Türkiye, artan nüfus, mevsim normallerinin altında seyreden yağış miktarı, su kullanımındaki hatalar gibi nedenlerle en kurak dönemlerinden birini yaşarken, baraj ve göllerdeki su seviyesi de hızla düşüyor. Öyle ki İstanbul'da baraj doluluk oranı, yüzde 21 ile son 15 yılın en düşük seviyesinde.
Uzmanlar, tarımsal kuraklık ve su kıtlığı uyarısında bulunuyor.
İklim değişikliği ise çevre konularında hayati bir sorun olarak öne çıkıyor.
Kar yağışlarının görüldüğü kış aylarının aksine bu yıl hava sıcaklığı mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor.
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz, yaşanan kuraklığı Independent Türkçe'ye değerlendirdi.
"Günümüzde su miktarı 6'da bir oranına düştü"
Günümüzde kuraklık sorunu ile karşı karşıya kalınmasının ana nedeninin iklim krizi değil, nüfus artışı olduğunu savunan Kurnaz, 1920'lerde 13 milyon civarında seyreden ülke nüfusunun günümüzde 80 milyonu aştığına dikkati çekti.
"Yaklaşık 100 sene önce 8 bin metreküp olan kişi başına düşen su miktarı, günümüzde 6'da biri oranına inerek kişi başı bin 300 metreküpe düşmüş durumda. Eğer nüfus artışı bu hızla devam edecek olursa, önümüzdeki 5-10 sene içinde başımıza çok büyük bir sorun gelebilir" diyen Kurnaz, iklim değişikliği göz önünde bulundurulmadığında bile sadece mevcut nüfus artış hızına bakarak tehlikenin büyüklüğünün görüldüğünü ifade etti.
"Böyle giderse Türkiye 2050'de su fakiri olacak"
Prof. Dr. Kurnaz, şu yorumda bulundu:
Böyle giderse nüfus 100 milyonu geçecek, kişi başına düşen su miktarı 1000 metreküpün altına inecek ve Türkiye 2050'de su fakiri olacak.
Çekirge saldırılarına karşı göç uyarısı
Bazı Doğu Afrika ülkelerindeki çekirge saldırılarının Türkiye'ye olası etkilerine de değinen Prof. Dr. Levent Kurnaz, şu ifadeleri kullandı:
Etiyopya, Somali gibi ülkelerde çekirge saldırıları gerçekleşiyor. Şu an için iklim nedeniyle bu durum Türkiye'de görülmüyor. Ancak yakın gelecekte çekirgelerden dolayı insanlar yemek bulamazsa, kuzeye göç etmeye başlar ve Türkiye yaklaşık 10 milyon kişiye daha su sağlamak zorunda kalabilir. Önümüzdeki 5-10 sene içinde başımıza çok büyük bir sorun gelebilir.
"Sayıları 5-10 milyonu bulan yeni mülteci akınıyla karşı karşıya kalabiliriz"
Resmi kayıtlara göre ülke sınırları içinde 3,5 milyonu Suriyeli olmak üzere milyonlarca göçmenin bulunduğuna da değinen Kurnaz, Türkiye'nin olası senaryoları göz önünde bulundurarak bir "b" planının olması ve net bir politika ortaya koyması gerektiğini savundu:
Türkiye mevcut durumda kendi kendine yeten bir ülke ancak beklentimiz dışındaki felaketlere hazırlıklı değiliz. Sayıları 5-10 milyonu bulan yeni mülteci akınıyla karşı karşıya kalabiliriz. Acil harekete geçilmeli.
"Resmi verilere göre su fakiri olacağız"
İçinde bulunduğumuz yüzyılın ortasında yüzde 15, sonunda ise yüzde 25'e varan oranda su azalmasının gerçekleşeceğini savunan Kurnaz, "Gelecekte, mevcut nüfusun üstüne 15-20 milyon daha binerse, yağışların azalmasını da ele alırsak, 2030-2050 yıllarında kişi başına düşen su miktarı, 1000 metreküpün altına düşecek! Resmi verilere göre su fakiri olacağız! Nüfus azken su yetiyordu, şimdi hem nüfus arttı hem de su azaldı" sözleriyle, önlem alınmazsa iklim değişikliğiyle birlikte uzun vadede kuraklığın artacağını ifade etti.
"Türkiye'nin Su Kurulu yeterli etkiyle çalışamıyor"
Türkiye'nin Su Kurulu'nun çalışmalarını da sorduğumuz Kurnaz, suyun sahibi olarak Devlet Su İşleri (DSİ), yerel yönetimler, Enerji Bakanlığı ve Tarım Bakanlığı gibi farklı kurumları işaret ederek, kurulun yönetimsel durumuna dikkati çekti.
"Su Kurulu'nun başında Cumhurbaşkanı olmalı"
2015 yılında Kuraklık Eylem Planı'nı hazırlansa da harekete geçilmediğini belirten Prof. Dr. Levent Kurnaz, "Su Kurulu, bakanlıkların müsteşarlıklarından oluşuyor, dolayısıyla Türkiye'nin mevcut yapısında bir bakanlığın müsteşarı öbür müsteşara ne yapması gerektiğini söyleyemez" ifadeleriyle tepede Cumhurbaşkanının bulunduğu, temsiliyetin de bakanlar düzeyinde oluşturulduğu bir kurul mekanizmasının geliştirilmesi gerektiğini savundu:
Türkiye'nin Su Kurulu var ama yeterli etkiyle çalışamıyor çünkü masanın etrafındakiler karar verici değil. Karşılıklı olarak birbirlerine iş buyurma yetkileri yok. Aynı akarsu üzerinde tarım sulama barajı ve hidroelektrik santral yapılacak, konuyla iki farklı bakanlığın (Tarım ve Enerji Bakanlıkları) ilgilenmesi gerek ama suyun kime ait olduğu ya da önceliğin kimin olduğu konusunda anlaşmaya ihtiyaç var. Suyun havzalar arası transferi söz konusu. Tarım suyu, başka yerdeki termik santrali soğutmak için kullanılıyor. Dolayısıyla önceliğinin yüksek bir kurul tarafından belirlenip uygulanması lazım. Birinin sorumlu olması gerek bu işten. Bu kişi de Cumhurbaşkanı olmalı.
Zaman kaybedilmemesi gerektiğine vurgu yapan Kurnaz, "Sorunları çözebiliriz, ölümcül noktada değiliz ancak siyasi iradenin etki etmesi şart, üstten karar mekanizması gerekli" uyarısını yaptı.
İstanbul'a su sağlayan barajlardaki düşük su seviyesi nedeniyle yapılan su takviyesine ilişkin tartışmaları da sorduğumuz Prof. Dr. Kurnaz, benzer eylemlerin geçmişte de gerçekleştirildiğini belirtti:
Bizim açımızdan korkulacak durum, musluktan su akmamasıdır. İkinci korkulacak durum ise musluğu açtığımızda içilecek kalitede su akmamasıdır. Tuvalette kullanılacak su bulunamaması da ciddi sağlık sorununa neden olur. Sakarya Nehri'nden İstanbul'a getirilecek su kolaylıkla içilebilecek kalitede değildir ama kullanım suyu olarak gayet rahat kullanabileceğimiz bir sudur. 2013'te de yapılmıştı Sakarya Nehri'nden su takviyesi. Bu suyu, kaliteli içme suyu halinde arıtabilecek tesisler var ama yeterli değil, geliştirilmesi gerek çünkü kapasitelerinin artırılması gerekiyor, İstanbul nüfusunun artışıyla baş edemiyorlar.
Yağmur hasadına da değinen Levent Kurnaz, yağmur suyunu arıtmanın kolaylığına vurgu yaptı.
Merkezi yönetim, yerel yönetim ve halkın işbirliği
Suyun israf edilmemesi ve verimli kullanımı konusunda merkezi hükümet ile yerel yönetimlerinin işbirliği yapmasının şart olduğunu dile getiren Kurnaz, "Devletin yerel yönetimlere destek olması gerekir, yerel yönetimlerin de bu problemlerin varlığını bilerek halkı tasarrufa teşvik etmeleri gerekir. Altyapılarını iyileştirerek, kayıp kaçağı azaltmaları gerekir" yorumunu yaptı.
"Melen Barajı hatalı yapıldı"
Melen Barajı'nın hatalı yapıldığını, su tutamadığını ifade eden Levent Kurnaz, "Şimdi baştan takviye edilmesi gerekiyor. İki sene önce doğru tamamlanmış olsaydı, bugün İstanbul'un su problemi olmazdı" şeklinde konuştu.
"Yanlış tarım politikası uygulanıyor"
Sulama ve ürün deseni konusundaki görüşlerini de sorduğumuz Prof. Dr. Levent Kurnaz, Türkiye'de suyun yüzde 74'ünün tarım için kullanıldığını, buradaki hatalı uygulamalarla su kayıplarının meydana geldiğini savundu.
Tarımda su tasarrufuna vurgu yapan Kurnaz, "Konya Ovası'nda mısır ya da pancar yetiştirmeye kalkarsanız, suyu bitirirsiniz. Doğru su politikaları ve ürün deseninin buna uygun hale getirilmesi gerekli" ifadelerini kullandı.
"Çiftçinin açığını devlet kapatmalı"
"Yanlış tarım politikası uygulanıyor" diyen Levent Kurnaz'a göre çiftçiyi suçlamak doğru bir yaklaşım değil.
Çiftçilerin "aç kalmamak" için farklı ürün üretme yoluna gidemediğini savunan Kurnaz, devletin bu kişilere destek olması gerektiğini ifade etti:
Ürün desenine geçebilmesi için çiftçiye destek şart. Kendisini bile zor geçindiren çiftçi, en fazla kazanç getirecek ürünü üretmeye çalışıyor. Suyumuz pek çok havzada açıktan akıyor ve vahşi sulama dediğimiz köklerle tarlaya su gitmesiyle ciddi su kayıpları oluşuyor. Bu durum tarlanın da tuzlanmasına neden oluyor. Ancak çiftçiye ‘bu konuda yatırım yapmak zorundasın' dediğinizde bunu yapacak maddi imkanı yok. 'Çok sulama gerektiren şeker pancarı üretmeyeceksin ama buğday üretirsen ben seni aradaki fiyat farkıyla destekleyeceğim, aynı zamanda tarlana damla sulama sistemi kurmana finansal destek sağlayacağım'. Bu cümleyi kurabilmek için çok sayıda bakanlığın görev alanlarında hareket etmeniz gerekiyor. Ancak yapılması gereken de bu. Çiftçi yanlış ürünü üretiyor ama o ürün ona para kazandırdığı için onu üretiyor, başka şey üretse aç kalacak! Bu nedenle çiftçiyi de suçlayamazsınız. Çiftçinin açığını devlet kapatmalı.
"Türkiye Çevre Ajansı'nın kurulma amacına bakıldığında, iklim ve biyoçeşitlilik ile ilgili hiçbir kelime yok"
Türkiye Çevre Ajansı hakkındaki görüşlerini de sorduğumuz Prof. Dr. Kurnaz'ın bir konuda eleştirileri vardı:
Çevre Ajansı kuruluyorsa çevreyi bütünsel olarak ele almak gerekiyor ki sağlıklı biçimde gelecek nesillere aktarılsın. Ancak ajansın kurulma amacına bakıldığında, iklim ve biyoçeşitlilik ile ilgili hiçbir kelime yok, biraz çevre kirliliğine değinilmiş o kadar.
"İklim değişikliğini durdurmazsak 10 sene sonra bugünleri ararız"
Önceliğin iklim değişikliğinin durdurulması olduğunu vurgulayan Kurnaz, kömür, petrol ve doğalgaz kullanımından vazgeçmenin şart olduğunu söyledi.
Güneş ve rüzgar gibi alternatif enerjilerin tercih edilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Levent Kurnaz, Türkiye'nin bu bakımdan avantajlı bir ülke olduğuna dikkati çekti ve harekete geçilmezse 10 yıl sonra bugünlerin aranacağını savundu.