Öldürüldük Ey Halkım!

"Korkaklar her gün, korkmayanlar bir kez ölür..."

Fotoğraf: Cumhuriyet Gazetesi

Tarih 24 Ocak 1993.

Tam 27 yıl öncesi. 

Soğuk ve kasvetli bir pazar günü…

Saat 13.08.

Patlama sesi.

Sonrasında, parçalara ayrılmış bir araba.

Az ötesinde Uğur Mumcu'nun bedeni.

Karlar kırmızı. 

Cımbızla toplanması gereken deliller, süpürgeyle hasıraltı edilirken kargaşa ortamında herkes şaşkın.

"Kötü hal ve düşünce sahibi"

Yazmaya üniversite yıllarında başlamış bir insan Uğur Mumcu. 

Henüz 20’li yaşlarında Yön Dergisi’nde yazıları yayımlanan, 12 Mart darbesinde gözaltına alınan, “kötü hal ve düşünce sahibi” yaftalı bir kişi.

Yaklaşık bir yıl boyunca kaldığı Mamak Askeri Cezaevi'nde diğer aydınlarla beraber buz kıran, tuvalet temizleyen “sakıncalı bir piyade”.

Demokrasi ve insan hakları savunucusu bir gazeteci.

Aynı zamanda hukukçu.

Haber kaynağını hep koruyan, belgesiz haber yazmayan...

Sık sık tehdit alan ama devletten koruma istememiş bir gazeteci.

Çatlı, Ülkücü Mafya, Hayali İhracat

Gazetecilik mesleğini “Gerektiğinde hükümetlere, güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insan” olarak tanımlayan biri.

Öldürülen gazeteci arkadaşlarının cinayetlerini aydınlatabilmek için didinen bir Uğur Mumcu...

1 Şubat 1979’da katledilen meslektaşı Abdi İpekçi’nin katillerinin peşine düşüp kendini İtalya’da Mehmet Ali Ağca’nın Papa’ya suikast davasında uzman tanık olarak bulmuş bir isim.

Halk daha sonraları Susurluk kazasıyla birlikte adına aşina olacağı Abdullah Çatlı’yı ilk ondan okumuş, ülkücü mafya, hayali ihracat gibi kavramlar ilk onun kaleminden çıkmış, kontrgerillanın mevcudiyeti ilk onun zamanında tartışma konusu haline gelmişti.

Kürt sorununu, Papa suikastının perde arkasını araştıran, Özal dönemi politikalarını eleştirmekte beis görmeyen bir gazeteciydi Uğur Mumcu...

Aynı isim 1984’de Aziz Nesin öncülüğünde hazırlanan Aydınlar Bildirisi'nin altına imzasını koyan ve Kenan Evren tarafından “vatan hainliği” ile suçlanan isimdi. 

Sevenlerinin gözünde ise bir yurtseverdi...

1977–1991 yılları arasında Cumhuriyet okurlarına “Gözlem”lerini aktaran Uğur Mumcu için Türkiye'nin dört bir yanından binlerce kişi katıldı cenazesine.

Uğur Mumcu cinayetinin aydınlatılması için namus sözü verenlerin üzerinden onlarca hükümet, içişleri bakanı, adalet bakanı ve savcı geçti.

Ankara DGM Savcısı Ülkü Coşkun’un “Üzerime gelmeyin devlet yapmıştır, siyasal iktidar isterse çözer” cümlesinin dahi üzerine gidilmedi.

Demirel’in “Namus borcumuzdur”, Cindoruk’un “Zaten bekliyorduk”, Ağar’ın “Tuğlanın birini çekersem duvar çöker” sözlerinin de öyle.

Herkes suskun.

Dönemin güvenlik bürokrasisi dilsiz…

TBMM’de 1997’de çalışmalarını tamamlayan Uğur Mumcu Cinayetini Araştırma Komisyonu’nun raporu, katilleri işaret etmese de cinayetin adım adım nasıl geldiğini göstermesi açısından önemliydi.

Eski DGM savcısı Coşkun'un yanı sıra dönemin Ankara Valisi, tanıklar, İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ndeki polisler hakkında inceleme ve gerekli soruşturmanın yapılmasını önögeren o rapor ile ilgili hiçbir adım atılmadı.

C4 tipi patlayıcı ile öldürülen Uğur Mumcu cinayeti sonrası meclis komisyonu emniyete elinde bu patlayıcının olup olmadığını sormuş daha önce ele geçirilen 68 kiloluk malzemenin 43 kilosunun imha edildiği belirtilmişti.

Geri kalan 25 kilo ile ilgili ise hiçbir bilgi yoktu.

Suikastın üzerinden 27 yıl geçmesine ve adli zaman aşımına 3 yıl gibi kısa süre kalmasına karşın Uğur Mumcu uikastı, diğer suikastlar ve birçok kanlı eylem gibi hala aydınlatılabilmiş değil.

Mumcu cinayetini aydınlattığı iddia edilen Umut (Uğur Mumcu Uzun Takip) Operasyonu Ocak 2000’de Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu'nun Beykoz'daki villasına yapılan baskında bulunan hard disklerin incelenmesinin ardından başlatıldı.

Buradaki bilgilerden hareketle İstanbul'da Tevhit-Selam / Kudüs Ordusu adlı örgütün İran bağlantısıyla eylemleri yaptığı şüphesi doğdu.

Bu iki kişiye, Mumcu cinayeti başta olmak üzere Ankara’da işlenen benzer suçlarla ilgili tatbikat yaptırıldı.

Cinayeti kabul eden iki kişinin aslında asıl şüpheliler olmadığı ortaya çıktı.

Yani UMUT Operasyonu ismiyle müsemma değildi, Mumcu ailesine pek umut vermedi. 

Katil diye yakalandığı resmen açıklanan iki zanlı yer göstermede yanılmış, birbirini tanımamaları ise cabasıydı.

Sonrası?

Temmuz 2000'de Ankara 2 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi...

Uğur Mumcu, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok cinayetlerini de içeren) 18 olayın konu edildiği "Umut Davası"nda 15'i tutuklu, 17 sanığın yargılanmasına başlandı. 

İlk yargılama sonunda sanıklardan Necdet Yüksel, Rüştü Aytufan ve Ferhan Özmen'e "Anayasal düzeni cebren değiştirmeye teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

Örgütün İran bağlantısını sağladığı iddia edilen Ali Akbulut, Selahattin Eş, Ahmet Cansız, Aydın Koral ve firari sanık Oğuz Demir hakkındaki dosya ayrıldı.

Ama işin aslı birçok kişi 'zanlı' diye tutuklandı, yargılandı, serbest kaldı.

Tetikçilerin bir kısmı belki yakalandı, ama suikast hala tam manasıyla aydınlanmadı.

Cinayetin azmettiricileri hala adalete hesap vermedi.

Davanın zamanaşımı için son tarih 2023.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU