Cengiz Sinan Çelik, 1974 yılında Dersim'in Hozat ilçesinde doğdu.
1997 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılandı ve müebbet hapis cezası aldı.
O günden bu yana 27 yıldır cezaevinde.
Erzurum, Giresun, Kırıkkale, Sincan, Tekirdağ, Muğla, Metris gibi birçok cezaevinde uyduruk gerekçelerle dolaştırıldı.
Son olarak 8 yıldır Silivri 5 No'lu Kapalı Cezaevi'nde bulunuyor.
İlk tutuklandığında, başı ve omuriliği başta olmak üzere bedeninin çeşitli yerlerinde şarapnel parçaları olduğu görüldü.
Felç olma riski nedeniyle herhangi bir tıbbi müdahale yapılamadı.
Şarapnel parçalarının yarattığı baskı nedeniyle sık sık ve uzun süreli epilepsi (sara) nöbetleri geçiriyor ve bu durum hayatını dramatik şekilde etkiliyor.
Mesane kanserine ve mide ülserine sahip, ancak tedavisi düzenli olarak yapılmıyor.
İnsan Hakları Derneği, Adli Tıp Kurumu ve birçok sağlık kuruluşunun epilepsi hastalığı başta olmak üzere mesane kanseri, mide ülseri ve diğer hastalıkları nedeniyle "cezaevinde tek başına kalamaz ve kontrol altında tutulması gerekiyor" şeklinde verdiği sağlık raporu göz ardı ediliyor.
Son olarak, mesane tedavisi amacıyla götürüldüğü Metris Cezaevi'nde, mesane kanseri ameliyatından bir gün sonra aynı cezaevinde kalan bir adli tutuklunun saldırısına uğrayarak 22 yerinden şişlendi.
Saldırıda sol ayağına platin takıldı, kuyruk sokumundaki kemiği kırıldı ve kemiği 2 santimetre dışarı çıktı.
Ayağındaki kemik kaynamadığı için çürüme ve kangren olma ihtimali bulunuyor.
Ayaklarında ve parmaklarında morarma, kaslarında erime ve kilo kaybı var.
Saldırı nedeniyle Metris'te mesane kanseri tedavisi yarıda bırakıldı ve Silivri Kapalı Cezaevi'ne getirildi.
Korona koşulları bahane edilerek tedavisi durduruldu; korona dönemi bittiği halde tedavisizliği devam etti.
Epilepsi nöbetlerinde dişleri kırıldı, diş tedavisi için götürüldüğü kampus doktoru "Yine mi sen, ne tedavi ederim ne de sevkini veririm" diyerek tedavi edilmeden koğuşuna geri gönderildi.
Hücre ve sağlık koşullarıyla ilgili şikayetler ve itirazlar disiplin cezaları ile karşılandı.
Son 8 yıldır Silivri Kapalı Cezaevi'nde hijyenik (sıhhi) olmayan ağır mahpusluk koşullarında bir başına hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Independent Türkçe için Cengiz Sinan Çelik'in ablası Nesrin Çelik ile konuştuk:
Nesrin Hanım, yukarıda sağlık durumunu ve koşullarını iki kez yazdığım kardeşiniz Cengiz Sinan Çelik bildiğiniz gibi hasta. Ama farklı olarak, ağır mahpusluk koşulları yanında düzenli tedavi edilmeyen, denebilir ki aslında şu veya bu nedenle tedavi edilmeyen bir hasta. Kendisini ailesiyle, çevresiyle ve büyüdüğü ortamla biraz tanıtalım istiyorum. Neler söylersiniz?
Biz ona ilk ismi olan Cengiz olarak hitap ettik. Cengiz, İstanbul Samatya'da komşuları Ermeni ve Rum olan bir mahallede, 9 kişilik Dersimli bir ailede altı kardeşin üçüncüsüydü.
Müteahhit bir babanın ve sosyal statüsü nedeniyle âşık olup da evlenemeyen bir halanın da evde bulunduğu bu kalabalık ailede, sokakta oynamanın daha güvenli olduğu bir mahallede, koca bir aileymiş gibi yaşanan bir ortamda büyüdü.
Belirgin kişilik özellikleri ve ilgi alanları hakkında neler söylersiniz?
Çok duygusal, içli, içten ve doğallıktan gelen eşitlik duygusu, hayvan ve doğa sevgisi, tiyatroya, şiire, müziğe ilgisi vardı.
Hayatta duygusal olan ne varsa ona ilgi duyan, herkesi seven ve sadece iyilik ile dünyayı gören bir çocuktu.
Herkese yardım etmeyi severdi; kibri ve kini hiç yoktu. İnsanlara yaklaşımında güzel bir dünyadan bakardı.
Paylaşırdı, arkadaşının soğukta parkası yoksa ona verip kendisi soğukta ceketsiz eve gelirdi. Gördüğü yoksullara kıymetli de olsa evinden eşya götürürdü çünkü onların yoktu. Bu uçurumun olmaması gerektiğine inanıyordu.
Çocukken Samatya sahilinde, bir grup ile gelen genç bir kız parkta çiçek koparırken ona ''Bırak dalında güzel'' dediğinde, karşısındakinin kavgayla cevap verebileceğini hesaba katmazdı.
Bir gün yaralı bir kuş görmüştü. İki kız kardeşiyle birlikte kuşu kurtarmak istediği için Samatya'dan Fatih'e kadar yaya yürüyerek veteriner bulmak için yola düşmüştü.
Veterinerin para istemesi nedeniyle onca yolu geri dönmüş ve kuşu eve götürüp kendisi bakmıştı.
Yine, babası ev sahibi olduğu için eşlerinden dayak yiyen kadınlar (kiracılar) eşleri oraya gelmezler diye kaçarak dertlerini annesine anlatırken dinleyenler arasında tek ağlayan oydu.
Toplumun ona yüklediği abilik statüsünü tanımazdı; o herkesle arkadaştı. Okula gittiğinde babası takım elbisesi ve at arabasıyla okuldan almaya gelirdi.
Apartmanın en altında babasına ait olan iç çamaşır konfeksiyonundan mahallenin tüm çocuklarını çağırıp, onlarla birlikte oradan elbise çalardı.
İhtiyacı olanlara dağıtıyordu. 90'lı yıllarda Samatya'da büyümüş bir genç ya lümpen ya da solcu olmalıydı.
Cengiz çok duyarlı ve duygusal bir gençti. Türkiye'de en son asılan Dersimli Hıdır Aslan akrabamızdı ve ailemiz içinde onun asıldığı gün için yas tutuluyordu.
Samatya sahilinde kayalarda oturup kız kardeşleriyle şarap içer, şiirler okur ve tiyatrikal doğaçlamalarda bulunurdu. Bir gün çıkarsa içeriden, tekrarlamak istediği özlemleri arasındaydı bu anıları.
Yakışıklı, esmer uzun boylu bir delikanlıydı ve havalıydı. Ama içi hep ezilenler için yanıyordu. Örneğin asfalt işçileriyle birlikte resim çektirerek en azından onların yanında olduğunu anlatmaya çalışıyordu.
Gözaltılar başlamıştı; Cağaloğlu'nda çeşitli matbaalarda ve yayınevlerinde çalışıyordu. 1 Mayıs'lara, Newroz'lara da katılıp gözaltından babasının onu Gayrettepe'den aldığı günler çok oluyordu. Bir gün yakalandı ve işkenceli günler ardından müebbet aldı.
Cengiz Sinan ile ilgili hep iyi ve güzel şeyler anlattınız. Cezaevine düştü, bir sarsılma veya değişim gözlemlediniz mi?
Cezaevi koşullarında bir şeyleri değiştireceğine olan inancı hep tamdı. Hatta bazen 'kendini feda' boyutunda olabilecek insan sevgisi kendini hep korudu.
Pazartesi arama günlerinden birinde sesi ağlamaklı, bir avukatın gelmesini istedi. Kuşlarından birinin öldüğünü, avukatın gelip almasını istedi.
"Bu bir canlı, toprakla bütünleşmeli, yoksa gardiyan bugün gelip onu çöpe atacak" diye ağlamaklı konuşan Cengiz, toprağa, doğaya, canlıya çok başka bir gözle bakan ve bunu halen içinde koruyan, inanan ve yaşatan biridir.
Bu konuda hiç ödün vermedi çünkü doğası hep buydu. Cezaevinde çıkıp da Cengiz'i büyük bir sevgiyle anan, onun desteği ve arkadaşlığından nasibini alanlar çoktu.
Cezaevinde hastalanıyor, ölümcül saldırılara uğruyor, koşulları ağırlaşıyor; bütün bunlar yaşamını ve hayata bakışını nasıl etkiledi?
Cengiz cezaevinde, muhtemelen işkence süreçlerinden kaynaklı olarak epilepsi hastalığına yakalandı. Bir gün artan ağrıları nedeniyle hastaneye götürüldüğünde, Almanya'da eğitim gören ve Hipokrat yemini eden bir doktorun teşhisiyle Cengiz'in kanser olduğunu öğrendi.
Bu hastalıkları nedeniyle daha hijyenik olması sebebiyle Metris Rehabilitasyon Cezaevi'ne sevkini aldırdı. Burada sadece hasta tutsaklar kalır.
Bir gün ameliyattan sonra tekrar cezaevine getirilen Cengiz, henüz kendine gelemezken, orada "hasta tutuklu" olarak kalan bir delinin saldırısına uğradı ve 22 yerinden bıçaklandı.
Savcının kamera görüntülerini aileye gösterirken, katledilen Özgecan'ın katillerinden "arkası sağlam" ve "kimliğini değiştirerek kalan" kişiler, Cengiz'in siyasi kimliğini bilenler ve "sözde darbe" sürecinde o curcunanın içinde Samatya Hastanesi'ne getirildi.
Ondan sonraki süreç, Cengiz için tekerlekli sandalye, kanser ve epilepsi nöbetleri ile devam etti.
Karşılaştığı kötücüllükleri nasıl aştı, en azından dengeleyebildi mi?
Bütün bu yaşananlar içinde Cengiz her zaman öykü ve şiirler yazarak, resim çizerek yaşama tutundu.
Danimarka'da resim sergisi açıldı. Şiirleri defalarca ödüller aldı ve ailesi ödüllerini onun adına almak üzere sürekli davetler aldı.
Çocukluktan beri şiir yazan Cengiz, hem hastalık hem de cezaevinin sürekli değişen gündemiyle şiirlerini bir araya toparlayamadı.
Ailesi bir gün bu şiirleri toparlayıp kitap olarak çıkmasını sağladı. Cengiz, dertlerini şiirle anlatmak, içini dökmek ve insanlara dokunmak istiyor.
Anlatımlarınızdan, Cengiz Sinan Çelik'le ilgili verdiğiniz değerli bilgilerden dolayı teşekkürler, Nesrin Hanım.
Özgürlük! Cengiz Sinan Çelik'e özgürlük!
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish