Lorenza Antonucci - The Independent
Batı Avrupa’da yaşanan popülizmin yükselişi genellikle ‘kültür’le açıklanır. Bu argümana göre; göç sorununda saplantı derecesinde liberal yaklaşımlar, toplumsal cinsiyet ve LGBT değerleri; toplumun gelenekçi, ulusal ve dini değerlere bağlı kısmının tepkisine neden oldu.
Aslında bu argüman liberal düşünürler tarafından da desteklendi. David Godhart, kozmopolit ve hareketli ‘her yer’ ile daha az hareketli ve yerel ‘bazı yerler’ arasındaki çatışmadan bahseder. Elitlerin ‘bazı yerlerde’ ortaya konmuş geleneksel değerleri kabul etmekte başarısız olduğunu söyler.
Bu düşünce İngiliz ve Avrupa siyasetinin merkezci çevrelerinde oldukça popüler bir deyişi de beraberinde getirir. Mesaj açık ve nettir: “Nedeni ekonomi değil, kültür, seni aptal!”
Ancak bu teori aniden ortaya çıkmadı. Harvard’lı iki siyaset bilimci, teoriyi Kültürel Tepki (The Cultural Backlash) isimli yeni kitaplarında test etti. Roger Eatwell ve Matthew Goodwin’in popülizmin yükselişini anlama çabası, popülizmin özünde kültürel farklılıkların yattığı argümanına da büyük ölçüde bağlıydı.
Bununla birlikte, herhangi bir derinlikte çok nadiren tartışılmış bir olgu olarak ekonomik faktörlerin de güçlü rolü var.
Sağcı ve solcu popülist partiler, ekonomik vaatler veya sosyal yardıma dair gündemlerle destek çekiyor. Fransa’daki sarı yeleklilerde gördüğümüz gibi, sokak eylemcileri, maddi kaygılara işaret ediyor. Talepleri çoğu zaman iş ve iyi bir hayat sahibi olma arzusuna odaklanıyor.
Siyasal ve akademik ana akımda, bu maddi faktörlerin rolünü görmezden gelme eğilimi yaygın. Bunu kabul etmek, aslında bir şey yapmanın gerekliliğini gösterir, eşitsizlikleri hedef alan ya da temel ekonomik fikirlere alternatifler sunan politikalara para harcanması önerilir. Soyut (ve de daha ucuz) olan açıklamayı seçmekse çok daha kolaydır.
Liberal düşünürler sosyo-ekonomik açıklamaları bütünüyle görmezden gelmezler. Sadece, eşitsizliğin popülist oyları nasıl yönlendirdiğine dair fikirleri sınırlıdır.
Argümanları, aşırı ekonomik dezavantaj nedeniyle ana akım siyasete karşı çıkan ‘geride bırakılmış’ küçük bir grup olabileceği yönündedir; fakat popülist oyların çoğunluğunu yönlendiren şey ‘kültür’dür.
Sorun şu ki, bu yorumcular genelde yalnızca en yoksul insanları (refah bağımlısı, işsiz ya da bedensel işlerde çalışan ve çok az eğitime sahip olanlar) etkileyen sosyo-ekonomik sorunları test ediyor. Ancak Batı Avrupa’daki eşitsizlik, nüfusu geleneksel ‘geride bırakılanlar’dan çok daha fazla etkiliyor.
Dezavantaj her yerde; istikrarsız işlerde, kötü iş koşullarında ve insanlara beklediği yaşamı verecek kadar ödeme yapmayan işlerde. Lorenza Antonucci’nin Laszlo Horvath ve André Krouwel ile Brexit üzerine yaptığı araştırmaya göre, Brexit’teki popülist anlatının en çekici yanını keşfedenler ‘geride bırakılanlar’dan ziyade orta kesimdeki nüfus (son beş yılda konumu düşmüş olanlar).
Avrupa toplumları sadece ‘kemer sıkma’ politikalarından değil, aynı zamanda bireylerin mutluluğunu gözetmekten ziyade şirketlerin refahına doğru yavaşça yön değiştiren devlet müdahalelerinden de etkilendi.
Bunun açık bir örneği, aktif emek pazar politikalarının popülerliği ve sosyal demokrasinin merkez sol ve liberal bazı gruplarında görülen esnek çalışma düzenlemeleridir –Macron, Renzi ve diğer merkezci liderlere daha sempatik yaklaşanlar. Bu durum sürpriz gelmeyebilir. Baywatch yıldızı Pamela Anderson bile Macron’un popülizmi nasıl güçlendirdiğini fark etti.
İş güvencesinin insanları neden popülizme yöneltebileceğini düşünmeye değer mi?
Bu, birçok açıdan rahatsız edici biçimde basit. Popülist siyasi partiler, bireylerin artan maddi mücadelelerini iki farklı şekilde ele almayı teklif ediyor: ya sınırları kapatacaklar (sağcı popülizm) ya da zenginlik ve geliri yeniden dağıtacaklar (solcu popülizm).
Buna göre, kültürel açıklamalar daha derin sosyal ve ekonomik süreçlerin sadece görünen kısmı olur. İhtiyaç duyulan şey, kültürel muhalif çizgilerin anlatımından uzak durmak ve popülist oyların daha derin maddi ve ekonomik itici etmenleri hakkında yapılacak olan kamuya açık bir tartışmadır.
* Lorenza Antonucci Birmingham Üniversitesi’nde sosyal politika, sosyoloji ve kriminoloji bölümlerinde öğretim üyesidir.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren Ayşe Yıldız
© The Independent