Trump’la olan savaşın ardında ne var?

Bu yalnızca ABD seçimleri ya da Trump veya Twitter’ın sahibi Jack Dorsey’le ilgili bir kavgadan ibaret değildir, bilakis iki vizyon ve iki akım arasındaki küresel bir savaştır

ABD Başkanı Donald Trump'a karşı sosyal medya devleri (Facebook hariç) başlatılan doğrudan savaş, sadece iki taraf arasındaki anlaşmazlıkla sınırlanmaktan çok daha büyük ve tehlikelidir.

Aksine bu savaş, tüm dünya üzerinde iki akım arasında gerçekleşen küresel bir çatışmadır!

Trump'ın kendisi ve yönetimi, bu çatışmanın bir cephesinden yahut bu çatışmanın cisimleşmiş halinden başka bir şey değildir. Aynı şekilde Twitter ve Snapchat platformları da böyledir.

Twitter yasal ve ticari nedenlerle neredeyse tamamen geri çekildikten sonra, Snapchat savaş alanına girdi. Bir takım güreşinde bitkin düşmüş bir güreşçinin yerini yeni bir güreşçi aldı.

Snapchat geçen çarşamba günkü açıklamasında, Başkan Donald Trump'ın gönderilerini yayınlamaya son verdiğini bildirdi ve onu şiddet ve ırkçılığa teşvik etmekle suçladı.

Facebook'un kurucusu genç milyarder Mark Zuckerberg, meslektaşı olan Twitter’ın sahibi, aceleci ve kibirli genç Jack Dorsey’den daha bilinçli bir şekilde hareket ederek Twitter’ın politikasına muhalif bir tutum benimsedi.

Kişisel sayfaların içeriğinin sansürlenmesini desteklemediğini belirten Zuckerberg’in bu tutumu, birçok çalışanının sessiz bir devrim ile karşılandı.

Bu anlaşılabilirdir. Çünkü hepsi, bu yeni solcu dijital ortamın ürünleridir. Ancak Mark Zuckerberg, buna rağmen ‘tahrik edici’ paylaşımlara karşı koymama yönündeki kararına olan bağlılığını vurguladı.

Facebook’un Snapchat ve Twitter’ın tutumlarına yönelik muhalefetinin doğrudan nedeni, ABD Başkanı tarafından imzalanan icra kararının etkinleştirileceğinden duyulan endişedir.

Nitekim bu, platformların içeriklerine ilişkin hesap verebilirliğin öngörüldüğü bir yasadır.

Bundan önce herhangi bir platform, bu türden bir hesap verebilirlikten korunuyordu. Twitter ve kardeş platformların atmış oldukları adımların ardından mesele bütünüyle değişti.

Yalnızca kişisel sayfalar için değil, şirket için de böyle bir hesap verebilirliğin dayatılması, milyarlarca para kazanan bu şirketlere cehennemin kapılarını açmak anlamına geliyor.

Bu, yüz milyonlarca insanın yanı sıra şirketlerin, kurumların ve hükümetlerin haklarına dokunuyor.

Şirket için hesap verebilirliğin kapıları açıldığında maddi tazminat ve adli faturalar nedeniyle barış kapıları onun üzerine kilitlenir.

Bu sebeple Zuckerberg, hesapların, reklamların, veri satışlarının artmasıyla birlikte gelen büyük fon akışını garantiye almak istedi.

Facebook yöneticilerinden Andrew Bosworth, 2016 yılında yayınladığı bir mesajında, insanların zarar görmesine veya öldürülmesine neden olsa bile Facebook'taki herhangi bir büyümeyi haklı göstermeye yönelik sözler sarf etti.

Bu, yukarıda bahsettiğimiz ‘çılgın kar’ hususu kapsamına giriyor. Bundan dolayı solcu gençliğin platform liderlerine baskı yapmasına ve belirli bir görüşü dayatarak özgürlük çağrısında bulunmasına rağmen, hesap verebilirlik kanunu bir kılıç gibi onların başlarının üzerinde duruyor.

Her ne kadar henüz yasama kanallarına ulaşmamış olsa bile bu kanun olduğu haliyle bir korku yaratıyor.

Bu yalnızca ABD seçimleri ya da Trump veya Twitter’ın sahibi Jack Dorsey’le ilgili bir kavgadan ibaret değildir, bilakis iki vizyon ve iki akım arasındaki küresel bir savaştır.

Bu münasebetle Dorsey’in neden Zuckerberg'i takip etmediğini ve Tevekkül Karman’ı yönetim kuruluna aldığını merak ediyorum?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU