CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Türkiye'nin AB üyelik sürecine ilişkin olarak, "Seçimi kazandığımızın ertesi günü, ışık hızıyla Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirmeye başlayacağız. Türkiye özgür ve demokratik bir ülke olacak. Bütün yasakları kaldıracağız. Tam üyelik isteyeceğiz. Bize düşen prosedür kısımlarını çok hızlı yapacağız ve ilerleyeceğiz" ifadesini kullandı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Özel, Brüksel temaslarına ilişkin olarak, şunları kaydetti:
Dünya çok zorlu bir döneme girdi. Avrupa çok tedirgin. Avrupa, Ukrayna konusunda çok hassas, Filistin konusunda biraz daha az konuşuyor gibi. ‘Filistinliler buradan gitsin. Buraya yazlık yapalım. Otel işletiriz’ bu çok küstahça bir tavır. Bu yeni bir insanlık suçu. Buna en sert tepkiyi göstermek gerekiyor. Avrupa Amerika’nın müttefikliğine alışık. Avrupa’nın çok ciddi güvenlik kaygıları var. Bu süreç, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip Türkiye’yi ve önemini artırıyor. Biz bu süreci uzun süredir takip ediyoruz.
"Avrupa Birliği'ne girmek için hiçbir şey yapmıyoruz"
Avrupa Parlamentosu’nda konuşma yaptık. Cumhurbaşkanı adayını da hazırlayan CHP, meselelere nasıl bakıyor ve bize ne vaat ediyor, ne anlatıyor diye çağırıyorlar. Bugünün yakıcı gündemi ilgilerini çekiyor. 15-20 dakikalık sunum konuşmasından sonra bir saati geçen bir toplantı oldu. Nisan ayında Avrupa Birliği’nin Türkiye İlerleme Raporu’nu konuşacağız. Onu yazacak raportör, Nacho Sanchez ile yakın ilişki içerisindeyiz. Onunla görüştük. Karne perişan. Hiçbir şey yapmıyoruz. Her geçen gün geriye gidiyoruz.
"Türkiye oyun dışı kalmış durumda"
AB için mesela pandemide tedarik zinciri kırıldı, Türkiye’nin önemi arttı. Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirirseniz sizi alırlar. Türkiye tamamen oyun dışı kalmış durumda. Sadece statü olarak duruyor. 72 kriteri sağlayarak, serbest dolaşım alacaktık. Bunların 66’sını 2015-2016 yılında yerine getirdik. 6 tane kalmıştı. Kalan 6 kriterde bir adım ileriye gitmedik. Avrupalı olmak, demokratik bir ülke olmak, özgür bir ülke olmak, iktidarın niyeti değilmiş. Öyle olsa, CHP’nin onları rahatsız eden belediye başkanlarını hapse attırmazlar. Tweet atan akademisyeni, Bakırköy Cezaevi’nde 20 gün tutamazlar. Halk TV’nin gazetecilerini, Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'ı 34 gün içeride tutup, sonra ‘pardon’ diyemezsiniz. İçeride Hatay halkının seçtiği milletvekili var. Hepimizin canı, ciğeri Vera’nın babası Tayfun Kahraman içeride.
"Türkiye'yi sığınmacı deposuna çevirdiğiniz' dedim"
Erdoğan’a iki kez resimleriyle, her şeyiyle dosya verdim. Şimdi bunların yaşandığı bir ülkeyi arkada resmi görünen liderler, alıp da ‘gel bakalım sen de bizim üyemiz ol’ demezler. Ama Kopenhag Kriterleri’ni teker teker yerine getirirseniz, demokratikleşirseniz, basınınız, akademisyenleriniz özgürse, düşünce özgürlüğü varsa, hak ihlalleri yoksa, ülkede yaşayanların sorunları, konjonktüre göre sorun ya da değil diye kabul edilmiyorsa... ‘Kürt sorunu var’ deyip, sonra hiçbir şey değişmeden ‘yoktur’ demiyorsanız, her şeyi en ince ayrıntısına kadar vatandaşınız için düşünüyor, taşınıyor, tasarlıyorsanız ve onları mutlu yaşatıyorsanız, sizi bu ailenin içerisine alıyorlar. Yoksa bizim gibi maalesef gidip derdinizi anlatmak durumunda kalıyorsunuz. Göçmen krizi olduğunda, Suriye’den Türkiye’ye sığınmacılar geldiğinde o zaman Merkel, Erdoğan ile el sıkıştı. 6 milyon euro karşılığında bütün sığınmacıları Türkiye’ye hapsetti. Şu anda Türkiye’de 4,5 milyon sığınmacı var. Çünkü Türkiye, ‘geleni alacağım, size yollamayacağım’ dedi. Bu anlaşma, Avrupa’nın ilkelerine uygun değil. Bir sorun varsa, bunu hep birlikte üstlenmeliydik. Bir ülkeye parasını verip de sığınmacı sorunundan Avrupa bu kadar kolay kurtulmamalıydı. O zaman Türkiye’de 4,5 milyon değil, 400 bin sığınmacı olurdu. Geri kalanı da Avrupa Birliği’nin çeşitli ülkelerinde yerleşmiş olurdu. Günü geldiğinde hep beraber yollanırdı. Bunu hatırlatıp, ‘Bizi mahvettiniz. Avrupa Birliği açısından da ilkesiz bir iş yaptınız, Türkiye’yi sığınmacı deposuna çevirdiniz’ dedim.
"Türkiye özgür ve demokratik bir ülke olacak"
Gerçek müttefikler, oturur müzakere eder. Türkiye’yi sıkıntıya sokacak, zorda olan ekonomik durumumuzu da istismar ederek, Türkiye ile bir al ver pazarlığı yapmak yerine, gerçek dostlar gibi müzakere edelim ve sorunlara birlikte çare bulalım. Biz erken seçim istiyoruz. Erdoğan da ‘hadi’ dedi, çıktık seçime gittik. Haziran ayında seçimi yaptık, geldik. Onlara da tam şöyle söyledim. Seçimi kazandığımızın ertesi günü, ışık hızıyla Kopenhag Kriterleri’ni yerine getirmeye başlayacağız. Türkiye özgür ve demokratik bir ülke olacak. Bütün yasakları kaldıracağız. Kapınıza geleceğiz ve tam üyelik isteyeceğiz. Bize düşen prosedür kısımlarını çok hızlı yapacağız ve ilerleyeceğiz. O zaman gençlerin vize sorunu, hastamızın, gencimizin, akademisyenlerimizin, sanatçılarımızın vize sorunu diye bir sorunu yok. Çünkü artık Türkiye’nin Almanya, Fransa arasında sınırı yok. Hepsi Avrupa sınırları içerisinde olacak. İş insanlarımız, Avrupa’nın iş insanı olacak. Çalışanlarımızın işsizlik sorunu diye bir şey olmayacak. Avrupa’da genç nüfusa ihtiyaç var. Gençlerimiz için Avrupa’nın dört bir tarafı ne zaman isterlerse eğitime gidebilecekleri, ne zaman isterlerse tatil yapabilecekleri, çalışabilecekleri ve dönebilecekleri büyük Avrupa ailesinin bir parçası olacağız.
"İstanbul İl Başkanlığı'nda 'Şanslı' isimli kedimiz var, bir ona dava açmadılar"
Buraya gelirken bana CHP İstanbul İl Başkanımız Özgür Çelik eşlik etti. Özgür Çelik’in kendisine dava açtılar. Görev yaptığı il başkanlığı binamıza dava açtılar. İstanbul İl Kongremize dava açtılar. İstanbul İl Başkanlığı binamızın girişinde bir kedimiz var, ismi ‘Şanslı’. Bir Şanslı’ya dava açmadılar. Suçumuz ne? 31 Mart’ta AK Parti’yi hem de ikinci kez ve güçlü bir şekilde, her iki İstanbulludan birinin oyunu alarak yenmek. Türkiye’de yaşanan bu süreç, Avrupa’da çok yakından takip ediliyor. En çok soru bu konuda geldi. Ekrem İmamoğlu’na beş siyasi yasak istenmesi. Davalar hakkında, ‘Nedir davalar’ dendiğinde, inanamıyorlar. 31 yıl önce alınmış diplomanın iptali için uğraşıyorlar dedim. Hem kaygıyla hem acı acı gülerek takip ediyorlar. Çünkü ‘Demek ki Erdoğan bundan sonra demokratik yollardan seçim kazanamayacağını anladı. Bundan sonra kazanmak için bunlara yelteniyor’ diye bakıyorlar.
"Tek adam rejimlerinin yönettikleri ülkelere benzeyerek, Avrupa'ya derdini anlatamazsın"
Biz, Türkiye’nin AK Parti ve Erdoğan’dan ibaret olmadığını, Türkiye’de yapılan son anketlerde Avrupa Birliği’ne giriş talebinin en son yüzde 68 olarak ölçüldüğünü, yüzde 25’lere kadar geçmişte gerilemiş bir talebin yükselmesinde, Türkiye’nin demokrasi ihtiyacının ve Avrupa değerlerine olan bağlılığının, çağdaş, uygar, zengin bir ülke olmak istemesinin olduğunu, bunun temsilcisi olduğumuzu ısrarla ve sabırla anlattık. Türkiye açısından büyük fırsatların olduğu bir dönem başlıyor. Ama bu fırsatı değerlendirmek için demokratik olmak lazım. Avrupa’ya benzemek lazım. Öyle üçüncü dünya ülkelerine, tek adam rejimlerinin yönettikleri ülkelere benzeyerek, gazetecileri, akademisyenleri alarak, belediye başkanlarını tutuklayarak, milletvekillerini hapiste tutarak olmaz. Buraya derdini anlatamazsın o zaman.
"Sen ne Başkomutanısın?
Özel, Kara ve Deniz Kuvvetleri Komutanları, Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanı tarafından kendisi ayrı ayrı manevi tazminat davası açılmasına ilişkin olarak şu değerlendirmeyi yaptı:
Bir kere Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı onlara da açtırmış. Ben konuşmamda diyorum ki, Genelkurmay Başkanı ve Milli Savunma Bakanına sözüm yok. Onların gayret sarf ettiklerini biliyorum ama öbür ikisi, bu teğmenleri yakan öbür ikisi. ‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’ dediler diye ordudan birilerini atarsanız, siz bu orduya en büyük kötülüğü yaparsınız. Çünkü, bu ordunun kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Şimdi diyor ya ‘Başkomutanım...’ Sen ne Başkomutansın? TBMM adına temsil görevi yapıyorsun. Sen ana muhalefet liderine ‘Ayağını denk al. Denk getirmesini biliriz’ dersen, AB fotoğrafında yer alamazsın. Çünkü onların ülkesinde böyle bir siyaset dili yok. Bu bir tehdit dili. Böyle bir işin parçası olduğum için utanıyorum.
"Bin dava açsalar, geri adım atmam"
Bu ülkede ilk kez hava, kara, deniz harp okullarının birincileri kadın olmuş. Bu Cumhuriyet rüyasıdır. Sen bu kadınlardan birinci teğmenini alacaksın, ‘Mustafa Kemal’in Askeriyiz’ dedi diye ordudan atacaksın. Bu Cumhuriyet’in kabusudur. Bu ülkenin ebedi liderine ve ordunun başkumandanına sadakat bildiren teğmeni ordudan atmak demek, bu ülkenin genleriyle oynamak, bu ülkenin ana kolonunu kesmek demektir. Bu ülkenin bir sürü kolonu var. Her biri çok kıymetli. Ama ana taşıyıcı kolon, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Onun kurduğu Cumhuriyet’tir. Bu ülkede yüzde 95 Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bağlılığını, sevgisini bildirirken, sen bunu söyleyen teğmeni atarsan, ana kolonu kesersin. Sonra bu bina niye çöktü diye karşısına geçip ağlarsın. Ben o binayı çökertmesinler diye mücadele veriyorum. Yoksa kavga etme niyetinde değilim. Teğmenler nerede olmak istiyorlarsa, orada olurlar. Biz onlara sahip çıkarız. Biz iktidara geldiğimizde, bu teğmenler kayıpsız orduya dönecek. Onları atanlar da ordudan ayrılacaklar. Emekli olacaklar. Bunu bir değil, bin dava açsalar, ordudaki her bir asker ve personel adına dava açtırsa, bu noktadan geriye bir adım atmam. O teğmenlerin duruşu, Cumhuriyet’in taşıyıcı kolonudur. Onlara saldırmak kolonu kesmektir.
"128 milyar dolar rezervimiz gitti, yerine konacak diye bütün memleketin anası ağlıyor"
Mehmet Şimşek enflasyonu düşünmeye geldi. 2,5 yıldır patinaj yapıyoruz, enflasyon aynı yerde şu an. Avrupa’daki liderlerle de enflasyon meselesini konuştuk. Covid’den sonra bütün dünya enflasyon korkusu yaşadı. Bütün dünya faizleri enflasyonun üstüne taşırken Erdoğan, inadına faiz indirdi. O indirdikçe iki şey oldu: Fiyatlar fırladı çünkü para eriyor, herkes ev almaya saldırınca ev fiyatları fırladı, ev fiyatları pahalılanınca kiralar fırladı. ‘Döviz alayım’ diye dövize yöneldiler; dolar 4 liralardan önce 20 liralara doğru, sonra 40 liralara doğru gitti. Önce 8 lirada tutmak için, olmadı 12’de, olmadı 16’da, 20’yi geçmesin diye 128 milyar dolar rezervimiz gitti. Yerine konacak diye bütün memleketin anası ağlıyor şimdi. O süreçte devletin rezervleri eridi ve ekonomide yapabilecek bir şey kalmayınca enflasyon fırladı gitti.
"Beklenti enflasyonu gerçekleşmemiş diye cezasını niye emekli, asgari ücretli çeksin!"
Bugün TÜİK diyor ki, ‘Yıllık enflasyon yüzde 40’, ENAG da diyor, ‘80.’ Geçen sene bugün aldığın 50 liralık mal, 70 lira olduysa TÜİK haklı, 90 lira olduysa ENAG haklı. Gidiyorum pazara, geziyoruz. Pazardan çocuğuna üst baş alana diyor ki, ‘500 lira.’ ‘Geçen sene kaç paraydı’ diyorum; 200 diyen var, 250 diyen var. Yüzde 100’ün artında fiyatı artan hiçbir şey yok. Eskiden Erdoğan şöyle söylüyordu, ‘Asgari ücretlimizi, emeklimizi enflasyona ezdirmedik.’ Bu şu demek: ‘Enflasyon oranında zam verdik.’ Bu iyi değildir çünkü enflasyon Türkiye’de gerçek hesaplanmadığı için insanların maaşından para çalınıyor. Ayrıca refah payı vermeniz lazım ki ekonomi büyürken sen yerinde sayarsan gerçekte küçülürsün. Bu sene çok daha fena bir şey yaptılar; gerçekleşen enflasyonu değil, beklenti enflasyonuna göre zam verdiler. Beklenti enflasyonu, senin beklentin. Gerçekleşmemiş, becerememişsin; cezasını niye emekli, asgari ücretli çeksin!
Özel, AK Parti Genel Başkanvekili Mustafa Elitaş'ın "Maaşlara zam yapıldığında kimse tasarruf etmez" açıklamasına şu tepkiyı gösterdi:
Allah akıl, fikir ve birazcık vicdan versin. Tok açın halinden anlamaz, bu o. Kendisi öyle bir durumda ki; istediğini alabiliyor, harcayabiliyor, yiyor, içiyor ve tasarruf edebiliyor ya sanıyor ki asgari ücretli o durumda. Bir kere senin malınla, aldığın maaşla asgari ücretlinin durumu bir mi? Asgari ücretliye 17 bin veriyordun, 22 bin lira yaptın. 22 bin lirayla Tayyip Bey'e de uyduysa 3 çocuk yaptıysa 5 boğaz doyacak. Sırf çay-simit versen yetmiyor bu para. Bunun ev kirası var. İstanbul’da 22 bin lira veriyorsun ‘Bir de kira ver’ diyor. Kümeste otursa 12 bin lira verir, kalan 10 bin liraya da o çocuklar doyacak, giyinecek, okula gidecek. Akıl alır gibi bir mesele değil. ‘Ben buna fazla maaş verirsem bu yatırım yapmaz’ diyor. Ne yatırımı, adam çocuklarını aç yatırıyor. Burada bir vicdan meselesi var, siyaset meselesi falan değil.
"Aday değilim, en doğru adayı belirlemenin güvencesiyim"
Özel, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayını belirleme sürecine ilişkin olarak, "AK Parti artık iktidar partisi olmanın dışında halktan kopmuş, bir yönetenler zümresine dönüştü. Bu yüzden en hızlı şekilde sandığın gelmesi, vatandaşın bir karar vermesi gerekiyor. Onun için CHP olarak bir erken seçim süreci başlattık. Kendimiz de ‘Erken seçimin adayı, erken belirlenir’ diye sandık başına gideceğiz. Bütün üyelerimizle birlikte adayımızı belirleyeceğiz ve vaatlerimizle, kampanyamızla erken seçim sandığını önümüze getirmek için ne gerekiyorsa onu yapacağız. Cumartesi, pazar günleri 10-12 ili gezerek, CHP’nin üyelerinin en yoğun olduğu illerden başlayarak ön seçim sürecini yürütecek. 1 milyon 750 bin üyeye çıktık. 1 milyon 520 bin kişiyken çağrı yapmıştık, ‘Baba ocağına gelin, kapılar açık. Gel, seç, tarihe geç’ deyip üyeliğe davet yapmıştık. Şubat ayı boyunca 230 bin üye geldi. 23 Mart’ta 230 bin yeni üyemizin de katılacağı dinamizmle sandık başına gideceğiz. 15 Temmuz akşamı tanklar sokağa çıktığında ‘Hükümetin arkasında biz varız, darbenin karşısındayız’ demiş partiyiz. Biz sandıktan başka bir şey bilmeyiz çünkü bu ülkeye sandığı getiren biziz. 23 Mart günü Türk baharında milyonlarca kişi sandığa gideceğiz adayımızı belirlemek için. Kendim aday değilim, en doğru adayı belirlemenin güvencesiyim. Aday belirleme sürecinde bir partinin genel başkanı kendi adaylığını düşünüyorsa zaten ilan ediyor, oluyor. Artık gelecekte kimse Cumhurbaşkanı adayını belirlerken ‘Ben karar verdim, böyle olacak’ demeyecek. Göreceksiniz, bundan birkaç seçim sonra bütün partiler bu yöntemi benimseyecek" ifadesini kullandı.
"39 milletvekili verilirken kalemi elinde tutan arkadaş, Adnan Beker’in gelmesine laf ediyor"
Ankara Milletvekili Adnan Beker'in CHP'ye katılımına parti içinden itirazların yükselmesini de Özel şöyle değerlendirdi:
Adnan Beker’i Mansur Bey'e çok yakın biri olarak biliyoruz. 6 ay önce Mansur Bey, ‘Adnan gelebilir’ demişti bana. Sonra Adnan Bey'le birkaç kez görüşüldü. Adnan Bey'in geçmişteki birtakım söylemlerinden dolayı ‘Biraz izleyelim’ dedik parlamentoya devamıyla, grubumuzla ilişkileriyle. Mansur Bey'le samimi, rozeti takarken dedim ki, ‘İkinci bölgede bolca çalıştırın’. Elbette herkes kendisinden kefil de ben anlamadım hangi bağlamda, nerede söylenmiş ama onların arasında bir sorun yok. Adnan Bey geçen anlattı, ‘Televizyon yayınında gazeteci çok sıkıştırınca kızdım, söyledim’ diyor, yemin billah ediyor, ‘Aslında vermiştim’ diye. ‘CHP’ye geleceğim’ diyene ‘git’ diyecek bir durumumuz bu parlamento denkleminde yok. Çünkü Adnan Beker’in gelmesine bozulan arkadaşlar, 14 Mayıs seçimlerinde CHP listelerine kimler girdi, o zaman hiçbir şey demiyorlar. O gün listede 39 milletvekili verilirken kalemi elinde tutan arkadaş, Adnan Beker’in gelmesine laf ediyor. Bağımsız kalmış 6 aydır, 7 kere AK Parti’den teklif gitmiş, ‘Muhalefet oylarıyla seçildim, duruyorum’ demiş. Bizimle birlikte çalışacak, mücadele edecek. Biz rozeti takacağız, arkadaşlar ‘Doğru olmaz’ diyor. Hatasıyla sevabıyla oluşmuş parlamento bu ve buradan iktidar yürüyüşü çıkarmaya uğraşıyoruz ve onun için de her şey güllük gülistanlıkmış diye düşünmesin. Gün gelecek o bir milletvekili önümüze bir anayasa değişikliği getirmeye kalkıldığında vatanı kurtaracak.
"Meclis zemininde bir komisyon eliyle, Türkiye’nin demokrasi sorununu çözecek demokratikleşme paketinin yürütülmesi gerek"
Özel, Abdullah Öcalan'ın çağrısının ardından yaşanan gelişmelere ilişkin olarak, şunları kaydetti:
İsmi yok, ‘Süreç süreci.’ Birbirini tehdit etmek yerine ‘Dur daha halay çekeceğiz’ demeleri kötü bir şey değil. Sayın Bahçeli ve Erdoğan’dan samimi özeleştiri ve helallik isterim CHP’liler adına. Biz geçmişte DEM’le el sıkışıyorduk. Sayın Bahçeli, Sayın Erdoğan ‘DEM’lenme, terör ittifakı, teröristlerle işbirliği yapıyorsun’ diyorlardı. Cumhurbaşkanı adayı çıkarmışız, DEM Parti’nin Cumhurbaşkanı adayı yokmuş, üyeleri CHP’nin adayına oy vermiş diye Kandil’de montaj video yayınlattı bunlar. Şimdi bu sözleri söyleyebiliyorsanız CHP’den helallik istenecek çünkü bize çok yanlış yapıldı. ‘Sözü susturursan silahlar konuşuyor’ dedik, şimdi o noktaya geldi Türkiye. O yüzden CHP’nin dediği nokta çok önemli ama bu süreçte gözünü bağladın milletin, eliyle ne olduğunu anlamaya çalışıyor.
Meclis zemininde tam yetkili komisyon eliyle, hızlı şekilde Kürt sorununu çözecek ve daha ötesinde Türkiye’nin demokrasi sorununu çözecek bir demokratikleşme paketinin tıkır tıkır yürütülmesi gerektiğini düşünüyoruz. O komisyona şehit aileleri, gaziler, mağdurlar davet edilmeli ve onların rızası alınmalı. 140’a yakın şehit ve gazi derneğini ziyaret ettik, dedikleri şu, ‘Biz yandık, başka analar yanmasın ama samimiyet olsun, kandırmaca olmasın, bu iş siyasete alet olmasın.’ Bu çok büyük bir yüce gönüllülük. Bu ailelerin rızasının alınmasını gerektiğini söylüyorum.
"Türkiye’nin çok büyük bir demokratikleşme adımıyla bütün sorunları ortadan kaldıracaksa buna da olanak tanımak lazım"
Hepimiz biliyoruz ki Öcalan’la devlet sürekli temas halinde. Bundan da her şeyi bilen Erdoğan’ın haberi var. Neredeyse 1,5 yıldır Öcalan’la devlet görüşüyor. Erdoğan adım adım bu işleri biliyor ve takip ediyor. Bu görüşmeleri yapan heyetin Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan’a sunumundan sonra Bahçeli harekete geçerek bir süreç başlattı. Erdoğan da ‘Uzatılan eli havada bırakmayın’ diye o sürecin gerçek sahibi olduğunu belli etti. Ama bu sürecin kendilerince risklerinden dolayı ‘Devlet Bey'in partisinin oyu 4-5 bandında, ondan kaçan bize gelir. Sürecin siyasi riskini Devlet Bey'e verelim, Tayyip Bey'i hasarsız tutalım’ diye bakarsa herkes, bu sorunları kimse çözmez. 2015’te Tayyip Bey şu hatayı yapmıştı: ‘Bu iş iyiye gidecek, başkasıyla paylaşmayayım, kimseyi ortak etmeyeyim’ demişti ve ardından büyüt felakete dönüştü ve Hendek olaylarında neler kaybettik. Bu geldiğimiz süreçte Erdoğan işin esas sahibi ama siyaseten kenarda durarak izliyor. Burada işe sahip çıkacaksan çıkacaksın, bütün sorumluluğu alacaksın. Biz de ana muhalefet, gelecekte Türkiye’yi yönetecek parti olarak sorumluluğumuzu alacağız.
Bir sihirli değnek var, Devlet Bey'e değdi, Devlet Bey'in ‘Terörist, kapatılmalı’ dediği, selam vermediği DEM Parti’yle el sıkıştı, şimdi halaya duruyor. Aynı sihirli değnek, Öcalan’a değmiş. O da yaptığı açıklamayla 1970’lerin sonunda kurduğu, bu güne kadar çözülmemiş bu sorunla ilgili PKK’ya ‘Teslim olun’ diyor. O kadar silahlı unsur falan hepsi teslim olacak, sonra böyle kalacak öyle mi? Çocuklar inanırsa buna, bizim de inanmamızı bekleyin. Sihirli değnek dokunacak Kürt siyasetçiler serbest kalacak, şunlar düzelecek... Anayasa değişikliğinde yokuz. Bu sihirli değnek değil, Erdoğan’ın hepimize vuracağı en son değnek olur. Demokrasilerde sihirli değnek olmaz. Devlet Bey, Selahattin Bey'le telefonda görüşmüş. Düne kadar Selahattin Bey'i ziyarete gidenleri vatan haini ilan ediyorlardı ama kıymetlidir telefonda görüşmesi. Ben de Başak Hanım'la konuştum, ‘Çok iyi bir gelişme bu’ dedim.
Bu işi baltalamak istesek, siyasete alet ederek oradan rant çıkarmak istesek çok verimli bir alan var çünkü şeffaf olmadıkları için verecekleri cevaplar falan... Suriye’de Kürtleri de Türkleri de, Arapları da Dürzileri de, Sünnileri de Alevileri de kapsayan önce bir geçiş hükümeti kurulmalı, hızla bir anayasa yapılmalı. O anayasa altında Kürt’ün de Türk’ün de, Arap’ın da Dürzilerin de güvence altına alınması ve demokratik seçimlerle Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunduğu bir demokratik Suriye inşa edilmesi lazım. Yapılan çağrıdan sonra DEM’den ve Suriye’den gelen açıklamalar, ‘Bu bizi kapsamazdı ama Erdoğan ve AK Parti kaynakları mutlak kapsadığını söylüyor. Demek ki yapılan görüşmelerde çağrının dört yere; Türkiye’ye, Avrupa’ya, Suriye’ye ve Irak’a yapılması konuşulmuş ve bu süreçte de başka şeyler de konuşulmuş. Bu çağrı bu şekilde yapılmış üzerinde mutabakata varılmış bir metin okunacağına göre. Bu metnin Türkiye’yi kapsadığını söylüyorlar, demek ki daha yapılan müzakereler var. Bunu görmek lazım. Bunun Suriye’deki yapıyı da, Türkiye’yi de kapsayacak, Avrupa’ya da seslenecek bir çağrı, Türkiye’nin çok büyük bir demokratikleşme adımıyla bütün sorunları ortadan kaldıracaksa buna da olanak tanımak lazım.
“Allah akıl fikir versin”
Ticaret Bakanlığı'nın 'Kent Lokantası' yayını için gastronomi yazarı Vedat Milor'a soruşturma açmasına tepki gösteren Özel, “Lokantada bir çorba içiyorsunuz. Onun yarı fiyatına Kent Lokantaları’nda dört kap yemek var burada. O parayla zaten bu insanların, gidip yarım çorba içmesi mümkün değil. Kent Lokantaları’nın reklama ihtiyacı yok. Var gücüyle arkadaşlarım yenilerini açmaya çalışıyor. Sen emekline evde ya da dışarıda ihtiyaç duyduğu zaman karnını doyuracak imkanı yaratmayacaksın sonra Kent Lokantaları övüldü diye soruşturma açacaksın. Allah akıl fikir versin” diye konuştu.
Özel, erken seçim tartışmalarına ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu:
Seçim bugün de olsa cesaretimiz var. O gün de olsa cesaretimiz var. Bugün karşımıza çıkamayanlar, 2,5 yıl vadeli efelik taslamasınlar. Gelirler, şimdi seçim yaparlar olur. Erdoğan aday olsun diye 5 ay öne alalım... Ne alacağız öne. O gün bekleyen adayını da belirlesin. Elitaş adaysa, Hakan Fidan adaysa şimdiden açıklasın. Öyle Erdoğan’ın arkasına sığınıp, bize ateş etmesinler.
“Adayımızdan daha çok koşacağız”
Samimi bir birlikteliğin içindeyiz. Üçümüzün de bir tane ortak hedefi var. Türkiye’yi selamete kavuşturmak. Bunun için sağ salim sandığı getirmek. Ne kadar erken, o kadar iyi. Ben aday değilim. İki arkadaşımızın ismi ön plana çıkıyordu. Bu meseleyi birlikte konuştuk. Sahadaki, sokaktaki heyecanı görüyorsunuz. Biz yapacağımız ön seçimle 23 Mart günü, adayımızın arkasına en az bir milyon kişi geçeceğiz. Biz 1 milyon 700 bin kişi mesuliyet alıp, adayın arkasına geçip, adaydan daha çok koşacağız. Böyle bir sorumluluğumuz var. Sürecin başarılı olacağına inanıyoruz. Bir otoriter, popülist lider nasıl yenildi ve iktidar gönderilip, yerine demokrasi yeniden nasıl kuruldunun kitabı yoktu. Onu biz hep birlikte yazacağız.
ANKA