Filistinliler ve Şii Araplar

Arap askeri diktatörlükler -özellikle de devrilenler- Filistin adını kullanarak bizleri zehirlediler. Bugün ise İran, “İmam Hüseyin bizi bir araya getiriyor” sloganını kullanarak Irak’tan Şam ve Yemen’e kadar Arap ülkelerinin içişlerine karışıyor

Fotoğraf: Reuters

Filistin ve direniş adı altında İran, 10 milyon Suriyelinin evsiz barksız kalmasına, öldürülmesine ve tehcir edilmesine katkıda bulundu.

“Hiçbir ses savaşın sesinden yüksek değildir” sloganı altında ordu ve Arap diktatörlükleri on yıllar boyunca bölge halklarının göğsüne çöreklendiler. Bütün bunları o hiç gerçekleşmeyen ve gerçekleşmeyecek Filistin’i kurtarma savaşı adına yaptılar.

1990 yılında Saddam Hüseyin, Kuveyt’e saldırdı. İşgal etti, halkına eziyet ve işkence etti. Dünya kendisine geri çekilme çağrısında bulunduğunda ve köşeye sıkıştığında Filistin sloganına sığındı. Kuveyt’ten çekilmesine karşılık İsrail’in Batı Şeria ve Golan Tepeleri’nden çekilmesini talep etti. Filistinli liderler ise diğer halkların hesabına kendi davaları üzerinden kazanç elde etmeyi amaçlayan Saddam Hüseyin’in bu tutumuna hiçbir bir şekilde itiraz etmediler.

Zaman zaman İranlı liderler ve mollalar, İsrail’i haritadan sileceklerine dair muhtelif açıklamalar yaparlar. Ancak yine Filistinlilerden hiçbiri, Batı Şeria’da ve sınırları içinde 5 milyondan fazla Filistinliyi barındıran İsrail’i haritadan silmeye karar verdikleri zaman bu imha ve yıkımın en azından kendilerini kapsamamasını talep etmez.

Görünüşe bakılırsa adil Filistin davası; ordunun darbelerini, İran’daki mollaların da içerideki sorunlarını ihraç etmek, halklarına uyguladıkları baskıyı, bölge halklarına karşı suçlarını haklı göstermek için kullandıkları bir gerekçeye dönüştü. Ancak yine de bu davanın asıl sahipleri olan Filisitinliler buna itiraz etmediler. Filistin halkı ve özellikle de bu diktatörlükler ve İran ile bağlantılı örgütleri ve partileri, kendi davalarının adının kullanılarak başka halkların ezilmesi ya da tehcir edilmesini nasıl kabul edebiliyorlar? Filistinli güçlerin toplu olarak, gerek Tahran’daki teokratik, ırkçı ve mezhepçi bir devlet gerekse yok olan Libya rejimi veya Şam rejimi gibi herhangi bir kaos yaratıcı Arap güç tarafından adil taleplerine el konulmasına karşı çıkması daha uygun olmaz mıydı? Nitekim Libya’daki Kaddafi rejimi, tek bir kurşun bile atmadan yıllarca Filistin davası üzerinden geçindi. Şam’daki Baas rejimi ise önde gelen isimlerinden biri olan Rami Mahluf’un tanıklığı ile geçmişte olduğu gibi halen İsrail’in sağlam bir savunucusu. Rami Mahluf, 11 Mayıs 2011’de New York Times gazetesine verdiği demeçte, Suriye rejiminin düşmesi halinde İsrail’in dengesini kaybedeceğini ifade etmişti. Dolayısıyla Filistinli  liderler bu güçlere karşı, “Ülkelerinizdeki insanların kurtulması, Filistin’in kurtuluşunun yoludur” sloganını benimsemelidirler.

Öte yandan Şii Araplar da İran’ın seferber ettiği, ideolojikleştirdiği ve finanse ettiği, Tahran’daki Dini Lider’e bağlılıklarını sürekli dile getiren silahlı partizan azınlıklar tarafından kaçırılmış bulunuyorlar. Bu silahlı grupların en ünlüsü Lübnan’daki Hizbullah ile Yemen’deki Husiler’dir. Bunların yanısıra Irak ve Suriye’de birçok  silahlı grup ile Körfez’de bazıları kendilerini açıkça deklare eden bazıları da uygun koşullarda gün yüzüne çıkmak için direktif bekleyen gruplar da vardır.

Bugün Irak’ı yöneten, Lübnan’ı kontrol eden ve Suriye’ye etki eden de bu Şii silahlı, partizan ve siyasi azınlıktır. Aynı şekilde bu azınlık, bugün Yemen’in yaşadığı yıkımın en önemli ve temel nedenidir. Bütün bunları bir araya getiren ise “Hüseyin” değil Tahran’daki Hameney’e bağlılıkları ve itaatleridir.

İran’a bağlı Şii Arap siyasi azınlığın kontrolü altındaki bu ülkelerde halkların neler yaşadıklarını görmek için ne zahmet edip fikir yürütmeye ne de derin derin düşünüp tahminlerde bulunmaya gerek yoktur. İşte yağmalanmış ve ezilmiş bir Irak. Yoksulluk, ihtiyaç ve savaşların ağırlığı altında inleyen bir Lübnan. Yıkılmış bir Suriye. Husiler Sana’ya egemen olduğundan beri mutluluğu unutan bir Yemen. Bugün yaşananlar ise belki de İran’ın Arap Şii siyasi azınlık aracılığıyla kontrol ettiği bölgelerdeki durumun bir özetidir. Bunun doğruluğunun en büyük kanıtı; Bağdat’tan Basra’ya Şiilerin yoğun olduğu bölgeler de dahil, birkaç gün önce Irak’ta görülen ayaklanma ve bu ayaklanmada “İran dışarı, İran dışarı” gibi İran aleyhine atılan sloganlardır. Bu da İran’ın silahlı destekçileri ile müdahale etmesine, gösterileri bastırmasına, yüzlerce kişinin ölümüne, binlerce kişinin yaralanmasına, onlarca kişinin tutuklanmasına ve kaybolmasına neden oldu.

Ardından Şii bir çoğunluğa sahip olan Lübnan, yolsuzluk ve yağmalara karşı ayaklandı. Bu yazının yazıldığı saatlerde Lübnan hala kaynıyordu.

Akıllı ve ileri görüşlü bir gözlemci, Irak ve Lübnan’ın ortak noktası ile silahlı Şii partileri bir araya getiren şeyin yolsuzluk+İran olduğunu rahatlıkla anlayabilir. Tahran’ın pazarlamaya çalıştığı gibi “İmam Hüseyin bizi bir araya getiriyor” sloganının kendisi ile Şii Arapları birleştirmediğini idrak edebilir. Bu slogan; bölge halklarını bölmeyi, Şii Arapların bulundukları ülkelerde kendi vatandaşları yerine Tahran ile aynı safta yer almalarını sağlamayı amaçlayan mükemmel bir mezhepçi slogandır.

İlk önce Arap rejmleri “Filistin sana geliyoruz” sloganı tüketip bitirdiler. Şimdi de İran, Şii Araplar için kullandığı “İmam Hüseyin bizi bir araya getiriyor” sloganını tüketti. Filistinliler ile Şii Araplar, diktatörlüklerin, Tahran’ın ve kurumsal yolsuzluğun elinde araç olmayı reddetiklerini deklare etmeliler. İşte bugün Irak ve Lübnan’da olan budur.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

https://www.independentarabia.com/node/64941

DAHA FAZLA HABER OKU