Türkiye, diğer İslam ülkeleri için neden çekici?

Esedullah Oğuz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Reuters

Gerçi son yıllarda demokratik haklar, kültür ve eğitim alanında dikkate değer bir gerileme göze çarpsa da Türkiye, 52 İslam ülkesi içerisinde her alanda en gelişmiş olanıdır. Ve Türkiye’yi İslam dünyasının gözünde çekici kılan, birbirleriyle çelişiyor gibi gözüken iki hayat tarzını, Batılı modern hayat tarzıyla geleneksel ve İslami yaşamı uzlaştıran toplumsal hayat anlayışı, yamalı demokrasisi ve giderek aşınan laik yapısıdır.

Afganistan, İran, Irak ve Suriye gibi ülkelerin yasaklarla dolu karanlık, boğucu ve tehlikeli ortamından kaçan milyonlarca insan, Türkiye’ye geldiklerinde çöl ortasında serap görmüş gibi rahat bir nefes alırlar. 

Müstebit Doğu’dan kaçanların Türkiye’de ilk hissettikleri şey, birtakım haklara sahip bireyler olduklarının farkına varmasıdır. Zira bu insanların önemli bir kısmı geride bıraktıkları ülkelerinde yıllarca yerel bir beyin, bir aşiret ağasının veya bir milis ordusu komutanın elinin altında yarı köle bir hayat sürmüşlerdir.
 


Türkiye’de mültecilerin gizli bir sevinçle fark ettikleri şey şudur: Ağa, komutan, bey, geride kalmıştır. Artık kimsenin önünde eğilip bükülmek gerekmez. Zira bu ülkede herkes eşittir, hatta kadınlar ve çocukların bile hakları vardır. O yüzden hiçbir Afgan veya Suriyeli, Türkiye’de karısını öldüresiye dövemez, öldüremez, oğlunu veya kızını kendi rızası dışında bir başkasıyla zorla evlendiremez. Bunu yaptığı takdirde, yıllarca hapiste yatacağını bilir. 

Kendi çocukluğumdan bir örnek vermek gerekirse; Sovyet işgalinin en zorlu döneminde 1982 yazında bir grup göçmen olarak Afganistan’dan Türkiye’ye gelmiştik, bizi Tokat’ta göçmen konutlarına yerleştirmişlerdi, Kızılay günde üç öğün yemek veriyordu. İçimizde yerel bey, han, ordu subayı, hatta eski milletvekili gibi hatırlı kişiler vardı. Ama Kızılay kimsenin mevkiine, statüsüne bakmıyor, her aileye kişi sayısına göre yemek veriyordu. Bunu gören mülteciler arasındaki eski bir uşak şaşkınlığını ve sevincini şu sözlerle dile getirmişti:

“Türkiye, gerçekten cennet gibi bir ülke ve Türkler de cennetlik insanlar.”

Uşağa bu sözleri söyleten, ilk defa insan yerine konması, insanca ve eşit bir muamele görmesiydi. Bunu sağlayan da elbette ki temelini Mustafa Kemal Atatürk’ün attığı laik cumhuriyetti. 

Bugün Körfez Araplarının gözünde Türkiye’yi çekici kılan şey, Türk dizilerinden tanıdıkları İslami geleneklerle harmanlanmış modern Müslüman yaşam tarzını İstanbul, Ankara, İzmir ve Antalya gibi kentlerde bulabilmeleridir. Bu yüzden de zengin Araplar habire Türkiye’den konut alıyorlar.  Zira varlıklı her Arap’ın gönlünde yatan şey, İslami gelenekten tamamen kopmadan Batı’nın özgürlüklerinin tadına bakabilmektir.

Aynı şeyi İran ve Afgan elitleri için de söylemek mümkün. Orta halli binlerce İranlı her yıl sevdikleri sanatçıların konserlerini izleyebilmek için Antalya ve İstanbul gibi kentlere geliyor. 40 küsür yıl önce Humeyni’nin iktidara gelmesinden sonra ABD’ye ve Avrupa’ya kaçan İran’ın Emel Sayınları, Ajda Pekkanları ve Erol Evginleri ilerlemiş yaşlarına rağmen hâlâ Antalya ve İstanbul’da konserler veriyor. Ve konser salonları, ölmeden önce son bir kez gençliklerindeki sanatçıları yakından görmek, dinlemek isteyen İranlı sanatseverlerle dolup taşıyor. 

Afganistan’dan kaçan eski rejimin varlıklı yöneticileri de Türkiye’deki laik sistemin sunduğu olanakların ve özgürlüklerin farkına varıp onları doyasıya yaşamaya başladılar. Birçoğu şu anda İstanbul’un en güzel semtlerinde Boğaz’a ve Marmara Denizi’ne bakan villalarda lüks hayatın keyfini sürüyor. Ayrıca Türkiye’de kimse bu insanların hesaplarındaki milyon dolarların kaynağını sormuyor.

Türkiye aynı zamanda ABD ve Avrupa’da yaşayan İranlı, Afganlı, Suriyeli ve Iraklı aileler için de güzel bir emeklilik ülkesi. Zira, kendi ülkelerinde durumun düzeldiğini görmeye ömürlerinin yetmeyeceğini biliyorlar. Ayrıca son nefeslerini Batı’da vermek istemiyorlar. Öyleyse, ömürlerinin sonunda özledikleri geleneksel ve Müslüman hayat tarzını yaşayabilecekleri en ideal ülke, Türkiye. Ayrıca Batı’ya göre hayat burada daha ekonomik ve iklim de ideal.

Demokratik hakları giderek kısıtlanan ve budanan, ağır bir ekonomik yükün altında inleyen yerli Türklerse, tüm bu avantajları fark etmeyecek kadar ağır bir hayat mücadelesi veriyorlar. Kimse bu ülkede hayat pahalılığıyla uğraşmaktan giderek zemin ve zaman kaybeden, aşınan demokratik özgürlüklere, laik yaşam tarzına, yerlerde sürünen eğitim kalitesine dönüp bakmıyor bile.

Oysa Türkiye’yi çekici ve özgün kılan şey, İslami geçmişi ile Batılı modern değerleri uzlaştıran, harmanlayan liberal hayat anlayışı ve laik yönetim sistemi. Bunu kaybedersek, tüm özelliğimizi ve çekiciliğimizi yitirmiş oluruz.  

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU