DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Habertürk'te barış süreci ve İmralı ziyaretlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Önder'in açıklamalarından satır başları şu şekilde:
Devlet Bey bire bir insan ilişkilerinde şu siyasi yaşamda gördüğüm haza en zarif insanlardan birisidir. Aslında insanlar da buna tanık oldu. Fakat hafıza-ı beşer nisyan ile malul. Efendim Ahmet Türk cezaevine alındığında açık açık beyan ederek; yani 2016-17 gibi tarihti. Orada gazetecileri topladı, Ahmet Bey'in behamahal tutuksuz olarak yargılanmasını söyledi. Nitekim bu iddiasının arkasında durdu. Nitekim Ahmet Abi'nin sağlık sorunları vardı, hala vardı. İmrali'ya gelirken ona bir dinamo oldu. Ahmet Bey tutuksuz yargılanmaya başladı. Daha önce değişik adlarla kurduğumuz partilerin milletvekilleriyle her vesileyle tokalaşan, halini hatırını soran, yakınını kaybettiğinde taziye için mutlaka arayan ama siyaseten en sert şekilde tartıştığımız bir rakimizdi. Fakat bu asaleti Devlet Bey'den başka pek kimseden görmedik. Kendim cezaevine girdiğinde, Pervin Hanım üzerinden bana 'geçmiş olsun' mesajı göndermişti. Yapabileceği bir şey olup, olmadığını sormuştu.
"Bu meselenin Devlet Bey'le çözüleceğini söylemiştim"
Bu konuda farklı görüşüm vardı. 11 yıl önce dile getirmiştim. Birinci çözüm süreci sarsıntıya uğramıştı. O zaman bu meselenin Devlet Bey'le çözüleceğini söylemiştim. Bu işte ciddiyet ve samimiyet iki altın anahtar. Yaptığınız iş büyük iş. Canlar sözkonusu. Bir canın bütün dünya bir araya gelse giden canı geri getirmek mümkün değil. İkincisi zaman, taklidi yok. Akıp gider. Bıraktığı tahribat bir yanda. Böyle büyük işe kalkışanlar bununla doğru orantılı ciddiyet ve samimiyetin sahibi olmalılar. O anlamda bu lafı söyledim. Biraz da tanıdığım için Devlet Bey'i söyledim.
Bahçeli arayıp "daha barış halayı çekeceğiz" dedi
Bahçeli'nin çıkışı olduğunda biz sayın Cevdet Yılmaz, sayın Ahmet Türk, ben, sayın Bekir Bozdağ ve sayın Abdülhamit Gül'le beraber Şenyaşar ailesinin barışına vesile olmuştuk. Bunun yemeği yapılacaktı. Onun biçimi, yeri, zamanına dair toplantı halinde Meclis'teydik. Birdenbire ortalık kalkıştı. Korumaları Cevdet Bey'e telefon getirdi. Bekir Bey'i aramaya başladılar. 'Efendim sayın Bahçeli konuşma yapmış' dediler. Tutanakları geldi, okuduk, sarsıcı bir konuşmaydı. Defalarca okuduk, videosunu seyrettim. Onun üzerine o toplantı akamete uğradı. Ahmet Türk'le benim odama geçtik. 'Başka zaman toplanırız şu an büyük bir şey gelişti' dedik. Odama oturduk, ilk defa asistan arkadaşım aradı 'Sayın Bahçeli'nin makamından arıyorlar, görüşmek istiyor' diye. 'Buyrun bağlayın' dedim. Diafona aldım, Ahmet Abi de dinliyordu. Sağlığımı sordu, ben de onun sağlığını sordum. 'Barışı görelim ondan sonra Allah emanetini alsın' dedim. 'Olur mu efendim daha barış halayı çekeceğiz, kendinize kondurmayın' dedi. "Çiviyi arşı alaya çaktınız, henüz değerlendirmeye boyumuz yetmiyor" dedim. Ahmet Abi ile sohbet ettiler. Karşılıklı kapattık. Sonra kendisini ziyaret ettik.
Benim bu görüşmeyi Devlet Bey açıklamadan açıklamam saygısızlık olur. İzlenimleri aktarabilirim. Kapı kapandıktan sonra iki farklı siyasi partinin mensupları değil de köy odasında toplanmış, birbirine azami saygı ve özen gösteren, özellikle Ahmet Abi ile Devlet Bey'i kast ediyorum, iki bilge kişinin hasbıhal etmesini izledik. O an çok önemli andı. Kürsülerde dinlediğimiz sloganize olmuş düşüncelerin arka planı, kaygıları, istekleri, reddiyeleri, talep ettiği, tahayyül ettiği şey hakıkında coşkusunu, kararlılığını orada gördük. Üçümüz de saygıyla ayrıldık. Kendisi de büyük bir özenle, saygıyla ağırladı ve uğurladı.
Dinleyenler de bilsin. Zannediyorlar ki perde arkasında çok büyük şeyler olmuş. Erbakan rahmetli ile sayın Demirel'in anekdotu var. MC koalisyonu yıkıldı, yıkılacak, sekeratta kadayıfın altı kızardı kızaracak. Gözler Demirel ile Erbakan Hoca'nın buluşmasına kilitlenmiş. İçeri girdiler. 1,5 saat sonra çıktılar. Tek bir açıklama yapılmadı. Onlar aynı mektep arkadaşları. Daha sonra perde arkası anlatıldı. Sayın Erbakan rahmetli girdiğinde 'Süleyman o kadar yorgunum ki, şu divana biraz uzanıp, uyuyayım' demiş. 1 saat uyumuş. Özellikle televizyonlarda vleda saplı herşeyi bilen insanlar çok komplo teorileri üretiyorlar. Bizim içinde olduğumuz hiçbir şeyde örtülü, gizli, saklı, pazarlıklı ne kendimize ne muhatabımıza yakıştırırım. Çünkü suç işlemiyoruz. Çok ulvi amaç için bir araya gelmişiz. Neyini gizleyececeğiz? Bir can bile sözkonusu ise pazarlıktı, karşılığında şuydu, haya ederim öyle bir şeyin içinde olursam. Ne kendime ne evladıma ne arkadaşlarıma ne bu topluma hesabını veremem. Rutin güçlükler var. Türkiye'nin en büyük meselesinden bahsediyoruz. Sayın Öcalan'dan kiminle görüşmek ister meselesi iletildi. Pervin Hanım'la beni işaret etmişti.
"Özel'in yaklaşımına ve gayretine teşekkür etmek boynumuzun borcu"
Sayın Özgür Özel'e ben söylemiştim. Yeterince anlatamamışım sanırım. Bu arada sayın Özgür Özel'in yaklaşımı, duyarlığına, temkinli şerhlerine, gayretine teşekkür etmek boynumuzun borcu. Bu meselede kendisini gayet duyarlı, sorumlu yaklaşım içerisinde gördük her zaman. Ben bunun böyle adlandırılacağını bilmeden, bu bir süreçtir, her zaman kapı arkası diplomasisi yürür. Hini hacette lazım olacak mekanizmalardır bunlar. Milletvekili olduğum günden beri partiden arkadaşlarımın beni davet etmesi, yeni bir süreç olmalı, partinin iki hafızası, bir arkadaşımız cezaevinde, birisi yurt dışında. Sayın Balüken ve sayın Demirtaş'a selamlarımı göndereyim. Sağlığım elverişli değildi. Geldik görüştük. Bu süreç olarak adlandırılamaz. Süreç iki taraf iradi olarak bir şeyi açıklar, onun adına süreç denir. Bu ilişkiler 1 yıldır yürüyordu dedim, Özgür Bey süreç gibi algılamış onun vebali ve sorumluluğu benimdir.
İmralı görüşmelerinde neler konuşuldu?
Bir görüşme ritüelimiz oluşmuştu. Normalde kendisi tokalaşır ve yer gösterir. Araya 10 yıl girmişti. Birbirimize sarıldık. Normalde böyle bir insan değildir, tokalaşır. Sarıldık, oturduk. Sağlığımı, cezaevi dönemimi ve arkadaşları sordu. Normalde biz bir aktarım yaparız. Dışarıda gelişmeleri anlatırız. Pervin Hanım başlar, sonra ben aktarırım. Sonra kendi fikirlerini söyler. Devlet yetkilileri de orada oturur. Zaman zaman sayıları değişir. Bu sefer bizi durdurdu. 'Zamanımızı verimli kullanmamız lazım, merak ettiğim, soracağım şeyler var, aktarım yapmak istediğiniz farkındayım, bu sefer sadece ben konuşayım, daha sonra onları aktarırsınız' dedi. Küçük müdahalelerin dışında mevzuya dahil olmadık. Şunu anlattı; mektubunda açıkladığı şeyin tarihsel, sosyolojik arkaplanını anlattı. Böyle bir şey yapmak istediğini. Bunun tarihsel olarak niçin gerekli olduğunu, felsefi olarak zemininin ne olduğunu, tarihsel olarak nereye yaslandığını gerekçelendirerek sondu.
Aslında Öcalan birinci çözüm sürecinde de bu noktadaydı. Oraya girersek uzun sürer. Bir yakınmamı söyleyeyim; insanlar çok vicdansızlar. Birinci sürecin akamete uğraması hakkında binbir türlü tezvirat; yani bunu bir anne de izliyor. Evlatların canı üzerinden biz ya da başkaları böyle bir şey yapar mı hassasiyetine dikkat etmeden, bu ülkenin trajedisidir; eğitim sorunludur dersane açılır, sorun olan alanı ekmeğe bağlarsın. Burada tarihsel arkaplanı olan devasa mesele vardır. Tedbirler gelişirken kendi sektörlerini oluştururken bir müddet sonra elinde vledalı herşeyi bildiğini sanan insanlardan tut silah kaçakçılarına kadar ekmeğe bağlanır. Bu mesele bağlanırlar, artık ekmeği olmuştur. Herhalde ufak ufak yaşlanıyoruz ondan mıdır nedir; insanın midesi kaldırmıyor. Bir halkı gözönüne getir, doğuştan sahip olduğu haklarını kullanmıyor, kullandırtılmıyor. İnsan devleti kendisinin devleti olarak görse savaşır mı? Bunları düşünmeden kolaycı departmanlara yerleştirir. İtiraz etmek yok, yaftalama var. Konforlu bir alan ortaya çıkıyor ve aklı selim ortadan kayboluyor. Çatışmalı süreçler kalbimize, gözümüze ve kulağımıza hasar veriyor. Kalp nasır bağlıyor, göz görmez, kulak işitmez oluyor. Böyle bir zamandan geçtik.
Öcalan'ın Bahçeli'nin çıkışını nasıl karşıladığını aktardı
İlk görüşmede fesih ya da başka bir şey anlatmadı. Bu işi gerçekten kendisinin niye bu ihtiyacı hissetiği. Bir dünya, bölge, ülke analizini tarihselliği ile birlikte günümüze getirip tartıştı bizimle. Bahçeli'nin konuşmasıyla ilgili 'Ciddi bir insandır, ne kast ediyor, bunu anlamaya çalıştım, sonunda çözdüm, sorumluluk sahibi, vicdan sahibi, ben de buna çok yüksek kıymet biçtim" dedi. "Yaklaşmakta olan, uluslararası ve bölgesel ölçekte bizi bekleyen akıbeti, faturasını, toplumsal maliyetini bizi ve çocukların ödeyebileceği ferasetini gördü ve buna yüksek değer biçtim" dedi.
Sayın Mesut Barzani de ilginçtir '3 gün düşündüm' dedi. AK Parti de muhtemelen düşündü.
"Bu işin hiçbir şartı yok. Bunu bütün şerefimle söylüyorum"
Sayın Bahçeli Meclis'te gelsin konuşsun, demişti. Dediğinden ricat edecek seciyede bir insan değil. Hep arkasında durdu. Sayın Öcalan dedi ki 'onu çok zorluyorlar, onun işini güçleştirmeyelim, ben Meclis'e gelmeyeyim, orada siz varsınız, ben buradan konuşurum' dedi. Bir talebi oldu mu? Hayır ve asla! Bu işin hiçbir şartı yok. Ön şart ya da sonrasında bir şart yok. Bunu bütün şerefimle söylüyorum. Ben de ömrünü bu işe vakfetmiş bir barış emekçisiyim. Bu ugurda toprağın altına giden insanlar, yıllarca zindanda kalan, aşını, işini sağlığını kaybedenler var. Memleketin hassasiyetinin hepsini aynı kantarda tartarsak. Kürtler de soruyor. Birlikte kuracağız bu barışı. Birbirimizin ufkuna bakacağız. Bunun başka yolu yok. Şerefim üzerine temin ediyorum ki, bu işin pazarlığı ya da şartı yok. Ben de bu lafı kolay kolay kullanmam. Yarın gök kubbe altında ayan olmayan hiçbir şey yok.
Peki ne var? İşin gerekirlikleri var. Bu adım atıldı. Bir bölümün sonucuydu çağrı metni. Çağrı bir şeyin başlangıcı gibi algılanıyor. Bir anlamda başlangıcı bir anlamda bir kısmının bitimi. Bundan sonra teknik, altyapı, hukuki, siyasi birtakım enstüramanlara ihtiyaç var. Bunu devlet yetkilileri sayın Öcalan'la konuşmuşlardır. Bunlar da bu sürecin şartı değildir ama gereğidir. İlk aşama başarıyla tamamlandı. İlk aşama bu işin yüzde 50'sinden fazlasıdır. Kıymetli, stratejik, hayati olan en önemli kısmı burasıydı diyelim. Herkes bir irade beyanında bulundu. PKK, sayın Öcalan, güç kuvvet veren ülkeler irade beyanında bulundu. Devlet, hükümet nasıl karşılayacağına dair irade beyanında bulundu. Bundan sonrası bu süreci birlikte örme zamanı. 'Ben bunu yaptım, sen de bunu yap' diye ortalıkta çağrı enflasyonu var. Bunu da konuşacağız."
"Hükümet de devlet de o paragrafa itiraz etmiyor"
Bu iş ağır sorumluluktur. Çoluk çocuk işi değil. Bu insanlar divane. Akıl insanı terk ederse deli diyoruz. İnsan aklı terk ederse divane. Bu arkadaşlar akıldan vazgeçmişler, bu tür değerlendirmeleri yaparak. Bu cümle bir şerh cümlesi deği. Bu olursa bir şart cümlesi de değil. Üslup ve içerik olarak bunlardan ayrı bir yerde. Daha açık ve en bariz haliyle söyleyeyim; bu mektup belli tartışmaların, mutabakatların sonucunda son şekli verilmiştir. Türkiye'nin önündeki en az 100 yılı kuruyorsunuz. Her satırı dirhemle tartılmalı. Yazının mimarisi, içeriği, fazlası, eksiği, üslubu, dili. Kimse kimseye dayatmak gibi zemin üzerinden yürümediği için, yürütülen çabanın sorumluluğu ile doğru orantılı olarak her şeyi ince ince düşünmelisiniz. Sayın Öcalan da böyle yaptı. Tartışıldı, itirazlar, öneriler oldu. Milletin gözden kaçırdığı ya da uğraşmadığı şey şu; bu anlama gelen cümle ve ruh zaten mektubun içinde var. Keşke metin analizi şevkiyle okumak zahmetine katlanılmıyor. Demokratik toplumun vurgusu olduğu yerde bu cümleler onun mütemmim cüzüdür. Bu uzun prosedür. Bütün açıklığıyla söylüyorum; sayın Öcalan bunu eklemem lazım dedi. 'Evet içerik olarak bir mani yok' dediler. Mektupta mutabık kalmışız. Devlet yetkilileri önerdi. 'Bir arkadaşımızdan isteyin, bu da sizin düşünceniz olarak orada derc edilsin'. Yani bu şerh, şart anlamına gelmiyor. Bunun tamamını okusaydık kimse bu paragraf üzerinden herhangi bir spekülasyon üretilecek miydi merak ediyorum. Hükümet de devlet de itiraz etmiyor o paragrafa.
"Ülke bölünürse kime ne kalır? Öcalan'ın ifadesiyle söyleyeyim 50 tane Gazze oluşur"
Şerefimle söylüyorum, gizli bir gündem yok. Benim şerefim de ucuz bir şeref değildir. Binali Bey'in adına konuşamam. Bunun konuşulmasına ne mani? Bırakın bunu önerenler de olacaktır. Daha fazlasını önerenler de olacaktır. Ülke bölünürse kime ne kalır? Öcalan'ın ifadesiyle söyleyeyim 50 tane Gazze oluşur. Hep birlikte mahvoluruz. Sen kazansan ne, o kazansa ne? Bir de Allah kelamı değil. Bunu da bir insan evladı getirmiş. Lazımsa kullanırsın, değilse başka bir insan evladı başka bir şey önerir. Bu ülke parlamenter sistemden Başkanlık sistemine geçti? E ne oldu? Cıss diye yaklaşmamak lazım.
Herkes soruyor; 'paradigma değişikliği ne?' diye. Sayın Bahçeli'nin konuşmasına herkesin dikkatini çekmek isterim. Bu ülkede yıllardan beri Kürt herşeyi olabildi bir tek Kürt olamadı. Kürt kökenli gelebildiği en yüksek konum. Bu noktaya gelebilene kadar küfür yerine kullanılıyordu Kürdün adı. Rahmetli Şerafettin Elçi şöyle bir şey anlattı. Siyaset Meydanı'nda Ali Kırca'nın programında 'Kürt' lafı geçmiş. O günden sonra onu izler olmuş. Birbirlerini aramışlar, haber vermişler. Böyle bir halkın psikolojisini küçücük anekdottan hesap edebilirsiniz. Önce yoktur dendi, sonra Türk'ün bayramıdır dendi, sonra kutlayabilirsiniz ama w ile yazamazsınız, v ile yazın dendi Nevruz için. Bir vali vardı, ateş yakıp, üstünden daire başkanları ile atladı. Bu halk 91-92'de bayramını kutlamak için 92 kişi hedef gözetilerek ateş edildi, katledildi. Şimdi oradan peki ne değişti? Sayın Bahçeli o konuşmasında bu cumhnuriyet Türk ile Kürdün ortak cumhuriyetidir dedi. İşte sana paradigma değişikliği. Sayın Cumhurbaşkanı buna irade koydu. Aramızdaki siyasi rekabet, mücadele, diğer muhalefetle yürütülene benzemeyecek şekilde bedelli, sert cereyan etti. Halen de kısmen devam ediyor. Bu bir paradigma değişikliğidir. Varlığını tanımak çok önemli bir şeydir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin başlangıcından bahsediyoruz.
"Bu ülke hepimize zimmetli, en çok bize zimmetli"
Ben ve bütün arkadaşlar. Demokratik Kürt siyasetinde emek vermiş, gelmiş geçmiş bütün arkadaşlarım, gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgeyen insanlar değiliz. Hepimizin vekilliği kadar hapishanede çile günleri var. Böyle patalojik kazılar yapmak yerine, bu ülke bölünmeyecek kardeşim. Bu ülke hepimize zimmetli. En çok bize zimmetli. Bize itham edildiği için. Bunu avucumuzun içinde saklamalıyız. Kendi adıma, partim adına saklıyoruz, saklayacağız. Bunun sözünü buradan veriyorum. 17 senedir bu halk beni siyaset sahnesinde gördü, izledi, dinledi, yazılarımı okudu, filmlerimi izledi. Yediğimiz yok, içtiğimiz yok çileden başka. Türkiye'nin hepsi beni seviyordu sonra yarısı sövmeye başladı. Bu katlanmak zorunda olduğumuz bedeldir. Kendinize güveniyorsunuz, abdestine güvenenin namazından şüphesi olmaz. Bu ülkeyi bölmeyeceğiz, böldürtmeyeceğiz diye. 'Sen şunu yap, ben bunu yapayım' diye bir şey yok. 'Biz' olarak yapacağız. Tartışacağız, kimisi hayata geçecek kimi geçmeyecek. Kimisinin günü bugün değil. En mesnetsiz iddialarda bulunan, komplo teorisi kafasında olan insanlara kadar hepsini azami saygıyla karşılıyorum. Çünkü düşüncemizden ve doğrultumuzdan eminiz. Kalbimiz elimizde geziyoruz, gelin katkı sunun. Acı yalnız bir yere tahsis edilecek bir şey değil. Herkes hiçbir kantarda tartılamaz acılar çekti. İnsanların cenazeleri sokaklarda kaldı. Birlikte ne yapabiliriz? Zor olan yapıldı.
Demirtaş-Bahçeli görüşmesi
Başak Hanım bir rahatsızlık geçirdi, ciddi bir rahatsızlıktı. Bir anlamda yaşamsal bir şeydi. Doktorlar ağır bir operasyona karar verdiler. Bütün mahkumlara tanınmış bir haktır. Bu çerçevede sayın Demirtaş'ın, başkanımızın, avukatları Adalet Bakanlığı'na müracaat ettiler. Ben ve Pervin Hanım sürecin hızlanması için devreye girdik. Sayın Cumhurbaşkanına arz edildi. Duyarlılık gösterdi. O gecenin sabahında 09.00 sularında sayın Demirtaş'ı ameliyatın yapılacağı hastanede hazır ettiler. Ameliyat olana kadar eşi hanımefendiye moral verdi. Biz de Pervin hanımla ikisine moral verdik. Yüksek moralle ameliyata uğurladık. Doktorların hepsine teşekkür ediyorum. Hekimlerin ve o kattaki bütün personel seferber oldu. Hepsine Demirtaş ailesi ve bizler olarak teşekkür ediyoruz. Refakat eden güvenlik görevlileri çok zarif ve duyarlı davrandılar. Ameliyat başarıyla sonuçlandı. Ameliyat sonrası birkaç işlem daha yapılacak. İnanıyor ve güveniyoruz ki, Başak hanım tanıdığımız en güçlü kadın arkadaşlarımızdan, yoldaşlarımızdan birisidir. Bunu da göğüsleyecektir.
O esnada sayın Bahçeli beni aradı. Sayın Demirtaş'ın eşinin yanına getirildiğini duymuş. Daha önce kendisi ameliyat olduğunda sayın Demirtaş ona bir geçmiş olsun mesajı benim üzerimden iletmişti. Hem kendi geçmiş olsun hem de Selahattin Başkan'ın dileklerini kendisine iletmiştik. Çok mutlu oldu, çok teşekkür etti. Duyunca aradı, çok içten bir kısa sohbet geçti, şifa diledi sayın Bahçeli. Benim telefonumu diafona aldık. Başak hanıma şifalar diledi, Selahattin Bey'e bir ihtiyaç olup olmadığını sorma asaletini gösterdi. Tıbben ve hastane benzeri bir şey. İnşallah iyi günler güzel günler gelsin, sağlığınıza dikkat edin, dedi. Selahattin Bey de aynı şeyleri diledi. Ben ve Pervin hanım, avukatlarla birlikte Başak hanımın sonuçları gelene kadar bekledik. Akşam 10 sularında Selahattin Bey'i tekrar cezaevine uğurladık. Bu insani boyutta. Orada gündemi konuşmayı ne sayın Bahçeli tenezzül eder ne sayın Demirtaş. Sayın Demirtaş süreç başladığında beri cezaevinde ve dışarıda bu çizgideydi. İçimizde en tecrübeli yoldaşlarımızdan birisidir. Süreç boyunca sayın Cumhurbaşkanına, sayın Bahçeli'ye, partimize, Pervin hanım ve bana sürekli avukatları üzerinden öneri, not, uyarıları, dikkat etmemiz gereken şeyleri kendisinden aldık. Sayın Cumhurbaşkanı, sayın Bahçeli ve sayın Öcalan'a mesajları oldu. Onları ilettik, aktardık.
Eşinin rahatsızlığı nedeniyle İstanbul'a getirilen Selahattin Demirtaş'ın yeni fotoğrafı yayımlandıhttps://t.co/qyoOinmTXt pic.twitter.com/uptrDrflzy
— Independent Turkish (@TurkishIndy) March 3, 2025
Öyle soylu arkadaşlarımız var ki. Barış sözkonusu olduğunda en büyük bedeli ödemiş insanlar şahsi şeylerini bir kenara bırakıyorlar. Babasını cezaevinde iken kaybetti. 8,5 senedir cezaevi. Annesi trafik kazası geçirdi, ölümden döndü. Kimse bize DEM, HDP, BBP'de siyaset yapacaklara cennet ve ihale vaadetmedi.
Zamanla olarak, ivme olarak, içtenlik olarak çok sarsıcı ve Türkiye'nin kendi tarihinde bir dönüm noktası oldu. Artık önümüzdeki 100 yılı konuşuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanının irade vermesi, bunlar olmasaydı, bugün sizinle ben konuşsaydık yüzerce bozucu alandan bahsedecektik. Dün de vardı bugün de var. Ama bugün umudumuz ve zeminimiz var.
Ahmet Bey'le daha çok hasbıhal ediyorlar. Ahmet Abi pek telefon kullanmıyor, yeğeninin telefon numarasını verdim. Ortada bir sır gizem bir şey yok. Dünya iki hatır bir gönül. Birbirinin hatırını sormak. Aynı güneşin altındayız. Cami cemaatine 'hakkınızı helal edin' deniyor. Bir merhaba hakkı vardır. Halkımız altında bit yeniği aramasın. Bir dönem değişiyor. Birçok anlayış taca çıkacak. Tarafmış gibi düşünmesinler, kolkola girip birbirimizin ufkuna bakacağız. Günler o günler.
Independent Türkçe, Habertürk