İran (Fars) milliyetçiliği ve Türk kimliği karşıtlığı

Dr. Saeed Bagheri Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Twitter

Anadilde eğitim almak siyasal toplumsal hayatta devamlı başarının temelini oluşturmaktadır.

Yaklaşık 90 yıldır bu haktan mahrum bırakılan İran Türkleri ise, kendi etnik kimliğini sadece ve sadece doğup yetiştiği kültüre ait, geleneksel kurallar ve alışkanlıklarının temelini oluşturan “anadilini” kullanama mücadelesi veriyorlar.

Ancak temel insan haklarının amacı doğrultusunda sürekli gündeme gelen bu hakkın İran’da yaşamakta olan 35 milyonu aşkın Türk soylular tarafından talep edilmesi Fars milliyetçiliğinin polemik değerlerine karşı adeta bir isyan ve vatana ihanet olarak nitelendirilmektedir.

Türk kimliği karşıtlığının temelini oluşturan bu düşüncenin kaynağına kısaca göz atmakta fayda vardır. 

Tarihsel olarak kimlik olgusunun gelişme sürecine bakacak olursak, yeni bir olgu olmadığını görürüz.

Fakat kimliğin kendisi yeni bir şey olmamakla beraber, “kimlik sorunu” modernleşme sürecinin yanı sıra ortaya çıkan ve giderek yaygınlaşan bir sorundur.

Her bir insan doğduğunda belli bir kültürün, dilin ve ırkın üyesi olarak dünyaya gelir.

Söz konusu etkenler ve değer sistemleri doğrultusunda her insan sosyalleşmeye, kim olduğunu, nereden geldiğini ve nereye gideceğini öğrenmeye ve içselleştirmeye başlar.

Bütün bu değerler insanların bireysel ve sosyal kimliğini oluşturur. Rousseau’u değişiyle, insanı insan yapan onun kimliğidir.

Ne var ki, günümüz dünyasında demokrasinin değer ve boyut kazanamadığı çok kimlikli ve çok kültürlü bazı ülkelerde insanların kedi kimliği alınarak onlara yapay kimlikler giydirilmeye çalışmaktadır.

Bunun bariz bir örneği ise İran’da karşımıza çıkmaktadır. İran’ın yıllardır ulusal düzeyde etnik grupların, özellikle en büyük nüfusa sahip olan Türklerin, sahip olduğu kimliği ortadan kaldırma pahasına “ulusal kimlik” oluşturma eğilimleri oldukça vahim bir tabloyu yansıtmaktadır.

Her ne kadar Türklerin siyasal anlamda memnuniyetsizliği İran Anayasası'nın öngördüğü ‘etnik dillerin serbestçe eğitim-öğretimde kullanım hakkı’nın uygulamaya geçirilmemesine dayandırılsa da bu memnuniyetsizlik giderek sosyo-politik anlamda bir kimlik çatışmasına yol açmıştır.

Netice itibarıyla, Türklerin İran rejimi tarafından sıklıkla göz ardı edilen anayasal hakları konusundaki siyasi söylemleri, onları kimlik ve sosyal adalet arayışında olmaya daha da istekli kılmıştır.

Tarihsel yapısıyla elen alındığında, İranlı gençlerin kendilerini teokratik bir rejimden ve ideolojisinden koparma eğilimi dışa doğru devam ederken İran’da yaşamakta olan etnik grupların ortadan kaldırılmasına hizmet eden bir “İran ulusal kimliği” kapsamında Fars milliyetçiliğinin geri dönüşüne yol açmıştır.

Sözü geçen gençlik ise kendi Fars kültürünü ve değerlerini diğer etnik gruplara aktarmaya gayret etmişlerdir.

Nitekim bu süregelen uygulama sonucudur ki bugün Fars kökenli insan hakları aktivistleri ve rejimin insan hakları ihlallerine karşı çıkan muhalifler bile Türklerin talepleri ön plana çıktığında rejimle aynı safta yer alarak Türk kimliğine karşı aynı duyguları paylaşıyorlar.

Yasal olarak etnik grupların kendi anadilini özel ve kamusal sektörde özgürce ve herhangi bir ayrımcılık yapılmaksızın kullanma hakkına çeşitli uluslararası belgelerde atıf yapılmıştır.

Örneğin, UNESCO’nun 1960 tarihli Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme (Madde 5(1)(c)) ve 1992 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Ulusal veya Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Haklarına İlişkin Bildiri'de (Madde 4(3)) azınlıklar ve etnik grupların kendi adilinde eğitim-öğretim ve buna ilşkin faaliyetlerini sürdürme hakkının tanınmasının ve bu konuda yeterli fırsatlara sahip olmasının gerekli olduğunu belirtmektedir.

Keza devletlerin etnik grupların eğitim haklarına saygı göstermesi, BM Şartı da dahil olmak üzere tüm uluslararası insan hakları belgelerinde yer alan ve geleneksel uluslararası hukukun bir unsurunu oluşturan “ayrımcılık yapmama ilkesi”nin uzantısıdır.

Bütün bunlara rağmen, göz ardı edilen ve bastırılmaya çalışılan Türk kimliğini korumaya çalışan Türk gençliği, İran camiasında yaşanmakta olan kültürel ve siyasal nitelikli çatışmanın gayet farkındır.

Ne var ki, İran rejiminin dayattığı Farsça eğitim sisteminin en büyük kurbanı olan Türk gençliğinin çeşitli sosyo-kültürel faaliyetler kapsamında geliştirdiği “etnik direniş ve uyanış” Fars milliyetçiliğine karşı bir meydan okumaya dönüşmüştür.

İlginç olan şu ki, hem İran rejimi, hem de İran ulusal kimliğini şekillendirmeye çalışan Fars milliyetçileri, “ulusal kimliğin” farklı etnik gruplara ait bireylerin gerçek kimliğini alıp, yerine üstün tutulan kimliği giydirerek oluşturulamayacağı gerçeğini görmezden geliyorlar.

Oluşturulması hedeflenen ulusal kimliğe herhangi bir aidiyet duygusu beslemeyen bireyleri içine alamaması ise Fars milliyetçiliğinin karşı karşıya kaldığı en büyük zorluk olsa gerek. 

İran'daki bu anlayış, Batı ülkelerindeki modernist elitin benimsediği “ulus” kavramına dayanmaktadır.

Bu vesileyle, Batı yönelimli milliyetçiliğin entelektüel savunucuları sayılan Fars milliyetçiler, Farsça’ya dayanan yeni bir İran kimliği bulmaya çalışmışlardır.

Temeli Pehlevi hanedanlığı tarafından atılmış olsa dahi, İran kimliğini hedefleyen Fars milliyetçiliği bugünkü İran rejiminin ele aldığı bir ideoloji haline gelmiştir.

Bu yeni kimlik anlayışı Avrupa'daki baskın modele uygun olduğu için olumlu karşılanmış; fakat İran'da uygulanmakta olan model etnik kimlikleri hedef aldığı için başarılı olamamıştır.

Ulusal kimlik esas olarak insanların kim olduğunu anlamasını sağlayan bir sosyal olgu olarak düşünülmektedir.

Sosyal olarak her toplumda insanların bir araya gelme arzusu zamanla ‘ortak iradeye’ dayalı entegre edilmiş bir “varlığın” oluşumunu sağlar.

Anadilinin insanları birleştiren ve diğer gruplardan ayıran en önemli etken ve insanların ortak değeri olduğu inancı söz konusu ortak iradenin temelini oluşturmaktadır.

Bu irade üzerine kurulu ‘entegre edilmiş varlık’ ise kendi geçmişini, bugününü ve geleceğini içeren bir “ulusu” oluşturur. 

Sözü geçen anahtar etkenler göz önüne alındığında, yapısal olarak Fars kimliğiyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan etnik bir gruba ait nüfusun, gerçek duyguları ve değerleri inkar edildiği İran gibi toplumlarda sözü geçen “İran ulusal kimliğine” doğru giden yol pek gerçekçi ve ikna edici olmamakla beraber, başarısızlığa mahkûm bir inisiyatiftir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU