Çin’in Vuhan kentinde tespit edildikten sonra dünya çapında yayılan yeni koronavirüs tüm önlemlere rağmen yayılmayı sürdürüyor. Dünya çapındaki vaka sayısı 1 milyon 524 bin 375’e, hastalıktan ölenlerin sayısı ise 88 bin 965’e ulaştı. Bilim insanlarının aşı ve tedavi bulma çalışmaları hızla devam ederken RNA, mutasyon, ACE-2 gibi birçok terim de konuyla ilgili resmi açıklamalarda ve haberlerde geniş yer kaplıyor. Biyoloji bilgisi yıllar önce lisede gördüğü eğitimden ibaret olan çoğumuzun kulağına bu terimler adeta bilinmeyen bir dil gibi geliyor. Biz de bu metinleri olabildiğince anlaşılır kılmak için bir “koronavirüs sözlüğü” hazırladık.
Son birkaç ayda hayatımıza giren sağlık terimlerine biyoloji, tedavi ve önlemler başlıkları altında yer verdik. İşte üç ana kategoride koronavirüs salgınında kulağımıza en çok çalınan terimler:
Biyoloji ve tıp terimleri
Bakteri: Bakteriler tek hücreli küçük canlılardır ve boyutları bir insan hücresinin yaklaşık 200’de biridir. Dünyanın hemen hemen her yerinde bulunur ve gezegendeki ekosistemler için hayati öneme sahiptir. İnsan vücudu da bakterilerle doludur. Hatta bir insanın vücudunda kendi hücreleriyle hemen hemen aynı sayıda bakteri bulunduğu tahmin edilmektedir. Vücuttaki bakterilerin çoğu yararlıdır. Örneğin bağırsaklarda yaşayan probiyotik bakteriler, sindirim sisteminin sağlıklı çalışmasına yardımcı olur. Bakterilerin nispeten az sayıda türü hastalığa neden olur. Bu tür bakterileri durdurmak için genellikle antibiyotik ilaçlar kullanılır.
Virüs: ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri’ne (NIH) göre virüsler, canlı ve cansız yapılar arasında yer alan bulaşıcı varlıklardır. Bakteri hücresinden de çok daha küçük bir yapıda olan virüsler, bulaştığı canlının hücrelerine girer ve buradaki mekanizmaları ele geçirerek kendini çoğaltmak için kullanır. Bunlar için antibiyotik değil, antiviral ilaçlar verilir. Ancak bu ilaçlar da çoğu zaman sadece virüsün çoğalmasını engellemeye ve hastalık belirtilerini azaltmaya yöneliktir. Gerisi bağışıklık sisteminin gücüne kalmıştır.
Patojen: Hastalığa neden olabilen canlılara, virüslere ve diğer yapılara denir. "Hastalık yapıcılar" olarak da bilinen patojenler çoğunlukla çok hücreli organizmaların hücre bütünlüğünü bozan yapılar için kullanılsa da tek hücrelileri etkileyen patojenlerin varlığı da bilinmektedir. Yeni koronavirüs için de patojen kavramı kullanılmaktadır.
Koronavirüs: Koronavirüsler, ismini konak hücrelere girmek için kullandıkları çıkıntıların taca benzemesi nedeniyle Latince taç anlamına gelen “corona” sözcüğünden alır. İnsanlarda genellikle soğuk algınlığı gibi hafif ve orta dereceli üst solunum yolu hastalıklarına neden olmasıyla tanınan büyük bir virüs ailesidir. Domuz, deve, yarasa ve kedi gibi pek çok hayvanda varlığı bilinen yüzlerce koronavirüs türü vardır. Bazen bu virüsler insanlara sıçrayabilir ve hastalığa neden olur. İnsanları etkileyen 7 koronavirüs olduğu bilinmektedir. Bunların 4’ü sadece hafif ve orta derecede hastalığa neden olur. Ancak son 20 yılda ortaya çıkan 3 koronavirüs ölümcül hastalıklara neden olmuştur.
SARS koronavirüsü: Tam ismi şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsü olan ve Kasım 2002 ile Temmuz 2003 arasında yaşanan salgın hastalığa neden olan koronavirüs türüdür. Yarasada evrimleşmiştir. Hong Kong'da misk kedisi aracılığıyla insana sıçrayarak başladığı düşünülen SARS salgını; grip benzeri özellikleriyle hastalarda ateş, öksürük ve boğaz ağrısı gibi gribe benzeyen belirtilere ve ayrıca ölümcül olabilen zatürreye neden olmuştur. Ortaya çıktığı dönemde 37 ülkeye yayılmış ve dünya çapında tespit edilen 8 bin 433 vakada 916 ölüme sebebiyet vermiştir.
MERS koronavirüsü: Tam ismi “Ortadoğu solunum sendromu koronavirüsü” olan ve bulaştığı kişilerde solunum kaynaklı sorunlara yol açan bir diğer koronavirüstür. MERS hastalığına neden olan yarasa kökenli virüsün, deve aracılığıyla insana bulaştığı düşünülmektedir. Sağlık Bakanlığı’na göre MERS, 2012’de Ürdün’de tespit edilmiştir. Bugüne kadar 858 kişinin bu yüzden hayatını kaybettiği belirtilmektedir. Boğaz ağrısı, kuru öksürük, nefes darlığı ve kas ağrısı gibi semptomlar gözlemlenmektedir.
SARS-CoV-2: Açılımı, şiddetli akut solunum yolu sendromu koronavirüsü 2’dir. İlk başta 2019-nCoV (2019 yeni koronavirüsü) ismi verilen virüs, SARS koronavirüsüne benzerliğininin ortaya çıkmasıyla bu ismi almıştır. SARS koronavirüsü gibi yarasa kökenli olduğu ve insana ya doğrudan yarasa ya da pangolin aracılığıyla bulaştığı düşünülmektedir. Varlığı Aralık 2019'da belirlenen, Çin’in Vuhan kentinde tespit edildikten sonra dünya çapında yayılan yeni tip koronavirüstür. Kovid-19 hastalığına neden olan virüs, bulaşmaya ve can almaya devam etmektedir.
Kovid-19: SARS-CoV-2’nin neden olduğu hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 11 Şubat 2020’de hastalığa “Kovid 19” ismini koyduklarını ilan etmiştir. İsmin açılımı şöyledir: Ko (koronavirüsün ilk hecesi) - Vi (virüsün ilk hecesi) - D (İngilizce’de hastalık anlamına gelen disease’in ilk harfi) - 19 (virüsün tespit edildiği 2019 tarihi). Kısacası ismin açılımı, koronavirüs hastalığı 2019’dur
Enfeksiyon: Vücudun tümünün veya bir kısmının virüs, bakteri gibi bir patojen tarafından işgal edilmesidir. Söz konusu patojen, bulaştığı canlının hücreleri aracılığıyla kendini çoğaltır. Bunun sonucunda zararlı etkiler ortaya çıkabilir.
Hastalık: Enfeksiyonun oluştuğu bireylerde belirtilerin ortaya çıktığı durumdur. Bu bireylerde enfeksiyon klinik açıdan görünür hale gelmiştir. Yani işlev bozukluğuna yol açan anormal bir durum ortaya çıkmıştır. Örneğin Kovid-19; ateş, solunum zorluğu ve öksürük gibi yaygın belirtileriyle vücudun normal işlevini sürdürmesini engeller ve daha ileri vakalarda zatürreye ve ölüme neden olabilir.
Zoonotik enfeksiyon: Hayvanlardan insanlara bulaşan enfeksiyonları tanımlamak için kullanılır. Hem bulaştıran hayvanı hem de insanları enfekte etme kabiliyetine sahiptir. Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne göre toplum kaynaklı enfeksiyonların yüzde 60’ını zoonotik enfeksiyonlar oluşturmaktadır. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, şarbon, kuduz gibi ölümcül hastalıklara neden olmaktadır. Ebola, SARS, MERS ve son olarak da Kovid-19, omurgalı hayvanlardan insanlara geçen zoonotik virüslerdir.
Konak: Doğal koşullar altında bulaşıcı bir hastalık yapıcının yerleştiği ve yaşamını sürdürme olanağı bulduğu canlılar için kullanılır. Bu hastalık yapıcılar konağına genellikle pek zarar vermez. Bu, organizmanın yaşamını sürdürmesini ve patojeni yaymasını sağlar. Konaklar mantarlar, bitkiler ya da hayvanlar olabilir. Örneğin Batı Nil Virüsü’nün konağı yabani kuşlarken, yeni koronavirüsün konağının da yarasalar olduğu belirtilmektedir.
Vektör: Bir patojeni taşıyabilen ancak patojenin konak kadar çoğalamadığı canlılara verilen isimdir. Ara konak da denen vektörler, enfeksiyonu bir konaktan diğerine iletmeye yardımcı olur. Örneğin; SARS, MERS ve Kovid-19 virüslerinin doğal konağı yarasa olsa da sırasıyla misk kedisi, deve ve pangolinden insana sıçradıkları düşünülmektedir. Örneğin sivrisinek, insanları Batı Nil Virüsü’yle enfekte eden bir vektördür. Sivrisinek ısırdığı kuştan virüsü alır ve daha sonra bir insanla beslenirse virüs aktarılabilir ve Batı Nil hastalığı ortaya çıkabilir. Benzer şekilde sıtma vektörleri de Anofel diye bilinen sivrisineklerdir.
Sivri uçlu protein: Koronavirüsün yüzeyinde bulunan ve virüsün bulaştığı canlının hücrelerine girmesini sağlayan proteinlerdir. Koronavirüs bu proteinler nedeniyle üzerine birçok iğne batırılmış bir top gibi görünmektedir. Bu iğne şeklindeki yapılar, sivri uçlu proteinleri temsil eder. Diğer tüm proteinler gibi, sivri uçlu proteinler de amino asitlerin birleşiminden meydana gelir.
ACE-2 reseptörü: Yeni tip koronavirüsün hücre içine girmek için bağlandığı bir moleküldür. Virüsün hücre içine girmek için hücre zarında bir kapı bulması gerekir. Reseptörler, işte bu kapılar olarak düşünülebilir. Yeni koronavirüsün de hücrelere girmek için Anjiyotensin Dönüştürücü Enzim 2 (ACE-2) diye bilinen reseptöre bağlandığı bilinmektedir. ACE-2 reseptörlerinin bulunduğu hücrelerin hasta olduğu ve bunların da akciğer, kalp, damarlar ve bağırsaklarda bulunduğu düşünülmektedir.
DNA: Deoksiribo Nükleik asit veya kısaca DNA, tüm organizmalar ve bazı virüsler için gerekli olan genetik talimatları taşıyan bir molekül zinciridir. Protein ve RNA gibi hücrenin diğer bileşenlerinin inşası için gerekli olan bilgileri içermesinden dolayı DNA; bir protein ya da işlevsel RNA’nın nasıl üretileceği bilgisini barındıran bir kalıp, şablon veya reçeteye benzetilebilir. DNA taşıyan virüsler bunu kendilerini kopyalamak yani çoğaltmak için kullanabilir. Öte yandan DNA her virüste yer almaz. Koronavirüslerde DNA yoktur. Koronavirüsler hücreleri ele geçirdikten sonra kendini kopyalamak için RNA’yı kullanır.
RNA: Ribo Nükleik asit veya kısaca RNA da pek çok önemli biyolojik rol oynar. Bunların arasında DNA'da taşınan bilginin proteine dönüştürülmesiyle ilişkili süreçler de yer alır. Eğer DNA’yı bir şablon ya da tarife benzetirsek RNA’ların bir grubunu (mesajcı RNA) da bu tarifi, onu hayata geçirecek yapılara ulaştıran bir ulağa benzetebiliriz. Ancak bunun dışında farklı RNA’ların hücre içinde pek çok yapısal ve düzenleyici işlevleri de bulunmaktadır.
DNA genelde birbirine sarılmış iki zincirden oluşurken, RNA hem tek hem de çift zincirli yapıdadır. DNA taşımayan virüsler, kendini kopyalamak için RNA’yı ya da RNA’larından hücre içinde girdikten sonra ürettikleri DNA’yı kullanır. Koronavirüslerin genetik malzemesi RNA'dan oluşur. Genetik malzemesi RNA olan virüslere RNA virüsü denir. Koronavirüsler, tespit edilmiş en büyük RNA virüsleridir. Bu nedenle RNA’yı baz alan çalışmalar yeni koronavirüsle mücadelede önem arz eder.
Suş: Bakterilerin veya virüslerin aralarında küçük genetik farklılıklar bulunan ve aynı kökenden gelen gruplarını tarif etmek için kullanılır. Farklı suşlar, ilaçlara ve dış müdahaleye dayanıklılık gibi konularda farklı özellikler sergileyebilir.
Mutasyon: Kalıtsal bilgi taşıyan DNA ya da RNA’nın bir nesilden diğerine aktarılırken geçirdikleri değişimlerdir. Kopyalama hatası gibi iç etkenlerin ya da radyasyon veya kimyasal gibi dış etkenlerin sonucunda ortaya çıkabilir. Daha hızlı çoğalan ve kopyalama hatasına dair kontrol mekanizması gelişmemiş bakteri ve virüslerde mutasyon oranı yüksektir. Bu nedenle yeni ortamlara uyum sağlama, yeni özellik kazanma ve kaybetme hızları da karmaşık canlılara göre fazladır.
SARS-CoV-2’nin geçirdiği mutasyonların ortaya konması, olası yeni tehditlerin erken tespit edilmesini sağlayabilir. Ancak SARS-CoV-2’nin bilinen suşlarındaki mutasyonların yeni özellikler geliştirme olasılığı düşük görülmektedir.
Varyant: İngilizcedeki "variant" sözcüğünden gelen bu terimin sözlük anlamı, "standart formdan farklılaşmış, çeşitlenmiş"tir. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri'ne göre, virüsler mutasyon yoluyla sürekli değişir ve bazen bu mutasyonlar virüsün yeni bir varyantının ortaya çıkmasına neden olur. Varyant, suş ve mutasyon arasındaki farklar, çoğu zaman okurların kafasını karıştırmaktadır.
Aralarındaki farkı kısaca açıklamak gerekirse belirli bir koronavirüs örneği, başka bir örnekte bulunmayan bir veya daha fazla mutasyon içerebilir. Bunun diğer örneklerden kayda değer bir işlevsel farkı yoksa sadece bir varyant olur. Bu varyantlar genellikle endişe vermediği için çok önemsenmez. Ancak mutasyonlar örneği öncekilerden daha bulaşıcı hale getirmiş veya aşıdan kaçma yeteneği sağlamışsa o zaman ayrı bir suş olarak nitelendirilir. Uzmanlar bu tür suşları "endişe varyantı" diye sınıflandırır. Delta ve Omicron işte bu sınıfta yer alır.
Delta varyantı: Dünya Sağlık Örgütü'nün endişe veren varyantlar arasında sınıflandırdığı Delta, ilk kez 2020 sonlarında Hindistan'da keşfedildi. Daha bulaşıcı olduğu, daha şiddetli bir hastalığa sebebiyet verebildiği ve aşı olmuş ya da Kovid-19'u daha önce geçirmiş kişilere de bulaşabildiği için uzmanları alarma geçirdi.
Omicron varyantı: 24 Kasım 2021'de Botsvana ve Güney Afrika'da ilk kez görüldüğü bildirilen Omicron da daha bulaşıcı olduğu için endişe varyantları arasında sınıflandırıldı. SARS-CoV-2'nin şimdiye kadar en fazla mutasyona uğramış varyantıdır. Ancak hastalığı şiddetlendirdiğine dair henüz kanıt bulunmamaktadır.
Pandemi: Kıta veya dünya çapında, yani çok geniş bir alana yayılan salgın hastalıkların genel adıdır. Tarihteki ünlü pandemiler arasında kolera ve veba salgınları, 1918’de başlayan İspanyol Gribi, SARS salgını, 2009’daki domuz gribi ve hala devam eden HIV salgını yer almaktadır. Dünya Sağlık Örgütü 11 Mart 2020’de Kovid-19’u da pandemi ilan etmiştir.
Epidemi: Kontrolden çıkan herhangi bir meseleyi tarif etmek için kullanılan genel bir kavramdır. Medikal anlamda ise bir bölgede, bir toplumda veya bir grup insanda bir hastalığın yaygınlaştığı durumlarda epidemi kullanılmaktadır. Pandemiden farklı olarak eş zamanlı ve bölgeler üstü bir coğrafi salgın anlamına gelmemektedir.
Tedaviyle ilgili terimler
PCR testi: Yeni tip koronavirüsü saptamada iki ana test kullanılmaktadır. Bunlardan biri hızlı tanı testi olarak bilinen testlerdir. Cihaz gerektiren testlere ise PCR testi denir. Açılımı "Polimeraz Zincir Reaksiyonu" olan PCR, canlıların kullandığı DNA kopyalayan enzimlerin laboratuvar ortamında DNA'nın sadece belirli bir kısmının çoğaltılması için kullanıldığı bir moleküler biyoloji yöntemidir. Diğer kullanım alanlarının dışında, hızla milyonlarca kopya oluşturabildiği ve belirli bir DNA bölgesine özel olması nedeniyle bir canlının ya da genin ortamda bulunup bulunmadığını tespit etmek için de kullanılabilir. SARS-CoV-2'nin varlığının araştırılmasında genellikle qRT-PCR ismi verilen özelleşmiş bir yöntemi kullanılır. Bu yöntemde virüsün RNA'sı önce DNA'ya çevirdikten sonra PCR'a sokulur ve gerçek zamanlı gözlemlenebilir. PCR tekniği, "hızlı kit" adıyla da anılan testlere göre daha isabetlidir ancak daha uzun vakit alır.
Üsküdar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Tayfun Uzbay’a göre PCR testleri, asıl tanı testleri olarak kabul edilir ve virüsün kimliğini kesin olarak ortaya koyar. Dolayısıyla PCR testlerinin güvenilirliği hızlı tanı testlerine göre daha fazladır.
Ventilatör: Solunum güçlüğü çeken kişilerin düzgün nefes almasını sağlamak için kullanılan solunum cihazıdır. Havanın akciğerlere girip çıkmasını sağlayarak oksijenli hava desteği sunar. Kovid-19’dan etkilenen vaka sayısının hızla arttığı ülkelerdeki hastanelerde ventilatörlerin hastalara yetmediği bilinmektedir. Bu kaynakların üzerinde baskı oluşmaması için hükümetler, belirli bir süreye düşen hasta sayısını azaltmak için önlemler almaktadır.
Entübasyon: Solunum yetmezliği yaşayan hastaların solunum cihazına bağlanabilmesi için ağızdan nefes borusuna ulaşan bir boru takılması işlemidir. Kovid-19 belirtileri arasında solunum güçlüğü de yer aldığı için entübasyon işlemi, koronavirüsle ilgili bildiri ve haberlerde sık kullanılmaktadır.
Plazma tedavisi: Türk Kızılay Başkanı Kerem Kınık’a göre Kovid-19’dan kurtulan kişilerin kanında bu virüse karşı oluşan antikorların, hastalıkla mücadele eden ve özellikle de ağır durumdaki kişilere nakledilmesiyle uygulanacak bir yöntemdir. Kan bağışlayacak kişilerin belirtilerinin bağıştan 14 gün öncesinde tamamıyla ortadan kalkmış olması gerekmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) plazma tedavisinin Kovid-19 için potansitel tedavilerden biri olduğunu söylediği bildirilmiştir
Eştanı: Bir kişide aynı anda iki farklı hastalık veya sağlık durumu olduğu durumlar için kullanılır. Örneğin Kovid-19’a yakalanan bir kalp hastasının iki eştanısı bulunmuş olur. Kovid-19’un yanı sıra başka hastalıkları bulunan kişilerin, bu hastalığı daha ağır geçirebildiği bilinmektedir. Salgından en çok etkilenen ülkelerden İtalya’nın Şubat-Mart ayı verilerine göre koronavirüs yüzünden ölenlerde görülen en yaygın hastalıklar arasında, iskemik kalp hastalığı, atriyal fibrilasyon, inme, diyabet, demans, kanser ve böbrek yetmezliği yer almaktadır.
Asemptomatik: Hastalığın belirtilerini göstermeyen vakalar için kullanılır. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin yöneticisi Dr. Dr. Robert Redfield’a göre yeni koronavirüsü taşıyan kişilerin yüzde 25’i hastalığın belirtilerini göstermemektedir. Üstelik bu asemptomatik kişilerin de virüsü yayabileceği belirtilmektedir.
Halk sağlığı: Türk Tabipler Birliği’nin aktardığına göre klasik olarak kabul edilen tanımını 1923 yılında Winslow yapmıştır: “Halk Sağlığı, organize edilmiş toplumsal çalışmalar sonunda çevre sağlık koşullarını düzelterek, bireylere sağlık bilgisi vererek, bulaşıcı hastalıkları önleyerek, hastalıkların erken tanı ve koruyucu tedavisini sağlayacak sağlık örgütleri kurarak, toplumsal çalışmaları her bireyin sağlığını sürdürecek bir yaşam düzeyini sağlayacak biçimde geliştirerek hastalıklardan korunmayı, yaşamın uzatılmasını, beden ve ruh sağlığıyla çalışma gücünün arttırılmasını sağlayan bir bilim ve sanattır.”
Epidemiyolog: Belirli bir toplumda, sağlıkla ilgili olgu ve durumları ve bunların görülme sıklığıyla dağılımını inceleyen kişilere denir. Bu kişilerin çalışmaları, toplumları etkileyen sağlık sorunlarının kontrolünde kullanılır. Sağlığın geliştirilmesi ve insanlar arasında görülen hastalıkları azaltmak için gerekli bilimsel verileri toplamak, yorumlamak ve kullanmak epidemiyologların çalışma alanlarındandır. Epidemiyoloji, bir patojenin veya hastalığın varlığını ya yokluğunu etkileyen faktörlerin ortaya çıkarılmasında ve dolayısıyla koronavirüs gibi salgınların kontrol altına alınmasında önemli rol üstlenen bir bilim dalıdır.
Virolog: Virüsleri ve virüslerin özelliklerini konu alan bilim dalı üzerinde çalışmalar yürüten bilim insanlarına denir. Virüslerin hücrelere nasıl girdiğini de bu alanda çalışan kişiler inceler. Koronavirüsün insan hücresine nasıl girdiğini ve insanları nasıl hasta ettiğini anlamak, salgını sona erdirecek tedavi ya da aşı çalışmaları için önem arz etmektedir.
Antiviral: Virüs enfeksiyonlarına karşı kullanılan tıbbi ilaçlardır. Enfeksiyonun kontrol altına alınması ya da yok edilmesi amacıyla kullanılırlar. ABD'li ilaç firmaları Merck'ün ve Pfizer'ın ayrı ayrı geliştirdiği, hap şeklinde iki antiviral bulunmaktadır.
Hakemli yayın: Tübitak’ın tanımına göre hakemli dergiler, editörü ve en az 5 farklı üniversitenin öğretim üyelerinden oluşan danışma kuruluna sahip yayınlardır. Bu yayınlara kabul edilen çalışmalar, yalnızca editörün kararıyla değil, ilgili alanda uzman “hakemlerin” olumlu görüşüyle yayımlanabilir. Söz konusu yayınlarda yer bulan araştırmalar, farklı uzmanların değerlendirmesinden geçtiği için diğerlerinden daha güvenilir olarak görülmektedir. Örneğin bilim insanlarının çare bulmak için yarıştığı koronavirüsle ilgili çok sayıda araştırma yapılmaktadır. Bunlardan öne çıkanları Science, Nature veya The Lancet gibi hakemli yayınlarda yer bulmaktadır.
Aşı terimleri
Enjeksiyon: Enjeksiyon veya iğne yapma, vücutta damar, doku, kanal veya boşluk içine genellikle enjektör (şırınga) aracılığıyla sıvı veya ilaç verme işlemidir.
mRNA: Alman biyoteknoloji firması BioNTech'in ABD'li ilaç devi Pfizer'la birlikte geliştirdiği aşıda bu teknoloji kullanılmaktadır. Türkiye'de uygulanmayan, ABD'li ilaç firması Moderna'nın geliştirdiği aşı da mRNA kategorisindedir. mRNA aşıları, bulaşıcı hastalıklara karşı koruma sağlayan yeni bir aşı türü. Birçok geleneksel aşı, vücudun bağışıklık tepkisi üretmesi için, zayıflatılmış veya öldürülmüş mikroplar kullanır. mRNA aşıları ise bu yöntemle çalışmaz. Bunun yerine mesajcı RNA diye de bilinen mRNA adlı bir molekülü vücuda tanıtır.
Bu molekül, vücutta üretilmesi istenen proteine karşılık gelen kimyasal bir şifre taşımaktadır. Aşı söz konusu şifre aracılığıyla hücrelere, bağışıklık tepkisini tetikleyen bir proteini nasıl üreteceğini öğretir. Böylelikle vücudun üretmeyei öğrendiği koruyucu antikorlar, gerçek bir virüsle karşılaştığında kişiyi hastalıktan koruyabilir.
İnaktif aşı: Bu aşı türü, ölü veya etkisizleştirilmiş mikropların vücuda enjekte edildiği geleneksel bir yöntemdir. İnaktif bir aşının üretilmesi için vücudun korunması hedeflenen mikrobun önce kültür ortamında, yani laboratuvarda yetiştirilmesi gerekir. Mikrobun etkisiz hale getirilmesi ise genellikle ısıyla, bazen de formalin gibi kimyasallarla mümkün olur. Bu nedenle yapımı mRNA aşılarından uzun sürer. Çin aşısı veya Sinovac diye bilinen aşı işte bu yöntemle geliştirilmiştir.
Viral vektör aşısı: Bu yöntemde hedeflenen virüsün taşıdığı genetik malzemenin bir kısmı, laboratuvarda tehlikesiz hale getirilen başka bir virüs içine yerleştirilir ve vücuda enjekte edilir Bu yöntemle vücudun söz konusu genetik malzemeyi tanıması ve gerçek virüsle karşılaştığında ona karşı savaşabilmesi hedeflenir. Bu yöntemi kullananlar arasında Rusya’nın Sputnik V isimli aşısı, Oxford aşısı ve ABD'li firma Johnson & Johnson’ın geliştirdiği aşı yer alıyor.
Bu üç aşı da koronavirüsün sivri uçlu proteinini insan hücrelerine tanıtmak için adenovirüsleri kullanır. Sivri uçlu proteinler, adenovirüslere eklenir. Kullanılan adenovirüsler, hastalığa sebep olmayacak şekilde değiştirilmiştir.
Klinik öncesi testler: Bilim insanları yeni bir aşıyı önce hücreler üzerinde test eder ve sonra da bağışıklık tepkisi oluşturup oluşturmadığını görmek için fareler veya maymunlar üzerinde dener. Bu aşama, klinik öncesi faz diye bilinir.
Faz 1 güvenlik deneyleri: Bu aşamada araştırmacılar aşıyı, güvenlik açısından test etmek ve bağışıklık sistemini uyardığını doğrulamak için az sayıda insan üzerinde dener. Klinik deneylerin ilk aşamasıdır.
Faz 2 genişletilmiş denemeler: Bilim insanları bu aşamada aşıyı, çocuklar ve yaşlılar şeklinde gruplara ayrılmış yüzlerce insanda dener ve farklı gruplarda farklı etkiler görülüp görülmeyeceğine bakar. Klinik deneylerin ikinci aşamasıdır.
Faz 3 etkinlik denemeleri: Bu aşamada aşı, binlerce kişi üzerinde denenir. Daha sonra plasebo (yani içi boş) enjeksiyonların yapıldığı gönüllülerle aşının gerçekten denendiği gönüllüler karşılaştırılır. Bilim insanları böylelikle bunlardan kaçının hasta olduğunu kaydederek, aşının etkinlik oranını belirler. Klinik deneylerin üçüncü ve genellikle son aşamasıdır.
Acil kullanım izni: Her ülkenin sağlık yetkilileri, klinik deneme sonuçlarını gözden geçirir ve aşının onaylanıp onaylanmayacağına karar verir. Ancak bir pandemi sırasında aşı, yetkililerden tam onay almadan önce "acil kullanım izni" alabilir. Bu tür izin, aşının güvenliği ve etkisiyle ilgili çalışmalar sürerken aşının belli kişilere uygulanması için verilir. Bu kapsamda yetkililer, bazı ürünlerin yararlarının risklerinden fazla olması durumunda uzun süren onay sürecinin tamamına tabii tutmadan, bu ürünlerin piyasaya çıkmasına ve risk gruplarında kullanılmasına olanak tanır.
Tam onay: Acil kullanım onayı için Faz 3 çalışmasına katılan kişilerin en az 2 ay takip edilmesi gerekir. Tam onay diye bilinen standart bir kullanım onayı ise 6 ila 10 aylık bir takip süresini şart koşar. Bu 6 aylık süreyi tamamlayan BioNTech ve Pfizer önce acil kullanım izni, sonra da tam onay almıştır.
Önlemlerle ilgili terimler
Dezenfekte: Hastalıklarda büyük bulaşmaları sınırlamak için cansız ortamdaki patojenlerin öldürülmesi veya üremelerinin durdurulması işlemidir. Bu amaçla kullanılan malzemelere dezenfektan denir. Yeni koronavirüs için tavsiye edilen dezenfektanların en az yüzde 60 oranında alkol içermesi gerektiği vurgulanmaktadır. Öte yandan koronavirüs yüzünden dezenfektanlara yönelik yoğun ilgi, eczanelerde bu ürünlerin tükenmesine yol açabilir. Bu durumda ev yapımı dezenfektanlara başvurmak gerekebilir. Kendi el dezenfektanınızı yapmak için uygulamanız gerekenleri buradan okuyabilirsiniz.
Kontaminasyon: Bir yüzey üzerinde enfeksiyona neden olabilecek bir patojen bulunmasıdır. Bu yüzeyler arasında vücut yüzeyi, giysi, yatak, oyuncak, cerrahi aletler veya yiyecekler dahil birçok eşya ve madde sayılabilir. Koronavirüsle ilgili açıklama ve haberlerde virüse temas eden, mikrop bulaşan cisimler için “kontamine” ifadesi yer alabilir. Kısaca mikrop tarafından “kirletilmiş” anlamına gelir ve genellikle bu yüzeylerin dezenfekte edilmesi tavsiye edilir.
Sosyal mesafe: Salgın hastalıkların kontrolü ve önlenmesinde akla ilk gelen adımlardan biridir. Kişilerin kamusal alanla ve başka insanlarla arasına belirli bir mesafe koymasını gerektirir. Sosyal mesafe tedbirlerinin koronavirüs salgınını durdurmak için uygulanabilecek en önemli bireysel önlemlerden biri olduğu düşünülmektedir. Sosyal mesafe tedbirleri kapsamında şu uygulamalar önerilmektedir: Büyük toplanmalarda yer almamak, sık paylaşılan nesnelere dikkat etmek, trafiğin ve toplu taşımaların yoğun olduğu saatlerde dışarıda olmamak, işyerlerine, okullara, spor salonlarına ve sinemalara gitmemek, kapalı alanda kalabalığa karışmamak, tokalaşmamak ve mümkün olduğunca evde kalmak.
Bunun yanı sıra uzmanlar, bireylerin birbirleriyle arasına 1,5-2 metrelik fiziksel mesafe koymasını önermektedir. Ancak Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden (MIT) bir bilim insanı, nefes verirken çıkan gaz bulutlarının “7-8 metreye kadar” yayılabileceğini keşfetmiştir.
Gönüllü tecrit: Salgın hastalıkların yaşandığı ve sokağa çıkma yasağı gibi resmi önlemlerin olmadığı durumda bireylerin kendilerini gönüllü olarak sosyal ortamlardan izole etmeleri anlamına gelir. Ayrıca yetkililer de bireyleri gönüllü tecriti teşvik edebilir. Koronavirüsle mücadele kapsamında da bu uygulamanın teşvik edildiği görülmektedir. Örneğin resmi açıklamalarda, basında ve sosyal medyada büyük yer bulan “Evde kal” çağrıları buna yöneliktir. Gönüllü tecrit sosyal mesafeden farklı olarak, sosyal hareketlerin tamamen kısıtlanmasıdır. Örneğin alışveriş veya egzersiz yapmak vb. için evden çıkan kişilerin bundan vazgeçmesini gerektirir.
Karantina: NIH’ye göre karantina, bulaşıcı bir hastalığın yayılmasını önlemek için serbest hareketin “zorla” kısıtlanması anlamına gelir. Ayrıca bulaşıcı bir hastalığa maruz kalan veya maruz kaldığından şüphelenilen insan ve hayvanların söz konusu hastalığın kuluçka dönemi boyunca kimseyle temas ettirilmemesini ve yalıtılmasını gerektirir. Koronavirüs tedbirleri kapsamında Türkiye’de ve dünyada karantina uygulamaları yapılmaktadır.
N-95: Koronavirüs önlemleri kapsamında tavsiye edilen yüz maskeleridir. Ancak tek günlük kullanılması önerilmektedir.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Doç. Dr. Murat Songu’nun aktardığına göre piyasadaki en yaygın maskelerden N-95’in süzme kapasitesi yüzde 95’tir. İsmindeki N harfi ise “yağlı partiküle dayanıksız” anlamına gelmektedir. Bu maskeler, 0,3 mikron boyutlu partikülleri süzebilmektedir. Koronavirüs ise 0,17 mikron boyutundadır. Ancak koronavirüs damlacıkla birlikte hareket eder ve böylece boyutu 5 mikrona çıkar. Bu nedenle 0,3 mikronluk alandan geçemez.
Öte yandan Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC), genel halkın koronavirüs dahil olmak üzere solunum hastalıklarından korunmak için N95 takmasını önermemektedir. CDC’ye göre bunlar, sağlık çalışanları ve diğer tıbbi müdahale ekipleri için ayrılması gereken kritik malzemelerdir.
Çan eğrisini düzleştirme: Sosyal mesafe ve tecrit gibi önlemlerle birim zamana düşen koronavirüs hastasının sayısını düşürme stratejisine denir. Bu strateji, toplam hasta sayısını azaltmakla ilgilenmemektedir. Vakaları daha uzun zamana yayarak aynı anda hasta olan ve dolayısıyla belirli bir süre içerisinde hastanelere başvuran hasta sayısının kontrol altına almayı hedefler. Böylece hastanelerdeki solunum cihazları gibi medikal araçların yetersiz kalmaması ve sağlık personelinin de hastaların tedavisine yetişmesi sağlanır. Bu stratejiye çan eğrisi denmesinin nedeni ise başarıyla uygulandığı durumda hasta sayısı ve zaman grafiğindeki hastaları temsil eden çizgilerin daha düz görünmesidir.
Sürü bağışıklığı: Bir nüfusun büyük kısmının belirli bir enfeksiyona bağışık hale geldiği durumdur. Bazı ülkeler bunu bir politika haline getirip uygulamayı denemektedir. Bu hükümetler, bağışıklık kazanan kişi sayısı arttıkça patojenin konakçı bulmakta zorlanacağı düşünmektedir. Yeni koronavirüs salgını için Birleşik Krallık da bu politikayı uygulamayı denemişti. Ancak vakaların hızla artması ve uzmanların uyarıları nedeniyle bundan vazgeçilmişti. Bilim insanları da söz konusu politikaya şüpheyle yaklaşmakta. Örneğin Science Alert için konuyla ilgili bir makale kaleme alan Epidemiyolog Meyerwotız-Katz’a göre, sürü bağışıklığı günümüz koşullarında koronavirüsle mücadelede bir opsiyon olamaz. Çünkü, aşı olmadan toplum bağışıklığı yaratmak bilimsel olarak mümkün değil.
© The Independentturkish