İnsan, yeni şeyler keşfetmekten ve eski sorunlara yeni çözümler üretmekten asla vazgeçmez.
En tehlikeli hastalıklardan bazılarını kontrol altına aldı, iklimsel faktörlerle mücadele etti, genel olarak beslenme ve ekonomi ile ilgili zorlukları hafifletti, mesafeleri ortadan kaldırdı, kozmik uzayı fethetti.
Bunların hepsi tamamen onun iradesinden veya yönetiminden kaynaklanan sorunlar değildi, ancak onlar için bir çözüm buldu.
Peki neden insana, algısına, değerlerine, ideallerine, çıkarlarına, kararlarına ve eylemlerine bağlı olduğu bilinen savaşlara bir çözüm bulamadı?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Her türüyle fanatizm, din ve sistem anlaşmazlıkları ve özellikle de hırs ve çıkar çatışmaları, bunların hepsi kadim çağlardan beri gerçekliğin ve doğrudan tarihin bir parçasıdır.
İnsanlar bazen bunlarla birlikte yaşadı, bazen de bunlar insanları savaşa sürükledi.
Ama bugün diyalog araçları her zamankinden daha fazla, buluşmak daha kolay, anlaşma koşulları daha elverişli, bir arada yaşamanın formülleri ve motivasyonları mevcut.
Ancak gerginlikler ve hatta çatışmalar hiçbir zaman eksik olmuyor.
Bu, insanın doğadaki sorunları çözmeye yaklaştığı ancak -ne çelişkili ve tuhaftır ki- insan ile insan arasındaki sorunları çözemediği anlamına mı geliyor.
Oysa bilindiği üzere insan kaynaklı sorunları ve anlaşmazlıkları kontrol etmek mümkün ve mucizeler gerektirmiyor.
Rasyonel bir insanın bileceği kendi "mucizevi araçları" bulunuyor.
Güvenlik Konseyi oturumlarının takibi, muhatapların hedefinin, hırsları desteklemek ve çözümlerden önce kazanımlar elde etmek olduğunu gösteriyor.
Ekonomi, savaşa girmek için ikna edici bir mazeret değil, tam tersine, savaş her şeyi tüketir veya kaybettirir ve iflasa sürükler.
Kimlik veya milliyetçilik kaynaklı anlaşmazlıklar savaş ile değişmeye aday ya da değişebilir sorunlar değildir, aksine savaş bunları daha da karmaşık hale getirir.
Savaşın nedeni, savaşta cesareti şeref ve gururla taçlandıran, tanınmış değerler sistemi midir?
Peki ama bunu hangi kriterlere göre yapıyor?
Yoksa savaşın nedeni hırslar ve emeller midir?
Yahut yüzyıllar boyunca "ideal" olarak kabul edilen değerlere dayanan kavram ve inançlar tarafından maskelenen bir içgüdü olabilir mi?
Ben kesinlikle hakkı ve toprağı müdafaa gerektiğinde eylemsizlikten, geri durmaktan, bir şey yapmamaktan yana değilim.
Aksine, ben kendim, yaşlılığıma rağmen, bir saldırganlığa karşı koyma ve bir toprak ya da hakkı savunma söz konusu olduğunda yardım etmeye ve hatta savaşa katılmaya hazırım.
Burada insani bir olgu, orada burada halklar ve gruplar arasındaki ihtilaf ve anlaşmazlıkların çözümünde, yarı otomatik olarak başvurulan, hatta güvenilen insani bir yaklaşım olarak savaş ilkesinden bahsediyorum.
O, kahramanlarını yücelten, onurlandıran, en yüksek değerlerle kuşatılmış, çocukları, yaşlıları, masum insanları öldürse bile eylemleri onurlandıran bir ilkedir.
Hem de savaşa alternatif olası ve mümkün icraatların bulunduğu bilinmesine rağmen.
Düşüncelerim tuhaf ya da bir hayal gibi görünüyorsa kusuruma bakmayın;
İkinci Dünya Savaşı'nda neden milyonlarca insan öldürüldü?
Savaştan birliğe geçişin gerçekleşebilmesi için hangi temeller değişti?
(Halihazırda ertelenmiş veya sönmüş bir ateşin üzerinde sakin olan Arap bölgesinden örnekler sunmayacağım. Bunun nedeni Arapların bu konuda en gergin, akıldan, hakikatten ve mantıktan en uzak halk olmaları değil, aksine onlar, tarihi ve onun içinde meydana gelen tüm dönüşümleri, gelişmeleri ve insani etkileşimleri silmek isteyen mantıksızlığa karşı direniş cephesinde yer alıyorlar).
Elbette savaşın yerini diyaloğun alması umuduyla yapılan uluslararası araştırmalar ve kurulmuş kurumlar var.
Ancak Güvenlik Konseyi oturumlarının takibi, muhatapların hedefinin, hırsları desteklemek ve çözümlerden önce kazanımlar elde etmek olduğunu gösteriyor.
Alternatif barışçıl ve adil insani çözümler her zaman mevcuttu ve asildi. Rasyonel bir şekilde ve içe kapanma, tahakküm, ortadan kaldırma ve ırksal saflık ilkesi olmadan sunulmaları halinde başarılı olma olasılıkları da yüksektir.
Gerçek şu ki, eğer savaşan taraflar dikkatli bir şekilde bakıp düşünselerdi, savaşlar onlara faydasız görünürdü ya da özellikle sorunlar barışçıl bir şekilde diyalog ile çözülebilecek düzeyde olursa savaşların sebep olduklarının faydaları ile eşdeğer olmadığını görürlerdi.
Fransa ile Almanya arasında yaşanan İkinci Dünya Savaşı’nda ölenlerin aileleri, savaş ve yaşanan kayıplar ve felaketler hakkında ne düşünüyor?
Bugün savaş atmosferi nerede?
Mevcut Avrupa Birliği'nin kurulmasından sonra ne düşünüyorlar?
Ortadoğu bölgesinden örnekler vermeyeceğim, çünkü henüz bunları rasyonel olarak tartışmanın zamanı gelmedi ya da henüz savaş mantığı, dahası savaş ve felaket sonuçları içinde yaşarken bunları tartışmak mümkün değil.
Ama alternatif barışçıl ve adil insani çözümler her zaman mevcuttu ve asildi.
Rasyonel bir şekilde ve içe kapanma, tahakküm, ortadan kaldırma ve ırksal saflık ilkesi olmadan sunulmaları halinde başarılı olma olasılıkları da yüksektir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Bu makale Independent Türkçe Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.