Z Kuşağını nasıl bilirsiniz? (1)

H. Caner Akkurt Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Financial Poise

Son zamanlarda medyadan akademiye, ilahiyattan siyasete gündemde olan Z kuşağı tartışmaları gündemdeki sıcaklığını uzun zaman muhafaza edecek gibi görünüyor.

Temel olarak gündeme gelmesinin sebebi, 2023 seçimlerinde 7 milyonun üzerinde yeni seçmen kitlesinin bu kuşaktan olacağı gerçeğidir.

Siyasi partilerin bu seçmen kitlesine yönelik bir dizi çalışma başlattığını duyuyoruz. Keşke bu tür çalışmalar, potansiyel seçmen diye değil de toplumsal dokularını anlamak ve “dijital Darwinizm” içinde sürekli evrimleşen gençlik sosyolojisini anlamlandırmak üzerine olsa.

Medyada Z kuşağı ile ilgili olumlu olumsuz birçok yazı ve haber yer aldı. Ancak birçoğu bu kuşağı anlamak üzerine değildi.

Abdülkadir Selvi, Z kuşağı ile ilgili yazısını şu cümlelerle bitirdi:

Bu da benden Z kuşağı gençlere gelsin: Gençler, şimdiden uyarayım dislike atan dislike’lanır.


Hele ki, Engin Ardıç’ın 4 Temmuz'daki yazısındaki “İçlerinde mal ergen sayısı oldukça yüksek… Çoğu cahildir… Bunlardan bol bol megabayt dağıtarak oy alınabilir” gibi ağır hakaret içeren ifadeleri meseleye tüy dikmiş oldu.


Kuşak ne demek?

Hz. Ali’ye atfedilen, “Çocuklarınızı bulunduğunuz zamana göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin” yaklaşımı tam da jenerasyon ya da diğer bir tabirle kuşak farkındalığına işaret etmektedir.

20'nci yüzyılda ise bilim dünyasında, demografik grupların tarihselliğine ve dönemsel farklılıklar göstereceğine ilk işaret edenlerden biri sosyolog Karl Mannheim’dır.

1923 yılında yazdığı “Kuşaklar Sorunu” başlıklı makalesinde insanların ebeveynlerine benzediklerinden daha fazla zamanın ruhunu da yakalama açısından, yaşadıkları zamana benzediklerine vurgu yapmaktadır.

O halde, Evrim Kuran’ın “Z Bir Kuşağı Anlamak” kitabında dediği gibi;

Bir kuşağı anlamak, bir dönemi anlamaktır. Bir dönemi anladığınızda ise paradigmanın kıskacına sıkışmaktan kurtulursunuz. Ve sizin gibi olmayanları kendinize ait yargılarla değil, onlara ait gerçeklerle görmeniz mümkün olur.


Peki, nedir bu kuşak?

Kısaca izah etmek gerekirse; anlayış, kavrayış, sosyal yaşam biçimleri gibi dönemsel şartlara göre oluşan farklılıkların, belirli bir zaman ve mekân düzleminde müşterek hissedilen tarihsel bir sürecidir diyebiliriz.

Bu bağlamda her bir kuşağın, kendine özgü, diğer kuşaktan farklı nitelikleri, olay ve olguları değerlendirme kriterleri olabileceğini, ayrıca pozitif ve negatif tarafları olduğunu da belirtmek gerekir.

Aynı dönem içerisinde olmalarına rağmen farklı kuşaklar, yaşadıkları ya da geçmişten bagajlarında getirdikleriyle siyasi, ekonomik, kültürel ve teknolojik değişimlerle birlikte çevreyi ve hayatı algılama ve hatta tüketim biçimleri de değişmektedir.

Yaşadığımız çağ, her şeyden önce teknolojinin de ötesinde dijital bilgi teknolojileriyle yoğrulan bir çağdır. Gerek toplumsal ilişkiler gerekse birey bazlı ilişkiler dijital gelişmişlikle şekillenir bir hal almıştır.

Elbette, dijital değişimin hızıyla beraber insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar hızlı ve yoğun kuşak farklılıkları hissedilir ve görünür olmuştur.

Dolayısıyla da içinde bulunduğumuz toplum, farklı kuşakların bir arada yaşama imkânı bulduğu hybrid (melez) toplumlara dönüşmüştür. Hiçbir kuşak kendi başına homojen olmadığı gibi kendi içinde de homojen değildir.
 

gençlik.jpg
Fotoğraf: Pixabay


Sosyolojik açıdan kuşaklar sadece doğdukları tarih dilimleri esas alınarak kategorize edilmemiştir. Aynı zamanda kuşakları oluşturan nesillerin düşünceleri, hissettikleri, deneyimleri ve alışkanlıkları gibi unsurlar da onları tanımlamak ve sınıflandırmak için kullanılmaktadır.

Dünya genelinde kabul gören beş farklı kuşak mevcuttur. Sanırım bu biraz da kuşak kavramını ilk ortaya atan Mannheim’dan kaynaklı olarak 1925 yılından başlatılır.

Ancak özellikle belirtmeliyim ki, Antropolog Claude-Levi Strauss’un işaret ettiği gibi tüm toplumları tek bir cetvel üzerinde sıralamaya müsait bir ölçüt bulmak mümkün değildir.

Zaten böyle bir metotla sosyal bilimlerde sağlıklı veri üretmek imkansızdır. Yani her ne kadar tarihsel bir düzlemde kuşaklar tarif edilse de en azından birbirini takip eden yakın kuşakların birbirinden keskin çizgilerle ayrılması mümkün olmayıp birbirine geçişkenlikler arz ettiği gibi, aynı kuşak içindekilerde bile ekonomik şartlar, kültürel farklılıklar, taşra ya da kentte yaşama durumuna göre farklılıklar görmek mümkündür. 


Kuşaklar arası nüanslar

1925-1945 arası ilk kuşak “Sessiz Kuşak(geleneksel kuşak) olarak adlandırılmıştır. Uyumlu, kanaatkâr ve otoriteye son derece itaakârdırlar.

Kendilerinden çok önce ortaya çıkan Sanayi Devrimi’nin tam verimliliği dönemine denk geldikleri için kolay uyum sağlamış, bunun yanında savaş, kıtlık gibi olgularla yüz yüze geldikleri için başarma hırsı ve gelecek kaygısı nedeniyle tutumluluk ön plandadır.

Umut ettiklerini başaramadıklarında kaderci bir yaklaşımları mevcuttur. Yokluk, kıtlık görmüş ve yüzde 75’inin kırsalda yaşıyor olmalarının da bunda payı var elbette.

Sessiz kalmanın ve görüşlerinin açıkça konuşulduğunda başlarının belaya gireceğinin öğretildiği bu kuşak, mevcut düzeni değiştirmek veya karşı çıkmak yerine uyum sağlamayı tercih etmiştir. Türkiye’de bu dönemde kırsalda yaşayanlar yüzde 75 civarındaydı. 
 

reuters.jpg
Fotoğraf: Reuters


1946-1964 Bebek Patlaması Kuşağı (Baby Boomers) denilen, İkinci Dünya Savaşı sonrası doğan kuşak. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra tüm dünyada bebek doğum oranlarında büyük bir patlama yaşandı.

Bu kuşağa bu yüzden “Bebek Patlaması” ismi verildi. Ancak Türkiye’deki nüfus artışının, İkinci Dünya Savaşı’ndan ziyade yurt dışından gelen göçmenler, Cumhuriyetin hızlı kalkınma sürecine girmesi, kırsaldan kentlere göçle beraber refah seviyesinin artışı gibi farklı sebepleri vardır. 


Dünyanın hemen hemen her yerinde siyasetten, ekonomiye bu nesil halâ hâkim durumda fakat bir o kadar da yeni kuşakla çatışma halindeler.

Sessiz kuşak kadar sessiz olmamakla birlikte çalışkanlıkları, başarı odaklı çalışma disiplinleri ilk kuşağa benzemektedir. Yurt dışına çalışmak için giden ilk kuşaktır diyebiliriz.

Ülkeden ülkeye değişmekle beraber, daha demokratik bir ortamda büyüdükleri için toplumsal gelişmelerde söz sahibi olabilmişlerdir. Geniş aile yapısının sürdürüldüğü son kuşaktır diyebiliriz.

Yaşamak için çalışmak yerine çalışmak için yaşayan bir özelliğe sahiptirler. Radyo ile büyüyen bir kuşak olduklarından rahatlıkla, teknolojiye en az ve en zor uyum sağlayan bir kuşaktır diyebiliriz. 


1964-1979 X Kuşağına “ortanca kuşak” da denir. Duygulu, anlayışlı, bir o kadar da disiplinli ve kuralcı tarafları vardır.

Yaşamak için çalışan, iş sadakati yüksek bir anlayışa sahiptirler. Önceki kuşaklar da dâhil olmak üzere bu kuşak, tüketirken aynı zamanda üreten bir kuşaktır.

O dönemde bu kuşaklara hitap eden TV reklamları bile bunu ön plana çıkarmıştı:

Her gelin kızın rüyası Zetina dikiş makinası!


X kuşağı, teknolojide, ekonomide, sanatta ve siyasette büyük değişimlere şahit olmuş ve bunlara uyum sağlayabilmişlerdir. Bu kuşağın çocukluk dönemleri; çizgi romanlar, Texas, Tommiks okuyarak, Kartal Tibet ve Cüneyt Arkın filmleri ile geçmiştir.

Ama en hareketli ve gençlik dönemleri mihenk alındığında bireyselleşmeyi ilk Walkman üzerinden tadan “walkman çağı nesli”dir.

Türkiye’de bu jenerasyon döneminde televizyon yayını başlamıştır. Dolayısıyla sosyal hayatlarında tek teknolojik eğlence olan televizyonun yeri büyüktür. Bugün bile çocuklukları döneminde izledikleri dizileri, filmleri yeni izlemiş gibi heyecanla anlatabilirler.

Modern kent yaşamına geçişten, sınırlı geçim kaynaklarından ve önceki kuşaklara göre eğitim düzeylerinin yüksek olmasından dolayı az çocuklu olmayı tercih eden bir özelliğe sahiptirler.

Yine önceki kuşaklara göre arkadaş bağları çok sıkıdır ve aile bağları daha zayıftır. Kendinden önceki ve sonraki kuşaklarla en iyi anlaşan, onlarla empati halinde olan bir anlayışa sahiptirler. 
 

ındy.jpg
Fotoğraf: The Independent


1980-1995 Y Kuşağı, milenyum çağı çocukları olmayı ayrıcalık görürler. Atari gibi bazı şeyleri son kez tecrübe eden, dijital teknolojiyi de ilk deneyimleyen nesildir.

Hem sokakta oynamayı hem de bilgisayar teknolojilerini aynı kontekste birleştirerek sosyalleşebilmiş, bu iki farklı alana tam anlamıyla hâkim olan belki de tek kuşaktır.

Özel okulların yaygınlık kazanması bu döneme rastladığından dolayı maddi anlamda bu imkânı yakalayanlar, akranlarına göre avantaj yakalamış ve üniversitede iyi bölümlerde okumuşlardır.

Bu kuşaktan, Türkiye’de yeni dönemde bürokraside boy göstermeye başlayanlar bu avantajlı gruptur. 

Asıl hedeflerine ulaşmak için işlerini bir araç olarak görürler. Bir tatminsizlik durumları vardır fakat bunun yanında sorgulayıcı ve girişimci ruha sahiptirler.

Her kim olursa olsun otoriteye karşı agresiftirler ve bu onları önceki kuşaklardan net bir şekilde ayırır. Evlenme yaşı oranı genelde yüksektir; ama arkadaşlığa çok önem verirler.

Yaşıtlarının düşüncelerini, kendinden büyük olanlardan daha fazla önemserler. Y kuşağı inanç dahil her şeyi sorgulamaktan çekinmeyen, ama kendilerinin eleştirilmesine çok da katlanamayan farklı bir kuşaktır.
 

ap.jpeg
Fotoğraf: AP


Sosyal Bilimci Taçlı Yazıcıoğlu, liberal kapitalizmin ekonomi-politik penceresinden yeni bir piyasa ve yeni bir meta olarak görülen kuşakları harflerle kategorize etmenin pazarlama taktiğinden başka bir şey olmadığını şöyle dile getirmektedir:

Kullandığınızda havalı ve günceli yakalamış gösteren, pazarlamanın alamet-i farikası harfli kuşaklar toplumsal gerçekliği olan bölümler değildirler. Vardırlar, çünkü piyasa bizleri bölüp gruplandırmadıkça, ne ürün ne de fikir satabilir. Bugün yaygın kullanılmaya başlanmış, hatta üstlerine kitap yazılan harfli kuşaklar, kozmopolit Amerika’nın tüketim gruplarıdır.


Her ne kadar Yazıcıoğlu, kuşak gruplandırmasını Amerika’ya has bir çıkış olarak görse de küreselleşmenin bugünlerde temel enstrümanı olan dijitalleşme sayesinde kuşak üzerinden tanımlanan grupların farklı coğrafyalarda -istisnalar olmakla birlikte- benzer davranışlar sergiledikleri düz bir dünyada yaşadığımızın göz ardı edilmemesi gerekir.

Ayrıca Mcluhan’ın ta 1960’larda dile getirdiği “global köy” kavramı günümüzde fiilen küresel olguya dönüşmüştür. Mcluhan’ın öngördüğü global köy, zaman ve mekân sınırı tanımaksızın siyasal kültürü, her yönüyle toplumsal yapıyı, iletişim örgüsünü ve özgürlük alanlarını yeniden tanımlamaya ve geliştirmeye başlamıştır.

Ülkeler her ne kadar fiziki sınırlar ve duvarlarla ayrılsa da kültürel farklılıkların, tüketim alışkanlıklarına varana değin giderek yok olmakta olduğu gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Dünyanın her yerinden, internete bağlanabilen her bir bireyin ABD Başkanı Donald Trump’ın atmış olduğu tweetleri görmesi, hatta yorum yapması veya iPhone telefonun yeni modelinin dünyada aynı anda bir çok ülkede satışa çıkması global köyde hangi aşamaya geldiğimizin basit bir göstergesidir.


(Devam edecek…) 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU