İstihbaratın tarihi kadar eski bir mesele: İstihbarat zafiyeti

IŞİD’in Ankara saldırısını gerçekleştiren IŞİD hücresinden bir ismin polis radarına takıldığının ortaya çıkması yine “İstihbarat zafiyeti” meselesini gündeme getirdi. Ama “istihbarat zafiyeti” istihbaratın tarihi kadar eski

Fotoğraf: BGA Security

10 Ekim 2015’te Ankara Tren Garı önünde gerçekleştirilen ve 100 kişinin öldüğü saldırıda ortaya çıkan belgeler yine “İstihbarat zafiyeti” iddialarını gündeme getirdi. 

Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, Ankara’da saldırı gerçekleştirmeye hazırlanan IŞİD hücresinin bir üyesi, Gaziantep’in Nizip ilçesindeki bir gübre bayisinden bomba yapmak amacıyla 2 ton amonyum nitrat almaya çalıştı. 

Mevzuata göre gübreyi kimlik karşılığında satmak zorunda olan satıcı, “müşterilerinin” kimlik vermeyi kabul etmemesi üzerine şüphelenerek durumu polise bildirdi.

Ankara’da saldırı düzenleyen IŞİD hücresinin üyesi Yakup Şahin böylece polisin radarına girdi.

Sadece 10 Ekim saldırısı değil, diğer birçok terör saldırısının ardından en çok konuşulan konu şüphesiz “İstihbarat zafiyeti” iddiaları.

Zafiyet, istihbarat örgütlerini şekillendirdi

Aslında istihbarat tarihi boyunca birçok istihbarat örgütünün şekillenmesini sağlayan da istihbarat zafiyeti oldu. Örneğin, “Dünyanın en büyük istihbarat örgütü” olarak kabul edilen Central Intelligence Agency’nin (CIA) doğmasının öncelikli nedeni bu. 

ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na girme nedeni olarak gösterilen Pearl Harbor baskınında, ABD’nin büyük bir istihbarat zafiyeti yaşadığı, Soğuk Savaş’ın başlamasıyla da merkezi bir istihbarat örgütü fikrinin yeşerdiği biliniyor. 

7 Aralık 1941 günü, Oahu Adası'ndaki Pasifik Filosu ve Pearl Harbor Askeri Üssü, Japonya uçakları tarafından saldırıya uğradı.

Bu saldırıda 12 ABD savaş gemisi ve 188 savaş uçağı ya tamamen yok oldu ya da büyük zarara uğradı. 

Saldırıda 2 binin üzerinde asker de hayatını kaybetti. 

ABD, Pearl Harbor'u "biliyordu"

ABD’ye büyük bir şok yaşatan bu saldırıda ABD makamlarının elinde saldırıya dair bazı “haberler” vardı.

Konuyla ilgili Stratfor’un kurucusu George Friedman, “ABD Deniz ve Hava Kuvvetleri’nin ve Dışişleri Bakanlığı’nın elinde parça parça bilgiler olduğunu ama bu bilgilerin uzman ekipler tarafından değerlendirmediğini” söyledi.

Friedman’a göre söz konusu birimlerin hepsi “İstihbarat toplama” konusuna yoğunlaşmış, bilgilerin analiz edilmek üzere toplanması ve paylaşılması ise “es geçilmişti". 

ABD açısında modern tarihinin en büyük istihbarat zafiyeti, Pearl Harbor “faciasını” doğurdu.

İstihbaratta analizin daha çok önem kazandığı yakın dönemde dahi istihbarat zafiyetinin önüne geçilemedi. 

11 Eylül'deki "zafiyet"

11 Eylül saldırılarının arkasında da kötü sonuçlar doğuran bir istihbarat zafiyeti dizisi vardı.

Eski bir CIA başkanı olan George Bush’un Afganistan’daki CIA operasyonlarına son vermesi ve kıdemli personeli geri çekmesi, Afganistan’daki El-Kaide’nin “izlenmesinin” önüne geçen ilk neden olarak gösteriliyor. 

11 Eylül 2001’e gelindiğinde ise saldırılarla ilgili ABD istihbaratının elinde parça parça bilgiler olduğu ama bu bilgiler bir araya getirilmediği için saldırıdan önce net bir fotoğraf ortaya konulamadığı belirtiliyor.

Yani baba Bush’un stratejik hatası, oğul Bush’un iktidarında ABD’ye yönelik büyük bir saldırının yapılmasına giden yolu açtı.

11 Eylül saldırılarının ardından ABD’de Kongre tarafından kurulan "11 Eylül Araştırma Komisyonu" da “ciddi istihbarat zafiyetinin olduğu” sonucuna vardı. 

Kongre'nin zafiyet raporu

Kongre, ABD’nin istihbarat kurumları arasında işbirliğinin zayıf olduğu, istihbarat önceliklerinin belirlenmediği, biyografik istihbarata yönelik çalışmaların eksik yapıldığı, istihbarat personelinin miktar ve kalitesinde zafiyet bulunduğunu raporuna yazdı.

11 Eylül’deki istihbarat zafiyeti, ABD istihbarat sisteminin köklü bir değişiklik geçirmesine neden oldu.


"İstihbarat zafiyeti tarih boyunca vardı"

Siyasal bilimler profesörü Ümit Özdağ, istihbarat zafiyetinin tarih boyunca görüldüğünü söylüyor. 

İnsanın olduğu her gelişmede hataların yaşandığını belirten Özdağ, “Polis 99 saldırıyı önler ama birini önlemede başarısız olur. Biz önlenen 99 saldırıyı bilmeyiz ama birini biliriz. Bu, her toplumda yaşandı ve yaşanmaya devam edecek” diyor.

Bu “teknik” demeci Ankara saldırısından bağımsız verdiğini söyleyen Özdağ’ın “polis” vurgusu önemli.

Zira iç güvenlikle ilgili üretilen istihbaratın sahibi Emniyet Genel Müdürlüğü.

Polis olarak istihdam edilen memurlar, sınavlardan başarıyla çıkmaları durumunda istihbarat şubelerinde görevlendiriliyor. MİT ise daha çok dış istihbaratla ilgili stratejik istihbarat üretiyor. 

MI5'in zafiyetini İngiliz milletvekili soruşturdu

2017’nin mayıs ve eylül aylarında, IŞİD’in İngiltere’de gerçekleştirdiği saldırılarda 36 kişi ölmüş, 200 kişi de yaralanmıştı.

İngiltere’yi derinden sarsan saldırılardan ilki ülkenin önemli şehirlerinden Manchester’da gerçekleştirildi. 

Manchester Arena’daki konser salonunda IŞİD’li bir militanın üzerindeki bombayı patlatması sonucu 22 kişi hayatını kaybetti. 

Londra Köprüsü’nde bıçaklarla yapılan terör saldırının failleri Huram Butt, Raşid Rıdvan, Yusuf Zahba’ydı. 

Bu saldırıda da 11 kişi ölmüş 45 kişi yaralanmıştı.

Kiralık bir araçla Brimingham’da yayalara yönelik yapılan saldırıda ise 6 kişi öldü. 

Bu saldırıların ardından İngiliz güvenlik birimleri alarm durumuna geçerek ülkede yeni saldırıların yaşanmasını önlemeye çalıştı.

Tüm bunların yanında İngiltere İçişleri Bakanlığı, saldırıları önleyemeyen istihbarat servisi MI5'in hatalarını araştırmak için kamusal bir görevle avukat David Andersson’u görevlendirdi. 

Bir terör uzmanı da olan Andersson, resmi izinle başladığı bağımsız soruşturması sırasında istihbarat raporlarını detaylıca inceledi ve konuyla ilgili yetkililerden uzun soluklu brifingler aldı.

Sonuçta, İngiliz istihbaratının hayati hatalarının bu saldırıların önlenmemesi sonucu doğurduğunu da ortaya çıkardı. Andersson soruşturması sonucunda kesin olarak şu sonuca ulaşmıştı: Teröristler, saldırılardan önce zaten İngiliz istihbaratının radarındaydı ve olaylarla ilgili istihbarat vardı.

Raporda saldırılarla ilgili can alıcı hususlara dikkat çekiliyor.

O konulardan biri de İtalyan istihbaratının, Londra Köprüsü’nde 11 kişiyi öldüren teröristlerden Yusuf Zaghba’yı 23 Mart 2016 günü potansiyel bir tehlike olarak İngiliz güvenlik makamlarına bildirmesiydi.

İngiltere'nin zafiyeti: Radardaydı ama saldırıları gerçekleştirdi

Andersson Raporu’nda, tüm bu istihbarata rağmen Zagba’nın 23 Ocak 2017’ye kadar üç kez İngiliz limanlarından geçebildiği ifade ediliyor.

Aynı militanla ilgili ikinci uyarı yine İtalyan istihbaratı kanalıyla İngilizlere yapıldı. 

Suriye’ye gitmek üzere Bologna Havalimanı’na gelen Zaghba burada İtalyanlar tarafından sorgulanmıştı.

Zaghba’nın Suriye’ye gitmek istediğini öğrenen İtalyanlar, Şengen ülkelerinin sınır güvenlik programı SIS’ın (Schengen Information System/Şengen Bilgi Sistemi) elektronik posta sistemi aracılığıyla İngiliz yetkililere bir yazı yazarak, Londra’da bir restoranda çalışan Zaghba’nın “teröristlerle herhangi bir kontağının olup olmadığının araştırılmasını” istedi. 

Ancak İngiliz istihbaratı bu konuyla ilgili hiçbir çalışma yapmamıştı. MI5 yetkilileri daha sonra bu uyarı postasının yanlış posta kutusuna gönderildiğini iddia etmişti.

Aynı saldırıda Zaghba’yla ortak hareket eden Huram Butt, “saldırı yapma potansiyeline sahip olduğu” şüphesiyle 2015’ten bu yana MI5 tarafından gözetleniyordu.

İki yıl boyunca soruşturma şüphelisi olsa da İngiliz makamları bağlantıları hakkında tek bir şey dahi öğrenemedi. 

Butt, Raşid ve Yusuf’la birlikte bu saldırıyı bir spor salonunda planlamıştı.

MI5, 2014'te incelemeye almıştı 

Manchester’daki konser salonunu kana bulayan Selam Abedi isimli IŞİD’liler de saldırıdan yıllar önce MI5 tarafından incelemeye alınmıştı.

Libya’daki Kaddafi rejiminden kaçan mülteci bir ailenin üçüncü çocuğu olan Abedi’nin, 2012 yılında yiyecek çalmak suçlamasıyla polis merkezinde kaydı bulunuyordu.

2014 yılının ocak ayından itibaren MI5 tarafından incelenmeye alınan Abedi, İngiliz istihbaratının Anahtar Bilgi Deposu adını verdiği soruşturma verisinde ilgi çeken konu başlığıyla SOI koduyla incelenmeye başlanmıştı. 

MI5’in bu çalışmasında SOI koduyla incelenen şüphelilerin dosyaları için bir lider araştırmacı tayin ediliyor, bu araştırmacılar dosyanın takibini yapıp hiçbir hareketlilik olmasa bile dosyayı üç ayda bir yeniden incelemek zorundaydı.

Abedi, geçmişte iki farklı IŞİD şüphelisiyle irtibatta olmak suçlamasıyla iki kez sorguya alındı ancak her sorgunun ardından Abedi serbest bırakıldı. Abedi’nin güçlü bir saldırı yapacağına ilişkin bilgiler de kayda değer bir incelemeden geçirilmedi.

Andersson bu durum için raporunda “Eğer bu bilgiler yeterince değerlendirseydi saldırılar önlenebilirdi” yorumunu yapıyor.

Andersson, İngilizlerin koordinasyonsuzluğunu da eleştiriyor. Manchester saldırısından birkaç hafta önce, MI5 arşivindeki 20 bin terör şüphelisinin hangilerinin daha tehlikeli olduğunun tespit edilmesine dair bir çalışma başlatıldığını söyleyen Andersson, bu konuda 31 Mayıs 2017’ye kadar herhangi bir toplantı planının olmadığının görüldüğünü saldırının ise 22 Mayıs’ta gerçekleştirildiğini vurguladı.

İstihbarat örgütlerinin dört ana görevi

Güvenlik Politikaları Uzmanı Kaan Kutlu Ataç, devlet çapında faaliyet gösteren istihbarat örgütlerinin “Stratejik sürprizlerle karşılaşılmaması”, “Uzun dönemli tecrübeleriyle karar alıcılara önlerini görebilme yeteneği sağlanması”, “Siyasi karar alma sürecinde destek sağlanması” ve “İstihbaratla ilgili bilginin, ihtiyaçların ve metotların gizliliğinin sağlanması” gibi konularda siyasi karar alıcılara destek sağladıklarını belirtti. 

İstihbaratın en önemli amacının devletin varlığını zaafa uğratacak muhtemel tehlikelerin, güçlerin, olayların ve gelişmelerin takibini yapmak olduğunu söyleyen Ataç, şunları söyledi:

Yakın geçmişte Japonlar’ın ABD’nin Pearl Harbor limanına yaptıkları baskın ile Almanların İkinci Dünya Savaşı’nda Barbarossa Harekâtı’yla SSCB’ye saldırıları karar alıcı ve istihbarat örgütü arasındaki uyumsuzluğun ülkeleri stratejik sürprizlere nasıl açık hale getirdiğine örneklerdir. 

İstihbarat, devleti sürprizlere karşı korumalı

“Sürprizlere karşı devleti korumak yalnızca devletlerin saldırısıyla sınırlı değildir” ifadelerini kullanan Ataç, 11 Eylül 2001'deki çoklu terör eylemlerinin Washington’daki karar alıcılar için tam bir sürpriz etkisi yarattığını hatırlattı ve şöyle devam etti: 

Öte yandan sürpriz etkisi yalnızca askeri ve terör saldırılarıyla da sınırlı değildir. İstihbarat örgütünün diğer ülkelerdeki iç politik gelişmelerin hangi noktaya ulaşacağını öngörememesi de kendi milli güvenliği açısından sorun yaratabilir.

Ataç, "Mart 2011'de Suriye’de başlayan iç savaşın kısa sürede yalnızca Suriye için yaşamsal bir sorun değil, aynı zamanda örneğin komşusu Türkiye’nin de milli güvenliğine yönelik ciddi tehdit yaratmıştır" diye konuştu. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU