Artan sıcaklıklar, buzulların erimesi, yağış rejiminin değişmesi, seller, yangınlar, ani sıcaklık değişimleri, daha önce görülmemiş canlıların ve doğa olaylarının görülmesi, salgın hastalıklar...
Liste uzayıp gidiyor.
Gezegenimiz büyük bir tehdit ile karşı karşıya. Hemen her an dünyanın birçok yerinden doğal felaket videoları ve haberleri önümüze düşüyor. Bir film kesitindenmiş gibi izlediğimiz bu olaylar insan kaynaklı iklim krizinin vahametini gözler önüne seriyor. Seriyor fakat krizi derinleştiren devletler, şirketler ve insanlar durumun aciliyetinden haberdar mı? Ya da bu ne kadar umurlarında?
Var olan krize dair insanların daha da bilinçlenmesi ve çözüm için harekete geçmesi yolunda toplumlara ve bireylere düşen görevler nelerdir? Eylemliliğe hızla geçildiği takdirde, felaketin önünü almak mümkün müdür?
Dünya genelinde yaşanan tüm bu gelişmeler ile ekolojik krize dair, Ekoloji Birliği Eş Sözcüsü Coşkun Özbucak ile konuştuk.
"Doğa ve yaşam alanları pazar olarak görülüyor"
Özbucak, "Ülkenin her köşesi "kalkınma", "gereksinim" adı altında talan ediliyor, yağmaya açılıyor. Yer üstüne ve yeraltına yapılan saldırı aslında kapitalizmin bir saldırısı. Sermaye doğayı ve yaşam alanlarını pazar olarak görüyor, iktidarlar da bunun yasa hazırlığını ile yol temizliği yapıyor.
Halkın direnişi, sermaye ile halk arasındaki çelişkiyi de ortaya çıkarmakta. Sermaye, kendisi için doğayı katlederken halk, üretim yapıyor, gıda gereksinimi karşılıyor ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmanın mücadelesini veriyor.
"Patronlara aktarılan para kalkınma değildir"
Kalkınma ve gereksinim nereden bakıldığına göre değişiyor. Örneğin bugün enerji üretiminde kurulu güç 94 bin MW. Üretilen ve kullanılan ise bunun yarısı bile değil. Gereksinim var mı yok mu diye değerlendirdiğimizde halkın gereksiniminin olmadığı anlaşılır. Gereksinim yokken yeni enerji yatırımlarına olanak tanınması sermayenin "gereksinimini" işaret ediyor.
Kalkınmaya gelince ise, sermayeye aktarılan para kalkınma değildir. Üretime, işsizliği önleyici adımlar kalkınmayı gösterir. O nedenle bir kez daha vurgulamak gerekirse, kalkınma ve gereksinime kimin için, nereden baktığın önemli" ifadelerini kullandı.
"Yerin altı ve üstü tamamen sermayenin kullanımına açıldı"
Zaman içerisinde özelleştirilen santral ve maden sahalarını işleten şirketlere, devlet tarafından sağlanan "KDV istisnası, gümrük vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta primi işveren hissesi desteği, yatırım yeri tahsisi, faiz desteği" gibi birçok imtiyaza da değinen Özbucak şunları söyledi:
"Yaşadığımız sistemin ve iktidarların niteliklerine baktığımızda şaşılacak bir durum yok. Kapitalist üretim ilişkilerinin olduğu, burjuva iktidarların hüküm sürdüğü şartlarda, atılan adımları sermayenin lehine olacağı kesin. Sosyalizmin geçici yenilgisinden sonra sosyal devletin ortadan kaldırılması sonrası kapitalizm, yayından fırlamış ok gibi saldırısını hızlandırdı. İşçi ve emekçilerin tüm kazanımlarına saldırdı. Özelleştirmeler sonrası satılacak bir şey kalmayınca doğa ve yaşam alanları pazar haline getirildi. Yerin altı ve üstü tamamen sermayenin kullanımına açıldı.
"Elektriğe gelen zamlar, sermayeye bir başka katkıdır"
Sermayenin masrafsız yatırım olanakları sağlanıyor. Sermayeden alınmayan KDV ve diğer masraflar halkın cebinden çıkmış oluyor. İktidar yalnızca "yerli kömür" ile cari açığın kapatılacağını söylemiyor. Maden işletmelerinin, HES, JES, GES, RES, nükleer-termik santral gibi girişimlerini de aynı gözle değerlendirip halkta algı yanılması yaratmaya çalışıyor.
Elektriğe gelen zamlar da sermayeye verilen krediler yanında bir başka katkıdır. Hem enerji için kurulu gücümüz tam olarak çalıştırılmıyor, hem de yeni yatırımlara olanak sağlanıyor. Bu bir çelişkidir. Üretim fazla ise ucuzluk olmalı. Oysa tersi oluyor. Bunu iyi sorgulamalıyız. Bu durum kapitalizmin ne olduğunu bizlere daha iyi anlatıyor."
"Savaşlar ekolojik bir yıkımdır"
Ekoloji Birliği, Azerbaycan ile Ermenistan arasında yaşanan çatışmalar ile savaşın aynı zamanda ekoloji üzerindeki etkisine dair geçtiğimiz günlerde bir basın açıklaması yaptı. Konuya ilişkin Özbucak, "Bizler savaşların kapitalist çıkarların çelişmesiyle çıktığını biliyoruz. Bu nedenle savaşlar halkların zararına; insanlar öldürülüyor. Bunun dışında savaşlar, ekolojik yıkımdır. Ormanlar, yaşam alanları yok oluyor. Dereler, göller kirleniyor. Patlayan bombalar kirlilik yapıyor. Yan ekolojik yıkıma neden oluyor. İklim değişikliğini tetikliyor" diye konuştu.
"Gezegenimizin geleceği varoluşsal bir tehdit altında"
Acil önlem alınması gereken iklim değişikliği durumuna iklim krizi adı veriliyor.
İnsanlar, özellikle sanayi devrimi ile birlikte fosil yakıtlar kullanarak dünyaya ciddi bir emisyon yükü oluşturmaya başladı. Atmosfere salınan birçok gazlar içerisinde (SO2, CO, CO2, N2H gibi) özellikle CO2 salınımı sera etkisi yaparak, iklimin seyrini değiştirmekte. Son 10 yıl insanlık tarihinin en sıcak dönemi olarak da kayıtlara geçti.
2015 yılında kabul edilen Paris İklim Değişikliği Anlaşması’nı takiben 2018 yılında açıklanan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) raporuna göre dünyanın insan yaşamına elverişli kalabilmesini sağlamak için küresel sıcaklık artışını 1,5 °C’de sınırlamak gerekiyor.
Bunu sağlamak için de ilk olarak fosil kaynaklı enerji üretiminden vazgeçerek, doğayla uyumlu, yenilebilir, temiz kaynaklara ve enerji politikalarına yönelmek gerekiyor. Ayrıca bireysel olarak da alınması gereken önlemler var. Tüketim alışkanlığımızı sorgulayarak başlayabiliriz.
Karbon ayak izimizi neden ve nasıl azaltmalıyız?
Her bir birey yaşadığı yere ve yaşam şekline göre farklı miktarda karbon salımına neden olur. Yediğimiz gıda tipinden ulaşım şeklimize ve elektrik tüketimimize göre hepimizin karbon ayak izi farklıdır. Örneğin araba kullanırken yaktığımız benzin, evi ısıtırken kullandığımız enerji ve yediğimiz gıdaların üretim süreci, belirli bir miktar karbondioksit salınımına neden olmaktadır.
Enerji tasarrufu yaparak ve bazı alışkanlıklarımızı değiştirerek karbon ayak izimizi azaltabiliriz. Örneğin, araba kullanmak yerine otobüs veya tren gibi toplu taşımayı kullanmak sebep olduğumuz karbon salınımını azaltacaktır. Sığır ve kümes hayvanları da sera gazı salınımında etkili oldukları için, bu hayvanlara olan talebi ve dolayısıyla üretimi azaltmak adına daha az kırmızı et tüketebilirsiniz. Ayrıca ağaçlar karbondioksiti emip oksijen üretirler. Bu sebeple ağaç dikimi önemli.
İklim değişikliğinin sağlığa etkisi ne?
Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü'nün iklim krizinin sağlık üzerindeki etkilerine dair yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"İklimin değişmesi insan üzerinde doğrudan (ör. Sıcak hava, hava kirliliği gibi) veya dolaylı etkileri (ör. Su kıtlığı, göç gibi) ile yaşamak için gerekli su, besin zincirini ve yaşam ortamını bozarak sağlığı olumsuz etkilemektedir. İklim değişikliği temiz suya ulaşım, temiz hava, sosyal yapının sürdürülmesi, güvenli barınma ve gıda güvenliği üzerinde örseleyici etki göstermektedir. Hastalık taşıyan vektör dağılımın değişmesi ile enfeksiyon hastalıklarında (ör. Sıtma), ishalli hastalıklarda, aşırı hava olaylarında ve hava kirliliğine bağlı hastalık ve ölüm sayılarında artışlar gözlenebilmektedir."
Kömürün gerçek bedeli: Ağır bir ekolojik, toplumsal ve ekonomik bedel
Ocak ayında Hazine ve Maliye Bakanı, Twitter hesabından "Cari açığı azaltmaya yönelik yerli kömür hamlemizin en önemli ayağını oluşturan ‘2018 yılında 100 milyon ton kömür üretimi’ hedefi tutturuldu. Emeği geçen tüm arkadaşlarımı tebrik ediyorum" açıklamasında bulunurken; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın "101,5 milyon ton yerli kömür üretimiyle Cumhuriyet tarihimizin rekorunu kırdık. Milletimizin enerjisi, ülkemizin gücüyle, ‘Bağımsız Enerji, Güçlü Türkiye’ yolunda, cari açığın kapanmasına önemli bir katkı sağladık" mesajını paylaştı.
Cari açığı azaltmaya yönelik yerli kömür hamlemizin en önemli ayağını oluşturan "2018 yılında 100 milyon ton kömür üretimi" hedefi tutturuldu. Emeği geçen tüm arkadaşlarımı tebrik ediyorum. https://t.co/ApskYTr9gT
— Berat Albayrak (@BeratAlbayrak) January 16, 2019
Climate Action Network Europe, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası ve Muğla Çevre Platformu(MUÇEP) ise 2019 yılında "Kömürün Gerçek Bedeli Muğla" adlı bir rapor yayımladı.
"Muğla'nın %59'u maden ruhsatlı"
Raporda, "Muğla’da kömür, üç termik santral ve onlara yakıt sağlayan linyit madenleri ile son 35 yılda ilin tarihi coğrafyasını şekillendiren en önemli etkenlerden biri haline geldi. İldeki bu coğrafi değişim, ağır ekolojik, toplumsal, ekonomik bedelleri de beraberinde getirdi" diyerek ağır bir hastalığın teşhisini koyuyor. ‘Cari açığın kapanması’, bu hastalığı iyileştirmeye yeter mi dersiniz?" ifadelerine yer verildi.
Muğlaya ilişkin bir diğer dosya ise TEMA Vakfı tarafından paylaşıldı. Vakıf, "Muğla'yı nasıl bir gelecek bekliyor? Şehrin %59'u maden ruhsatlı" ifadeleriyle yayımladığı paylaşımda, Muğla'daki, orman alanlarının %65'inin, kültür varlıklarının %66'sının, Kartal Gölü Tabiatı Koruma Alanı'nın %100'ünün ve koruma altına alınmış doğal alanların da %55'inin maden ruhsatlı olduğuna değinildi.
© The Independentturkish