Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) HDP'nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'la ilgili Türkiye'den savunma istedi.
Daha önce Demirtaş'ın derhal serbest bırakılması yönünde karar veren AİHM bu kez Kobani (Ayn el Arab) soruşturması nedeniyle Türkiye'den savunma istedi. Demirtaş'ın avukatları Benan Molu, Ramazan Demir ve Mahsuni Karaman AİHM'in Türkiye'den savunma istemesini Gazete Duvar'dan Hacı Bişkin'e değerlendirdi.
AİHM, AYM'nin Kasım 2019'dan beri Demirtaş'ın başvurusuyla ilgili karar vermemesi nedeniyle "tutuklulukla ilgili başvurularda süratle karar verme yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğini" ve "AYM'nin Demirtaş için tüketilmesi gereken etkili bir iç hukuk yolu olup olmadığını" da sordu.
"AİHM Kobane soruşturmasının esasına girmeye karar verdi"
Demirtaş'ın avukatları Benan Molu, Ramazan Demir ve Mahsuni Karaman AİHM'in Türkiye'den savunma istemesinin ardından yaptıkları açıklamada şunları söyledi:
AİHM, Büyük Daire kararı ile Kobane soruşturmasında tutukluluk gerekçesi yapılan delilleri de incelemiş ve Selahattin Demirtaş'ın 4 yıldır tutuklu olduğu olgu ve olaylar ile Kobane soruşturması delillerinin aynı olduğunu değerlendirerek halihazırda çürütmüş olduğu bu delillerden dolayı tekrar tutuklanan Demirtaş'ın tahliyesine karar vermişti. AİHM bugünkü bildirimi ile Kobane soruşturmasının esasına girmeye karar verdi. Bu bağlamda özellikle 9 Haziran 2020 tarihinde Anayasa Mahkemesi'nin Demirtaş'ın kendi önünde devam 5 tane başvurusunu birleştirip verdiği kararda ikinci tutukluluk başvurusunu incelemekten kaçınması konusunda AYM'nin Demirtaş dosyası özelinde etkili bir iç hukuk yolu olup olmadığını sorması çok önemli. AYM'nin, AİHM'nin Büyük Daire kararını boşa çıkarmak için ve AİHM'den farklı hiçbir şey söylemeyen kararında ikinci tutukluluk başvurusunun bütün yazışma ve aşamaları bitmiş olmasına rağmen neden incelemediğini de AYM'nin Demirtaş için etkililiğini de tartışarak mercek altına almış oluyor. AİHM ayrıca bugüne kadar ki inceleme sürecinden farklı olarak Demirtaş'ın ifade özgürlüğü ile bağlantılı olarak 18. maddenin ihlal edilip edilmediğini de sordu. Bunu Kürt siyasetçiler için ilk defa inceleme konusu yaptı AİHM.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
AİHM'in Türkiye'ye yönelttiği sorular şöyle:
1- Başvurucu, Sözleşme’nin 35/1 maddesi uyarınca iç hukuk yollarını tüketmiş midir? Özellikle, başvurucunun 7 Kasım 2019 tarihli başvurusunun hâlâ AYM önünde beklediği ve AYM’nin 9 Haziran 2020 tarihli kararında başvurucunun mevcut tutukluluğuyla ilgili başvuruyu karara bağlamayı tercih etmemesi dikkate alındığında, AYM’ye bireysel başvuru Sözleşme’nin 35. maddesi altında etkili bir başvuru yolu olarak kabul edilebilir mi?
2- Başvurucunun tutukluluğu Sözleşme’nin 5/1 maddesini ihlal etmiş midir? Özellikle, başvurucunun Ankara Ağır Ceza Mahkemesi önünde 2017 yılından bu yana yargılandığı davada isnat edilen suçlar dikkate alındığında, 20 Eylül 2020 tarihinde Ankara Sulh Ceza Hakimliği’nin verdiği tutuklama kararı ulusal hukukla uyumlu mudur? Buna ek olarak, başvurucunun tutukluluğu Sözleşme’nin 5/1-c maddesi uyarınca bir suç işlediğine dair “makul şüphe”ye dayanmakta mıdır? (Mergen ve Diğerleri, Yüksel ve Diğerleri)
3- Sözleşme’nin 5/3 maddesi altında, yerel mahkemeler başvurucunun tutukluluğu için ilgili ve yeterli gerekçeleri sunmuş mudur? Ek olarak, başvurucunun tutuklu kaldığı süre, aynı madde uyarınca “makul süre” şartını karşılamakta mıdır? (Buzadji v. Moldova)
4- Anayasa Mahkemesi önündeki süreç, Sözleşme’nin 5/4 maddesinde aranan yükümlülükler ile uyumlu mudur? Özellikle, Anayasa Mahkemesi, söz konusu başvuruyu ‘süratle’ ele almış mıdır? (Ilnseher v. Almanya, Kavala v. Türkiye)
5- Başvurucunun ve avukatlarının soruşturma dosyasına erişimlerinin olmaması nedeniyle, başvurucu, Sözleşme’nin 5/4 maddesi uyarınca tutukluluğunun hukukiliğine, tutuklama ve tutukluluk halinin devamı kararlarına etkili bir şekilde itiraz etme imkanı bulmuş mudur? (Şık v. Türkiye)
6-Sözleşme’nin 10. maddesi uyarınca başvurucunun ifade özgürlüğü ihlal edilmiş midir? Edilmişse, bu müdahale kanun ile öngörülmüş müdür ve demokratik bir toplumda gerekli midir?
7- Söz konusu tutukluluk, Sözleşme’nin 5. ve 10. maddeleriyle bağlantılı olarak Sözleşme’nin 18. maddesini ihlal etmekte midir? Özellikle, başvurucunun 20 Eylül 2019 tarihinde ikinci kez tutuklanması, 18. maddeye aykırı bir amaç taşımakta mıdır? Taşımakta ise, bu durumda başvurucunun ikinci kez tutuklanmasındaki “baskın amaç” nedir? (Merabishvili v. Gürcistan, Navalnyy v. Rusya)
Hükümet’ten, 20 Eylül 2019 tarihinden bu yana verilen tutuklama ve tutukluluk halinin devamı kararlarının ilgili bölümlerinin Fransızca çevirisini göndermesi beklenmektedir.
AİHM'in Demirtaş kararı
AİHM, Demirtaş'ın tutukluluğu için öne sürülen gerekçelerin yetersiz olduğuna hükmetti. Demirtaş’ın hukuki değil, siyasi gerekçelerle tutuklu olduğu sonucuna varan AİHM, seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiğine de belirtti.
AİHM ayrıca, Demirtaş’ın bir parlamenter olarak ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna da vardı. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 46’ncı maddesi gereği, Ankara’nın AİHM kararlarını yerine getirme yükümlülüğünü hatırlatarak, karar yerine getirilmediği sürece Demirtaş’ın haklarının “sürekli ihlal” edilmiş sayılacağı uyarısında bulundu.
Mahkeme kararında, dava öncesi tutukluluk süresinin uzun olmasının Demirtaş'ın Türkiye'de Meclis'teki siyasi faaliyetlerde yer almasını engellediğini, bunun da ifade özgürlüğü ile seçme ve seçilme özgürlüğüne haklı olmayan müdahale anlamı taşıdığını belirtildi.
AİHM, Türkiye'nin Demirtaş'a 3 bin 500 euro maddi ve 25 bin 000 euro manevi tazminat ödemesine; masraf ve harcamalar için de 31 bin 900 euro ödemesine karar verdi.
İktidardan sert tepki
AİHM'in kararının ardından iktidar kanadından sert tepkiler gelmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanmıştı:
Buradaki tartışmanın konusunun, Avrupa Parlamentosu’nun terör örgütü olarak kabul ettiği PKK’yla içli dışlı olan, elinde onlarca masumun kanı bulunan siyasetçi maskeli bir kişi olduğunu tekrar hatırlatmak isterim. Bu şahıs, siyasi görevleri veya siyasi söylemleri sebebiyle değil, terörle arasına mesafe koyamadığı, bölücü terör örgütünün emriyle onlarca kişinin ölümüne yol açtığı için milletimizin gözünde suçludur. AİHM böyle bir terörist savunmanın arkasında olduğunu bilmelidir.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da yaptığı açıklamada "PKK'yı eleştirin' denmesine rağmen bir kez bile PKK ile açıklama yapmayan, tam tersine onlara destek veren, iştahlandıran Selahattin Demirtaş teröristtir. AİHM'nin almış olduğu karar boşlukta bir karardır. Hiçbir anlamı yoktur. Çok net ve açıktır. Türkiye'nin hukuk sisteminin, idari yapısının yıllardır şahit olduğu, bu hali Türkiye düşmanlığı üzerinden sergileyen Avrupa temizleyemez, temizleyemeyecektir" ifadelerini kullanmıştı.
Gazete Duvar, Independent Türkçe