Ekrem İmamoğlu: Yeni bir doğumun sancılarını yaşıyoruz

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik yolsuzluk soruşturması kapsamında 23 Mart’ta tutuklanarak Silivri Cezaevi’ne konulan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu "Bir devrim yaşayacağız" dedi

Fotoğraf: AA

Nefes Gazetesinde yayınlanan yazısında İmamoğlu; "Kimse merak etmesin, o günler yakın" ifadesini kullandı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Nefes Gazetesi için kaleme aldığı yazıda Türkiye'nin içinden geçtiği süreci "doğum sancıları" olarak tanımladı. İmamoğlu, ülkenin demokrasiyle taçlanmış bir Cumhuriyeti inşa etme hedefinden uzaklaştırılmak istendiğini belirterek, "Bugün yaşadıklarımız sadece bir çöküşün değil, yeni bir başlangıcın sancılarıdır," dedi.

İmamoğlu, yazısında Türkiye'nin daha önce de zor dönemlerden geçtiğini hatırlatarak, geçmişte yaşanan askeri darbelerle bugün yaşananları kıyasladı. Ancak bu kez, seçilmiş bir Cumhurbaşkanının diğer seçilmişlere "devletin polisi, yargısı ve medyası aracılığıyla" baskı uyguladığını vurguladı.
"İlk kez bir seçilmiş, diğer seçilmişlere karşı savcılığa soyunuyor," ifadelerini kullanan İmamoğlu, iktidarın hukuki süreçleri kendi çıkarı için manipüle ettiğini öne sürdü.

"Türkiye’ye ve milletimize yapılmış aleni bir kötülük"

İmamoğlu, hukuksuz uygulamaların ülkeye ağır bedeller ödettiğine dikkat çekerek, "Bu uygulamalar Türkiye’ye ve milletimize yapılmış aleni bir kötülüktür. Çünkü bu anti-demokratik tercihlerin refaha değil yoksulluğa hizmet ettiği, ekonomik ve finansal tüm verilerle ortadadır," ifadelerine yer verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve çevresindeki dar bir grubun, artık milletin desteğine ihtiyaç duymadığını söyleyen İmamoğlu, bu durumu "gizlenemez bir tehlike" olarak tanımladı. "Milletin devletine duyduğu sevgi, özen ve saygıyı yıpratmaya dönük çabalar var. Bu duruma milletçe karşı durmak zorundayız," diyerek toplumsal dayanışma çağrısında bulundu.

"Sivil darbe ve oligarşik tehlike"

İmamoğlu, mevcut iktidarın yalnızca siyasi rakiplerini saf dışı bırakmayı değil, siyaseti tümüyle ortadan kaldırmayı hedeflediğini öne sürdü. Yazısında, "Bu kez karşımızda siyaseti, siyasi rekabeti sonsuza kadar bitirmek isteyen bir rejim kurma iradesi var," diyerek, iktidarın yargıyı araçsallaştırdığını savundu.
Yargının itibarsızlaştırıldığını ve siyasi operasyonların aracı haline getirildiğini belirten İmamoğlu, "Amacına alet etmeye çalıştığı yargıyla ülke yönetmeye çalışan bu anlayış, milletimize büyük ekonomik, toplumsal, psikolojik bedeller ödetmekten de hiç çekinmiyor," dedi.

"Millet ayağa kalkıyor"

İmamoğlu, halkın yalnızca kendi şahsı için değil, Cumhuriyet ve demokrasiyi savunmak için ayağa kalktığını vurguladı. "Milletimiz özgürlüğü için, demokrasi için, adalet için, refahı için ayağa kalkıyor," ifadelerini kullanan İmamoğlu, halkın iradesinin gasp edilmesine karşı bir duruş sergilediğini belirtti.

İktidarın muhalefeti seçim arifesinde hazırlıksız yakalamak istediğini söyleyen İmamoğlu, CHP'nin önseçim kararının bu planları bozduğunu ifade etti. "CHP aday belirlemeye karar verince ve bunu önseçimle yapacağını duyurunca ayarları bozuldu, oyunları bozuldu," dedi.

Ancak İmamoğlu’na göre bu oyunlar halk nezdinde deşifre oldu. "Milletimiz panik ve telaşla kurgulanan bu kirli oyunu gördü, başına gelecekleri anladı," diyen İmamoğlu, halkın yüksek ferasetiyle bu kumpaslara karşı dik durduğunu vurguladı.

İmamoğlu'nun yazısından bir bölüm şöyle:

Milletimiz panik ve telaşla kurgulanan bu kirli oyunu gördü, başına gelecekleri anladı, göz konulanın bir siyasi rakipten fazlası olduğunu, bizzat milletin iradesinin çalınmak istendiğini yüksek ferasetiyle anladı. İşte o zaman millet sözün, yetkinin, kararın sahibinin kim olduğunu göstermek için ayağa kalktı. “Siyasete seçimden seçime katılır” denilen bu halk önce Saraçhane’nin sahibinin kendisi olduğunu gösterdi, meydanları günlerce artan kalabalıklarla doldurdu. Sonra gitti; bir günde, 23 Mart günü, 15,5 milyon oyla halkı unutan bu iktidara seçim rekabetinde onları rakipsiz bırakmayacağını gösterdi. Türkiye ve dünya siyaset tarihine geçecek bir demokrasi devriminin başlangıcını böylece ilan etti. Toplumun korkuları, kaygıları, umutsuzlukları, Saraçhane’den Maltepe’ye gün gün, adım adım cesarete, umuda, heyecana ve değişim iradesine dönüştü. Millet bir kez daha kaderini eline aldı ve istikameti bizzat kendisinin çizeceğini, teslim olmayacağını gösterdi.

Bu tavrı, bu duruşu, bu iradeyi sıradan ve geçici bir tepki olarak okuyanlar yanılır. Bu tavırda sadece benim tutuklanmama gösterilen bir tepkiden fazlası vardır. Millet; yapılanın sadece bana değil, kendisine karşı yapıldığını görmüş ve bu kirli oyunu bozmuştur. Ve oyunu bozmakla kalmamış, yeni hayatı da kurmaya başlamıştır. Bundan sonrasının nasıl olmasını istediğini de artık açıkça ilan etmektedir.

Milletimiz; bundan sonra kendisinden alınan yetkiyi daha fazla, daha uzun iktidar ihtirasları için kullanmak isteyenlerle yürümeyeceğini göstermiştir. Bu tehdidi savuşturduktan, bu darbeyi püskürttükten sonra beraber yol yürüyeceklerine de mesajını vermektedir. Bize söylediği en önemli şey kararlara artık daha fazla, daha etkin katılacağıdır. “Sen devletin ve iktidarların denetim mekanizmalarını ortadan kaldırırsan, kendini denetlenmez kılarsan, ben gelir seni dengelerim, denetlerim” demektedir. Artık bu yüzden; halkın seçimden seçime gittiği sandıklardan fazlasını düşünmeye, yeni katılım mekanizmaları kurmaya ihtiyacımız var. Yeni hayatımızda milletin kendi geleceğini tayin etme mekanizmalarını güçlendirmeliyiz. Etkin ve güçlü bir sivil toplumla, özerkleşmiş üniversitelerle, meslek ahlakı ve ilkelerine sadık objektif ve adil medyayla, etkin çalışan istişare ve müzakere mekanizmalarıyla güçlenen bir demokrasiye ihtiyacımız var. Halkın kararlara etkin olarak katılmasını sağlayan böyle bir ortam devleti daha da demokratikleştirecek ve güçlendirecektir. Daha demokratik bir devlet ise yıllardır özlemiyle yanıp tutuştuğumuz büyük kalkınma ve büyüme hamlesinin temelini oluşturacaktır.

Tüm bunlar özgürlükçü, çoğulcu, demokratik bir parlamenter sistemle mümkündür. Ülkemizi bir daha tek kişinin arzularına, ihtiraslarına teslim etmemek için denge-denetim mekanizmalarını tesis etmek, yurttaşlarımızın katılım kanallarını çeşitlendirmek ve güçler ayrılığını kesin ve net biçimde inşa etmek zorundayız. Tüm bunları adalet ve demokrasi devrimiyle yapacağız. Devletin asli sahibi olan millete karşı şeffaf ve hesap verebilir bir idareyi hep birlikte oluşturacağız.

Gerçekleştireceğimiz adalet ve demokrasi devrimiyle gençlerimizin dünyadaki tüm akranlarıyla rekabet kapasitesini artıracağız. Ülkemizin bugün karşı karşıya bulunduğu en büyük “beka sorunu” olan gençlerimizin ülke dışına göçünün önüne geçeceğiz. Yıllardır bu milletin imkanlarıyla yetiştirip, büyüttüğümüz evlatlarımızı başka milletlere değil, kendi milletine hizmet eden birer nefere dönüştüreceğiz. Onları sadece ülke içinde özgürleştirip güçlendirmekle kalmayacak; demokratik ve güçlü bir devletin inşasının temel aktörleri haline getireceğiz. Çünkü huzurlu ve zengin bir toplum ile eşit ve özgür yurttaşlar, ancak demokratik ve güçlü bir devlet eliyle hayat bulur. Tüm bunların garantisi ve sigortası ise adil ve medeni bir rekabetin gerçekleştiği çoğulcu, yeni nesil demokrasidir. İşte bu yüzden milletimiz ayağa kalkmıştır, demokrasi devrimini başlatmıştır. Milletimiz yeni hayatın doğum sancısıyla ayaktadır. Huzuru, refahı ve adaleti getirecek olan Cumhuriyeti, güçlü bir demokrasi ile korumak için ayaktadır. Her badirede küllerinden doğan bu aziz millet yeni bir doğum için ayaktadır. Milletimizi özgürleştirip zenginleştirecek, ülkemize medeniyet yarışında çağ atlatacak ve devletimizi yeniden saygın, güvenilir ve güçlü kılacak bir devrim yaşayacağız. Hiç kimsenin kaybetmediği, her vatandaşımızın kendini özgür, mutlu ve saygın hissedeceği bir devrim. Kimse merak etmesin, o günler yakın. Hem de sanılandan çok daha yakın!

 

Nefes

DAHA FAZLA HABER OKU