Necmettin Erbakan... Siyasetteki gölgesi yokluğunda bile küçülmeyen lider

Milli Görüş Hareketi’nin lideri Necmettin Erbakan 27 Şubat 2011'de hayatını kaybetti. Son nefesine kadar siyasetin içinde kalan Erbakan, dindar kesimlerin siyasetle buluşmasının önünü açtı. Erbakan'ın iki öğrencisi ise Cumhurbaşkanı oldu

Cumhuriyet Bayramı, Milli Görüşçüler için bunun yanında da bir anlam taşıyor.

Cumhuriyet'in 29 Ekim 1923 günü ilan edilmesinden tam 3 yıl sonra yine bir 29 Ekim günü, Türkiye siyasetine damgasını vuracak bir isim dünyaya geldi: Necmettin Erbakan. 

Kitleleri peşinden koşturan "Hoca", 85 yıl süren ömrünü 2011'de tamamladı. 

Siyasi kariyerine 5 siyasi parti, hükümetler ve binlerce öğrenci sığdıran Erbakan, yakın dönem siyaset tarihinin en önemli isimlerinden biri olarak kabul ediliyor. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve 12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Erbakan'ın kurduğu Milli Görüş partilerinde siyasete başlamıştı. Erbakan'ın öğrencileri Saadet Partisi'nden AK Parti'ye hatta CHP'ye kadar farklı adreslerde siyasete devam ediyor.

Necmettin Erbakan, Hakim Mehmet Sabri Bey ve Kamer Hanım’ın oğlu olarak Sinop’ta dünyaya geldi. İlkokula Kayseri Cumhuriyet İlkokulu’nda başlayarak Trabzon’da bitirdi.

Hakim olan babasının emekliliğiyle ailesi İstanbul’a yerleşti. Burada İskenderpaşa Camii’ne gitmeye başlayan Erbakan’ın siyasi geleceğini şekillendiren de bu camide geçirdiği dönem oldu.

Erbakan'ın İskenderpaşa dönemi 

Gençliğinin önemli bir kısmı İskenderpaşa Cemaati lideri Mehmet Zahid Kotku’nun Gümüşhanevi dergahında geçen Erbakan, İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden 1948 yılında mezun oldu. Üniversitede ders anlatmaya özel izinle henüz üniversite asistanlığı döneminde başladı.

Bir süre sonra okul tarafından doktora amacıyla Almanya’ya gönderilen Erbakan, bir doktora tezi dönemine üç doktora tezi sığdırmayı başararak önemli bir başarı elde etti. Bu başarı Almanların dikkatinden kaçmamıştı.

Leopard Tanklarıyla ilgili araştırmalar yapmak üzere Alman Ekonomi Bakanlığı tarafından fabrikaya davet edilen Erbakan, sanayi devi Almanya'yı detaylı inceleme imkanı yakaladı. 

1953’te İstanbul’a dönen Erbakan İTÜ Motor bölümünün başına geçtikten sonra ilk yerli motor prototipini çıkarmak için çalışmaya girişti. 
 


Ağır sanayi hamlesi Gümüş Motor'la başladı

Gümüşhanevi dergahına gidip gelirken aklına yerli motor üretmeyi koyan Erbakan "Gümüş Motor" markasıyla bir motor üretimine girişti. Bu motor Türkiye’nin ilk yerli motoru oldu. 200 ortaklı Gümüş Motor Fabrikası 1964’te seri üretime başladı. 

TOBB Başkanlığı engellenince siyasete girdi

1969'da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Sekreteri’yken TOBB Başkanlığına aday olan ve seçimleri kazanan Erbakan, ilk darbeyi TOBB’da yaşadı. Gazeteci yazar Fehmi Çalmuk, o süreçte yaşananları “Das İst Erbakan- Anadolu’nun Sanayileşme Sevdası” kitabında şu satırlarla anlattı:

“Erbakan, Odalar Birliği Başkanlığı'na seçildi. Başbakan Süleyman Demirel, dönemin Emniyet Genel Müdürü İbrahim Ural'a "Atın bu adamı kardeşim" diye seslenmişti. Atılacak kişi Erbakan'dı. Daha sonra Demirel, "Ne pahasına olursa olsun çıkarın o adamı oradan" demişti. Vali operasyon için emir verdi. Erbakan'ın oturduğu makamın kapısı kırılacaktı. Odalar Birliği önünde başta Milli Türk Talebe Birliği (MTBB) ve MHP'li öğrenciler Erbakan için gece gündüz nöbet tutmaya devam etti. "Milliyetçi Türkiye, kahrolsun masonlar" şeklinde sloganlar atılıyordu. Odalar Birliği'nin üst katlarına birçok komando sızdı. Başkanlık odasının kapısı ana baba günüydü, komandosu var, gazetecisi var, sivili, memur, polisi var. Yani herkes yerini almıştı. Polisler kapıyı açmayı beceremediler. O zaman hırsızlık masasına emir verilip ellerinde iyi bir hırsız olup olmadığı soruldu. Sonunda çilingir Çapur Hüseyin'i getirdiler. Kapı açıldı, Erbakan içeri girenleri karşıladı ve ‘Müdür bey yaptığınız kanunsuz, bundan mesul olursunuz’ dedi.”

Milli Türk Talebe Birliği’ne mensup gençler Erbakan’a destek vermek için gündüzleri TOBB’un kapısında nöbet tutuyorlardı. Ancak polis gece yarısı TOBB binasına girerek Erbakan’ın eşyalarını dışarı attı. O günlerde TOBB’un önünde nöbet tutan gençlerden biri de Bülent Arınç’tı.

Erbakan’ın TOBB Başkanlığı’nın engellenmesi siyasi hayatını şekillendiren en önemli kilometre taşlarından biri oldu. Erbakan’ın yakın çevresi, siyasete girmeyi bu olaydan sonra iyice kafasına koyduğunu belirtiyor. Nitekim aynı yıl yapılan milletvekili seçimlerinde, 20 arkadaşıyla birlikte, Bağımsızlar Hareketi'ni başlattı. Konya’dan bağımsız aday olan Erbakan tek başına dört milletvekilinin alacağı oyu toplayarak Konya bağımsız milletvekili olarak parlamentoya girdi. 

 

 

İlk parti kuruluyor: MNP

Erbakan’ın hareketinin artık partileşme zamanı gelmişti. 

Milli Nizam Partisi, Erbakan öncülüğünde 1971 yılında kuruldu ancak parti henüz bir yıl geçmişken Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı.

1972 yılında bu kez Milli Görüş’ün ikinci partisi olan Milli Selamet Partisi kuruldu. MSP, 1973 seçimlerinde 51 milletvekili kazanarak Meclis'te grup kurmaya hak kazandı. Erbakan, Milli Görüş ismini ilk kez bu dönemde ortaya attı. TRT’de yayınlanan bir mülakatında şöyle söyleyecekti:

“Milli Selamet Partisi’nin bir inanç ve fikir partisi olarak kurulması karşısında Halk Partisi ve Adalet Partisi de belli fikirler etrafında toplanmak mecburiyetinde kalmışlardır. Kanaatimizce henüz fikri tekamüllerini tamamlayamamışlardır. Buna rağmen Halk Partisi solcu fikirleri Adalet Partisi de ana hatlarıyla kapitalist zihniyetle mülhem olan Liberal fikirleri temsil etmektedirler. Milli Görüş’e gelince; Milli Görüş aslında bizim milletimizin Malazgirt Zaferi’ni kazanan, İstanbul’u fetheden ruhu ve görüşüdür. Milli Görüş’te ne solcu görüşün eksiklikleri, noksanlıkları ne kapitalist sistemin mahsurlu ve sömürücü yanları vardır. Milli Görüş toplumun ve ferdin hakları ve hürriyetleri arasında adilane bir denge kurmuştur. Milli Görüş’ün temeli hakkaniyettir. Milli Görüş bizim milletimiz tarafından geliştirilmiş bir görüştür. Asırlar boyu bizim milletimizi dünyaya hakim kılmıştır. Milli Görüş ekonomik sistemleriyle, sosyal sistemleriyle insan hak ve hürriyetlerine taalluk eden sistemiyle bir bütündür.”

MSP 1974’te CHP ile ortak hükümet kurdu. Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcılığını Erbakan üstlendi. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı da bu dönemde gerçekleştirildi.

Henüz üniversite yıllarında düşünce temellerini oluşturduğu ağır sanayi hamlesini başlatan Erbakan bu süreçte en çok uçak fabrikasına önem verdi. Erbakan’ın girişimleriyle fabrikayı hayata geçirecek şirketin kurulması için kanun çıkarıldı. Şirketin, hükümet kararnamesiyle kurulmasına karşıydı, bir sonraki hükümetin bu kararnameyi iptal etmesinden endişe ediyordu.

 

 

Kudüs mitingleri hep önüne çıktı

Erbakan’ın Türkiye’yi merkeze alan siyasi yaklaşımında diğer Müslüman ülkeler de hatrı sayılır bir yer tuttu.  Müslüman ülkelerle bağ kurmak için 1970’li yıllardan itibaren Konya’da Kudüs Mitingleri organize etti. 1980’deki Kudüs Mitingi ise 12 Eylül darbesinin gerekçelerinden biri olarak gösterildi.  

12 Eylül cuntasının lideri Kenan Evren, darbeden 4 gün sonra yaptığı konuşmada şöyle demişti:

"Konya olayları gericiliğin ne boyutlara ulaştığını göstermiştir. Milletimizin bu olay karşısında gözleri açılmış, tehlikeyi bütün boyutlarıyla görmüştür.”

Darbeci generallerden biri olan Haydar Saltık ise Konya’daki Kudüs mitinginin “bardağı taşıran son damla” olduğunu söyleyecekti.

12 Eylül’de tutuklanan Erbakan, 24 Temmuz 1981’e kadar cezaevinde kaldı.

 

 

Kudüs, Erbakan’ın karşısına 28 Şubat’ta da çıkacaktı. Sincan'da düzenlenen Kudüs Gecesi nedeniyle ilçede tanklar yürütülecekti.

Mavi Marmara'nın mimarı Erbakan'dı

Filistin meselesi Erbakan’ın hep öncelikli gündem maddelerinden biriydi. Hatta 2009 yılında Gazze’ye yönelik ambargonun delinmesi amacıyla gerçekleştirilen Gazze’ye Özgürlük Filosu onun eseriydi. Filonun organizatörü olan İHH İnsani Yardım Vakfı Genel Başkanı Bülent Yıldırım, Erbakan’ın kurduğu gençlik örgütü olan Milli Gençlik Vakfı’nda İstanbul İl Başkanlığı yapan bir isim. Yıldırım Gazze’ye Özgürlük Filosu ve Mavi Marmara gemisi ile Erbakan ilişkisini şu sözlerle anlattı:

“Rahmetli Hoca’nın Siyonizmle olan mücadelesinin en önemli dönüm noktalarından biridir Mavi Marmara katkısı. Bir gün telefonla beni aradı, ‘Sana bir kişiyi gönderiyorum’ dedi. Gönderdiği kişi Gazze’ye bir filonun düzenlenmesi gerektiğini Hoca’ya anlatmış. Hocam da ‘Bunu İHH düzenleyebilir’ diye düşünmüş. Mavi Marmara gemisinin alımından kamuoyunun oluşmasına, özellikle İslam dünyasındaki desteklerin artmasına yönelik rahmetli Erbakan Hoca çok gayret etti. Biz Mavi Marmara’dayken de hiç boş bırakmadı, hep aradı, sordu, dua etti, takip etti. O’nu hep yanımızda hissettik. Tam 7 saat bütün dünyaya çağrıda bulunduk. ‘İsrail bize saldıracak, biz açık denizdeyiz. Dünya bize yardım etsin. Biz dünyaya bunu canlı yayınlarla söyledik. Rahmetli Hoca o an aradı. Sesi titriyordu. Bize dua etti, kalbimize bir ferahlık geldi. Hocayı tanıyorduk, imkanı olsa kendisi oraya gelirdi. İsrail saldırdı ve o gemideki herkes saldıracağını biliyordu. Yalnızdık, çaresizdik. Rahmetli hocanın sesini duymak bizi çok mutlu etmişti.”

Erbakan Bosna-Hersek savaşını da çok yakından takip etti. SP Lideri Karamollaoğlu Erbakan’ın Bosna hassasiyetini şu sözlerle anlattı: Erbakan, Bosna‘yı sadece Türkiye için değil, Avrupa’daki Müslümanlar için, bütün İslam alemi için en önemli mesele konumuna getirmişti. Binlerce tırlık destek verildi Bosna’ya.

 

 

Milli Görüş’ün yayın organı Milli Gazete’de Genel Yayın Yönetmenliği yapan Ekrem Kızıltaş, kamuoyunun Erbakan’ın Bosna’ya yaptığı yardımların önemli bir kısmını hala bilmediğini ifade ediyor. Kızıltaş’a göre bu yardımların bir kısmının hala bilinmemesi gerekiyor:

“Erbakan Hoca’nın Saraybosna yakınlarında bir Mercedes yedek parça fabrikasını roket fabrikasına dönüştürdüğü ve Bosna savaşında Boşnakların bu roketleri kullandığı yönünde bilgilerimiz vardı. Bir gün Erbakan Hoca’yla telefonda bir şey konuşurken arkadaşlardan biri önüme teleks kağıdı getirdi. Yanlış hatırlamıyorsam Anadolu Ajansı’nın haberlerinin olduğu bir kağıttı. Ben hem Erbakan Hoca’yla konuşuyorum hem de ona bakıyorum. Sırp uçaklarının – o dönem belli yerler uçuşa yasak bölge ilan edilmişti- Saraybosna yakınlarında bir fabrika binasını havaya uçurduklarına yönelik bir haberdi. Artık konuşma bitmek üzereyken ‘Hocam arkadaşlar bir haber getirdi’ diyerek haberi okudum. Orada tabi, yer ismi falan da vardı. Ben bunu aktardım karşı tarafta bir anda ses kesildi. Hoca kapattı mı kapatmadı mı diye beklerken herhalde bir 40 saniye sonra Erbakan Hoca’nın hıçkırarak ağlamakta olduğunu farkettim. O zaman o fabrikanın Erbakan Hoca’nın roket fabrikasına çevirdiği fabrika olduğunu anladım. Daha sonra bu konuyu konuştuğumuzda Hoca bunu doğrulamıştı.”

Milli Görüş Hareketi’nin ikinci partisi olan MSP, birçok yeni siyasetçiyi Türkiye siyasetine kazandırdı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan siyasete MSP gençlik kollarında başlamıştı. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise siyasete, Milli Görüş’ün önemli isimlerinden Recai Kutan’ın senatör adaylığı için yürütülen kampanyayla dahil olmuştu.

12 Eylül’ün ardından tüm siyasi partilerin kapatılmasıyla Milli Görüş de 19 Temmuz 1983’e kadar iki yıldan fazla bir süre herhangi bir siyasi partiyle temsil edilmedi. O gün Milli Görüş, Ahmet Tekdal’ın genel başkanlığında 3. siyasi partisi olan Refah Partisi’ni kurdu. 6 Eylül 1987 yılında gerçekleştirilen referandumla eski politikacıların siyaset yasağı kaldırılınca Erbakan partisinin başına döndü. 

 

 

Refah Partisi TBMM'de

1989 yılındaki yerel seçimlerde Türkiye genelinde yüzde 9,8 oranında oy alan Refah Partisi Kahramanmaraş, Sivas, Şanlıurfa, Van ve Konya Belediyelerini kazanmıştı. RP, 1991’deki erken genel seçimlerde Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi’yle birlikte üçlü ittifak kurdu. Yüzde 16,9 oy alan RP, TBMM’de 62 sandalye kazandı. 

RP en büyük başarısını 1994 yerel ve 1995 genel seçimlerinde yakaladı. 1994’teki seçimlerde yüzde 19 oy alan RP, İstanbul ve Ankara Belediyelerini kazanmıştı. Bir yıl sonraki genel seçimlerde yüzde 21.38 oy oranıyla birinci parti olan RP parlamentoya 158 vekil gönderdi. 

Erbakan, Mesut Yılmaz’ın liderliğindeki Anavatan Partisi’yle başladığı koalisyon görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlanınca Tansu Çiller liderliğindeki Doğru Yol Partisi’nin kapısını çaldı. İki parti arasında kurulan Refah-Yol Hükümeti 28 Haziran 1996’da TBMM’den güvenoyu almıştı. Erbakan’ın başbakanlığı yaklaşık bir yıl sürdü. Kamuoyunda “post-modern darbe” olarak bilinen 28 Şubat süreci Refah-Yol iktidarını hedef almıştı.

En uzun MGK

Refah-Yol iktidarının 8. ayı geride kalırken, hükümetin gitmesini isteyen asker en büyük kozunu sürece ismini veren 28 Şubat 1997 günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu'nda masaya sürdü. Laikliğin zarar gördüğünü düşünen ve Refah Partisi'ni irticai faaliyetlerin odağı olarak gören Genelkurmay, MGK'da bazı tavsiye kararları alınmasını sağladı. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de askerden yana tavır koyunca bu tavsiye kararları MGK tarafından kabul edildi. 

18 maddeden oluşan tavsiye kararları arasında, eğitim politikalarında yeniden Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun ruhuna uygun bir çizgiye gelinmesi gerektiği söylenerek, İmam-Hatip okulları ve Kur'an kurslarına bazı kısıtlamalar getirilmesi isteniyordu. Kamu kurumlarında "köktendinci kadrolaşmanın" hükümet tarafından engellenmesi gerektiği, irticai faaliyetlere karıştıkları iddiasıyla TSK'dan ihraç edilen askeri personelin belediyelerde istihdam edilmesinin önüne geçilmesinin sağlanması, tarikatların, denetimlerindeki finans kuruluşları ve vakıflar aracılığıyla ekonomik güç haline gelmesinin dikkatle izlenmesi gerektiği gibi bir dizi tavsiye kararının alındığı MGK'nın, Refah Partisi'ni kendi tabanının gözünden düşürme amacıyla kurgulandığı da sonraki süreçte sıklıkla iddia edilecekti.

Aslında dönemin Başbakanı Erbakan bu kararları 28 Şubat 1997 tarihli 9 saat süren MGK'da imzalamadı. Yakın çevresinin aktardığına göre, Genelkurmay'ın hazırladığı bu kararları "üzerinde biraz çalışalım" diyerek yanına alan Erbakan, kurmaylarıyla yoğun süren müzakerelerin ardından kararlara 5 Mart 1997'de imza attı. MGK kararlarının "tavsiye" niteliğinde olduğu ve hükümetin bu kararları uygulama zorunluluğunun olmaması değerlendirmesi yapılmış ve bu soruna TBMM'de çözüm aranmasına karar kılınmıştı.

O kararların uygulanmasına ANASOL-D zamanında başlandı

Tavsiye kararlarının hayata geçirilmesine zaman kalmadan Erbakan 30 Haziran 1997 tarihinde başbakanlıktan istifa etti. Refah-Yol'un ardından iktidara Mesut Yılmaz Başbakanlığındaki ANASOL-D Hükümeti geldi. Bu hükümet 28 Şubat kararlarını katı bir şekilde uygulamaya koydu. Mesut Yılmaz'ın o günlerde sarf ettiği şu sözler dönemin simge sözlerinden biri haline geldi: Siyasi hayatıma da mal olsa imam-hatipleri kapatacağım.

Refah-Yol'un düşmesinin ardından AYM tıpkı daha önceki Milli Görüş partileri gibi RP'yi de "laikliğin karşıtı eylemlerin odağı olma" suçlamasıyla kapattı. Partinin genel başkanı Erbakan'a 5 yıl siyaset yasağı getirildi.. 

 

 

Erbakan, RP kapatıldıktan sonra kameraların karşısına geçti ve tabanını sakinleştirmek için şu ifadeleri kullandı:

"Hepinizin takip buyurduğunuz gibi Anayasa Mahkemesi, Refah Partimiz hakkında bir karar almış biraz önce bu kararı açıklamıştır. Olay aslında tarihin akışı içerisinde fevkalade basit bir olaydır. Bundan dolayı huzuru, sükuneti muhafazaya her zamandan fazla riayet etmeliyiz. Çünkü Türkiye'de halkımızın muazzam bir bölümünün partisi olan Refah Partisi ve onun davası bu kararlardan zerre kadar etkilenmez. Bu kararlardan bir tek sonuç çıkar, o da Refah inancının tek başına iktidarı. Milletimize saadetler diliyorum. İnşallah milletimiz bu saadete bu Refah Partisi'nin içerisinde bu güne kadar inançla çalışan insanların gayretleriyle ulaşacaktır, buna da kimsenin şüphesi olmasın."

Erbakan bir kez daha siyaset yapma yasağı almıştı. Ama Milli Görüş, Refah-Yol iktidarının Bayındırlık ve İskan Bakanı, Erbakan’ın eski arkadaşı Recai Kutan’ın genel başkanlığındaki Fazilet Partisi’nde siyaset yolculuğuna devam etti. 

RP’nin kapatılmasının ardından Milli Görüş’te siyaset yapan 150 vekil FP’ye geçti. FP, 1999 seçimlerinde yüzde 15 oranında oy almıştı. Seçilen milletvekillerinden biri de Merve Kavakçı’ydı. Kavakçı TBMM Genel Kurulu’na başörtüsüyle giren ilk milletvekiliydi ancak dönemin DSP’li vekilleri kürsünün önünde eylem yaparak Kavakçı’nın yemin etmesini engelledi. O yemin töreni DSP lideri Bülent Ecevit’in şu sözleriyle tarihe geçti: “Burası devlete meydan okunacak yer değildir.”

Yenilikçiler: Erdoğan ve Gül 

Fazilet Partisi AYM tarafından tıpkı RP, MSP ve MNP gibi “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” suçlamasıyla kapatılana kadar iç mücadelelerle çalkalandı. Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül partinin “yenilikçi kanadı” olarak Erbakan’a karşı bayrak açmıştı. Erdoğan, Siirt’te okuduğu bir şiir nedeniyle cezaevine gönderilip siyaset yasağı almış olması nedeniyle bu mücadeleye perde arkası lider olarak girişti. FP kongresinde Erbakan’ın arkadaşı Kutan’a karşı aday olma vazifesini ise Abdullah Gül üstlendi. Ancak FP delegasyonu Gül’ün genel başkanlığına onay vermedi. Partinin genel başkanlığı Erbakan destekli Kutan’da kalmıştı.

 

 

22 Haziran 2001’de Fazilet Partisi kapatılınca bu kez hareketin dördüncü partisi olan Saadet Partisi kuruldu. Ancak Milli Görüş’ün yenilikçi kanadı Saadet Partisi’ne katılmayı reddetti. Yenilikçiler Adalet ve Kalkınma Partisi’nde toplanmaya başladı. İlk genel seçimlerde iktidara gelen AK Parti ise o günden bu yana iktidarda.

Erbakan, AK Parti hükümeleri boyunca eski öğrencilerine yönelik eleştirileriyle gündeme geldi. AK Parti'nin ekonomi politikasını eleştirirken "AK Parti'ye oy vermek cehenneme bilet almaktır" ya da "Bunlara bakkal dükkanı bile emanet edilmez" sözleri o dönem çok konuşulmuştu.
 


Son nefesine kadar siyasetteydi

Erbakan, Kutan’dan sonra SP Genel Başkanlığı’na getirilen Numan Kurtulmuş’la da bir mücadele içine girdi. Kurtulmuş’un Erbakan’a yakın isimleri parti yönetiminden tasfiye etmek istediği iddia ediliyordu. Olaylı geçen kongrelerin ardından Erbakan ilerlemiş yaşına rağmen Milli Görüş’ün son temsilcisi SP’nin başına geldi. Kongre salonuna tekerlekli sandalyeyle gelen ve kürsüye özel bir asansör yardımıyla çıkan Erbakan vefat ettiği 27 Şubat 2011’e kadar bu görevde kaldı. 

 

 

Hayatının son dönemlerinde sağlık sorunlarıyla mücadele eden Erbakan, bir süre tedavi gördüğü Ankara Güven Hastanesi’nde son nefesini verdi. Vefat ettiği güne kadar ülke ve dünya meseleleriyle ilgilenmekten geri durmadı. Vasiyeti gereği kendisine devlet töreni yapılmadı. Cenazesi İstanbul’a gönderildi. 

Cenazesine tarihi kalabalık

Cenaze namazı 1 Mart 2011’de Fatih Camii’nde dünyanın dört bir yanından gelen yüz binlerce kişinin katılımıyla kılındı. Cenaze, Fatih Camii’nden Merkezefendi Mezarlığı’na saatler süren bir yolculuğun ardından nakledilebildi. 
Türkiye siyasetinin hocası Necmettin Erbakan, Zeytinburnu’ndaki mütevazı bir kabirde hayat arkadaşı Nermin Erbakan’la yan yana yatıyor. 
 

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU