Yıllardır televizyonlarımızda ve hatta sokaklarımızda 5 Ocak 2021 Salı günü yaşadığımız sevincin bir benzerini görmedik.
El-Ula Zirvesi gerçekleştirildi ve bunun da ötesinde, oybirliğiyle elliye yakın öneri kabul edilerek bir başarı sağlandı. Evet, yıllardır böyle bir şey yaşanmamıştı.
Önerilerin çoğunda şu altı eğilim belirgin bir şekilde kendini gösterdi:
- İşbirliği, dayanışma ve birlikte ısrar
Zirvenin gençleri ve büyükleri, rahmetli Kral Abdullah bin Abdülaziz'in önerdiği birlik projesinden söz etmekten çekinmezdiler. Bu dayanışmanın zikredilen pek çok yönü vardır ve temelde kısımlara ayrılabilir.
Her ülkenin sahip olduğu güç ve yetenekler ile sistemi geliştirmeye yönelik ufukları var. Bazısı başarılı oldu ve diğerlerinin başarısı için çalışmayı bıraktı.
Körfez ülkeleri, işbirliği içerisinde başarıların geliştirilmesini ve yeteneklerin aktarılmasına dönük çabaların yenilenmesini talep ettiler.
- Evrensellik ve öne geçme eğilimi
Bu da temelde iki seviyede okunabilir: Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Katar ve Mısır gibi münferit ülkelerdeki dev projeler ile Körfez ülkelerinin büyük ülkelerle ve küresel sistem içerisinde yeterlilik kazandığı stratejik ortaklıklar.
Ayrıca bu yalnızca enerji kaynakları açısından zengin olmanın avantajlarıyla değil, aynı zamanda teknoloji, iletişim ve dünya barışı gibi hususlardaki ilerlemeye dahil olmakla da ilgilidir. Bu durum petrol fiyatları ve korona salgını krizlerinde açıkça görüldü.
- Maşrık Bölgesi'ni yeniden inşa etmek
Körfez Arapları Mısır, Ürdün ve Sudan gibi istikrara muhtaç olan ülkeler ile Libya, Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan gibi çatışmalardan mustarip ülkeleri desteklemeyi düşünüyor.
Elbette farklı durumlar farklı araçları gerektiriyor. Körfez grubu, istikrar ve dayanışmaya muhtaç ülkelere doğrudan müdahale ediyor.
Ciddi sorunlardan mustarip ülkeler söz konusu olduğunda, uluslararası sistemin müdahalesine ve ilgili uluslararası kararların uygulanmasına ihtiyaç var.
- Savunma yaklaşımı
Bununla ilgili bir belirsizlik yok. Araplar, on yıldan fazla bir süredir gerek kendi ülkelerinde gerekse de dünya ile birlikte aşırılık ve terör karşısında seferber olmuş durumdadır.
İran karada, denizde ve balistik füzelerle doğrudan bir yıkım kaynağıdır. Bazen İsrail'e bazen de ABD'ye karşı direniş bahanesiyle Arap ülkelerindeki silahlı milislerini kullanıyor. Bu şekilde toplumları ve devletleri böldü.
İsrail, 1982'de bir Arap başkenti olan Beyrut'u işgal etmekten gurur duydu. İran, son beş yılda dört Arap başkentini kontrol etmekle böbürlendi: Beyrut, Bağdat, Şam ve Sana!
İran, Körfez ve uluslararası seyrüsefer güvenliğini tehdit ediyor. Umman Denizi, Babülmendep Boğazı, Kızıldeniz ve Hürmüz Boğazı'na mayın ve bomba yüklü tekneler konuşlandırıyor.
Abkayk petrol tesisine yönelik saldırının doğrudan İran'dan geldiğine dair kanıtlar var. İran'ın doğrudan tehdidinin iki yönü var:
Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'de doğrudan ve milisler aracılığıyla gerçekleştirdiği darbe tehdidi ve nükleer silah üretiminden ibaret olan stratejik tehdit.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Şu ana kadar bir Körfez Ordusu oluşturma konusunda hiçbir başarı sağlanmadı. Aksine her ülke kendine güvenliğini ve savunma yeteneklerini geliştirdi.
ABD Ordusu ve bölgedeki üsleri stratejik güvenlikle ilgili temel dayanak noktasını oluşturuyor. Maalesef Körfez devletleri başta olmak üzere geri kalan Arap ülkeleri kalkınmada ve başkalarına yardım etmede her kuruşa; sürekli saldırganlık karşısında kendilerini savunmak için silaha, eğitime ve endüstriye muhtaçtır.
Devrim Muhafızları Hava Kuvvetleri Komutanı, İran'ın İsrail'e saldırı için Lübnan ve Gazze'de iki platforma sahip olduğunu söyledi. Bazı Lübnanlılar bu egemenlik ihlaline itiraz edince Hizbullah liderinden şöyle cevap geldi:
Egemenlik, Süleymani'nin füzeleriyle güvenceye alınabilir. Lübnan, Hizbullah ve İran füzeleri olmadan bir tarihe sahip olamazdı!
Husiler, Sana'yı ele geçirdikten sonra Suudi Arabistan'ı vurmak için on tane stratejik yer belirlediklerini açıkladılar.
Dolayısıyla Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın şu sözüne kulak vermek gerekir:
İran saldırganlığıyla ve milisleriyle yüzleşmek için gerek bireysel gerek Körfez grubu çerçevesindeki askeri hazırlıklar sürdürülmelidir. İranlıların içeriden yakıp kül ettiği ve ele geçirdiği ülkelerde hastalık devam ediyor.
- Aşırılık ve terörizmle mücadeleye devam etmek
Aşırılığın şiddeti kırıldı. Fakat İslam'ın dünya genelindeki çehresini ak etmemiz ve huzuru yeniden tesis etmemiz gerekiyor. Her iki alanda da büyük çabalar gösterildi, fakat ihtiyaçlar devam ediyor.
Hala dinin siyasi ödevleri olduğuna inanan birçok kişi var ve bu oldukça tehlikeli bir durum. DEAŞ ve el-Kaide'ye kaymak hala mümkün ve hatta tercih unsuru olabiliyor.
Gruplar devletin ve iktidarın şeriatı uygulamaya çalışmadığına ikna olmaya devam ettikçe bu tehlike devam edecek.
- Filistin meselesi
Siyonistlerin Filistin'i ele geçirmesiyle birlikte yaşanan uzun trajedisinin karmaşıklığına girmeyeceğim. Bugün Batı Şeria, Gazze ve Ürdün Vadisi kamplarında yaşayan yedi milyon Filistinli var.
İşgale karşı alınan onlarca uluslararası karar var. 2002'de Arap Barış Girişimi gerçekleştirildi. Şaron ve Netanyahu günlerinden de bilindiği üzere müzakereler imkansız hale geldi. Trump, Kudüs'ün ve Golan'ın İsrail'e ilhakını tanıdı.
El-Ula Zirvesi'nin yeni fırsatlar doğurduğunu düşünüyorum. Mısır ve Ürdün'ün yanı sıra son dönemde İsrail ile barışmaya yönelen Arap ülkeleri de var. Uzun süren bir donukluğun ardından bir fırsatın doğduğuna tanık oluyoruz.
7 veya 8 Arap ülkesi adil barış için daha fazla baskı yapabilir. Barış en yüksek değerdir, ancak devamı ve istikrarı için adalet olmazsa olmazdır. Filistin'de ve Filistin'e karşı birçok hata yapıldı.
Fakat El-Ula Zirvesi ve dile getirilen öneriler umut veriyor. Dünya ve bölge, yaşamı, kentleşmeyi ve devlet yapılarını tehdit eden büyük değişikliklere şahit oluyor.
Bunlar, Körfez İşbirliği Konseyi tarafından ilan edilen sorumluluklardır. Sakinlik, bilgelik, kararlılık, dayanışma ve yetenekleri geliştirme ile bunlarla yüzleşmek gerekiyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz
© The Independentturkish