Bir Stoacı olarak "Merkel"

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraflar: Splash News (soldaki)/EPA (sağda)

Yalçın Doğan, T24'te 30 Ocak 2021 tarihinde yayımlanan "Muhteşem uğurlama: Herkese nasip olmaz!.." başlıklı yazısında, Alman toplumunun kendilerini on sekiz yıl boyunca yöneten Merkel'i nasıl da coşkuyla uğurladığını kaleme alıyor.

Doğan'ın söz konusu yazısından Merkel'in sade yaşamını da öğreniyoruz. Hepimizin bildiği üzere dünyanın, ABD ve Japonya'dan sonra gelen, en gelişmiş sanayi ülkesi Almanya.

İşte bu ülkeyi on sekiz yıl boyunca yöneten Merkel, evinin alış verişini, yemeğini kendi yapıyor, sıradan bir makam aracına biniyor, çamaşırlarını kendi yıkıyor ve eski giysilerini giymeye devam ediyor.

Her türlü şatafattan, lüksten uzak, sade bir yaşam süren Merkel, siyasi görüşü, ideolojisi her ne olursa olsun tüm yurttaşlarının sevgi ve saygısını kazanmış.


Alman liderin mütevazı yaşamı bana özellikle Roma İmparatorluğu döneminde oldukça etkili olan Stoa Okulu'nu ve söz konusu okulun "dışsallar"a ilişkin kavrayışını çağrıştırdı.

Merkel, gösterişsiz yaşamıyla Stoa Okulu'nun adeta çağımızdaki takipçisi konumunda; çünkü Alman lider de tıpkı Stoacılar gibi "dışsallar"a değer vermiyor.


Peki, "dışsallar" neyi ifade eder?

Stoacıların gözünde dışsallar mal, mülk, ün, devlet görevi, güzellik, sağlık gibi insanın değer verdiği, gerek kendisini gerekse de başkalarını ölçerken temel aldığı, kişinin kendisine ait olmayan şeylerdir.

"Dışsallar" her ne kadar kişinin elinde olmasa da değer veren kişiyi kendisine köle eden efendilerdir.

Gerçekten de mal, mülk, ün, devlet görevi, güzellik, sağlık gibi dışsallara sahip olmak ya da olmamak, sahipken yitirmek insanın elinde değildir.

İnsan bugün bunlara sahip olabilir, yarın herhangi bir nedenle bunların hepsini kaybedebilir.

Kendisini ya da bir başkasını servet, statü ya da unvan ve benzeri dışsalları temel alarak ölçen bir insan için söz konusu dışsalların kaybı, o kişide ruhsal bir yıkıma neden olabilir.

Yani eğer kişi kendisine sahip olduğu dışsalları temel alarak değer biçiyorsa, bunları kaybettiği zaman kendisini değersiz görmesi de kaçınılmaz olacaktır.


Apaçıktır ki bir insanın değerinin ölçütü mal, mülk, ün, devlet görevi, güzellik ya da sağlık gibi dışsallar değildir; ancak maalesef gücün, statünün ve nesnelerin kölesi olmak çağımız insanının en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir.

Günümüzde pek çok insan gerek kendisine gerekse diğer insanlara ilişkin tüketim alışkanlıkları, tercih ettiği markalar ve ekonomik gücü bağlamında değer biçmektedir.


Her ne kadar Stoacı bir düşünür olan Epiktetos, "İnsanlara boyun eğmenin yolu eşyaya boyun eğmekten geçer" demişse de günümüzde bizzat insanın kendisi eşyaya dönüşmüş durumdadır.

O kadar ki insanlar da tıpkı nesneler gibi A, B, C gibi segmentlerle tanımlanır hale gelmiş!!!

Yine bazı insanlar "VIP", yani çok önemli kişi, olarak kabul edilmekte. Bu bakış açısını temel alırsak, "VIP" olmayan bir kişinin önemsiz ve dolayısıyla da değersiz olduğunu mu kabul edeceğiz?


Merkel'e dönecek olursak, bir siyaset insanı olarak kimi söylem ve edimleri tabii ki eleştirilebilir. Ancak Alman liderin örnek yaşamıyla siyasi tarihteki yerini aldığını şimdiden görebiliyor ve tam da bu noktada sözü Epiktetos'a bırakıyorum:

Dünyada olup biten şeylerin bir kısmı elimizdedir, bir kısmı da elimizde değildir. Elimizde olanlar düşüncelerimiz, yaşantımız, arzularımız, eğilimlerimiz, nefretlerimiz yani iradi olarak eylediklerimizdir.

Elimizde olmayanlar ise mal, mülk, şöhret, mevki yani irademizin dışında olan şeylerdir. Elimizde olanlar hususunda tabiatımız gereği hürüz. Hiçbir şey bunlara engel olamaz. Elceğizimizin erişemediği şeylerde ise zayıf ve esiriz, binlerce engelle karşı karşıyayız, bunlar bizi umursamadan olagelirler.

Halil Turan, Epiktetos'un Bilgeliği,
Hierapolisli Bir Filozof Epiktetos İçinde,
Türkiye Felsefe Kurunu Yayınları 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU