanslı görüyor:
Bana sevgi ve dostlukla dolu anlar yaşatan dinleyicilerimle bunu paylaşmak büyük bir mutluluk. Onlara sadakatleri ve sevgileri için teşekkür ediyorum. Çünkü bir sanatçı, seyircisi olmadan hiçbir şeydir.
Vedalaşmadan hemen önce Mathieu'nün vedalara atfettiği şarkıları düşünüyorum ve aniden kafamın içinde 1973 tarihli La Paloma adieu çalmaya başlıyor. Ne şarkı ama...
O sırada Mathieu, kavuşmayı iple çektiğini söyleyerek "Türkiye'deki dinleyicilerimle buluşmayı sabırsızlıkla bekliyorum" diyor:
Gelin 60 yıllık bu sevgiyi birlikte kutlayalım.
© The Independentturkish