İstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davanın duruşması, 6. gününde savunmaların alınmasıyla devam ediyor.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmaya, organize suç örgütü elebaşı Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık ve bazı tutuksuz sanıklar ile tarafların avukatları katıldı. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.
Duruşmaya çok sayıda avukat ve basın mensubu da izleyici olarak katıldı.
Pazartesi gününden bu yana 21 sanığın savunmasının alındığı duruşma, iddianamede organize suç örgütünün elebaşı olarak nitelendirilen Fırat Sarı'nın savunmasının alınmasıyla başladı.
Sarı, savunmasında, "Benim hayattan artık bir beklentim, umudum kalmadı. İnsan olmaya dair ne varsa içimden söküldü. 112’ye rüşvet vererek hasta almak mümkün değil. Tapelere benim çok itirazım var, güvendiğiniz insanlara daha rahat konuşursunuz, özel hayatta geçen konuşmalar kamuya yansıdı" dedi.
Hasta bulunmasının istendiğini ifade eden Sarı, sözlerini şöyle sürdürdü:
Yaklaşık iki ay önce savcı tehdidi olayından dolayı kamuoyunda tepkiler artınca başhemşirem ayrıldı. Bir süre önce memleketten akrabalarım geldi. Hazır değiliz, savunmayı erteleyelim dediler. Ben katılmadım. Savunmamı yapmak istiyorum. Bu iddianame kapsamında olan bir şey değil. Özellikle savcı tehdidinden sonra kamuoyunda oluşan infial nedeniyle toplumun etkilendiği bir durum oldu. Bir şey yapmak da istemedim. Hayattan bir beklentim, umudum kalmadı. İçtenlikle yaptığım her şeyi anlatmak istedim. Hayal gücüme sığmayan şeyler çıktı. Tüm hesaplarıma bakıldı öyle bir param da yok. Sümeyye ile Mehtap söylediler, benim onlara borcum var. Para alırdım onlardan, altın olarak tutardım, çok para harcarlardı.
"FETÖ dönemine kadar emniyet birimleriyle görüşüyordum"
1975 Bingöl Doğumluyum. 18 yaşımda Tıp Fakültesi'ne başladım. Üniversitede bir gösteriye katıldım ve terör örgütünden ceza aldım. Bir süre yattım. Ben tutuklandığımda örgüt yöneticiliği denince şaşırdım. Ben çünkü 17 yaşımda gördüm örgüt yapısını. Bu benim sırrımdı kimse bilsin istemiyordum. FETÖ dönemine kadar emniyet birimleriyle görüşüyordum. FETÖ döneminden sonra devlet yetkilileriyle bağlantım koptu. Mesleğimi seven biriyim. Ben bilinsin istemiyordum çünkü terör örgütleri için hedef haline geliyorsunuz, aileniz hedef oluyor.
Ben bir hiç kaldım. Ben konuşmak istiyorum. Tıp Fakültesi'ni bitirdim. Hayatım hiç kolay olmadı. Medyada söylendiği gibi hiçbir şey de kolay olmadı. Meslek görevimi uzun zaman er olarak yaptım. Zorunlu hizmetten sonra uzmanlık eğitimimi Esenyurt Devlet Hastanesi'nde yaptım. Zorunlu hizmetten sonra Reyap Hastanesi'nde çalıştım. Orada çalışınca, Esenyurt İstanbul'un en büyük ilçesi. Orada doğumların büyük kısmı tıp merkezlerinde olur. Orada doğacak bebeği önceden kestiremezsiniz. Oradaki çocuk doktorları da bir an önce sevk etmek istiyorlar. Arkadaşlarım anlattı. Avrupa yakasında sadece 4 küvezli ambulans var. Çok yetersiz. Sevk süresi de 4-6 saat arasında süren ve çok kritik olan bir süre. Bebek kötüyse ben kendim giderim. Usulsüz sevk dedikleri bu.
“Ben kimseye gidip teklif etmedim, işletme teklifleri hep geldi”
Reyap Hastanesi kuruldu, biz orada iyi çalıştık ve bana gel bizle çalış diye teklif getirdiler. Beni aradıklarında konuyu inceledim, işletme nedir diye. Çocuk servislerinin yeni doğan servisleri işletmeye veriliyor, fizik tedavi, kalp damar cerrahisi, hepsi işletme usulü çalışıyordu. Ben de bu işe el attım. Aslında o işletme şeyiyle benim tıbbi destek yüküm çok değildi. Ama insani olarak, özellikle gece nöbetçi doktorlarımız olurdu. Bana daha çok güveniyorlardı.
İlker Gönen'le tanışmıştık. Zorunlu hizmete ara vermişti. O da çalışmayı seven biri. Ona bahsettim. Bu sayı artıyordu, ben kimseye gidip teklif etmedim, işletme teklifleri hep geldi. İşletme denen yapı böyle başladı. İstanbul'da özel sağlıkta bu böyle.
"Kimseyle para alış verişim olmadı"
112 dışı sevk dedikleri şey, hekim bana güvendiği için, hastasını bana göndermek istiyor. O dönem kimseyle para alışverişim olmadı. Dışarıdan işletme alınca baktık ki birinin hasta bulması gerekiyor. Biriyle anlaşmıştık, anlaşma bozuldu sonra Mert ile anlaştık.
Yeni doğan gibi özellikli bölümlerde çalışacak personel bulmak zor. Çalışma ücretleri de kötü. Bir hemşire asgari ücretin bir tık üstü ücretle çalıştırılıyor. Nitelikli hemşireler de bu paraya çalışmak istemiyor. Hastane içinde bir gruba fazla verince bu sefer iş barışı bozuluyor. Diğerleri de istiyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Bu sistemi ben keşfetmedim"
İnsan sağlığıyla ilgileniyorsunuz bu yüzden daha iyi şekilde yönetilmesini istiyorlar. Ben gece nöbetlerine de destek verdim. Hastanelerle yaptığımız sözleşmelerde, her taraf işletme İstanbul'da, Hizmet ve İşbirliği Sözleşmesi sözleşmenin adı. Her şey hastaneye aitti. Bütün ödemeler hastane kasasına gidiyordu. Hastane aynen çalışır. İnsan kaynakları, satın alma gibi hiçbir birime müdahalemiz olmaz. Sadece doktor, hemşire önerilirdi. İnsan kaynaklarıyla görüşür, onaylarlarsa işe başlar. Bu sistemi ben keşfetmedim zaten vardı.
Sevk ile ilgili, ben 112 sevki tıp merkezlerinden böyle aldım. Ya bir tanıdığı yönlendirmiştir ya tıp merkezinden gelmiştir. İddianamede, 112'nin raporu var dediler, uygunsuz sevk ile ilgili ama çok yetersizdi. Bir tuşla hangi hastaneye kaç hasta gönderdiklerini söylerler. Sevk süresi uzuyor, aile arıyor, '112'yi beklemeyelim bizi bir yere gönderin' diyorlar. Aileler, onların hekimlerinden. İl dışı sevki Serdar anlattı. Orada 112 sevk zincirini aksatmak mümkün değil.
"Çocuğa yer bulunmazsa o çocuk zaten orda ölecek"
Bebeğin bağırsakları anne karnından itibaren sorunlu. Sevk edilmesi gerekiyor. 112 yer arıyor. Ve gerçekten özveriyle yapıyor işlerini. Sevk edilmeyi bekleyen bebek var, bu arkadaşı arayın diyor, o da yer varsa bize getiriyor. O çocuğa yer bulunmazsa o çocuk zaten orda ölecek. Şimdi 4 tane yeni doğan nakil ambulansıyla ne yapabilirsiniz. Özel hastanelerin kendi ambulansları var.
"Tapelere itirazım var"
Benim tapelere çok itirazım var. Şimdi iki insan konuşuyor. Ben burada tedbirli konuşuyorum. Kafamın içinde bir sürü şey geçiyor, filtrelemem gerekiyor. Ama güvendiğiniz biriyle konuşurken filtreleme ihtiyacı duymazsınız. Ve bu özel konuşmalar kamuya yansıdı. Bazı yerlerde kesiliyor, anlam bozuluyor, vurgu düşüyor. Zaten vurgu düşünce anlam bozuluyor. Biz tapelerden yargılandığımız için söylüyorum. Tıbbi terimler yanlış yazılıyor. Tapede iki kişinin konuşması var. Bir hemşire var bebek küvezde ama küvezin nerede olduğunu bilmiyoruz. Halbuki o bebek bir küvezde ve hastanede. Hastanede mavi kod sistemi var, doktorlar var, bir sürü birimin olduğu yer. Hastane sanki laboratuvar gibi algılanmış, halbuki hastanenin bir birimi. Binlerce çalışanı var. Bu tapelerden sanki ortada başka işler var gibi bir algı çıkıyor. Bizim hastanelerle yaptığımız sözleşmelerde hekimin zorunlulukları, hemşirelerin ödenekleri var.. Burada usulsüzlük oldu mu oldu. Şöyle oldu, hekim 140 bin liraya çalışmışsa 60 binini biz ödemişiz ama hastaneye fatura etmişiz. Usulsüzlük bu.
"O bölgede yeni doğan ölüm oranı artacak"
Ölümlere gelecek olursak, İlker'in avukatı 'yemin bozan' dedi ama benim meslektaşlarım, böyle demek istemiyorum. Ateşe attılar bizi. 10'a yakın hastane kapandı. Bu hastanelerin binlerce çalışanı var. Çevrelerinde eczaneler var, kafeler var. Burada bakanlık avukatları var. Bu operasyonlardan sonra önce ve sonrası olarak o bölgelerdeki yeni doğan ölüm oranlarına baksınlar. Ben artacağını düşünüyorum. Eğer biz böyle şeyler yapmışsak azalması lazım değil mi, ama artacak.
"Uzman raporu çok eksik"
Bütün algı bizim üzerimizde. Sadece o dinlenme döneminde olan ölümlerden sorumlu tutuluyoruz. Bakıldı, benim hatam bulunmadı. Bakanlık uzman görüşü çok eksik. Karakoç bebek, doğarken bağırsağı patlamış, sıvı içine dolmuş. Bebeğin beslenmediğini söylemişler. Korkunç bir tavır. Kadan bebekle ilişkilendirilmem çok yanlış. Bebek öldükten sonra İlker'le konuşuyorum. Mesleki bir tartışma yapıyoruz. Deniyor ki bu bebek ölümü, Fırat Sarı ile İlker Gönen epikrizlerle oynamışlar. Bu bebeği uzun yatırdıkları için ölmüş. Mantık silsilesi yok. Kanıta geçmeden... Bu rapor kötü niyetli, başta agresif hazırlanmış. Bu operasyon kapsamında, hastanede de eksiklikler var. İşletme dışında hastanenin ilişkide olduğumuz yan dal doktorları var. Bunların hiçbiri iddianamede yok. Ben Opara bebeği hiç görmedim. Beni arıyorlar, '6 aylık bir hasta, akciğer enfeksiyonu var' diyor. Çocuğu yatırıyorlar, çocuk ikinci gün kötüleşiyor mecburen yeni doğan yoğun bakımına yatırıyorlar. 6 aylık bebeği zaten oraya yatıramazsınız. Orada yer bulana kadar yeni doğan yoğun bakıma yatırmak daha mantıklı. 112'ye defalarca çocuk yoğun bakım talebinde bulundum. İstanbul'da çocuk yoğun bakım servisi çok az. Bakanlıkla mailleşiyorlar, o hastanenin çocuk doktorları var, onlar baksınlar biz yer bulamıyoruz diyorlar.
Beni arıyor, 'bu çocuğa bakabilir misiniz' diye soruyor. Kabul ettik, yatırdık. Ben bu çocuk için hiç aranmadım. Ben o çocuğun orada olduğunu bilsem orada okurdum. Ben gece iki saat uyurum, arandığımda giderim. Bunlar tapelerde de belli, hatta polis de bana söyledi, 'hiç durmuyorsun' diye. Ama basında 'doktoru aramayacaksın' demişler yazıldı.
"Ölüm haberini ben vermek istedim"
Halime bebek 32 hafta doğmuş, eğitim araştırmada. Canlandırma sonrası sevk ettik. Hiç hareket etmeyen bir bebek. Beyinde ciddi hasar var. Ben ailesine de söyledim 'bu bebek yaşamaz' diye, 'yaşasa bile ağır felçli kalır' diye söyledim. Bebek ex oluyor, bana haber veriyorlar. Benim dediğim şu, 'Tüh babaya hep ben bilgi verdim'. Çünkü babaya bir ay ben bilgi verdim, ölüm haberini de ben vermek istedim. Bekletin ben veriyim dedim. O arada telefonlar dinleniyormuş.
Hekim, hüküm, hakem, hakim arapça kökenli aynı anlama gelen, karar veren. Ben bir hekimim. Hastama tanı kararı veririm. Konuşacak tanı, yapılacak tedavi hepsini hekim yapar. Hemşirelerde çok ben merkezcilik var, hep 'ben yaptım ben ettim' gibi ama öyle değil, sonuçta bir sistem var. Tedavi sürecini hekim yürütür.
"Ölüm oranım Türkiye'deki ölüm oranının altında”
Benim ölüm oranım Türkiye'deki ölüm oranının altında. Bir cani olsaydım bunun üstünde olması gerekirdi. Şimdi bir soruşturma düşünün. Hakkınızda açılmış, Medyada haberler çıkıyor, 'rüşvetçi hakim' diye. Sadece bir dava. Ya diğer 15 bin dava? Herkes şüphe edecek. Ailelere yaşatılan büyük bir travma.
Sigorta dolandırıcılığında ise hastaları uzun tuttuğumuz, epikriz değiştirdiğimiz gibi iddialar var. Hastanın yatış süresi hekimlerin kararı. Benim yapabileceğim bir şey değil. Tanıları da ben koymuyorum. Orada ilaç konusu var. Curusorf, bu ilaç SGK'nın vereceği para, hastanenin satın almasından daha az. Zarar eder hastane. 26 haftanın altındaki hastalar için bu ilacı SGK ödüyor. Orada prosedür var. Medikale yazı yazmak gerekiyor, haftalar sürebiliyor. Şöyle bir şey yaptık, 150 miligramdan 90 miligram kalıyorsa onları biriktirdik ve ihtiyaç halinde kullandık. 'Bu ilaçları toplayıp satmışlar' dendi. Bakış açısı diyorum ya, bu konuda Hüseyin'in ilaç aldığını söylediler. Muhtemelen günahını aldılar. Bana bir şey söylüyor, onu da ben tapede başkasına söylüyorum, ben söylemişim gibi yaptılar.
"Tehditten sonra savcı beyin tavrının değiştiğini düşünüyorum"
Polislere anlatmak istediğim şuydu; bu hemşire arkadaşlar asgari ücretle çalışıyorlar. Bu ilaçları 300 liraya satmış. Bu ilaç yurtdışına gidiyor ve bu ilaç şifa bekleyen bir bebeğe gidiyor. İlaç açıldıktan 3 gün sonra kullanılamıyor. Saklama koşulları sağlanmamışsa bu ilacın gideceği kullanılacağı hastanın ölümüne de neden olabilir. Ben bundan şüphelendim ve şüphelerimi aktardığım kişilere Batuhan'ın ismini verdim. Bu çocuklar hırslılar, yurtdışında böyle bir sistem var. Yaparlar. Ya meblağlar ortada, 200 lira 300 lira. Bu para için neden bir bebeğin ilacı kısıtlansın. Durum budur.
Savcı beyle görüştüm bana, 'Seni ölümlerden suçlanıyorum' diye. Savcı tehdidiyle dosyamızın rengi değişti. O tehditten sonra savcı beyin tavrının değiştiğini düşünüyorum. Ben savcı beyle görüştüm zaten. Bütün bunların sorumlusu biz göründüğümüz için açıklamak istiyorum.
“Deniz'in bunu siyasi bir eylem olarak yaptığını düşünüyorum”
İddianame, kolluk fezlekesiyle aynı. Bebek ölümleri, SGK dolandırıcılığı, usulsüz sevkler... CİMER şikayetini yapan adam benim evladım gibi. 2023'te yapıyor şikayeti ama daha sonra benim yanımda çalışıyor. Tutuklu zaten. Deniz'in jargonu devrimcidir. Deniz Gezmiş parkası giyer, avukat bey o yüzden sordu. Şikayetteki üslup Deniz'in üslubu değil. Deniz öyle vatan millet görüşünde biri değil. Orada 'gözümün önünde bir sürü bebek öldü' diyorsan neden orda çalışmaya devam ediyorsun. Ayrıca öyleyse sen bir görgü tanığısın. Savcı beyin 'bir dinleyelim' demesi gerekirdi. Deniz'in bunu siyasi bir eylem olarak yaptığını düşünüyorum. Bize demişti ki, 'arkadaşlar canınız yanacak ama ben patronlara, bu sisteme karşı yaptım' dedi. Biz Deniz'i bu görüşlerden uzak tutmaya çalıştık hep.
Duruşmada, Fırat Sarı’nın savunmasının ardından çarpraz sorguya geçildi. Mahkeme Başkanı, Fırat Sarı’ya "Kaya bebekle ilgili Solmazla konuşman var ne diyeceksin" diye sordu. Sarı, şunları söyledi:
Sabah 05.00 ya da 06.00'ydı Doğukan beni aradı. 'Bir görüntü attım gördün mü' dedi, ‘araba kullanıyordum bakmadım’ dedim. Çorlu'da işler bitti, görüntüye bakmak istediğimde silinmişti. Doğukan'ın bu olaydan haberdar olması çok ilginç. Bizim arkadaşlarımızın arasında kimlik bilgilerimizi bilen benim suçumu bilen, üst gruplarla bir bağlantısı olduğunu söyleyen bir arkadaşımız. HTS kayıtlarımı söyledi, ‘şu gün şurdayım’ dediğimde ‘hayır buradasın’ diyordu. Doğukan bizi takip ettiğini söyleyen bir çocuk bu olayda da Doğukan'ın aranması ilginç. Operayondan da haberi var, Fırat Sarı'ya örgüt operasyonu yapacaklar diyor.
Duruşma savcısı: "Bizim üzerimizden örnek verme"
Sarı’ya telefon tapelerinde tespit edilen, "Fişini çek-dedemin fişi" konuşması soruldu. Sarı, "Hoş değil, keşke konuşmasaymışız. Şaka yaptık kendi aramızda. Siz yapmıyor musunuz" diye yanıt verdi. Duruşma savcısı, bu sözlere tepki göstererek, "Bizim üzerimizden örnek verme" dedi.
Avukat, Sarı’ya; "Bir hastane hangi durumlarda işletmeden memnun olmaz" diye sordu. Sarı, "REYAP'ta ben hekim olarak başladım. Hastanenin yenidoğan bölümüyle ilgili özellikle sorunları vardı. Hasta bakımı azdı, hasta memnuniyeti yoktu" diyerek bu gibi durumlarda hastanelerin işletmcilerden memnun olmadığını söyledi.
Avukatın sorduğu, "Sizin burada vereceğiniz hizmet tam olarak neydi" sorusuna Sarı, "İşletme değişince hekimler de değişir yeni hekim bulmak isterler. Biz hastaneye öneri veririz. Yenidoğan hemşirelerine maaşları haricinde ücreti biz verdik. Tüm tıbbi malzemelerden hastane sorumludur. Doktor ayrılacaksa yeni bir doktor bulmam için, hasta yakınıyla doktor arasında bir sorun çıktıysa vb. durumlarda aranırdım" yanıtını verdi.
"Ciro üzerinden ödeme alıyordum"
Ödemelerini nasıl aldığı sorulan Sarı, "Hastane üzerinden ödemelerimizi ciro üzerinden alıyordum. İlker sabit maaş alıyordu. İlker'in maaşı ya 100 ya 150 idi" dedi. Avukatın "Fehmi Alperen hiç hasta yönlendirdi mi size" sorusu üzerine Sarı, "Hayır o ayrı çalışıyor" dedi.
Savcı, ''Bizim sistemi denitliyor olabilirler' diyorsun, 'bu sistemden herkes nasipleniyor' diyorsun, ne demek istiyorsun" diye sordu. Fırat Sarı, "Bu bahsettiğim danışmanlık sistemi. Hastaneyle anlaşıyoruz, aldığımız paralardan hekime hemşireye veriyoruz. Burada ticareti bir ilişkiden bahsediyorum" şeklinde cevap verdi.
Duruşma savcısı, “'Ex olana kadar devam edeceksin ilaca' demenin mantığını anlayamadım”dedi. Sarı, "Kötü bir tabir, o ilaç bebek için çok önemliydi ex olana kadar kesmeyeceksin bu ilacı anlamında söyledim. O bebek ameliyat olsa ölecekti" dedi.
"Doktorları da ortak edecektim"
Duruşma savcısı "Neden çalışanlarının üzerine şikret kuruyorsun ve kurmaya çalışıyorsun? ‘Her şeyim legal’ diyorsun neden başkasının üzerine şirket kurmaya çalışıyorsun" diye sordu. Fırat Sarı bu soruyu, “Çalışan doktorları da ortak edecektim bu şekilde, Medisense benimdi oraya ortak almak istemedim. Yeni bir şirket kurup oraya ortak almak istedim. Deniz iş yapmak istiyordu hevesli geldi. Ben Deniz'i zorlamadım" diye yanıtladı.
Duruşma savcısının, "Sağlıklı çocuklara herhangi bir şekilde ilaç verilip yoğun bakıma alındığı oldu mu?" sorusu üzerine Sarı, “Asla olmaz Hasan Basri onu söylese de karşıdaki insan onu yapmaz. Onu bir insan yapmaz yani" dedi. Sarı, hemşirelerden aldığı borçlarla ilgili sorulan soru üzerine, "Hasan Basri parasını almasın diye Mehtap'tan parasını alırdım, kenara yaz derdim. Hasan onun parasını almasın diye alırdım” dedi.
Savcı: "10 bebeğin ölümünde ihmal var mı?"
Duruşma savcısının 10 bebeğin ölümünde ihmal olup olmadığına ilişkin soru üzerine tutuklu sanık Fırat Sarı, "Ben, bazı vakaları gerçekten bilmiyorum. İhmal olduğunu düşünmüyorum. Eksiklik yaptığımızı düşünmüyorum. Ben çoğuna dahil değildim. Biz elimizden geleni yaptık" ifadelerini kullandı.
Dava ertelendi
Sanık avukatı, Prens dizisindeki bir sahneyi anlatarak “Oradaki ana karakter çok konuşan diğer karakter için ‘Ne kadar da inanarak saçmalıyor’ demişti. Bu davanın iddianamesi de aynı öyle inanarak saçmalamış bir iddianame. Somut delil yok" dedi. Mahkeme duruşmaya 45 dakika ara verdi. Aranın ardından ara kararını açıkladı. Tutukluluk hallerinin devamına karar verildi
Mahkeme tüm tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verdi. Dava 26 Kasım günü saat 10.00’da tutuksuz 24 sanığın savunmalarının alınmasıyla devam edecek.
İddianameden
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 1399 sayfalık iddianamede, sanık doktor Fırat Sarı'nın elebaşı olduğu suç örgütünün sevk ve idaresini sanık doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtiliyor.
İddianamede, suç örgütünün esas amacının, işletmesini devraldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf edip doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yapıp, Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) üst sınırda ödeme almak olduğu kaydediliyor.
Sanıklar tarafından hasta bebeklerin durumunun olduğundan daha ağır gösterildiği, olması gerekenden daha uzun süre yatışlarının sağlandığı belirtilen iddianamede, bu şekilde SGK'den yüksek ücret tahsil edildiği ve bazı hasta yakınlarından fazla para alındığı anlatılıyor.
Bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği, örgüt adına karlı görünen hastanelere yatırıldığı aktarılan iddianamede, karın çoğunun sağlık çalışanı olan örgüt üyesi sanıklarla paylaşıldığı ifade ediliyor.
Esas amacın, bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil, maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu iddianamede bildiriliyor.
Ceza istemleri
İddianamede, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için 10 bebeğin ölümü nedeniyle "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçlarından 10 kez, "resmi belgede sahtecilik" suçundan da 11 kez uygulanmak üzere toplam 177 yıl 6'şar aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.
Sanık Gıyasettin Mert Özdemir'in ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapisle cezalandırılması isteniyor. 8'i kadın 44 sanık hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülüyor.
İddianamede, "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edilen sorumlu hastaneler ve şirketler için de tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, bunların kapatılıp mal varlıklarına el konulması talep ediliyor.
Soruşturma kapsamında İstanbul'da 9, Tekirdağ Çorlu'da 1 hastanenin ruhsatı iptal edilmiş, bu hastanelerde tedavi gören bebekler ve hastalar ambulanslarla kamu hastanelerine sevk edilmişti.
Öte yandan yenidoğan çetesine ilişkin soruşturmayı yürüten Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'yi makamında ölümle tehdit edenler de tutuklanmıştı.
AA, ANKA, Independent Türkçe