Acı gerçekten kaçınmanın bir yolu yok: edebi literatürde hakimiyet erkek yazarların eserlerinde. Tarih, Jane Austen'den Brontës'e, çığır açan başarılar da gördü ancak onur listesine adını yazdıran her kadın, bunu cinsiyeti nedeniyle karşılaştığı birçok engeli aştıktan sonra yaptı.
Tarihte, farklı dönemlerde, kadınların eğitim, temsil ve erişim hakları reddedildi. Çalışmaları hafif, önemsiz, fazla romantik veya entelektüel değere sahip olmadıkları gerekçesiyle göz ardı edildi. Mary Anne Evans gibi bazıları, seslerini duyurabilmek için erkek kimliği maskesiyle yazma ihtiyacı duydular. Bugün ise onu daha çok George Eliot olarak biliyoruz.
Durum Eliot'un zamanından bu yana büyük ölçüde gelişme gösterdi, ancak edebiyat sektöründe ayrımcılık halen yaygın. Örneğin, geçen yıl yapılan bir araştırmada, kadınlar tarafından yazılan kitapların fiyatlarının, erkekler tarafından yazılan kitaplara göre yüzde 45 daha düşük olduğu görüldü.
Dünya Kitap Günü ve Dünya Kadınlar Günü'nün ard arda geldiği bu hafta, nasıl bir değişiklik yapabileceğimizi düşünmek için mükemmel bir zaman. Literatür, içinde yaşadığımız zengin ve çeşitliliğe sahip dünyayı daha iyi yansıtacak şekilde tamamen yeniden inşa edilmeli ve reforme edilmelidir.
Orada, sadece hak ettiği değeri göremeyen değil, aynı zamanda deneyimlerimizi derinleştirme fırsatının da elimizden alındığı birçok muhteşem çalışma var. Bu bağlamda, kadınlar tarafından yazılmış, zaten klasik olarak kabul edilenlerin yanı sıra gelecekte bu unvanı almayı kesinlikle hak eden çalışmaları kapsayan en iyi kitapların bir listesini sunuyoruz.
Aşk ve Gurur - Jane Austen
Austen, edebiyatın iki alengirli alanında tarihin en büyük ustalarından biri olmaya devam ediyor: romantizm ve sosyal hiciv dünyaları. Aşk ve Gurur'da onu güçlerinin doruğunda görüyoruz. Keskin zekalı kahramanı Elizabeth Bennet'in gözüyle, hem bir rüya hem de hayal kırıklığı olarak Naiplik dönemi İngilteresinin (1811-1820) üst sınıf yaşamına tanık oluyoruz. Hiçbir şey göründüğü gibi değil ve toplum paranın sevgiye baskın olması gerektiğini kabul ettiğinde kendi boşluğuna ihanet etmiş oluyor.
Tanrı'ya Bakıyorlardı - Zora Neale Hurston
Hurston 1920 ve 1930’ların Harlem Rönesansı'nın önemli bir figürü olmasına rağmen, Tanrı'ya Bakıyorlardı, çağdaşları tarafından büyük ölçüde reddedildi. Hurston’ın romanının esasen yeniden keşfi, 1970 ve 1980'lerde çalışmalarındaki dehayı takdir eden birçok çağdaş siyahi feminist sayesinde gerçekleşti. Roman, üç evlilik ve yoksullukla damgalanmış bir hayat sürmesine karşın acıya veya kedere boyun eğmeyi reddeden siyahi kadın Janie Crawford'a odaklanıyor. Bu tutku ve duygusallıkla dolup taşan bir hikaye.
Piyango ve Diğer Öyküler - Shirley Jackson
Jackson, geçtiğimiz günlerde bir Netflix dizisi olarak uyarlanan 1959 tarihli Tepedeki Ev eseri de dahil olmak üzere, 1940'larda ve 1950'lerde yazdığı hayalet hikayelerinden oluşan koleksiyonları sayesinde Amerikan ruhunun en karanlık yönlerini araştırdı. Okuyucuların içinde kaybolacağı birkaç roman ve 200'ün üzerinde eseriyle, Jackson ayarında çok az korku yazarı var. Bu özellikle de (muhtemelen) en büyük eseri olan, küçük bir kasabanın yıllık geleneğini uğursuz sonuçlarına kadar takip eden 1948 tarihli Piyango'da özellikle geçerli.
Bülbülü Öldürmek - Harper Lee
Pulitzer Ödülü sahibi olan Bülbülü Öldürmek tarihteki yerini almıştır. Kitapta ABD’nin güneyinde American Deep South olarak bilinen kültürel ve coğrafi bölgedeki ırkçı adaletsizliği tasviri, 1960'lı yıllar için ürkütücü biçimde açık sözlüydü. Bu bir bakıma o dönem reddedilemeyecek sosyal bir etki yaratmıştı. O zamanlar anlık bir sansasyon haline gelen kitap şimdilerde de Amerikan okullarında yaygın olarak okutuluyor. Atticus Finch karakteri hukuk mesleği için kalıcı bir entegrasyon modeli haline gelirken, Lee, dünyanın zalimliğini halen yankılanan bir dürüstlük ve tutkuyla kaleme alıyor.
Akrabalar - Octavia E. Butler
Butler, bilim-kurgu tarihinde, bu türün başarabilecekleri ve temsil edebileceklerinin sınırlarını genişleten önemli bir figürdü. İlk baskısı 1979'da yayımlanan kitap, genç bir siyahi kadın yazar olan ve kendisini, bir dizi garip şartlar altında kendi gerçekliği ile İç Savaş öncesi Maryland'de bir tarlada gezinirken bulan Dana'nın gözünden olayları anlatıyor. Bu sıra dışı tema sayesinde Butler, Amerikan tarihinin günümüz Afrika kökenli Amerikalılar üzerinde süregelen travmasının izini sürebiliyor.
Jane Eyre - Charlotte Brontë
Jane Eyre, bugün pek çok yönden tamamen modern bir kitap. Orijinali “Currer Bell” takma adıyla yayınlanmış olmasına rağmen, kitap, Brontë'nin kendi zihnine yapılan bir yolculuk hissi veriyor. Hikaye, psikolojik bakımdan oldukça samimiyet hissi veren birinci şahıs anlatıcı aracılığıyla aktarılıyor - sanki Brontë kendi dünyasının sırlarını bizimle paylaşıyormuş gibi. Jane'i okul yılları boyunca, delicesine aşık olacağı ıstıraplı bir ruha sahip Bay Rochester'la tanışmasına kadar takip ediyoruz. Hikayesinin birçok yönü, Brontë'in kendi yaşamından yansımalar sunuyor.
Yükselen Güneşin Ülkesinde - Chimamanda Ngozi Adichie
Nijerya'da doğan Adichie, kuşağının en orijinal edebi seslerinden biri olarak kabul edilir. Bunun nedenini, 1960'ların sonlarında yaşanan Nijerya İç Savaşı'nın vahşetini dört farklı perspektiften (zengin bir iş adamının ikiz kızları, bir İngiliz vatandaşı, bir profesör ve bir uşak) anlatarak gösteren Yükselen Güneşin Ülkesinde'yi okurken görebilirsiniz. Bu tarih kitabı, acı veren insani bir bakış açısıyla sunuluyor.
İnci Gibi Dişler - Zadie Smith
Smith, bir ölçüde tüm zamanların en sansasyonel kurgu lansmanlarından biri olarak kabul edilen, hemen en çok satılanlar listesine giren ve birçok ödülü silip süpüren İnci Gibi Dişler sayesinde, İngiliz edebiyat sahnesinin modern devlerinden biri olmaya devam ediyor. Kitap, İkinci Dünya Savaşında beraber görev yaparken arkadaş olan Bangladeşli Samet İkbal ve İngiliz Archie Jones adlı iki adamla başlıyor. Smith, ikilinin Londra'ya dönüşleri üzerinden, savaş sonrası eski kolonilerden gelenlere karşı İngiliz tutumlarını incelerken, konuyu hem içten hem de mizahi bir yaklaşımla ele almayı başarıyor.
Yıldızın Saati - Clarice Lispector
Lispector edebi bir yenilikçiydi. Ölümünden sonra 1977’de yayımlanan Yıldızın Saati, yarattığı Rodrigo SM isimli bir anlatıcı üzerinden, kendi ailesinin Brezilya'ya göç ettiğinde ilk yerleştikleri yer Alagoas'taki fakir kadın Macabéa'nın hikayesini anlatır. Ancak, Rodrigo'nun Macabéa'yı algılayış ve öyküsünde işleyiş biçimi iki karakter arasında bir diyalog yaratmak suretiyle kimlik ve yazarlık kavramlarını sorgulamaya çağırıyor.
Mrs. Dalloway - Virginia Woolf
Edebiyatın en keskin zihinlerinden biri ve 1970'lerde feminist harekete ilham olan Woolf, bilinç akışının bir anlatı aracı olarak kullanılmasına öncülük etmekle kalmadı aynı zamanda bunu cinsellik, zihinsel hastalıklar ve cinsiyet rolleri üzerine açıkça konuşmak için de kullandı. Roman büyük ölçüde iki karakterin düşüncelerini takip ediyor: Dünya Savaşları arası dönem İngilteresinde yüksek sınıftan bir kadın olan Clarissa Dalloway ve savaşın travmasından muzdarip bir gazi olan Septimus Smith.
İyi İnsan Bulmak Zor ve Diğer Hikayeler - Flannery O'Connor
O'Connor, zor bir dünya için zor hikayeler yazdı. Güney Gotik üslubunun hissiz ve alaycı kullanımı, kıssasında ahlaki açıdan zayıf olanların haksızlıkları için genellikle şiddetli ve acı verici cezalarla karşı karşıya kaldıkları kendi örgüsünü kurmasına yardımcı oldu. Bununla birlikte, eseri kendi Katolik inancının merceği altında sıklıkla ahlak ve etik fikirleriyle çatışırken, hikayenin sonunda dönüşüm ve manevi uyanış kapısı hep açık kalmıştır.
Persepolis - Marjane Satrapi
Persepolis kimi zaman daha az hikaye gibi görünüyor. Satrapi'nin 2000 ve 2004 yıllarında iki cilt halinde yayımlanan romanı daha çok bir davet gibi. Satrapi elimizden tutarak bizi çocukluğuna ve yetişkinlik yıllarına götürürken, biz de İslam Devrimi süresince ve sonrasında İran'da savaşın ve dini aşırılığın yankılarıyla yüzleşmesi gereken bir kızın meraklı, eğlenceli ve akıllı gözlerinden izliyoruz olayları. Kişisel bir açıdan siyasal olan görülse de, en çok göze çarpan şey her zaman Satrapi'nin kendi ruhu oluyor.
Frankenstein - Mary Shelley
Birçok kimse bugün Shelley'in Frankenstein'ını ilk saf bilim kurgu çalışması olarak görüyor; bu bir karakterin zaten bildiklerimizin ötesinde bir dünyayı keşfetmesini sağlayan merkezi bir anlatı. Kitap, sadece kültür üzerinde daha sonra yarattığı etki için önem taşımıyor, aynı zamanda Shelley'nin ilk başta anonim olarak yayımlanan çalışmasının hem duygusal canlılığı hem de felsefi etkileri hayrete düşürüyor. Bu, hem yanlış anlaşılmanın acısını hissettiğimiz, hem de dizginlenmemiş insan gücü kavramını hesaba katan bir çalışma.
Sevilen - Toni Morrison
Sevilen, 1856'da kölelikten kurtulmak için Kentucky'den özgür bir eyalet olan Ohio'ya kaçan Margaret Garner'ın gerçek hikayesinden ilham alıyor. Bununla birlikte, hikaye eski bir köle olan Sethe’ye odaklanıyor. Sethe en büyük kızı olduğuna inandığı kötü bir varlığın evine musallat olduğuna inanıyor. Bu büyülü gerçekçilik duygusu sayesinde, Morrison, kölelikle Afrika kökenli Amerikan kolektif hafızasında sebep olduğu aşılmaz travmayı yüzleştirebiliyor.
Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood
Her ne kadar kitap, Hulu'nun eleştirel beğeni toplayan TV uyarlaması sayesinde daha fazla dikkat çekse de, bunu Atwood'un toplumsal cinsiyet politikasına dair şiddetli eleştirel analizi sağlıyor. 1985 tarihli kitap, kadınların tamamen erkeklere boyun eğdirildiği totaliter bir devlet tarafından kontrol edilen, yakın gelecekteki New England'ı tasavvur ediyor, giderek daha da alakalı ve öngörülen bir hal alıyor. Atwood'un eserleri, dünyamızın tamamıyla bir distopyaya girmesinin fazla zaman almayacağını sürekli hatırlatmaya devam ediyor.
Taşra Yaşamından Manzaralar - George Eliot
Mary Anne Evans, tüm diğer endişelerinin yanı sıra, Taşra Yaşamından Manzaralar eserinin kadın yazınların kesinlikle hafif ve romantik olduğu düşüncesiyle bütünüyle reddedilmesinden korkuyordu. Ve böylece, tek kitap olarak basılmak yerine, 1871 ve 1872'de George Eliot takma adı altında sekiz bölüm olarak yayımlandı. Kitap ışıktan uzak; İngiltere'nin Midlands bölgesindeki hayali Middlemarch kasabasında, din, idealizm ve siyasi reform konularını içeren geniş ve kapsamlı bir anlatı sunuyor.
Ufak Yangınlar - Celeste Ng
Ng, belki de kısmen, bir yazarın kendi memleketi hakkında yazmasını "bir akraba hakkında yazmak" olarak değerlendirdiği için, Amerikan banliyösünü, en iyi özelliklerini ve kusurlarını ele alan bir eklentiyle müthiş bir açıklıkla yazıyor. Ufak Yangınlar, Ng'in büyüdüğü Shaker Heights, Ohio'yu konu edinen ikinci romanı ve kasabaya yeni gelen ve sakinlerin biçim ve kurallara olan saplantılarını bozan bir gizem hissine sahip bir yabancıyı anlatıyor.
Sırça Fanus - Sylvia Plath
Genç kızlar arasındaki popülerliği ile ünlü olan Plath'ın eseri bir ergene kesin bir açıklıkla hitap ediyor; çünkü yetişkinliğe geçişi incelerken bunu toz pembe bir biçimde sunma girişiminde bulunmuyor. Kitabın kahramanı, New York'ta kendisine yer edinmeye çalışan genç kadın Esther’in hikayesi, Plath'ın zihin sağlığıyla mücadele üzerine kendi deneyimlerini, özellikle kadınların kaygılarına çok nadiren önem verildiği 1950'lerin bağlamında, tartışmak için kullandığı bir cepheye benziyor. Esther'in hüsranında, birçoklarına rahatlık sağlayan bir dürüstlük var.
Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım - Elena Ferrante
Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım, Ferrante'nin Napoliten romanlar olarak bilinen dört kitaplık serisinin sadece bir kısmı. İlk kısım olması nedeniyle, fiilen serinin en çok bilineni oldu, ancak bu aynı zamanda okuyucunun bu saf samimiyetin geri kalanına derinlemeye inmesine yönelik karşı konulamayacak bir davet. Ferrante, kitaplarının, 1944 yılında Napoli'de doğan, şiddet ve kadın nefreti dünyasında huzuru bulmaya çalışan iki kadın arasındaki arkadaşlığa açık yüreklilikle ışık tutmasına izin vererek bir mahlas işlevi görüyor.
Masumiyet Çağı - Edith Wharton
Toplumun erkek ve kadına bakış açısının tüm diğer yönleriyle yansıtıldığı kitapta, evlenme arifesindeki bir çiftin birliktelikleri bir kuzenin gelişiyle birlikte skandal oluyor. New York'un Yaldızlı Çağı'nın hem zenginlikleri hem de boğucu klostrofobisi kitapta kuvvetli biçimde ele alınıyor. Masumiyet Çağı, toplumun ikiyüzlülüğünü akut bir küçümseme duygusuyla hala tedavi etmeyi başaran hüzünlü ve romantik bir roman.
Mor Yıllar - Alice Walker
Epistolar roman türünün nadir ustalık örneklerinden Mor Yıllar, 1930'larda ABD'nin güneyinde yaşayan siyahi kadınların deneyimlerine odaklanıyor. Taciz ve şiddet temaları içermesine rağmen, Walker'ın üslubundaki dürüstlük, bizi kahramanın kendini gerçekleştirme ve kişisel özgürlüğüne yönelik yolculuğuna çıkarıyor. Sürekli devam eden gerçekçiliği nedeniyle kitabın, 1985'te yönetmenliğini Steven Spielberg'in bir filme hem de bir Broadway müzikaline uyarlanmış olması şaşırtıcı değil.
Rebecca - Daphne du Maurier
Du Maurier'in eserini soğuk bir Viktoryen kalenin içinde yazmamış olduğu gerçeğine rağmen, Rebecca, Gotik edebiyatın en güzel örneklerinden biri olmaya devam ediyor. Aksine Du Maurier, ruhlar dünyasını Dünya Savaşları arasındaki dönemde inceliyordu. Bir kadının dul bir erkekle olan fırtınalı flörtü, kocasının ilk eşinin kendisine musallat olmasıyla nahoş bir hal alan hikayesiyle Rebecca baskılanmış arzular, kayıplar ve korkunç bir tehdit duygusuyla dolu bir kitap.
Küçük Şeylerin Tanrısı - Arundhati Roy
Roy'un ilk romanı, olağanüstü bir baş yapıt. Roy, kitabın kahramanları ikiz kardeşler Rahel ve Estha'da görüldüğü gibi, çocukluk çağının masumiyetini 1969 yılında Kerala'da yükselen siyasi kargaşa ile karşılaştırıyor. Aynı zamanda, düzensiz bir anlatı yaklaşımına da sahip olan roman, ikizlerin 1993'te tekrar buluşması ile uzun geri dönüşler ve yan hikayeleri karmaşık biçimde örgülerken, hepsini geniş bir kapsam ve hayal gücü ile betimliyor.
Doğu Ekspresinde Cinayet - Agatha Christie
Bugün, Christie'nin en iyi çalışmalarının tüm şaşırtma ve dönüşlerini biliyor olabiliriz, ancak halıyı okuyucunun altından bu derece karmaşık ve emin bir biçimde çekmesi halen heyecan uyandırıyor. Belçikalı ünlü dedektif Hercule Poirot kendisini, treni kar nedeniyle yolda mahsur kalmışken, bir yolcunun ölü bulunması üzerine trendeki herkesi aniden şüpheli konumuna düştüğü bir cinayet mahallinin ortasında bulurken, Doğu Expresinde Cinayet halen Christie'nin en heyecan verici çalışması gibi görünüyor.
Genji'nin Hikayesi - Murasaki Shikibu
Bu listedeki en eski kitap, klasik Japon edebiyatına ait bu klasik eser, 11. yüzyıl başlarında soylu bir nedime olan Shikibu tarafından yazılmıştır. Her ne kadar orijinal el yazması artık mevcut olmasa da, bugün bize aktarılanlar başlangıçta modern Japonca'ya çevrilmiş ve daha sonrasında İngilizce çeviriler yayınlanmıştır. İmparator'un oğlu olan Hikaru Genji'nin hayatını anlatan eser, post-klasik Japonya'nın kültürel geleneklerine nadir bir bakış sunan ustaca yazılmış bir psikolojik portre çalışmasıdır.
* İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/arts-entertainment/books/features
Independent Türkçe için çeviren: Cenk Korkmazer
© The Independent