Afrika Birliği Zirvesi: Kagame’den sonra fabrika ayarlarına dönüş

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Afrika Birliği (AfB) 33. Olağan Zirvesi 9-10 Şubat 2020 tarihlerinde Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da düzenlendi.

Dönem başkanlığını Mısır’dan devralan Güney Afrika Cumhuriyeti’nin (GAC) önümüzdeki yıl içerisindeki temel önceliği, zirvenin temasından da anlaşılacağı üzere kıtadaki ihtilaf ve çatışmaların sonlandırılması olacak. 

2020 sonuna kadar kıtada “silahların susturulması” hedefi, esasen beş yıl önce kabul edilen Gündem 2063’e de dercedilmişti.

Ancak arazideki şartlar göz önünde bulundurulduğunda bu hedefin biraz iddialı olduğunu belirtmek gerekiyor. 

Öte yandan Zirve, Ruanda Cumhurbaşkanı Paul Kagame’nin dönem başkanlığında (2018) özel önem atfedilen AfB reformu gündeminin rafa kaldırıldığının tescili niteliği taşıyor.

Mevcut halef-selef dönem başkanlarının öncelikleri bu hususu teyit ediyor. 

Yeni dönem başkanı GAC’ın silahların susturulması dahil deklare ettiği gündemler istikametinde ne kadar mesafe alabileceğini zaman gösterecek.

Ancak, GAC’ın bu çerçevedeki kapasitesini incelemeden önce bir önceki dönem başkanı Mısır’ın Afrika politikası ile dönem başkanlığı bilançosuna göz atmakta fayda var. 
 

SİSİ.jpg
Mısır Cumhurbaşkanı Abdelfettah el-Sisi / Fotoğraf: Reuters/Tiksa Negeri


Afrika’yı yeniden keşfeden Afrika ülkesi

Mısır’ın kendi dönem başkanlığına ilişkin olarak hazırladığı bilgilendirme filminde “Afrika Mısır’ın kalbinde” deniliyor.

Bununla birlikte son yıllara kadar Mısır’ın kafasıyla kalbi aynı yerde değildi.

Zira kendisine hayat veren Nil nehriyle Afrika’ya göbeğinden bağlı olmasına rağmen dikkatinin ve dolayısıyla dış politikasının Ortadoğu odaklı olageldiği bir gerçek.

Mısır’ın önemli ithalat ve ihracat ortakları arasında Afrika ülkelerinin bulunmaması bu bağlamda önemli bir gösterge. 

Öte yandan, son yıllarda kıta içinde meydana gelen üç kaydadeğer gelişme Mısır’ın Afrika’ya ilgisinin artmasına yol açtı.

Bunlardan ilki, Hüsnü Mübarek’in 2011 yılında devrilmesinin hemen akabinde Etiyopya’nın, Mavi Nil üzerinde kıtanın en büyük hidroelektrik santralini yapmaya başlaması.

Mısır’a ulaşan Nil sularının miktarı üzerinde önemli bir etki meydana getirecek ve Etiyopya’nın eline önemli bir stratejik ve ekonomik kart verecek olan projeye Mısır, Nil’i kendisi için hayati addetmesi hasebiyle şiddetle karşı çıkmış, ulusal güvenlik sorunu saydığını duyurmuştu.

Taraflar son haftalarda uzlaşı yönünde önemli mesafe almakla birlikte, sorunun ve çözümün uzun soluklu olacağının bilincinde olan Mısır’ın planlarını ona göre yaptığı anlaşılıyor.

Zira iklim değişikliğinin muhtemel etkileri, içeriği her ne olursa olsun mevcut durumdaki bir uzlaşıyı orta ve uzun vadede dinamitleme, üstelik bugün seslerini pek az duyduğumuz diğer havza ülkelerini sürece aktif ve iddialı bir şekilde dahil etme potansiyeli barındırıyor.

Dolayısıyla Mısır, Nil havzasındakiler başta olmak üzere Afrika ülkeleriyle kuracağı güçlü siyasi ve ekonomik ilişkilerin gelecek için önemli bir yatırım olacağı bilinciyle hareket ediyor. 

İkinci önemli gelişme, AfB’nin kurulmasında kilit rol oynayan Libya lideri Muammer Kaddafi’nin devrilmesi ve akabinde Libya’nın kaosa sürüklenmesi.

Bu bağlamda Mısır, geçmişte Afrika Birliği’nin hamiliğine soyunan ve kıta ülkelerine önemli mali kaynaklar aktaran Libya’nın yokluğunda ortaya çıkan güç boşluğunu doldurmayı hedeflediği izlenimi veriyor.

Libya’nın geçmişte Afrika Birliği ve kıta ülkelerine bol keseden dağıttığı petro-dolarları bulunmamakla birlikte Mısır’ın, Nijerya ve Güney Afrika’dan sonra kıtanın üçüncü büyük ekonomisi olması, Birlik içerisinde ve kıta ülkeleriyle ikili ilişkilerinde elini güçlendiren önemli bir faktör.

Bununla bağlantılı üçüncü gelişme ise, geçtiğimiz yıl yürürlüğe giren Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Anlaşması (AKSTA).

Uluslararası medyada ancak yürürlüğe girişiyle birlikte gündeme gelse de bu konudaki ilk AfB kararı esasen 2012 Ocak ayında alınmıştı.

Dolayısıyla Mısır’ın, Afrika ülkeleriyle ekonomik ve ticari ilişkilerini geliştirme potansiyeline sahip AKSTA’yı ilk imzalayan ve onaylayan ülkeler arasında olması şaşırtıcı değil.

Bahse konu kıta içi gelişmelere ilaveten bir de dış faktör bulunuyor.

Arap Baharı” sonrasında Ortadoğu coğrafyasında yeniden şekillenen ittifakların da doğal bir neticesi olarak Mısır’ın, Afrika ülkeleriyle ilişkilere daha fazla önem verdiği müşahede ediliyor.

Bu bağlamda Mısır-Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri bloku ile Türkiye-Katar ittifakı arasındaki bölgesel güç mücadelesi Doğu Afrika’ya da yayılmış durumda.

Bu mücadelenin düşük yoğunlukta da olsa kıtanın geri kalanında da verildiği tahmine müsait. 
 

kagame afp.jpg
Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame / Fotoğraf: AFP


Kagame’nin yalnızlığı

Tüm bu itici güçlere rağmen Mısır’ın, AfB içerisinde önalıcı rol oynamaktan imtina eden geleneksel yaklaşımını 2019 yılındaki dönem başkanlığında da sürdürdüğünü belirtmek gerekiyor.

Mevcut zirveyle son bulan Mısır dönem başkanlığında öne çıkan AKSTA’nın yürürlüğe girişi, Japonya-Afrika Yedinci Zirvesi, Rusya-Afrika Birinci Zirvesi, İngiltere-Afrika Yatırım Zirvesi gibi gelişmelerin kıtaya sıradışı katkı yaptığı söylenemez.

Zira AKTSA sekiz yıllık bir emeğin neticesi, çok taraflı zirveler de artık Afrika için “mutat” birer etkinlik mahiyetinde.

Daha vahimi, Birliğin reforma tabi tutulması istikametinde bir önceki AfB dönem başkanı Paul Kagame’nin özel gayretiyle yakalanan ivmenin Mısır Cumhurbaşkanı el-Sisi dönem başkanlığında korunamadığı görüldü.

Kagame’nin, AfB’nin etkin bir kıtasal örgüt haline gelebilmesi için reforma tabi tutulmasına özel önem atfettiğini biliyoruz.

Bu bağlamda Kagame, 2018 yılındaki dönem başkanlığı sırasında reform gündemine yoğunlaşmış, ancak mevkidaşlarından bu konuda beklediği ölçüde destek bulamamıştı.

Geride bıraktığımız Mısır dönem başkanlığı, AfB’nin kıtanın uluslararası arenadaki güçlü sesi olması, örgütün kalabalık gündeminin yönetilebilir hale getirilmesi, kendi kendine yetecek bütçesi olması ve yönetiminin daha etkin hale getirilmesi gibi reform başlıklarının gündemden sessizce düştüğü/düşürüldüğü bir süreç oldu.

Zira, örneğin dış aktörler ile kıta ülkeleri arasında yapılan zirvelerde muhatap AfB olsa da ilişkiler halen ilgili aktörün Afrika ülkeleriyle ikili angajmanları çerçevesinde yürütülüyor.

Bu anlamda AfB’ye sekretaryadan az daha hallice bir rol layık görülüyor.

Ayrıca, Birliğin bütçesi büyük oranda donör katkılarına bağlı kalmayı sürdürüyor.

Üye ülkelerin birlik bütçesine katkı mahiyetinde ithalata yüzde 0,2 oranında ilave vergi uygulaması bir yana, mutat aidatların ödenmesinde dahi sorunlar yaşandığı, Birliğin mütemerrit ülkelere yaptırım uygulamaktan imtina ettiği biliniyor.

Dönem başkanlığı sırasında Mısır, bahse konu sorunlara çözüm olabilecek inisiyatifler almaktan uzak bir görüntü çizdi.


Birliğin durumu

Diğer taraftan, Birliğin en büyük sorununun siyasi olduğu bilinen bir gerçek.

Daha açık bir ifadeyle, azımsanmayacak sayıda Afrikalı devlet ve hükümet başkanı, Birliğe yetki vermek ve etkinliğini artırmak konusunda isteksiz davranıyor.

Çünkü güçlü bir AfB’nin, Birlik üyesi ülkelerdeki anti-demokratik uygulamalar, insan hakları ihlalleri ve hukuksuzluklara karşı kuvvetli tepki hatta fiili müdahaleye kapı aralayacağı, dolayısıyla otoriter liderler için hayatı zorlaştıracağını tahmin ediyorlar ve bu sözkonusu liderler açısından tercihe şayan bir durum değil. 

Bu minvalde, AfB’nin yasama organı olması amacıyla oluşturulan, ancak pahalı bir danışma meclisinden öteye geçemeyen Pan-Afrika Parlamentosu’nun durumu bu duruma bariz bir örnek teşkil ediyor. 

Benzer şekilde Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kıtaya karşı objektif olmadığı gerekçesiyle kurulan Afrika İnsan ve Toplum Hakları Mahkemesi’nin yargı yetkisini kıtada sadece dokuz ülke tanımış durumda ve bu ülkeler arasında sözgelimi Birliğin 2020 dönem başkanlığını üstlenen ve kıtanın güçlü demokrasileri arasında gösterilen GAC dahi bulunmuyor. 
 

AfB-afp.jpg
Afrika Birliği dönem başkanlığı devir-teslim töreni / Fotoğraf: AFP


Yeni dönem başkanının öncelikleri 

GAC Afrika’yı dış politika önceliklerinin merkezinde görüyor. Ancak, ekonomik gücü ve kıta genelindeki kaydadeğer yatırımları haricinde bu önceliklendirmeyi yaygın siyasi etkiye dönüştürebildiği söylenemez. 

James Hamill’in “Afrika’nın Kayıp Lideri” başlıklı kitabında belirttiği şekliyle kıtada, 1994 yılında demokrasiye geçişinin ardından GAC’ın Afrika’da ihtilafların çözümü, kalkınmanın temini ile iyi yönetişim ve insan haklarının güçlendirilmesi istikametinde kendisinden beklenen rolü oynayamadığı yönünde bir algı mevcut. 

Üstelik GAC’ın, yakın geçmişte Zimbabve, Fildişi Kıyısı, Sudan ve Burundi gibi ülkelerde kritik dönemlerde otoriter rejim ve liderlerin yanında durduğu veya en azından gerekli tepkiyi vermekten imtina ettiği biliniyor. 

Öte yandan ülkede elektrik arz sorunlarının baş göstermesi ve bu nedenle 2019 ve 2020 büyüme beklentilerinin düşürülmesi, şiddet olaylarının zaman zaman orduyu göreve çağıracak kadar yaygınlaşması, yabancı düşmanlığının artması ve özellikle gençler arasındaki işsizliğin aşırı yüksekliğinin Ramaphosa’yı önümüzdeki dönemde iç sorunlara odaklanmaya zorlayacağı anlaşılıyor. 


Çarşamba’nın gelişi

Bu çerçevede Afrika ülkeleri nezdindeki saygınlığı aşınmış ve ülke içinde ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunan bir GAC’ın, 2020 yılındaki AfB dönem başkanlığı zarfında kıtada silahların susturulması istikametinde kaydadeğer yol alabileceği fikrine ihtiyatla yaklaşmak lazım geliyor. 

Zira, bir taraftan Sudan, Güney Sudan ve Kamerun’da iç savaşlar devam ederken, Sahel, Çad Gölü havzası, Afrika Boynuzu ve Büyük Göller Bölgesi’nde terör saldırıları ve etnik gruplar arası çatışmalar eksik olmuyor.

Dahası seçim dönemleri, normal şartlarda sükûnetin hâkim olduğu birçok kıta ülkesinde bile geniş çaplı şiddet olaylarına yol açabiliyor.

Arazideki bu gerçeklik iyimser olmaya engel teşkil etse de insan hayatını hiçe sayan bu çatışmaların sonlandırılması yönünde atılacak en küçük bir adımın dahi çok anlamlı ve değerli olduğu izahtan vareste. 

Öte yandan, diğer tüm değişkenler bir tarafa, Afrika ülkelerindeki çatışmaların ve terörist faaliyetlerin kıta içi ve dışındaki aktörler tarafından körüklendiği sır değil.

Bu realitenin ve dolayısıyla işinin zorluğunun bilincinde olan Ramaphosa devir-teslim konuşmasında, kıta ülkelerindeki ihtilafların vekalet savaşlarına dönüşmesine yol açan dış güçlerin faaliyetlerinin mercek altına alınması gerektiği söyledi. Ramaphosa’nın bu ifadelerini not etmek gerekiyor.

Ramaphosa’nın anılan konuşmasında sıraladığı diğer öncelikler olan AKSTA’nın uygulanmasının yaygınlaştırılması ve derinleştirilmesi, bu minvalde kıta ülkelerinin ekonomilerini koruyacak ve yerli üretimi teşvik edecek kapsamlı “menşe kuralları” çerçevesi çizilmesi, ilkim değişikliğiyle mücadele edilmesi ve kadınların ekonomik ve sosyal statülerinin güçlendirilmesi gibi hedeflerin, silahların susturulmasından daha kolay olduğunu iddia etmek güç. 

Bununla birlikte, sırasıyla ekonomik, çevresel ve sosyal alandaki bahsekonu hedeflerin başarı kriterlerinin, silahların susturulmasındaki kadar net olmayışı Ramaphosa’nın işine geliyor.

Zira bu durum Ramaphosa’ya, önümüzdeki yıl görevi devrederken ülkesinin “başarılarla dolu” bir dönem başkanlığı yürüttüğü şeklinde bir konuşma yapma şansı tanıyacak gibi duruyor.

Tüm bunlar olurken Kagame’nin AfB’nin reforma tabi tutulmasına ilişkin 29 Ocak 2017 tarihli raporunda kayıtlı “birlik çatısı altında alınan kararların icrasının takip edilmemesi nedeniyle AfB’nin işlevsellikten uzak bir örgüt olarak algılandığı, üye ülkelerin Birliğe çok az değer atfettiği ve dolayısıyla AfB’nin küresel aktörler nezdindeki itibarının sınırlı olduğu” şeklindeki tespiti geçerliliğini korumaya devam ediyor.

 

 

* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU