Yazıma, sayın John Micklethwait ve Adrian Waldred’in pazartesi günü Şarku'l Avsat'ta yayınlanan makaleleri ile başlamak istiyorum.
Yazarlar makalelerine, Batılı ülkelerin çoğunda korona salgınına kaotik bir tepki verildiği varsayımı ile giriş yapıyorlar.
Onlara göre bunun nedeni, Çin ve Tayvan gibi merkezi bir sisteme sahip ülkelerdeki muadilleri ile karşılaştırıldığında Batılı ülkelerde hükümet yönetiminin gevşek olmasıdır.
Yazarlar, “var olma” korkusu ve içgüdüsünü bir zemin olarak kullanmak için Thomas Hobbes’ten çok akıllıca bir alıntıya başvurmuşlar.
Hobbes, 1651 yılında modern devlet felsefesinin ilk yapı taşlarından sayılan Leviathan adlı kitabını yayınlamıştı.
Leviathan, Kitab-ı Mukaddes’te denizlerde insanları ve gemileri yutan bir su canavarı olarak geçen hayali bir yaratıktır.
Hobbes kendisini, insan ruhunun derinliklerinde gizlenen var olma kaygısının sembolü olarak kullanmıştır.
Tıpkı bazen bahsettiğimiz ve tamamı gerçekte var olmayan ancak insan zihninin derinliklerinde korkuyu aktif bir biçimde harekete geçiren hayali yaratıklar cin, ejderha ve hortlaklar gibi.
Hobbes, her toplumun, insanları birbirlerine saldırmaktan caydıracak büyük ve korkunç bir “canavar”a ihtiyacı olduğunu düşünür.
Bu düşünceyi, insanların yasalara bağlı olmalarının nedeninin erdem sevgisi değil, cezalandırma korkusu olduğunu söyleyen Aristo’dan ödünç almıştır.
Devlet/canavar korkusu, komşularının kendilerine ya da mülklerine saldırıları gibi küçük korku türlerine karşı insanları koruyandır.
Leviathan/ hortlak olmazsa, komşumu öldürebilirim. İnsanlar, komşularına karşı kendilerini savunmak için silahlanmak zorunda kalabilir.
Böylece toplumun hayat koşulları, “herkesin her şeye karşı savaştığı” vahşi bir hayata dönüşür.
Hobbes’in kastettiği hortlak, devlettir ve ona göre, tüm tebaasını caydırması için mutlak ve güçlü olmalıdır.
Peki, eski Leviathan efsanesini hatırlatarak bu iki yazar ne söylemek istiyor?
Yazarlar, liberal hükümetlerin insanlara egemen olan var olma endişesini kontrol altına almakta başarısız olmalarının insanları canavarlaşmış bir hükümeti kabul etmeye yöneltebileceğine karşı uyarmak istiyorlar.
Bugün dünya haritasına bir bakın: Enfeksiyon korkusu ile şehirlerin tamamı kapalı, insanların çoğu evlerinde hapis.
Korona canavarını ortadan kaldırma kapasitesini kanıtlaması durumunda canavarlaşmış bir hükümete teslim olmakta bir beis görmeyeceklerdir.
Okurlardan biri şöyle diyebilir: Peki, sorun nedir? Madem ki bu hükümet hayatı normale döndürme gücüne sahip neden şansımızı denemeyelim?
Peki, deneyelim. Ama dünya bunu zaten birçok kez denedi.
Deneyimin tekrarlanması durumunda daha iyi bir sonuç elde edilebileceğini düşünmek ise deliliktir.
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya’daki Nazi partisi ile İtalya’daki faşist partisini böyle bir deneyime örnek gösterebiliriz.
Yahut İspanya’yı 40 yıl boyunca bir dondurucuda bekleten General Franco deneyimini.
Bütün bunlar, gevşek ve başarısız yönetimlerin enkazı üzerinde yükselerek iktidara ulaştılar.
Örneğin Hitler, Almanya devletine düzeni, disiplini ve etkinliği geri kazandırmayı başardı ama sonrasında güç kaynaklarını tek tek tekeline aldı ve gerçek bir canavara dönüştü.
Bundan sonra da Almanya ve dünyanın tamamını 50 milyon kişinin canını alan bir savaşa soktu.
Korku ruhuna egemen olduğunda insan, teslim olmayı ve bağımsız yaşamını oluşturma özgürlüğünden vazgeçmeyi kabul edecektir.
İnsanları kontrol altına almak için içinde bulundukları korku halini pekiştirecek çok sayıda efsane ve başarı tüccarları ortaya çıkacaktır.
Önümüzde kayda değer alternatifler olmayabilir ama durum bizim kontrolümüzün ötesinde değil.
Korku ve korku tüccarlarına boyun eğmek ile sahip olduğumuz fikri ve maddi enerjileri harekete geçirip korona Leviathan’ını yenene kadar tekrar tekrar denemek arasında seçim yapabiliriz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu
© The Independentturkish