Koronavirüs pandemisiyle ilgili en yaygın komplo teorilerinden biri, virüsün bilimsel çalışmaların yapıldığı bir laboratuvardan kaçtığı. Ancak virüsü inceleyen bilim insanlarının büyük çoğunluğu, patojenin doğal olarak evrimleştiğini ve bir hayvan türünden (büyük olasılıkla yarasa) insanlara geçtiğini kabul ediyor.
Peki bu kişiler, Sars-CoV-2’nin insanlar tarafından üretilmediğini, “zoonotik” yani hayvan kaynaklı olduğunu tam olarak nasıl biliyor? Westminster Üniversitesi Parazitoloji ve Tıbbi Mikrobiyoloji’de öğretim üyesi Polly Hayes, The Conversation’da kaleme aldığı makalede, akıllardaki soruları yanıtladı.
Yeni koronavirüsün genetiği ne söylüyor?
Dünyanın dört bir yanındaki bilim insanları, Kovid-19’a neden olan virüsün genetik yapısını, yani genomunu diziledi ve binlerce kez paylaşarak halka açtı.
Eğer virüs laboratuvar ortamında genetikçiler tarafından tasarlanmış olsaydı, genom verilerinde manipüle edildiğine dair işaretler görülürdü.
Ancak Hayes, bilim insanlarının böyle bir işaret göremediğini aktarıyor:
Virüs üzerinde genetik mühendisliğine ait herhangi bir tekniğin hiç genetik imza bırakmaması mümkün değil.
Hayes’e göre Sars-Cov-2 genomu, diğer yarasa koronavirüslerine ve pangolinlerdekilere benziyor. Yani hepsi benzer genom mimarisine sahip.
Ancak bunlar arasındaki farklılıklar da koronavirüs evrimine özgü, doğal örüntüler gösteriyor. Bu da Sars-Cov-2’nin yaban hayatındaki bir başka koronavirüsten evrildiğine işaret ediyor.
Sars-Cov-2’nin diğer koronavirüslerden ne farkı var?
Hayes’e göre SARS-CoV-2'yi diğer koronavirüslerden ayıran temel özelliklerinden biri, sivri uçlu proteini. Virüs bu yapıyı kullanarak insandaki ACE2 isimli bir proteine bağlanıyor ve böylece hücrelere girip onları enfekte edebiliyor.
Mayısta Nature Medicine’de yayımlanan ve virüsün sivri uçlu proteinlerinden bahseden bir makale, yeni koronavirüsün insan kaynaklı olmadığına yönelik açık kanıtlar sunmuştu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Scripps Araştırma Enstitüsü'nden Kristian G. Andersen, Edinburgh Üniversitesi'nden Andrew Rambaut, Columbia Üniversitesi Halk Sağlığı Okulu'ndan W. Ian Lipkin, Sydney Üniversitesi'nden Edward C. Holmes ve Tulane Üniversitesi'nden Robert F. Garry’den oluşan araştırma ekibi, virüs yüzeyindeki sivri uçlu proteinleri kodlayan genetik dizileri analiz ettiklerini açıklamıştı.
Araştırmacılar, virüsün sivri uçlu proteinlerinin insan hücrelerini hedeflemede çok etkili olduğunu ve mevcut teknolojinin böyle bir yapı oluşturmasının mümkün görünmediğini söylemişti.
Öte yandan Hayes’e göre, Sars-Cov-2’yle ilişkili diğer koronavirüslerde de benzer mekanizmalar bulunuyor. Ancak bunlar da virüslerin laboratuvarda üretilmediğini kanıtlar nitelikte.
Yarasalar koronavirüsün kökeniyle ilgili ne gösteriyor?
Sars-Cov-2 yarasalardan, farelerden ya da diğer hayvanlardan insanlara sıçrayan 7 koronavirüsün en yenisi.
Hayes, koronavirüsler ve yarasaların adeta evrimsel silahlanma yarışına girdiğini belirtiyor. Virüsler, yarasaların bağışıklık sisteminden korunmak için sürekli kendini geliştiriyor. Yarasalar da bu gelişkin koronavirüslerden kaynaklanan enfeksiyonlara dayanacak şekilde evrimleşiyor.
Martta Discover Magazine’de yayımlanan bir makalede, bu süreç şu ifadelerle açıklanmıştı:
Yarasaların güçlü bağışıklık yanıtı, yarasaları bulaşıcı hastalıklara karşı dayanıklı yapıyor ancak bu aynı zamanda daha ölümcül virüslerin evrimleşmesine olanak tanıyor ve bu virüsler insan gibi türlere bulaştığında çok daha ağır sonuçlar doğurabiliyor.
İşte bu süreçte virüsler, yarasanın bağışıklık sisteminin zamanla yok edeceği birçok varyant geliştiriyor ve bunlardan bazıları hayatta kalmayı başararak başka yarasalara atlıyor.
Hayes’e göre Sars-CoV-2 de uzun süre hayatta kalamadığı düşünülen ve yarasalarda düşük seviyelerde seyreden bir varyanttan evrimleşti. Bunun ardından insan hücrelerini istila etme yeteneği geliştiren virüs, tesadüfen insana gidebileceği bir yol buldu.
Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’den mikrobiyoloji uzmanı Cara Brook, yarasa kökenli virüslerin insanda ölümcül hale gelişini şöyle açıklamıştı:
Virüs, yarasa konağında o yarasaya zarar vermeden daha hızlı çoğalabilir. Ancak (virüs) yarasadaki bağışıklık sisteminden yoksun başka bir şeyde kendini gösterdiğinde, son derece öldürücü olur.
Doğa tahribatının ölümcül sonuçları
Kovid-19 gibi zoonotik hastalıkların kökenini yalnızca doğayı inceleyerek anlayabileceğimizi söyleyen Hayes, insanların yaban hayatıyla artan temasına dikkat çekiyor.
Buna göre insanın yaban hayatıyla sürekli değişen ilişkisi ve artan teması, yeni ölümcül zoonotik hastalıkların ortaya çıkma ihtimalini artırıyor.
Illinois Yarasa Koruma Programı’nın proje koordinatörü ve yaban hayatı biyoloğu Tara Hohoff, üniversite gazetesine verdiği bir röportajda, yarasaların “koronavirüs suçlusu” olmadığını söylemişti.
“Çoğu yarasa insanlardan olabildiğince uzak durmaya çalışır ama biz habitatlarını ellerinden almaya devam ettikçe bunu yapmaları daha zor oluyor” diyen biyolog, sözlerini şöyle sürdürmüştü:
Burada, ABD’nin Ortabatı eyaletlerindeki pek çok yarasa türü, ölü ağaçların çıkıntılı kabuklarına tünemeyi tercih eder. Ancak ağaç sayısı azaldıkça yarasalar ancak insanların tavan aralarında, barakalarında ve garajlarında yuva bulabiliyor. Bu da onları istenmeyen etkileşimlerin gerçekleşebileceği yakın mesafeye getiriyor.
Dünyadaki tüm memeli türlerinin beşte birini yarasaların oluşturduğunu hatırlatan Hayes de sözlerini şöyle noktaladı:
Sars-CoV-2, hayvanlardan bize sıçrayan ilk virüs değil ve kesinlikle son olmayacak.
The Conversation, Discover Magazine, Illinosis News
Independent Türkçe için derleyen: Çağla Üren