Terör örgütü PKK, 12 Mayıs 2025 sabahı fesih kararı aldığını, silah bırakacağını açıkladı.
Bu karar, 2 ayrı yerde birbirine paralel yapılan kongrede alındı.
Buradaki önemli konu ise kongrenin güvenliğini Amerika Birleşik Devletleri’nin sağlamasıydı.
Yani ABD, yıllarca koruyup kolladığı, besleyip büyüttüğü, yedirip giydirdiği örgütü, dükkân kapatılırken de yalnız bırakmadı destek oldu, güvenliğini sağladı.
"Terörsüz Türkiye" süreci MHP Genel Başkanı Dr. Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim 2024’de TBMM’de DEM sıralarına giderek eş başkanların elini sıkmasından çok önce başlamıştı.
Alt yapısı hazırlanan, A, B, C planları yapılan sürecin içinde olan ve destek veren isimlerden biri de Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Neçirvan İdris Barzani’ydi.
Barzani, 2024 yılının başından itibaren PKK ile görüşmelere dahil oldu, konuyla bağlantı tüm gelişmelerde Türkiye’ye destek verdi.
Çünkü bu konu Irak Kürt Bölgesel Yönetimi için de hayati önem taşıyordu.
Türkiye sınırına 80 kilometre uzaklıktaki Kandil Dağı bölgesinin bir bölümü İran’da diğer bölümü ise Irak’tadır.
Irak’ta kalan bölümde çok büyük bir coğrafyayı içeren bölge, Erbil Yönetiminin yetki alanındadır, ama PKK da aynı yerde etkindir.
Kandil Dağı bölgesindeki 713 köyün (sayı konusunda çeşitli iddialar var) PKK kontrolünde olduğu bilgisi sıklıkla dile getirilir.
Bu köylerin önemli bir bölümünün PKK’nın varlığına itiraz ettiği ise bilinmeyen bir şey değildir.
Dolayısıyla, PKK’nın fesih kararı alması Türkiye kadar Barzani yönetimini de yakından ilgilendiren bir konudur.
Çünkü fesih kararının ardından başlayan süreçte Barzani kendi bölgesindeki PKK varlığından kurtulacak, alandaki kontrolü çatışmaya gerek kalmadan sağlayacak ayrıca silah kaçakçılığını önleyebilecektir.
Neçirvan Barzani, bu konuyu sadece Amerikan yetkililerle değil, Londra ve Paris ile de görüştü.
Özellikle Nisan 2025’deki Paris ziyaretinde Macron’u ikna etti.
PKK’nın kendini fesih kararında Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa’nın büyük etkisi oldu.
Ortadoğu’da değişen dengeler ve Türkiye’nin bölgede oynadığı rol söz konusu ülkeleri yeni politikalara mecbur kıldı.
Ama yine de bu 3 devlet, PKK’nın feshi ve silah bırakması karşılığında Türkiye’yi, Rojova’daki özerkliğe göz yummaya zorlamaktan da geri durmadı ve konu daha tam olarak sonuca bağlanmış değil.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un Rojava temsilcisinin, "Amerikan ve İngiliz ortaklarımızla YPG’nin, PKK’nın parçası değil SDG’nin bizzat kendisi olduğunu savunmayı sürdürerek, silahlı bir güç olarak kalmasını sağlamalıyız" şeklinde sözlerini 27 Nisan 2025’te Kamışlı’da toplanan "Kürt Birlik ve Ortak Tutum Konferansı"na katılanlara söylemesi pek bir anlam ifade eder mi varın siz karar verin.
PKK’nın kongre bildirisi tam bir tahrik bombası
PKK içinde fesih ve silah bırakmayı istemeyenlerin varlığı bir sır değil.
Kongre sonuç bildirisindeki ifadelerin bu muhalifleri rahatlatmaya yönelik olduğunu anlamak ise zor değil.
Bildiride "soykırım", "asimilasyon", "1924 Anayasası", "Lozan Antlaşması" ifadeleriyle ortaya büyük bir bomba bırakıldı.
Fesih kararına itiraz edenler özerklik, federasyon, ana dilde eğitim, sömürgeci devlet gibi ifadelerin sonuç bildirisinde yer alması konusunda ısrarcıydı.
Ama bulunan ara yol ile bu kişiler şimdilik ikna edilmiş görünüyor.
Bildirinin şifrelerini açacak olursak, Lozan Antlaşması denilerek Sevr Antlaşması'na, 1924 Anayasası denilerek de 1921 Anayasası'na gönderme yapılarak "özerklik" ve "federasyon" güya gizlice anımsatılmış.
Aynı şekilde sömürgeci devlet ve ana dilde eğitim konuları da asimilasyon ve soykırım ifadelerine vurgu yapılarak anlaştırılmış.
Ayrıca bildirideki, "PKK, Kürtlere yönelik 'soykırım ve asimilasyon politikalarının' etkili olduğu bir dönemde şekillendi" ifadeleri de Türkiye'ye laf sokma anlayışının yansımasıdır.
Kendisine destek vermeyen Kürtleri bebek, kadın, yaşlı demeden katleden bir örgütün Türkiye’ye soykırım suçlamasında bulunmasının da komik bir durum olduğunu söylemeden geçmeyelim.
Özetlemek gerekirse "soykırım", "asimilasyon", "1924 Anayasası", "Lozan Antlaşması" ifadelerini özellikle seçerek, başlatacakları yeni kavganın şifrelerini verdiler ve kamuoyunu da tahrik ettiler.
Fesih ve silah bırakma sonrası için pembe hayaller
PKK’nın fesih ve silah bırakma kararı sonrası kafalardaki pembe hayaller de yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Bu hayalleri de Irak, Suriye ve Avrupa’daki PKK’ya yakın siyasetçi kimlikli kişiler dile getiriyor.
Terör örgütünün lider kadrosunun geleceğine ilişkin beklentileri bu kişilerden duyuyoruz.
Örneğin, Abdullah Öcalan için Umut Hakkı Yasası uygulanmasına gidilmesini istiyorlar.
Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle, Öcalan’ın DEM Parti’nin lideri olabileceğini söylüyorlar.
(Bu yazı yayımlanıncaya kadar Umut Hakkı konusu kamuoyunun gündemine düşmüş olabilir. Bu da yaptığımız işin cilvesi.)
Ayrıca Terörle Mücadele Yasası’nda düzenleme yapılmasını bekliyorlar.
Böylelikle başta Cemil Bayık ve Murat Karayılan olmak üzere Başkanlık Konseyinin diğer üyelerinin de DEM Parti'de önemli siyasi roller üslenmesini hayal ediyorlar.
Buna bağlı başka bir hayal ise PKK adıyla hiçbir faaliyet yürütülmeyeceğine göre, yeni süreçte başka isimler altında yeni yapıların oluşturulması beklentisidir.
Anayasal değişikliğini yeni süreçte kaçınılmaz gören ve bunu yüksek sesle söylemeye başlayanların sayısı da hızla artıyor.
Ama hangi maddelerin değiştirilmesini ve getirilmesini istedikleri yenilikleri ise şimdilik söylemiyorlar.
Hele bir silahların bırakılma süreci kazasız belasız atlatılsın, yeni dönemde bizleri "1921 Anayasası", "Lozan Antlaşması", "ana dilde eğitim", "Avrupa Birliği Yerel Yönetimler Özerklik Şartı" başta olmak üzere birçok konuda uzun ve sert tartışmalar bekliyor.
Bilgi birikimi, entelektüel donanım, sabır ve sakinlik gerektiren bu tartışmalara hazır olun.
Her şeye rağmen Öcalan ve her kesimden destekçileri, Türkiye’de ezici bir çoğunluğun Lozan Antlaşması'na dokunulmasına, yıpratılmasına, yok sayılmasına asla izin vermeyeceğini de çok iyi bilmektedir.
Unutmadan, PKK’nın fesih ve silah bırakma kararına karşı çıkanlar, Öcalan’ın 15 Şubat 1999’da Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirilirken uçakta, "Fırsat verilirse Türkiye'ye hizmet etmeye hazır olduğu" şeklindeki sözlerini hatırlatıyor.
Örgütün Avrupa kanadında, Öcalan’ın 26 yıl önceki bu sözü üzerinden WhatsApp gruplarında yayılan tartışma büyüyecek gibi duruyor.
Kongre bildirisinin dilinin "sol" bir dil olduğunu iddia edenler için de konuyu aydınlığa kavuşturalım.
Yıllarca ABD ve diğer emperyalistlerin çıkarlarına hizmet ederek, onlardan her türlü desteği alarak, verdikleri silahlarla Türkiye’ye terör saçanlar, dükkânı kapatırken bu ülkelere son bildiride laf sokarak antiemperyalist olduklarına kimseyi inandıramazlar.
Bu sürecin kazasız bir şekilde tamamlanmasını, ülkemizin terör belasından bir an önce sonsuza dek kurtulmasını ve terör örgütünün bozmayı başaramadığı Türk-Kürt kardeşliğinin daha da güçlenerek sürmesini yürekten dileyelim.
*Bu içerik serbest gazeteci veya konuk yazarlar tarafından hazırlanmıştır. Bu içerikte yer alan görüş ve ifadeler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish