İstanbul masasında ne barış ne zafer: Rusya ve Ukrayna arasında teknik temas, siyasi hesap

Dr. Osman Gazi Kandemir Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

İstanbul’da yapılacak Rusya-Ukrayna görüşmesi, liderlerin masaya katılmadığı, heyetlerin teknik düzeyde sınırlı tutulduğu bir psikolojik üstünlük ve zaman kazanma arenasına dönüştü.

Zelensky diplomatik sahnede güçlü ama kırılgan kozlar taşırken, Putin içerideki rejim kırılganlığını masada oyalama stratejisiyle örtmeye çalışıyor.

En olası sonuç: donmuş cephe, uzayan müzakereler ve ertelenen kriz.


15 Mayıs 2025 günü İstanbul’da yapılması beklenen Rusya-Ukrayna zirvesi, savaşın dördüncü yılına girdikten sonra gerçekleşiyor. Artık bir bölgesel krizden küresel sistem sınavına dönüşen savaş, sadece iki ülke liderinin değil, ABD, Avrupa, Çin ve bölgesel aktörlerin de dahil olduğu bir diplomatik satranç tahtasına evrilmiş durumda.

Bu görüşmenin diplomatik süreci bile başlı başına çelişkili işaretlerle doluydu. Putin’in önerisiyle başlayan diyalog arayışı, Zelensky’nin, “15 Mayıs’ta İstanbul’da seni bekliyorum” açıklamasıyla ete kemiğe büründü. Ancak dün gece yarısı gelen haberler, Moskova’nın bu süreci gerçek bir çözüm masası değil, bir oyalama ve zaman kazanma fırsatı olarak gördüğünü gösterdi.

Nitekim açıklanan Rus heyeti de doğrudan liderlik düzeyinde değil, teknik kadrolar ve ikinci kademedeki askeri-diplomatik bürokratlar ile sınırlı.

ABD tarafında ise benzer bir muğlaklık hâkimdi. Başlangıçta Trump barış ihtimali olursa görüşmelere bizzat katılabileceğini söylemişti, ancak ilerleyen saatlerde Beyaz Saray, Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun ve Trump’ın özel temsilcilerinin İstanbul’a geleceğini duyurdu.

Sonrasında Trump’ın gelişinin halen daha bir olasılık olduğu söylendi. Bu söylemlerin daha çok Putin’i masaya çekmek amaçlı olduğu görülebiliyor. En sonunda Trump’ın da gelmeyeceği kesinleşti.

Rubio ise zaten NATO Dışişleri Bakanları toplantısı için Antalya’da. Yani istendiği anda ABD, bakan seviyesinde toplantıya iştirak edebilecek durumda. Trump’ın süreci kişisel başarı hanesine yazma arzusu ilk rauntta gerçekleşmemiş görünüyor.

Bütün bu belirsizlikler, İstanbul’daki zirvenin, sahada olduğu gibi masada da tarafların birbirinden uzak olduğu, esasen bir psikolojik üstünlük ve zaman kazanma mücadelesine sahne olacağını şimdiden gösteriyor.


Washington’da dönüşen iklim

Son zamanlarda Washington’da Moskova’ya karşı iklim sertleşiyor. Trump yönetimi, aylar boyunca Putin’le birebir anlaşma zemini arasa da Putin’in uzlaşmazlığı ve oyalama taktikleri karşısında hayal kırıklığı yaşıyor.

Özellikle Başkan Yardımcısı JD Vance’in geçen hafta yaptığı, “Putin çok fazla şey istiyor” ifadesi, artık ABD’nin Rus lideri çözüm ortağı değil, doğrudan sorun kaynağı olarak konumlandırdığını gösterdi.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Beyaz Saray’ın Ukrayna ile gerilen ilişkileri ise şubat ayındaki Oval Ofis geriliminden sonra nisan ayında imzalanan kritik mineraller anlaşması ile yeniden toparlandı. Artık Trump yönetimi, Ukrayna’da siyasi olduğu kadar, ekonomik oyunun da bir parçası. 

Ancak ABD’de sabrın sınırları zorlanıyor. Kongre’de ise Putin’e karşı “kemik kıran” yeni yaptırımlar için iki partili destek güçleniyor. Senatör Graham’ın öncülüğündeki tasarı, Rusya’nın petrol ve gaz gelirlerini hedef alan radikal adımları masaya koymuş durumda.


Avrupa’nın pozisyonu: Sabırsızlık, yorgunluk ve Trump’tan korku

Avrupa, Ukrayna’ya desteğini sürdürmekte kararlı olsa da savaşın dördüncü yılında savaş yorgunluğu, artan ekonomik maliyetler ve Trump’ın ikinci dönemde ABD’nin desteğini çekme ihtimali nedeniyle kırılgan bir psikolojiye sürüklendi.

Avrupa başkentleri, özellikle 30 günlük ateşkes ültimatomu ile sürece insanî bir mola verme eğilimindeyken, Washington daha kısa vadeli ve Trump’ın çıkarları doğrultusunda pragmatik bir diplomasi peşinde.

Bu durum, Batı cephesinin ikiye bölündüğünü ve Zelensky’nin elindeki desteğin daha da kırılgan hale geldiğini gösteriyor.

Putin’in Avrupa’daki çatlakları derinleştirme ve Trump’ı süreçte kendi lehine kullanma planı, bu masada en az savaş kadar önemli bir hesap.


Zelensky’nin İstanbul’a gelirken planı: Zafer planı ve psikolojik üstünlük oyunu

Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky’nin, Putin’in olmadığı bir toplantıda masaya oturması beklenemez. Ancak, Zelensky’nin dün akşamdan Ankara yoluna çıkması, barış isteyen lider pozisyonunu konsolide ediyor. Bu durumda Ukrayna tarafı masaya Zafer Planı adını verdikleri iddialı bir stratejiyle gelecek.

Bu plan, Ukrayna’nın NATO’ya koşulsuz üyeliği, Batı’nın gelişmiş silah desteğinin artırılması, Rusya’nın işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve Ukrayna’nın ekonomik kalkınmasının güvence altına alınmasını hedefliyor. Temel yaklaşımı ise, Rusya’yı savaş alanında mağlup edip barışa zorlamak.

Ancak Batılı liderler ve uzmanlar, bu planı fazla iddialı ve mevcut konjonktürde uygulanamaz buluyor. NATO liderleri, Ukrayna’ya tam destek sözü vermekle birlikte, özellikle NATO üyeliği ve Rusya içini vurma izni gibi maddelerde geri duruyor. ABD tarafında ise Trump yönetimi, Zafer Planı’nı Ukrayna’nın Batı’dan bitmeyen taleplerinin yeni bir versiyonu olarak görüp, kendi seçim gündemine zarar verebilecek bir risk alanı olarak sınırlı destek gösteriyor.

Bu tabloya rağmen Zelensky için İstanbul görüşmesi, askeri kırılganlıklarını diplomatik psikolojik üstünlükle dengeleme fırsatı sunuyor. Zelensky, Putin’in masa yerine cepheyi tercih ettiğini göstermek ve onu uluslararası kamuoyunda uzlaşmaz bir aktör olarak konumlandırmak istiyor. Özellikle ABD ve Avrupa’da Putin’in müzakereye kapalı bir lider imajının güçlenmesi, Zelensky’nin diplomatik masadaki en büyük kozu.

Ukrayna lideri, ABD’nin ateşkes beklentilerine yanıt vererek ve Türkiye’deki masayı kabul ederek, Batı kamuoyu nezdinde çözüm arayan, barış isteyen lider profilini öne çıkarıyor. Sahadaki zorluklarını, uluslararası alanda “barışı isteyen ama muhatabı oyun bozan” bir lider imajıyla dengelemeye çalışıyor.

Ancak bu diplomatik güç kırılgan. Zelensky’nin masadaki etkisi, Batı’nın yardımının sürmesine ve Trump’ın dikkatinin Ukrayna üzerinde kalmasına bağlı. Bu nedenle İstanbul’da Zelensky’nin asıl gücü, sahadaki askeri başarılarından çok, diplomatik soğukkanlılığı ve uluslararası desteği koruma becerisi olacak.


Putin’in masadaki hesabı: Zaman kazanmak, Trump’a oynamak

Putin’in İstanbul’daki en güçlü kozu, Batı’nın sabırsızlığı ve iç bölünmüşlüğü. Kremlin, sahada elde ettiği sınırlı kazanımları maksimalist taleplerle şişirerek diplomatik bir zafer elde etmeye çalışıyor. Putin’in hedefi cephede statükoyu korurken Trump yönetimini kendi lehine çekerek yaptırımları hafifletmek, Avrupa’daki çatlakları derinleştirmek ve Ukrayna’yı zamana oynayarak içeriden çökertmek.

Moskova, hâlâ tam kontrol sağlamadığı doğudaki dört bölgenin Rusya tarafından tanınmasını, Ukrayna’nın askeri kapasitesinin sınırlandırılmasını ve Batı’nın askeri desteğinin kesilmesini dayatıyor. Bu talepler, uluslararası kamuoyunda “sahadaki kazançlarından fazlasını masada isteyen Kremlin” algısını güçlendiriyor. Nitekim Carnegie uzmanı Tatiana Stanovaya’nın da vurguladığı gibi, Putin’in asıl derdi Ukrayna değil; Trump. İstanbul’daki görüşmeler, Kremlin için ABD’deki yeni yönetimi sürece dahil etmek ve Rusya’nın lehine bir kanal açmak amacıyla bir vitrin işlevi görüyor.

Ancak Kremlin’in zayıflığı giderek görünür hâle geliyor. Rusya’daki savaş ekonomisi sürdürülemez noktaya ulaşmış durumda; içeride savaş elitleri arasındaki ganimet paylaşımı çatışmaları büyüyor, cepheden dönen askerler rejim açısından artan bir iç güvenlik riski oluşturuyor.

Putin, bu nedenle sahada net bir zafer peşinde koşmaktan ziyade, cepheyi donuk bir çatışma alanına çevirerek içerideki rejim istikrarını koruma stratejisine odaklanıyor. Barış, Putin için dış cepheden daha çok rejimin iç dengeleri açısından da ölümcül bir risk.  (Bakınız: Independent' Türkçe'deki “Savaş biterse Putin ne yapacak?” yazımız.)

Diplomaside ise Kremlin, yalnızlık görüntüsünü perdelemek için blok görüntüsü vermeye çalışıyor. 8 Mayıs’ta Moskova’daki Zafer Günü törenlerinde Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile birlikte verdikleri fotoğraf, Batı’ya alternatif bir küresel eksen yaratma iddiasının bir sembolüydü. Ancak bu görüntüler, Moskova’nın Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki manevra alanlarının daraldığı gerçeğini örtmeye yetmiyor.

Son haftalarda Kremlin’in askeri vurgusu artarken, Putin’in ilk kez askerî üniformayla kamuoyu önüne çıkması da dikkat çekti. Bu jest, içeride sertlik görüntüsü vermeye yönelik bir hamle olmasının yanı sıra, dışarıda da pazarlık masasında zayıflayan pozisyonunu maskeleme çabası olarak okunuyor.


Harp sahasında durum: Yıpratma, asimetri ve zaman oyunu

Sahada ise tablo karmaşık ve çok boyutlu. Şubat ayında Oval Ofis’te yaşanan krizden bu yana Ukrayna, kış ve ilkbahar dönemini savunma hatlarını tutma, Rusya’nın derin savunmalarını zorlama ve yıpratma operasyonlarını artırma çabasıyla geçirdi.

En dikkat çekici gelişmelerden biri, Ukrayna’nın Karadeniz’de gerçekleştirdiği İnsansız Deniz Aracı (İDA) operasyonu ile Rusya’nın bombardıman uçağını imha etmesi oldu. Bu eylem, Kiev’in asimetrik yıpratma stratejisinden vazgeçmediğini, sahadaki taktik üstünlükleri stratejik mesajlara dönüştürmeye devam ettiğini gösterdi.

Öte yandan Rusya da İHA ve füze saldırılarıyla Ukrayna’nın enerji ve lojistik hatlarını hedef alarak Kiev’i içten çökertme ve Batı’nın sabrını test etme stratejisini sürdürüyor. Bu bir zaman oyunu ve Kremlin, Ukrayna’nın insan gücü, morali ve ekonomisi tükenene dek baskıyı artırmayı hedefliyor.

Ancak bu oyun çift yönlü. Ukrayna’nın, Rus ekonomisine doğrudan darbe vuracak asimetrik saldırılar yapma kapasitesi büyüyor. Özellikle İHA’lar ve uzun menzilli drone sistemleri, Rusya’nın ekonomik merkezlerine yönelik sürpriz saldırılar ihtimalini artırıyor. Bu da Kremlin için derin bir endişe kaynağı.


İstanbul: Denge oyuncusu

Bu görüşmenin İstanbul’da gerçekleşecek olması, sıradan bir ev sahipliğinin ötesinde anlamlar taşıyor. Türkiye, savaşın başından beri aktif tarafsızlık politikası izleyerek hem NATO üyesi olması hem de Moskova ile güçlü ekonomik ve diplomatik bağlarını koruma çabası sayesinde, uluslararası diplomaside kritik bir denge oyuncusu hâline geldi.

Ankara, Karadeniz Tahıl Anlaşması, esir değişimi, insani koridorlar ve enerji güvenliği gibi başlıklarda hem Kiev hem Moskova ile temas kurabilen nadir aktörlerden biri olarak öne çıktı. Türk hükümeti, İstanbul’u iki kıta arasındaki konumuyla özdeş bir şekilde siyasi anlamda Doğu ile Batı arasında diplomatik merkez üs hâline getirirken hem Rusya hem Ukrayna liderlerini aynı masaya çekebilme kapasitesine sahip olduğunu gösterdi.

Türkiye’nin bu krizde kolaylaştırıcı olmanın yanında süreci kendi çıkarları doğrultusunda şekillendiren aktif bir arabulucu olduğunu da gösteriyor. Ankara için bu masa, Karadeniz güvenliği, enerji geçiş hatları ve bölgesel ekonomik koridorlar üzerindeki etkisini artırmak için de stratejik bir fırsat.
 


Masada kimin eli daha güçlü? Nasıl bir sonuç çıkabilir?

İstanbul’daki görüşmeler, öncelikle düşük profilli bir görüntüyle sönük geçecek. Taraflar, birbirlerinin elini bir defa daha görerek pozisyonlarını test edecek ve ilk kertede anlaşmanın mümkün olmayacağı sonucuna varacaklar.

Zelensky, diplomasiyi ve uluslararası kamuoyunu lehine kullanmaya çalışan bir lider olarak özellikle ABD nezdinde avantajlı konuma yükselecek.

Putin ise içeride askerî jestlerle güçlü görünmeye çalışsa da, zamanın Rus ekonomisinin ve stratejisinin aleyhine işlediği bir tabloda daha köşeye sıkışan bir lider görüntüsü verecek.

Ancak bu masa, aynı zamanda Putin’in yalnız olmadığı, Çin ve diğer aktörlerin gölgesinin uzandığı çok aktörlü bir masa olacak.

Zelensky’nin elindeki kozlar güçlü ama kırılgan; Putin’in gövde gösterisi ise güçlü ama masaya çözüm getirecek derinlikten hâlâ yoksun.


İstanbul’da masa nasıl sonuçlanabilir?

İstanbul’daki masa, kamuoyuna bir çözüm masası olarak sunulsa da tarafların pozisyonları, heyet yapıları ve liderlerin uzak durduğu bu yeni denklemler, kapsamlı bir barış anlaşmasını imkânsız hâle getiriyor. Taraflar, sahada olduğu gibi masada da birbirlerinden uzak ve birbirlerinin sınırlarını test etmekle yetinecek.

Bu tabloda en olası ve en düşük riskli senaryo, belli cephelerde veya belirli bir takvimle kısıtlı bir ateşkesin sağlanması ve müzakere sürecinin zamana yayılması olacak gibi görünüyor. Bu, Zelensky için askeri zorluklarını diplomatik üstünlükle dengeleme, Putin için ise elde ettiği toprakları iç kamuoyuna ‘zafer’ olarak sunma fırsatı verebilir.

Ancak savaşın tırmanması hâlinde, özellikle ABD’nin Rusya karşısında daha kararlı bir pozisyon alması, Trump’ın seçim hesaplarının devreye girmesi ve Avrupa’nın üzerindeki baskının artması gibi sonuçlar da masada duruyor. Kremlin açısından ise, Batı’daki mevcut diplomatik avantajı kaybetmek, rejim iç dengelerindeki kırılganlığı daha da riskli hâle getirebilir.

Bu nedenle Moskova için en rasyonel seçenek, çatışmayı donmuş bir cephede tutmak ve müzakereleri zamana yaymak olacaktır. Bu, Kremlin’e hem iç cephede kriz yönetimi hem de işgal ettiği bölgeleri zamana yayarak entegre etme fırsatı tanır.

Sonuç olarak, İstanbul’daki masa bir çözüm sahnesi değil, bir geçiş perdesi olacaktır.

Tarafların mevcut pozisyonları, liderlerin katılmaktan kaçınması, heyetlerin düşük profilli yapısı ve uluslararası kırılganlıklar göz önüne alındığında, ortaya çıkacak en gerçekçi tablo, donmuş bir cephe hattı ve uzatılan müzakere süreçleridir.

Bu durum savaşı sona erdirmeyecek, ancak çatışmanın tırmanmasını ve bölgesel krizlere dönüşmesini şimdilik öteleyecektir.


 

*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU