Egemenlik kayıtsız şartsız milletin mi, değil mi? Yüzleşelim!

Celalettin Can Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: MA

15 Temmuz 2016 darbe girişimi ile ilan edilen Olağanüstü Hal döneminde 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile AK Parti iktidarı tarafından yerel yönetimlere "kayyum" atanması uygulaması getirildi.

Yerel yönetim kuruluşları içerisinde halka en yakın kamu hizmeti sunan kurumlar belediyeler oluyor. 

Hiç şüphesiz belediyeler halkçı-toplumcu demokrasilerin temel unsurlarındandır.

Ancak Türkiye'de belediyeler yerel yönetimlerin doğasına aykırı bir biçimde katı merkeziyetçi sulta altındadır.

Türkiye'de merkezi denetim yerel yönetimler üzerinde sıkı sıkıya uygulanır.
 


Öte yandan "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı"na göre merkezi denetimin yerindelik denetimi yapılabileceği tek konu kendi görev alanına giren hizmetlere ilişkin yetki verildiğinde, bu yetkinin yerelde doğru kullanılıp, kullanılmadığını denetleme ile sınırlıdır.

Ama kayyumun Türkiye uygulamasında, belediyeleri görevleri bakımından işlevsizleştirdiği, kamu kaynaklarını vatandaşların kullanımına açmaktan uzak olduğu gibi lüks, şatafat, yolsuzluk, usulsüzlük almış başını gidiyor. 

Özellikle de bölgede kayyum uygulaması belediyeler tarafından vatandaşlara yerel kamu hizmetlerini sağlamaktan çok "anti terör" görevlendirme konusunda önemli bir rol oynuyor.

Kürt meselesinin çözümsüzlüğü ve çatışma ortamı bu yönlü "kirliliğin" üstünü örtüyor.

Maalesef...

 
12 Eylül darbe dönemi ön-kayyum uygulamaları...

Türkiye'de belediyelere kayyum ve benzeri atamalar yeni bir uygulama değildir.

12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra seçimle iş başına gelen belediye başkanlarının mahkeme kararı olmadan görevlerinden alınarak, yerlerine Vali (21) Vali Muavini (3) Devlet Memuru (11) Emekli General (8) Emekli Albay ya da daha alt rütbede subay (11) Emekli Memur (2) Belediye Memuru (2) Serbest Meslek Mensubu (5) Eski Belediye Başkanı (4)  gibi bürokrasiden gelen kişiler belediye başkanlıklarına adı konmamış kayyumlar olarak atandı.

1980 askeri darbesi sürecinde yapılan belediye başkanları görevlendirmelerinin günümüz görevlendirmelerinden içerik olarak değilse de biçim olarak farklı olduğu görülüyor.

Daha açıklayıcı bilgiyle, 12 Eylül askeri darbesi döneminde belediye başkanı olarak atanan kişiler aslında kayyumdu ama şimdi bilemeyeceğim nedenlerle "kayyum" ismi verilmedi.

Bu bağlamda 1984 ile 1994 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte 91 belediye başkanı mahkeme kararı olmadığı halde görevlerinden uzaklaştırıldı.

İçişleri Bakanlığı'nın verilerine göre, 1995'te (11), 1996'da (8) 1997'de (9) 1998'de (4) ve 2000 yılında (14) belediye başkanı mahkeme kararı olmadan görevlerinden geçici olarak uzaklaştırıldı.

"Geçici" dendi ama ne zaman görevlerine dönecekleri belirsiz kaldı.

Bu istatistikler de gösteriyor ki belediye başkanlarını görevden uzaklaştırarak yerine kayyum benzeri görevlilerin atanması uygulaması geçmişten güncele Türkiye'de yoğun olarak uygulanmış oluyor.  

Belediye başkanları ve belediye meclisi üyelerinin hangi şartlarda görevlerinden uzaklaştırılacağı,

Belediye başkanlarını ve belediye meclis üyelerini görevlerinden uzaklaştırmaya yetkili olan İçişleri Bakanlığı'na düşen görev ve sorumluluklar nelerdir, 

Bu uzaklaştırmanın ne kadar süreceği, 

Bütün bunlara karşın, görevden uzaklaştırılma süresi içerisinde yapılacak işlemler hususunda herhangi bir yasal düzenleme de  mevcut değildir. 

Belirsizliğin hâkim olmasının yarattığı sonuç, görevlerden uzaklaştırmanın esas, görevlere dönmenin istisna olmasıdır.

 
Güncellenen 12 Eylül ürünü kayyum darbeciliğidir! 

Kayyum uygulamasının yerel yönetimler içinde kullanılıp kullanılamayacağı çok tartışmalıdır.

Darbe dönemlerinde darbecilerin, "sivil" yönetim dönemlerinde İçişleri Bakanlığı'nın belediye başkanları atamalarına getirilen en önemli eleştirilerden biri kayyum atamalarının merkezi yönetim tarafından İçişleri Bakanlığı aracılığı ile mahkeme kararı olmaksızın yapılmasıdır.

Mahkemesiz uygulamayı dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ şöyle açıklıyor:

Hukuk devletinde, seçimle işbaşına gelen belediye başkanları/meclis üyeleri, görevlerini kanunlara ve nizamlara uygun şekilde yapmak zorundadır. Bir kişinin atama yoluyla değil seçimle işbaşına gelmesi, seçilene suç işleme hak ve yetkisi vermemektedir (2016).


Elbette belediye başkanlarının ve belediye meclis üyelerinin seçimle işbaşına gelmeleri onlara suç işleme yetkisi vermez.

Belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri belediye işleri nedeniyle hukuk dışı yollara tevessül ederlerse müfettişler araştırır, müfettişler gerekli kanıtları bulurlarsa, dosya savcılığa gönderilir, soruşturma ve yargılanma sonucu cezai yaptırım alırlarsa görevleri düşer, yani mahkeme karar verene kadar süren görevleri karardan sonra sona erer.

Suç şüphesi mali sorunlarla ilgili ise Sayıştay denetçileri devreye girer ama onlar da görevleri dışında kendilerini mahkeme yerine koyarak cezai bir karar veremez.  

Ancak, seçilmiş belediye başkanları ve belediye meclis üyelerini belge, bilgi, kanıt, mahkeme kararı olmadan suçlu ilan ederek görevlerinden alınması, yerlerine vali, kaymakam ve benzeri görevlilerin kayyum olarak atanması 12 Eylül darbe dönemi ürünü bir uygulamadır, hukuki değildir, kayyum darbeciliğidir.

Bu çerçeve de hiçbir üst görevlinin de bu noktada hukuk dışı davranma hakkı ve yetkisi yoktur, olmamalıdır da...


Kayyum sistemi darbeciliktir! Yüzleşelim!

Belediyelere "kayyum" atanması, yani seçilmiş yöneticilerin yerine atanmış yöneticilerin gelmesi yerel demokrasiye zarar verdiği genelde kabul gören bir düşüncedir.

Kayyum uygulaması ile birlikte özellikle kayyum atanan belediyelerde imar ve ihaleler konusunda belli kişi ve gruplara rant (getirim) sağlanmasına olan tepkiler arş-ı alaya ulaştı.

Yazık, iktidar güçlerine ulaşmadı (!)

Kayyum denilince halkın aklına şatafat ve kayyum atanan belediyelerin büyük çoğunluğunun borçlu olduğu gelir.

Belediyeler tarafından yapılan ihaleler önemli ölçüde belediye şirketleri üzerinden yapılıyor.

Bu uygulama belediyeler üzerinde etkin bir kontrol ve yargı denetimini engellemesine karşın sorumsuzca sürdürülüyor.

Kayyumlar tarafından alınan güvenlik tedbirleri ve yapılan hizmetler halktan kopuk bir şekilde yapılıyor.

Kayyum uygulaması katı bir hiyerarşik sistem içinde halka kapalı ama özellikle yapıcı eleştiriye dahi kapalı bürokratik egemenlik biçiminde sürdürülüyor.  

Kayyum uygulaması denetim-denge ve hesap vermekten azadedir.

Kayyum atanan illerle ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın şu sözü unutulmamalıdır:

Bu seçimlerde, teröre bulaşmış olanlar sandıktan çıkarsa, kayyum tayinleriyle yolumuza devam ederiz.


Kayyum sistemi halkın yerel sorunlarıyla ilgili bir belediye kurumu olmaktan ziyade bölgede sürdürülen "anti-terör" kampanya unsurudur.

Kayyum sistemi darbeciliktir!

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU