"Mikroplar"

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: lebanco.net

Karakol amiriyle görüşmek için gittik. Yaşadığımız problemi birinci ağızdan anlatmak istedik. Amire kendimizi korumaya kararlı olduğumuzu, bunun için de bize bir cevazname vermesi gerektiğini söyledik. Böylece [kendimizi korurken] çocuklardan birini yakalayıp öldürdüğümüzde sorumlu tutulmamamız gerektiğini belirttik.


Yukarıdaki sözler, "Interpeace" ve "Indigo Cote d'Ivoire" adlı sivil toplum kuruluşlarınca "mikroplar" adı verilen şiddet eğilimli çocuk ve gençler hakkında 2017 yılında yayımlanan raporda kayıtlı. 

Dahası bu sözleri sokak röportajı sırasında kendisine mikrofon uzatılan sıradan bir Fildişi Sahili vatandaşı dile getirmiş.

İlk bakışta, suçlu da olsa bir çocuğun canına kıyılmak için istenmesini kabul edilemez buluyoruz.

Ancak Afrika ülkelerinde, özellikle büyük şehirlerde önemli bir güvenlik sorunu haline gelen, sivil halkı ve ilgili kamu kurumlarını çaresiz bırakan, öznesi çocuk ve gençler olan şiddet olaylarındaki artışı gözönünde bulundurduğumuzda, çok yönlü ve karmaşık bir meseleyle karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. 

Dolayısıyla çocuk ve gençlerin aktif katılımcı olduğu şiddet olayları ve olgusuna daha yakından bakmak gerekiyor. 

Bu bağlamda, biraz da kendine özgü olması nedeniyle Fildişi Sahili'nin başkenti Abidjan'da ortaya çıkan, daha sonra şehrin diğer ilçelerine yayılan ve uluslararası kamuoyunda da dikkat çeken "mikroplar" olgusunu inceleyeceğiz.
 

1.jpg
Mikroplardan kaçan halk / Fotoğraf: Abidjantv.net


Kim bu "mikroplar"?

Mikroplar, 8 ilâ 25 yaşları arasında olmakla birlikte çoğunluğu 18 yaş altı çocuklardan oluşuyor. 

40-50 kişilik gruplar halinde beklenmedik bir anda ortaya çıkıyorlar ve taşıdıkları pala, satır ve bıçak gibi aletlerle sokaklarda rastgele veya hedef gözeterek saldırılar düzenliyorlar. 

Bu saldırıların öngörülemez oluşu ve bazı durumlarda saldırıya uğrayanların vahşice katledilmesi yerel halkı dehşete düşürüyor.

Çarşı-pazar gibi kalabalık yerlerin kaotik bir şekilde ve bir anda boşalması için mikropların adının anılması bile yetebiliyor. 

Amaçları kurbanlarının değerli eşyalarını gasp etmek olan bu çocukların hemen hepsinin uyuşturucu madde kullandığı biliniyor. 

Yaşları çok genç olmasına rağmen katı bir hiyerarşik örgütlenmeye sahip olan mikroplar saldırılarını genellikle kendi yaşadıkları semtin dışındaki mahallelerde gerçekleştiriyor. 

İlk defa ortaya çıktıkları Abidjan'ın Abobo ilçesinde dahi böyle onlarca grup bulunduğu ve bu gruplara aktif katılan çocuk sayısının 6 bin ila 8 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. 

Diğer taraftan, yaygın kanaatin aksine mikroplar, sokak çocukları değil. 

Büyük çoğunluğu itibarıyla kendi aileleriyle yaşıyor ve saldırıları gerçekleştirdikten sonra evlerine dönüyorlar. Saldırıda elde ettikleri "ganimet" ile aile bütçesine katkıda bulunanlar da var. 
 

2.jpg
Fotoğraf: Luc Gnago/Reuters


Mikropları ortaya çıkaran şartlar

Mikropları ortaya çıkaran şartlar arasında ilk ve öncelikli olarak Fildişi Sahili'nde şiddetin sıradanlaşmasını zikretmek gerekiyor. 

Şiddete ise ülkedeki kötü yönetimin yanı sıra, ekonomik kaynaklar ve rantın paylaşımında yaşanan sorunların yol açtığını anlıyoruz. 

Bu hususu biraz açmak gerekirse; Fildişi Sahili Fransız sömürgesi olduğu dönemde komşu coğrafyalar olan bugünkü Mali, Gine ve Burkina Faso'dan sürekli göç alan bir ülkeydi. 

Bu göç dalgası 1960 yılındaki bağımsızlık sonrasında da devam etti. 

Göçmenler kakao çiftliklerinde işçi olarak çalışıyor ve zamanla kendi arazilerini elde ederek önemli bir ekonomik güce ulaşıyordu. 

Görece refahın hüküm sürdüğü 1970'li yılların sonuna kadar ülkenin ilk Cumhurbaşkanı Félix Houphouët-Boigny'nin (Ufuet-Buanyi) benimsediği patrimonyal yönetim ve ahbap-çavuş ilişkisine dayalı ekonomik rant paylaşımı göze batmıyor; Fildişi Sahili "etnik" ve dini grupların barış içinde bir arada yaşamasına ve Afrika'da başarılı ekonomi yönetimine örnek gösteriliyordu. 

Ufuet-Buanyi bu dönemde yolsuzlukları, Türkçedeki "bal tutan parmağını yalar" deyimine benzer şekilde "Fıstık kavuranın [tuzu ayarlamak için] yediğine bakılmaz" sözüyle meşrulaştırıyordu.

Ancak 1977 yılından itibaren kakao fiyatlarının sert bir şekilde düşmesi ve buna bağlı olarak kamu mali dengesinin bozulması, azalan kaynakların paylaşımında sorunlar ortaya çıkmasına neden oldu. 

Bu bağlamda hemen her ülkede olduğu gibi göçmenler hedef gösterilmeye, ekonomi ve siyasetten dışlanmaya başlandı. 

Ufuet-Buanyi'nin 1993 yılında ölümünün ardından Cumhurbaşkanı olan Henri Konan Bédié, göçmenlerin mülk edinmesini ve siyasete katılmasını zorlaştıran adımlar attı. 

Bu çerçevede göçmen kökenli birisinin Fildişi Sahili'nde dünyaya gelmiş olması "makbul vatandaş" olarak sayılmasına ve siyaset yapabilmesine yetmiyor, anne-babasının da "yerli" olarak addedilen "etnik" gruplardan olması şartı aranıyordu. 

Bahsekonu politikaların meydana getirdiği gerginlik ülkeyi 2002 yılında başlayan ve beş yıl süren yıkıcı bir iç savaşa sürükledi. 

Göçmen kökenli Alassane Ouattara'nın 2010 yılındaki seçimleri kazanmasının ardından yeniden patlak veren, ancak bu defa kısa süren çatışmalarda binlerce kişi öldürüldü. 

İç savaş koşullarında milis güçlerin kullanılması ve cezasızlık kültürünün yaygınlaşması ülkede şiddeti sıradanlaştırdı. 

Mikroplar olgusu ilk olarak tam da bu şartlar altında, yani ikinci iç savaşın vuku bulduğu 2011 yılındaki şiddet sarmalında ortaya çıktı. 

Dahası, mikropların arasında "görünmez komandolar" adı verilen milis kuvvetlerin saflarında savaşa katılanlar da vardı. 

İkincisi, düzensiz ve aşırı şehirleşmeye bağlı olarak ortaya çıkan yoksulluk ve işsizlik, gençleri şiddete ve suça itiyor. 

Ülkede istihdamın yüzde 90'ı kayıtsız ve gençler arasında işsizlik çok yüksek oranlarda seyrediyor. 

Kent ekonomisinin yeteri kadar istihdam oluşturamadığı ve devletin sosyal güvenlik sağlama kapasitesinin düşük olduğu şartlarda gençler, ya rekabetin çok büyük olduğu ve kazananı şiddetin belirlediği yolcu taşımacılığı gibi kayıtdışı ekonomik aktivitelere veya yine gasp gibi illegal yöntemlerle "yolunu bulmaya" meylediyor. 

Öte yandan, düzensiz kent hayatının bir sonucu olarak aileler, çocukları üzerindeki kontrol ve otoritelerini kaybettikleri gibi, eğitim kurumları da bu boşluğu dolduramıyor. 

Üstelik okullar, çocukların şiddetle aktif olarak ilk tanıştıkları bir ortam mahiyetinde. 

Nitekim okullarda farklı toplum kesimlerine mensup çocuklar arasında ciddi yaralanma ve hatta ölümlere neden olan çete savaşları yaşanıyor. 

Aile ve sosyal çevrelerinde kendilerinin önemsenmediğini, yok sayıldığını ve "toplumsal görünmezliğe" mahkum edildiklerini düşünen özellikle ergenlik dönemindeki gençler, şiddet yoluyla da olsa seslerini duyurmaya ve kendilerini ispatlamaya çalışıyor. 

Mikroplar ayrıca, siyasiler ve ekonomik aktörler için yeri ve zamanı geldiğinde "paralı asker" olarak kiralanıyor. 

Bu minvalde mikroplara, rakip siyasi partinin etkinliklerine saldırı düzenletiliyor veya ekonomik rekabette karşı tarafı alt etmek için mikroplar sahaya sürülüyor. 

Uganda'da da benzer şekilde "muyaaye" adı verilen ve gençlerden oluşan gruplar, siyaset ve iş dünyasındaki rakiplere karşı sindirme aracı olarak kullanılıyor. 
 

3.jpg
Görsel: abidjan.net

 
Mikroplarla mücadele
 

Hal böyleyken devlet ve toplumun "terör" olarak nitelenebilecek düzeyde şiddete başvuran çocuk ve gençlere yönelik tepkisi ve aldığı önlemler, durumu daha da vahim hale getiriyor. 

Bu bağlamda, gençlerin şiddete yönelmesine yol açan faktörlerden ziyade semptomlara odaklanılıyor ve şiddet şiddetle bastırılmaya çalışılıyor. 

Kamu görevlilerinin büyük çoğunluğu mikropları "yok edilmesi" gereken bir güruh olarak görüyor ve mikroplara "sıfır tolerans" gösterilmesi gerektiğini düşünüyor. 

Mikroplara karşı zaman zaman "dezenfeksiyon" ve "serçe avı" gibi isimlendirmeler altında geniş çaplı operasyonlar düzenleniyor. 

Öte yandan, yakalanan ve "mikrop olduğuna kanaat getirilen" çocuklar topluma yeniden kazandırılmaya çalışılıyor. 

Fakat bu istikamette geliştirilen programların içerikten yoksun olduğu ve gerçek amaca hizmet edecek şekilde dizayn edilmediği görülüyor. 

Mikroplar yüksek güvenlikli kampüslerde askeri disiplin ve yöntemlerle eğitime tabi tutulmaya çalışılıyor. 

Ancak, sivil hayata döndüklerinde kendilerine eğitim ve istihdam olanakları sağlan(a)maması nedeniyle çocukların yeniden şiddete yönelmesinin önüne geçilemiyor. 

Buna ek olarak, maruz kaldığı saldırılar nedeniyle terörize olmuş toplum da mikroplara kamu idarelerinden farklı yaklaşmıyor. 

Güvenlik önlemlerinin yetersizliğinden hareketle, özellikle Abobo ilçesindeki hemen her mahalle kendi güvenlik ve devriye ekiplerini kurmuş durumda. 

Yazının başındaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere yerel halk, gerektiğinde mikroplara mensup çocuk ve gençleri linç ederek veya yakarak öldürmekten çekinmiyor. 

Dolayısıyla şiddet şiddeti doğuruyor ve ortaya çıkan kısır döngüde tarafların başvurdukları şiddet düzeyi gittikçe artıyor. 


Mikropların geleceği

Mikroplarla ilgili analiz ve raporlarda ağırlıklı olarak meslek edindirme programlarının artırılması, okulların rehabilite edilerek amacına hizmet eder hale getirilmesi, risk gruplarındaki çocukların tespit edilerek gerekli önlemlerin alınması, aile-sivil toplum-devlet işbirliğinin sağlanması gibi önerilere yer veriliyor.

Ancak, asıl sorun olan fonksiyonel olmayan şehirleşme, yani herhangi bir kentin bir taraftan yoğun göç alırken diğer taraftan sahip olduğu nüfusa yetecek kadar temel hizmetler sunmaktan ve istihdam olanakları oluşturmaktan mahrum olduğu gerçeği gözardı ediliyor. 

Zira bu sorun, "meslek edindirme kursu/projesi" düzenlemek gibi "kangrene pansuman" olarak nitelendirilebilecek önlemlerle geçiştirilemiyor. 

Bu minvalde sadece Fildişi Sahili'nde değil, Afrika genelinde gençlerin şiddete yönelmesinin önüne geçilebilmesi için kıta ülkelerinde şehirleşmeden başlayarak, istihdam, ekonomi yönetimi ve siyaset anlayışının insan odaklı ve uzun vadeli bir vizyonla yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU