Dünya çapında 50’den fazla araştırma, belirli haber türlerinin savunmasız bireylerde intihar olasılığını artırabileceğini ortaya koydu. Söz konusu araştırmalara dayanarak hazırlanan Reporting on Suicide projesine göre artışın niceliği, haberlerin miktarı ve niteliğine bağlı olarak değişiyor.
Bu açıdan düşünüldüğünde, İstanbul, Fatih’te yaşayan 4 kardeşin birkaç gün önce ortaya çıkan ölümünün ve sonrasında yaşanan benzer vakaların basında geniş yer bulması, pek çok kişi için kaygı verici.
Konuyu değerlendiren uzmanlar, intiharı dikkatli biçimde, hatta kısaca haberleştirmenin kamuoyundaki yanlış algıları kırabileceğini, intihar düşünen kişileri cesaretlendiren söylemleri yıkabileceğini belirtti.
Psikiyatri Profesörü Haluk Savaş, “Her olayda olduğu gibi intiharın da bir yayılma istidadı vardır. Örnek alınabilir, dürtüler harekete geçebilir” diye konuştu.
İntihar haberlerinin telkin edici değeri olduğunu söyleyen Savaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
Oturmuş akademik sonuçlar olmasa da intihar haberlerinin veriliş biçiminin veya takdimin başka intihar davranışlarını tetikleyebileceğine dair görüşler var.
Öyleyse intihar haberi hazırlarken nelere dikkat etmek gerek? Uluslararası kaynaklardan derlediğimiz tavsiyelerin yanında medya ve psikiyatri uzmanlarının da görüşlerine başvurduk.
“Haber dili, intihara meyilli kişilere cesaret vermemeli”
Konuyu Independent Türkçe’ye değerlendiren Uzman Psikolog İbrahim Eke, “Kullandığınız dil, kutsayan yücelten bir dil olmamalı. Saldırgan ve aşağılayıcı bir dil de olmamalı” diye konuştu.
Haber dilinin intihara meyilli kişileri cesaretlendirmemesi gerektiğini belirten Eke, “Genelleyerek söylemiyorum ama bu kişilerin çoğunun destek kaynakları zaten kısıtlı. Bunların aşağılayıcı bir dille karşılaşması da tetikleyici olabilir” dedi.
“Bu gibi konularda kimse ‘Benim yorumum bu’ diyerek konuşmamalı” diyen uzman psikolog, kişilerin yorumlarından ziyade kurumların yayımladığı açıklamaların daha doğru olduğunu, bu yüzden kurumlara itibar etmek gerektiğini vurguladı.
İntiharı nasıl nitelemeli?
Eke’nin de referans verdiği Türk Psikologlar Derneği, 13 Kasım’da yaptığı açıklamada, intiharın ciddi bir toplumsal sorun olduğunu ve herkesin sorumluluk üstlenmesi gerektiğini belirtti.
Açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Güvenilir ve bilimsel kaynaklardan bilgi edinmeye çalışın. Sosyal medya üzerinden intihar davranışını olumlu gösterebilecek veya intiharı bir çözüm olarak onayladığınızı belirten paylaşımlarda bulunmayın.
Kanada Ruh Sağlığı Derneği’ne bağlı İntiharı Önleme Merkezi de intihar davranışının ölümle sonuçlandığı vakaların pozitif, ölümle sonuçlanmadığı durumlarınsa negatif bir dille aktarıldığına dikkat çekti.
Merkezin internet sitesinden yapılan açıklamada, “başarısız intihar girişimi” gibi ifadelerden kaçınılması gerektiği belirtildi.
Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü ve International Association for Suicide Prevention’nın (Uluslararası İntihar Önleme Derneği) hazırladığı, “İntiharı önleme: Medya çalışanları için kaynak” başlıklı kılavuza göre intihar davranışını normalleştirecek söylemlerden de kaçınmak gerekiyor:
İntiharı normalleştiren dilden kaçınılmalı. ‘İntihar’ kelimesinin bağlam dışı kullanımı (örneğin siyasi intihar) toplumun duyarsızlaşmasına hizmet edebilir.
İntihar haberlerinin manşet yerine iç sayfalarda yer alması ve görüntülerin kullanılmaması gerektiğini vurgulayan kılavuzda, kamuya mal olan kişilere dair haberlerin, hassas bireylerin davranışlarını etkileyebileceği belirtildi:
Bu kişilere yönelik intihar spekülasyonları zararlı olabilir. Gazeteciler ölüm nedeninin kesinleşmesini beklemeli.
“Sansasyondan ve spekülasyondan uzak durun”
Dart Center for Journalism and Trauma (Travma ve Gazetecilik Merkezi) işbirliğiyle geliştirilen Reporting on Suicide (İntiharı haberleştirmek) projesi de konuyla ilgili önemli tavsiyelerde bulunuyor.
Projenin internet sitesinde yer alan açıklamada, intihar haberlerinin uyarıyla yayımlanması ve yardıma ihtiyaç duyan okurların ulaşabileceği uzmanların iletişim bilgilerine yer verilmesi tavsiye ediliyor.
Açıklamada ayrıca, “büyük ve sansasyonel başlıklar atmaktan kaçınmak, bunun yerine somut ve kısa bilgi vermek gerektiği” belirtiliyor.
Konuyla ilgili yorumlarını Independent Türkçe’yle paylaşan gazeteci, yazar ve öğretim üyesi Prof. Dr. Haluk Şahin de “Spekülasyondan ve sansasyondan uzak durmalı” diye konuştu.
İntiharların nedenlerine yönelik haberlerin genelde spekülatif olduğunu söyleyen Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:
Ben intihar nedeni belirtilmesini doğru bulmuyorum. Eğer ki polis veya hekimler tarafından açıklanmamışsa spekülatif şekilde neden uydurulması doğru değil. Bunun, insana saygısızlık olduğunu düşünüyorum.
“İntiharları ekonomik krize bağlamak yanlış”
Şahin ayrıca, “Türkiye’de şu esnada çok ciddi bir ekonomik kriz olduğunu ve büyük kitlelerin bu krizden etkilendiği olgusunu açıklamak için intihar haberlerine ihtiyaç yok” dedi.
İnsanlarla sadece sohbet etmenin ekonomik krizi görmek için yeterli olduğunu belirten Şahin, sözlerine şöyle devam etti:
Dokuz aydır kirasını ödemediği ya da haciz konduğu gibi olgular haberde verilebilir ama ‘geçim sıkıntısı’ dediğiniz anda hem spekülasyona girmiş hem de o insana saygısızlık etmiş oluyorsunuz.
Dört kızkardeşin ölümüne yönelik haberleri de değerlendiren Şahin, “Yaşamak istemediğini söyleyen birini yaşamaya ikna etme sık rastlanan bir şeydir. Ama 4 kişiyi ölüme ikna etmek zordur. Bu toplu intihar olayları dünyada az görülür. Toplu intiharlara şüpheyle bakmak lazım” diye konuştu.
“İntiharı ekonomiyle açıklamaya çalışmak yanlış, basit, sıradan ve hatta suistimal içeren bir habercilik anlayışı” diyen Prof. Dr. Haluk Savaş ise konuyla ilgili şu ifadeleri kullandı:
İntihar çok kompleks bir davranıştır. Buhran zamanlarında artabileceği gibi azalabilir de. Mesela savaş zamanlarında ya da doğal afet zamanlarında azabileceğine ilişkin veriler var. Ancak kişilerin kendi hayatlarında yaşadığı ekonomik buhranlar intiharı elbette tetikleyebilir.
İntihar davranışının pek çok bileşeni olduğunu belirten Savaş, “En önemlilerinden biri çocukluk çağında görülen kötü muamele. Bunun dışında bazı psikiyatrik hastalıklarla bu davranışın doğrudan ilişkisi var. Depresyon, bipolar bozukluk hastasıysanız yüzde 60-70 oranında intihar düşüncesi ortaya çıkıyor, yüzde 40-45’inde girişim görülüyor. 10-15 oranında hasta da hayatına intiharla son veriyor” diye konuştu:
Gençlerde intihar tüm dünyada en önemli ikinci ölüm nedeni. Bakın ne kadar büyük bir orana ulaştık. İntihar çok ciddi bir şey, ekonomiye indirgenebilecek bir şey değil. Bunu yapmak, onu hafife almak anlamına da geliyor.
İntihar notlarının basında yer bulmasını da değerlendiren Savaş, bunlara ölçülü biçimde yaklaşmak gerektiğini belirtti:
Bütün ayrıntılara girmek medya ahlakı açısından sorunlu olabilir ama habercilik de bunları belli bir oranda vermeyi gerektirir. Bu dengeyi bulmak gerekiyor ama bunu yapmak çok zor bir iş.
Öte yandan Suicide.org’dan Kevin Caruso medyanın intiharı tek bir nedene bağlamaması gerektiğini belirtirken, Dünya Sağlık Örgütü’yse intihar notlarının da medyada yer bulmaması gerektiğini savunuyor.
“Denetim mekanizması yok”
Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi ülkemizde de intihara yönelik haber yazımını ilgilendiren etik ilkeler bulunuyor. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) hazırladığı Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nde konuyla ilgili şu ifadeler yer alıyor:
Bu tür istisnai durumlarda bile intiharın yöntemine ilişkin özendirici ve öğretici ayrıntılara yer verilmemeli, intihara ilişkin fotoğraf ve görsel malzemeyle intihar mesajı kullanılmamalıdır.
Öte yandan Independent Türkçe’ye konuşan, Üsküdar Üniversitesi, Yeni Medya ve Gazetecilik bölümünden Prof Dr. Süleyman İrvan, ilkelere yönelik denetim ve yaptırımların bulunmadığını söyledi.
“Bu ilkeleri uygulayıp uygulamadıklarını nasıl denetleyeceğiz? Bunları geliştiren kurumun, yani TGC’nin böyle bir denetim mekanizması yok. Konuyu gazetecinin vicdanına bırakmış durumdalar” diyen İrvan, şöyle konuştu:
Basın Konseyi var; bu doğrultuda kendilerine gelen şikayetleri değerlendiriyor, uyarıyor ve gerekirse kınama cezası veriyor. Ama geçtiğimiz dönemde çok daha etkin olan okur temsilciliği mekanizması artık yok.
Eskiden çok sayıda gazetenin okur temsilcisi olduğunu söyleyen İrvan, “Bunlar kendilerine gelen şikayetleri değerlendiriyor ve sayfalarında değerlendiriyordu. Bence çok iyi bir uygulamaydı ama artık kalmadı. Bu insanlar ya başka görevlere geçtiler ya da atıldılar” ifadelerini kullandı.
İrvan ayrıca, intihar haberlerinin yazımına yönelik ortak bir payda oluştuğunu ama internet medyasının tık kaygısı yüzünden bu ilkelerin görünüşte pek de dikkate alınmadığını ifade etti. Özdenetim mekanizmasının önemini vurgulayan İrvan, sözlerini şöyle sürdürdü:
Gazetecilik toplumsal bir meslek. Günü kurtarma, günlük reyting arayışıyla bakılmamalı. Toplum sağlığını göz önünde bulundurmak lazım, uzun vadeli bakmak lazım. İyi gazetecilik her zaman kazanır.
© The Independentturkish