Tüm Türkiye 1 aydır Diyarbakır şehir merkezinin hemen kenarında, havaalanının bitişiğinde bir köyde kaybolan ve sonrasında ne yazık ki öldürülmüş şekilde bulunan küçük bir kızın hikâyesini konuşuyor.
8 yaşında canice, hunharca öldürülen zavallı, "Narin" bir çocuktan bahsediyoruz.
Zavallı derken, aslında zavallı olan bizleriz; kendisi bir mağdur.
Bizler ise bu olayı bir türlü çözemeyen ve bunun da ötesinde bu tür olayların meydana gelmesini engelleyemeyen zavallılarız.
Tabii, bu olay sıradan bir olay olmaktan çıktı.
Dünyanın her yerinde; Amerika'dan Çin'e, Güney Afrika'dan Rusya'ya kadar sapıklıklar, canilikler, aile içi cinayetler ve vahşetler ne yazık ki sıklıkla yaşanıyor.
Ancak bunlar çok kısa zamanda aydınlatılıyor, olay kamuoyunun önüne seriliyor ve suçlular cezalandırılıyor.
Narin Güran olayında maalesef bizi en fazla üzen, şaşırtan ve son zamanlarda da kızdıran şey, devletin bu kadar aciz bir şekilde kalmasıdır.
Dediğim gibi, Türkiye'de de dünyanın diğer yerlerinde de aile içi ensest ilişkiler, vahşilikler, canilikler ve sapıklıklar oluyor ama sonuçta birkaç gün içinde konusuna hakim dedektifler geliyor, olayı ortaya çıkarıyor ve sonrasında adli süreç ülkenin yasaları çerçevesinde işliyor.
Çok enteresan şeyler oldu burada.
Birincisi, olayın geçtiği yer, küçük bir aile köyü, 2 bin, 3 bin nüfuslu büyük bir köyden söz etmiyoruz; küçücük bir köyde, küçücük bir çocuk gündüz ortasında kayboluyor.
Öğlenden sonra ne hikmetse bir türlü bulunamıyor ve hiç kimse konuşmuyor.
19 gün sonra ise cesedi bulunuyor.
Cesedi bulunduktan sonra da işlerin hemen çözülmesi gerekirken, işler daha da karmaşık bir hale geliyor.
İşin vahşet kısmı, cinayet kısmı, rezalet ve aile içi ilişkiler bir yana, devletin, güvenlik kuvvetlerinin ve siyasilerin bu kadar aciz kalması işi daha esrarengiz bir hale getiriyor.
Diyelim ki Narin kızımız evin içinde görmemesi gereken bir şeyi gördü, şahit oldu ve bir şekilde ortadan kaldırıldı.
Bunun ortaya çıkarılması 24 saati geçmemeli.
Neredeyse bütün bir köy gözaltına alınıyor.
Büyüklerden bahsediyorum ki bunların içinde 18-19 yaşındaki gençler ve kadınlar da var.
Hayatında karakol, polis, emniyet ve jandarma görmemiş kadınlar var.
Nasıl çapraz sorguda veya emniyet araştırmasında herkes söz birliği etmişçesine "görmedim, duymadım, bilmiyorum" rolünü oynayabiliyor?
En enteresan olan bu.
Spekülasyonları artıran da bu.
Bilen bilmeyen onlarca kişi her gece televizyona çıkıyor ve herkes bir senaryo yazıyor.
Öyle entrikalar, öyle dedikodular ortada dolaşıyor ki, inanın Diyarbakır'da yaşayan bizlerin de aklı karışıyor ve hayretler içinde kalıyor.
Devlet yetkililerine sesleniyoruz:
En grift örgütleri, en iyi eğitilmiş militanları sorguladığınızda 3 günde çözüyorsunuz ve bütün örgütü ortaya çıkarıyorsunuz.
İstiklal Caddesi'nde bir bomba patlıyor, 9 saat sonra katilleri kamuoyunun önüne koyuyorsunuz.
Ve daha neler neler böyle.
Peki ne oluyor burada; onu anlatın önce.
İşte 3 bakan köye gelmiş, şu kadar milletvekili gelmiş... Gelmiş de niye gelmiş?
Devletin önünde bir görev var:
Bu mesele asla örtbas edilemez.
Kamuoyuna sahte senaryolarla farklı bir tablo ortaya konulamaz.
Ne yapıp edip, iktidarın ve bütün kurullarıyla devletin, yani jandarmasıyla, adliyesiyle, polisiyle, MİT'iyle ne varsa önce işin aslını halkın önüne koyma mecburiyeti var.
Bu bir görev.
Bundan kaçtıkları an en büyük zanlı devlet güçleri olacak.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish