Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (ECFR) adlı kuruluşun Mali’ye dair hazırladığı rapor, bu Afrika ülkesinde dini meselelerin ve liderliğin siyaset ve toplum yaşamı üzerinde giderek daha fazla etkili olduğunu belirtiyor.
İzledikleri yol birbirlerinden farklı olsa da dini liderlerin genel ahlak ve İslam’ın toplumdaki rolü gibi önemli meselelerde zaman zaman birlikte hareket ettiği kaydediliyor.
Avrupalı siyaset yapıcıların Mali’deki dini etkinliğe “terörle ve radikalizmle mücadele” perspektifinden bakmaması gerektiğini aktaran raporda, “Böylesi bir etkinliği, Malililerin dini liderler, dini hareketler ve hükümetten beklediği taleplere göre değerlendirmesi” uyarısı yer alıyor.
Malili dini liderlerin siyasi meselelerde aktif olduğunu ve genellikle hükümetle etkileşim halinde olduğunu belirten raporda, “Malili politikacılar 1992 anayasasıyla kutsanan seküler yapıya sıklıkla göndermede bulunsa da dini aktörler toplumu ve zaman zaman siyaseti şekillendiren bir rol oynuyor” ifadeleri kullanılıyor.
“Avrupa’nın hatalı yaklaşımının sonuçları ağır olur”
Andrew Lebovich’in hazırladığı çalışmada, Sahel merkezli faaliyet gösteren radikal dinci Selefi silahlı grupların artan tehdidinin son yıllarda Avrupalı liderler ve siyaset yapıcıların dikkatini çektiği belirtilirken, “Batılı liderler nüfusun yüzde 90’ını oluşturan Malili Müslümanları radikalizm ya da terörle mücadele penceresinden değerlendiriyor. Mali’nin merkeziyle kuzeyini yıkıp geçen ve komşu ülkelere sıçrayan şiddet, dışarıda birçok kişi için bu algının pekişmesinden başka işe yaramıyor” değerlendirmesi yer alıyor.
Radikalizm ve terörle mücadeleye dair önyargıların, İslam’la Mali toplumu arasındaki ilişkiye dair yaygın yanlış anlamada payı olduğu ve asıl meselenin odak noktasını tehlikeli bir şekilde saptırdığı vurgulanan raporda, birçok dış gözlemcinin ve hatta bazı Malililerin Müslümanları indirgeyici ve kalıplaşmış kategorilere yerleştirdiği ifade ediliyor.
Lebovich bu noktada “Avrupalı siyaset yapıcılar için bu hatalı yaklaşım, politik hatalara dair ciddi riskler taşıyor” değerlendirmesini yapıyor.
Sömürgesi sonrası Müslümanlar üzerinde gözetim ve yasaklar
Ülkenin İslam’la tanışması ve sonrasında yaşanan sürecin ardından Fransa’nın sömürge dönemiyle ilgili bilgilerin paylaşıldığı raporda, Fransız ordusu ve yönetiminin Müslüman grupların olası isyanları karşısında kaygı taşıdığı hatırlatılıyor; 1930’lar ve 1940’larda Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki gelişmelerin etkisiyle İslami düşünce ve uygulamada yeni bir geleneğin ortaya çıktığı ve 1940’lardan itibaren Selefi grupların bu geleneği benimsediği elirtiliyor.
Farklı geleneklerden gelenlerle Fransız yetkililerin, bu grupları “Vahhabi” olarak nitelediği ancak söz konusu grupların kendilerini “Sünni” diye tanımladığı kaydedilen raporda, aynı dönemde Sufi gelenekten gelenler arasında, bilhassa da Ticanniye içinden yeni reformist grupların çıktığı kaydediliyor.
Ülkenin bağımsızlığını kazanmasının ardından ilk cumhurbaşkanı olan Modibo Keita’nın çoğunlukla Müslümanları kontrol altında tuttuğu ve gözetim altına aldığı belirtilen raporda, İslami kuruluşların yasaklandığı da hatırlatılıyor.
1968’de Keita’yı yerinden etmesinin ardından General Moussa Traore’nin yasağı kısmen hafiflettiği ve 1981’de (daha sonra Yüksek İslam Konseyi adını alacak olan) AMUPI adlı devlet destekli ilk Müslüman kuruluşun oluşmasını sağladığı ifade ediliyor.
Önde gelen üç Müslüman liderin etkisi
Yıllar içinde halk hareketliliğinde dini liderlerin kilit rol oynadığının altını çizen Lebovich, hazırladığı raporda ülkenin en önemli üç Müslüman lideri arasında, Yüksek İslam Konseyi’nin (HCIM) eski Başkanı Mahmud Dicko, konseyin mevcut Başkanı Şerif Osman Medeni Haydara ve Sufi Ticaniyye hareketinden Muhammed Şeyh Hamallah’ı sayıyor.
Mali toplumu üzerinde etkili olduğu vurgulanan üç dini liderin zaman zaman birlikte, bazen de karşı karşıya hareket ettiği belirtilen raporda, farklı yollar izlemelerine rağmen Hamallah ve Dicko’nun destek açıklamalarına yer veriliyor ve Hamallah’ın bir röportajında, “İnsanlar bana ‘Dicko bir Vahhabi, sen de Ticani’sin’ dedi. Ancak aramızda bir ayrım yok. Ticaniyye’ye ve Vahhabiliğe hükmeden İslam’dır” dediği aktarılıyor.
“Dışarıdaki aktörler Maliye toplumunda ve politikasında devam eden değişikliklere etkili bir şekilde yanıt verecekse, Malili toplumunu ve yönetimini şekillendiren dini dinamikleri anlamaları gerekir” denen raporda şu ifadeler kullanılıyor:
Dini liderler, halkı harekete geçirmede kilit isimler. Geçen yıl muhafazakarların öfkesini çeken Hollanda destekli cinsel eğitim programının yayınlanması gibi, halkta rağbet görmeyen ya da tartışmalı politik hamlelere muhalefet eden baskı grupları için ve Mali’nin merkezinde ve kuzeyindeki yerel çatışmaların çözülmesine yönelik girişimler için hayati öneme sahipler. Günlük yaşamda, eğitimde ve toplumsal kuralların uygulanmasında başlıca aktörlerdir.
Siyasete ısınan liderlere Anayasa Mahkemesi engeli
Dicko eylül ayında başkent Bamako'da Sempatizan ve Dernekler Hareketi Koordinasyonu (CMAS) adlı hareketin kurulduğunu duyurmuştu.
Bir zamanlar Yüksek İslam Konseyi başkanlığını yürüten Mali Cumhurbaşkanı İbrahim Boubacar Keita’yla zikzaklarla dolu bir ilişki yürüten Dicko’nun son girişimle birlikte siyasete ısındığı, hatta 2023 seçimlerinde aday olabileceği yorumları yapılmıştı.
Ancak Mali Anayasa Mahkemesi eylülde yayımladığı açıklamada, siyasi partilerin güvenlik ve toplum düzenini sarsmaması gerektiği ve hiçbir siyasi partinin etnik, dini ve dil temeli üzerine kurulamayacağı uyarısı yapmıştı.
Ülkenin önde gelen liderlerinden birinin düzenlediği kitlesel eylem sonrası Başbakan Soumeylou Boubeye Maiga'nın istifa etmesi Dicko’nun siyasette etkisinin boyutunu gözler önüne sermişti.
Mali’nin dini yapısına dair yerli ve yabancı analizlerin iki noktaya değindiği kaydedilen ECFR raporunda, bunlar “Selefi İslam’ın ülkede büyümesi karşısında yaşanan korku ve Müslüman aktörlerin siyasette artan katılımı” olarak sıralanıyor.
Ancak konuya yukarıdaki Dicko örneği üzerinden itiraz eden Lebovich raporunda, “Malili sayısız gözlemci Dicko’nun CMAS’ı faaliyete sokmasının, Dicko’nun belki de 2023 seçimlerine hazırlandığı anlamına geldiğini söylemişti. (Kendisi de bunu reddetti) Bu tür bir analiz, özellikle Mali'deki ve batı Afrika'daki çoğu dini aktörün siyaseti ve diğer toplumsal meseleleri nasıl etkilediğini yanlış beyan ederek, din ve politika arasında yanlış bir ikilik yaratabilir” yorumunu yapıyor.
"Liderlere duyulan inancın azalması etkili oldu"
Öte yandan liderleri arasındaki rekabete rağmen HCIM’nin Mali toplumunu etkilediği, bunda kurumun hükümetten özerk şekilde hareket etmesinin etkili olduğu belirtiliyor: “Böyle bir duruş hem toplumun sesi olmalarını hem de kendi takipçileri nezdinde meşruiyetlerini korumalarını sağlıyor.”
Afrika'da İslam hakkında zengin bir akademik literatür olmasına rağmen Mali hakkında yazan birçok gazeteci ve analistin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki olaylardan ve bu bölgelerdeki İslami hareketlerden (Müslüman Kardeşler ve Mısır’ın Nur Partisi gibi) etkilenerek değerlendirme yaptığından bahsedilen raporda, “Traore rejiminin çökmesini takiben İslami etkinlikte patlama yaşanmasına rağmen Mali’nin Müslüman liderleri nadiren seçim siyasetine dahil olma çabasına girmiştir, hatta Malili politikacılar genelde dini liderlerle bağlantılı olsa bile” ifadeleri yer alıyor.
Bununla birlikte günümüz Mali’sinde “laik” gerçekliğin, kamu hayatı ve hükümet üzerinde güçlü bir etkiye sahip olduğu, hükümetin dini meselelere aktif müdahalesinde -ya da müdahale girişiminde- rolünün olduğu belirtilen raporda şu noktalara değiniliyor:
Mali devleti kurulduğundan bu yana dini meselelere özgürce müdahale ediyor. Politikacılar, dini liderleri bu kişilerin harekete geçirici güçlerine erişmek için düzenli olarak mahkemeye çıkarıyor. Mali’nin hükümeti aynı zamanda dernek yaşamına destek kisvesi altında dinsel faaliyetleri de finanse ediyor. Hükümet ayrıca, 2012’de Müslüman aktörlerin uzun süredir devam eden taleplerine yanıt olarak, radikal dinci silahlı grupların işgali altındaki kuzeyde Din ve Mezhepler Bakanlığını kurdu. Dahası devlet dini aktörlerle, resmi ve gayrı resmi yöntemlerle çalışmaya devam ediyor.
Raporun sonuç kısmındaysa, “Müslüman liderler, genellikle hükümetten uzak dururken dönüşümlü olarak birbirleriyle rekabet ediyor ve işbirliği yapıyor. Birçok yurttaşın gözünde Mali otoritelerine duyulan inancın azalması, bazı durumlarda Müslüman liderlerin devletten daha meşru -ve daha fazla rehberlik ve hatta hizmetler sağlayabildiğini- ortaya koydu” ifadeleri kullanılıyor.
Independent Türkçe için derleyen: Elvide Demirkol
© The Independentturkish