Oxford Üniversitesi öğrencileri karşısında verdiği konferanslar ve gerçekleştirdiği konuşmalar, Nobel ödüllü ABD'li yazar William Faulkner'i en çok memnun eden "eylemleri"nin başında geliyordu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Evet, memleketi, güneyin haklarını sadece roman ve öykülerinde değil, aynı zamanda ABD Kongresi'ne yazdığı mektuplarda ve basında yer alan makalelerinde yılmadan savunan Faulkner, Independent Türkçe okurlarına çevirisini sunduğumuz bu konuşmasında lise mezunlarına "fert olarak direnmeyi" öneriyor.
Zira direnemeyen insan fert; fert olamayan insan ise asla özgür olamaz.
Bu hitapta en basit gerçek, en çıplak haliyle bir daha en isabetli biçimde ifadesini buluyor:
Toplumların geleceğini kalem sahiplerinin kendi midelerine sahip çıkabilme direnci belirliyor.
Oxford Üniversitesi nezdindeki lisenin mezunlarına hitap:
'Gençler ne yapacağını bilse, yaşlılar yapmayı becerseydi'
Çok yıllar önce, daha siz dünyaya gelmeden müdrik bir Fransız böyle söylemişti.
Biz bu sözlerin anlamını şu şekilde kavrıyoruz: Gençken aklından geçen her bir şeyi yapmaya gücün var ancak ne yapacağını bilemiyorsun.
Ardından ihtiyarlıyorsun; deneyim ve gözlemlerin sana çok şey öğretiyor ancak bunun hiçbir farkı yok; yorulmuşsun, her şeyden çekiniyorsun ve sadece seni sakin bırakmalarını istiyorsun; sana şahsen dokunmadığında adaletsizliklere karşı yas tutmaya ne gücün ne de isteğin kalıyor.
Bugün bu salona ve bunun gibi dünyanın binlerce salonuna toplanan delikanlıların ve kızların, neyi ve nasıl yapmanızı bilmeniz durumunda dünyayı değiştirme, ebediyen savaştan, adaletsizliklerden ve meşakkatlerden hepten kurtarma gücü var.
Ve ihtiyar Fransız'ın dediği üzere; gençseniz ve ne yapacağınızı bilmiyorsanız, bunu size şimdi önünüzde duran beyaz saçlı bir adamın anlatması gerekir.
Ancak muhtemelen o, beyaz saçına bakarak ihtiyar ve müdrik sayılacak düzeyde değil.
Haliyle o size basit bir cevap vermek durumunda da değil.
Ancak kendi düşüncelerini paylaşmaya hazır.
Bugün bizi korku tehdit ediyor.
Bahsettiğim, nükleer bomba ve hatta o bomba karşısındaki korku değil.
Çünkü bugün Oxford'a düşmesi durumunda (o bomba) bizi ve her şeyi imha ederdi; bu ise fazla bir şey değil.
İmha etmesi durumunda üzerimizdeki korkuya dayanan ve bizim tırstığımız o hakimiyetten mahrum kalırdı.
Hayır, bizim için tehlike burada değil.
Bizim için tehlike insanı ferdiyetten, maneviyattan mahrum bırakmak isteyen dünya güçlerinin korkuyu kullanmasıdır.
Sadaka ve tehditle onu düşünemez kitle düzeyine indiriyorlar, kendi kazanmadığı gıdayı ona parasız sunuyorlar, uğruna çalışmadıkları değersiz paraları veriyorlar.
Kendilerine nasıl bir isim takmalarından ve Amerika'da mı, Avrupa'da mı, Asya'da mı, nerede kurulmasından asılı olmaksızın, tüm bu ekonomik, ideolojik, politik sistemler, kendi kibirleri ve güç-kuvvetleri namına veya kendi şaşkınlıklarından ve insanın cesaretinden, dayanıklılığından, yeteneğinden ve özverisinden korkmalarından dolayı, insanı uysal kitleye dönüştürmeye hazırlar.
İşte bundan dolayı dünyayı barışçıl ve insan için güvenilir hale getirmek istiyorsak direnmemiz gerekir.
İnsanı kitle kurtarmayacak.
Allah'ın uygun gördüğü şekilde hayırı şerden, hakkı haksızlıktan ayırma yeteneği ve isteğiyle yaratılmış ve bu nitelikleriyle kendini kurtarma gücüne sahip insan kendini kurtaracaktır:
İnsan, şahsiyet, hiçbir vakit kendisini kandırmak, korkutmak ve sadakayla sadece kendi haklarından değil, aynı zamanda adaleti adaletsizlikten, erkekliği korkaklıktan, fedakarlığı açgözlülükten, ızdırabı bencillikten ayırma borcuyla mükelleftir.
Sadece haksızlıklardan, açgözlülükten ve yalandan kurtulma hakkına her zaman inanmanın yanı sıra, adaletin yerini bulmasına, gerçeğin ve merhametin üstün olması gerektiğine inanmak da insanın borcudur.
Onun için hiçbir zaman korkmayınız.
Hiçbir vakit sesinizi vicdanın, hakikatin ve merhametin namına, haksızlığa, yalana ve açgözlülüğe karşı yükseltmekten korkmayınız.
Şayet, sadece bugün bu salona toplanan sizler değil, dünyanın her yerindeki binlerce bu tür salonlara toplananlar yarın da 1 hafta sonra da bunu sınıf veya sınıflar gibi değil, bireyler, erkekler ve kadınlar olarak yaparsanız, dünyayı değiştirirsiniz.
Ve o zaman insanı köle haline getirmek için korkuyu ve açgözlülüğü kullanmış, kullanmakta olan ve kullanacak tüm Napalyonlar, Hitlerler, Cesarlar, Mussoliniler ve iktidar hırslısı ve (insanların) kendi önlerinde eğilmesine teşne tüm tiranlar ve basitçe siyasetçiler, bukalemunlar, kişiliklerini kaybedenler, karanlık ve tırsmış insanlar- onların tamamı bir kuşak sonra yeryüzünden silinip gidecekler.
William Faulkner, 1951
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish