Gazze ve Lübnan savaşlarından, Hamas'a, Hizbullah'a yapılan saldırılardan ve şimdi de Suriye'de Esad döneminin sona ermesinden bu yana geçen son 1 buçuk yılda meydana gelen değişimin niteliğini, kapsamını ve derinliğini anlamak için hem biz hem de dünya bir süre daha bekleyecek.
Burada İran'ın bölgedeki uzun süreli rolünü tartışıyoruz.
Çünkü Suriye, İran'ın bu rolünü mümkün kılmak için bir oyun alanı ve önemli bir araçtı.
Peki İran yönetimine hâkim olan İran aklı bu büyük değişimi nasıl karşıladı?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İran'ın ve dünyadaki tüm siyasi Humeyniciliğin Dini Lideri Ali Hamaney, ahlaki çöküşü önlemek amacıyla resmî internet sitesinde yaptığı konuşmada, İran'ın liderliğindeki direniş ekseninin tüm bölgede güç kazanacağını söyledi.
Hamaney, "Direniş ekseni, baskılar ve suçlar karşısında direnişin kararlılığını güçlendirerek ve motivasyonunu artırarak tüm bölgeyi kuşatacak" ifadesini kullandı.
Aynı şeyi Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Komutanı Hüseyin Selami de söyledi.
Ancak İran Meclis Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf bu görüşe katılmadı.
Kalibaf, Esad'ın düşmesinin İslam Cumhuriyeti'ne bağlı güçlerin stratejik derinliğinde bir dengesizliğe neden olacağını ifade etti.
Kalibaf'ın sözleri gerçeğe daha yakın görünüyor. Zira Suriye'de sıradan bir siyasi rejimin düşmesiyle değil, Lübnan ve Suriye'den başlayarak Bereketli Hilal ülkelerinde büyük bir değişimle karşı karşıyayız.
İran'ın son on yıllardaki saldırganlığının derinliklerine inenler, bu bölgedeki Şiilerin altın çağlarına tarihsel referanslar bulacaktır.
Onların yani Şiilerin vizyonuna göre bu parlak anıları yeniden canlandırmak gerekiyor.
Daha önce bu aşamaya hicri yüzyıllara bakarak değinmiştim:
Üçüncü yüzyılın sonu, dördüncü, beşinci yüzyıllar ve altıncı yüzyılın bir kısmında Horasan, Irak, Levant, Mısır, Arap Yarımadası'nın bir kısmı ve Kuzey Afrika'nın bir kısmında Şiiler hakimiyet sürüyordu.
Ancak bu dönemler, Selçuklu Türklerinin Büveyhilere, Zengî hanedanının ve ardından Eyyubîlerin Fatımîlere ve Uyunî hanedanının Hicr Karmatîlerine karşı kazandığı zaferlerden sonra sona ermişti.
Bunların hepsi Abbasî halifeliğine dinî ve sembolik sadakat borcu olan Sünnilerdi.
Bu mezhepçi bir okuma değil, nesnel bir tanımlamadır. Selçuklu dönemi ve benzerlerini tarihsel okumalar güzelleştirmiş olsa bile, İhvan'ın tarih ekolüne göre güzel dönemler değildir.
Ancak var olan bir gerçeklikten bahsediyoruz ve bunu görmezden gelmek aptallıktır.
Bu İran döneminin sonu anlamına mı geliyor?
Bunu söylemek için henüz çok erken.
Ancak şunu söyleyebiliriz ki Suriyeliler işlerini iyi yönetir, intikam zihniyetinden ve günümüz siyasetinin batıl, metafizik okumalarından uzak dururlarsa İran'ın Humeyni dönemi tarihin arşivlerinde yerini alabilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.