Ekim 2021'de Beyoğlu İstanbul ile başlayan Kültür Yolu Festivalleri 11 kente yayılarak devam ediyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, bu etkinliklere her yıl 5 kenti daha ilave ederek 2028 yılına kadar festivalleri 35 şehirde yapmayı planlıyor.
3 yıllık geçmişe sahip etkinlikler ise çeşitlenerek yoluna devam ediyor…
Kültür Yolu Festivalleri, Avrupa'nın en seçkin kültür sanat festivallerini bünyesinde barındıran Avrupa Festivaller Birliği üyeliğine de kabul edilmiş zengin içeriklerle dikkat çeken bir organizasyon.
2024 yılı kültür yolu festivalinin ikinci durağı ise Şanlıurfa oldu.
Mozaik gibi kültürel zenginliğe sahip olan ülkemizde, çoktan seçmeli bir skalada kültür yolu festivallerinin içeriği hakkında eleştirilere kulak tıkamamak adına, en son söylenmesi gerekeni en başından (Şanlıurfa özelinde) söyleyeyim o vakit; Tercihler! Özensizlik!
Hayallerin ve algıların, hakikatler üzerine inşa edilmeye çalışıldığı bir gerçek.
Bir kentin ekosistemi ve kültürü üzerine yanlış okuma yapıldığını, birilerini yermek ya da birilerinin daha başat olduğu bir düşünceyle organizasyona yaklaşmak değil elbette maksadım.
Eleştiriye sebep olan konu; Şanlıurfa ilinin programa dahil edildikten sonra, doğal olarak bölge insanın festivalden beklentileri de çok büyük oldu.
Programın içeriğine göz attığınız anda "yine mi" demekten kendinizi alamadığınız bir yöne evriliyorsunuz.
Bir kültür yolu festivalinden çok, yetkili mercilerin Şanlıurfaya biçtiği rol "Dostlar alışverişte görsün" edasıyla bir yaklaşım sergilenmiş olması…
Kültürel ve sosyolojik olarak tek bir perspektife odaklanmış, bir kesimin beğenilerine fokuslanan içeriklerden öteye gidilmediğini çok net ifade edebilirim.
Oysa kentler sadece dağı, ormanı, beton yığınlarının arasına sıkıştırılmış bir ekosistemle ifade edilmeyecek kadar geniş bir yelpaze…
Ayrıca kentler aynı işleri yapan, aynı düşünen, aynılaşarak yol alan insanların oluşturduğu bir alan değil; aksine farklılaşarak, farklı düşünerek, ekonomi, felsefe, tarih, siyaset gibi farklı dinamikleri bir bütün olarak inşa eden, birbirinden beslenerek gelişebilecekleri yegane yerlerdir.
Kültür yolu festivalinin Şanlıurfa durağı içerik olarak zayıf, kültürel kimlik bağlamında tercihler dikkate alınmamış, yetersiz ve tek bir gözle festivale bakıldığını söylersek sanırım yanlış bir tespit olmaz…
Kentin sosyokültürel bacağı adeta görmezden gelinmiş…
Refik Anadol'un "Mercan Rüyaları" adlı eserine rastlamasak, festivalin, belediyelerin yaptığı olağan etkinliklerden herhangi birinden farklı olmadığını çok rahat görebilirsiniz.
Heykeller ise kentin en dar köşelerine ve ulaşılması zor bir noktaya adeta hapsedilmiş.
Heykel yerleştirmelerinin lokasyonu Reji Kilisesi olarak kodlanmış.
Reji Kilisesi'ni lokasyon olarak bulmanız için birçok engeli aşmanızda büyük bir olasılık…
Bilinçli olarak bir yere sıkıştırmak adına mı yapılmış, yoksa gayrı ihtiyari bir tercih mi; onu bilemem…
Ama 15 metrekarelik bir alana 4 heykel sıkıştırıp, adeta bir avluda hapsetmek, sergi ve eserin sahibi için bana kalırsa tam bir talihsizlik….
Eleştirileri haksız görebilirsiniz, lakin şapkamızı önümüze koyarak, hangi konu özelinde eleştiri yaptığımı da "Neden" sorusuyla anlatmaya çalışalım.
Bakanlığın kültür yolu festivalleri için yaptığı tanıtımda neler vardı; Şanlıurfa'nın bu tanıtımdan, kültürel, ekonomik ve sosyal anlamda ne kadar nasiplendi; hep birlikte bakalım o vakit.
Farklı kentlerde hangi organizasyonlar ve sanatçılar varlık gösterecek bir göz atalım;
Pablo Picasso'nun ölümünün 50. yılı dolayısıyla, ünlü ressamın 80'den fazla orijinal eserinin yer aldığı serginin 3 ay boyunca farklı şehirlerde sanatseverlerin beğenisine sunulacağını söyleyen Bakan Ersoy, bu kapsamda Sebastiao Salgado, Güvenç Özel, Refik Anadol ve Frida Kahlo gibi sanatçıların eserlerine de yer verileceğini ifade etti.
Festivale konuk olacak topluluklarla sanatçılara da değinen Ersoy, şu bilgileri verdi:
"Uluslararası iş birliklerimiz ve büyükelçiliklerimizle yapılan görüşmeler neticesinde Avrupa, Latin Amerika, Asya ve Afrika ülkeleriyle hem görsel sanatlar hem de sahne sanatları alanlarında iş birlikleri gerçekleştirmekteyiz. Deutsches Senfoni-Orkestra Berlin, Estonya Orkestrası ve Korosu, Çin Sahne Performansları ve daha birçok uluslararası sürpriz ekibi ve orkestrayı sahnelerimizde ağırlayacağız. Caz müziğinin en büyük isimlerinden, Grammy ödüllü trompet sanatçısı Chris Botti, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası (CSO) ile sanatseverlere muazzam dinletiler sunacak. Başta CSO olmak üzere, Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğümüze bağlı orkestralarımız ile koro ve topluluklarımız, sanatın evrensel dilini müzik ve dansla sahneye taşıyacak."
Bu kadar donanımlı ve zengin bir organizasyonunun Şanlıurfa ayağı sizce de çok zayıf kalmamış mı?
İstanbul, İzmir, Bursa, Antalya gibi sanata doymuş şehirlerin sanattan yoksun olan kentlere oranla daha çok eser ve farklı sanatçılarla desteklenmesi festivalin hem amacı hemde ruhuyla çelişmiyor mu?
Çevre illerden dahi Pablo Picasso, Frida Kahlo gibi, daha evrensel ve başat eserleri görmek için Şanlıurfa'ya on binlerin akın edeceğini ve bölgede heyecan yaratacağını söylemek de abartı olmaz diye düşünüyorum.
Çocukların resim defterlerine çizdiği Picasso ve Kahlo'nun eserlerini bir umut görme şanslarının ıskalanması elbette üzücü!
Başka bir eleştiri de Festival için kente gelen bazı sanatçı ve eserlere daha önceden aşina olunması, içerik olarak da alışılmış konuların üzerinden tekrara gidilmesi festival özelinde beklentilerin çok altında kaldığını söylemek haksız bir eleştiri olmasa gerek …
Özellikle konser vermek için Şanlıurfa'ya gelen birçok sanatçının profilleri ise tanıdık.
Bakanlığın programlarında aynılaşan yüzleri, aynı platformda görmek konser alanına gitmeyi kent özelinde dahi cazip hale getirmedi.
Daha birkaç ay önce Şanlıurfa'da 8 kişinin konserine icabet ettiği ve konserine katılım olmamasından dolayı konseri iptal edilen bir sanatçıyı dahi programa dahil etmekten bir an tereddüt etmemeleri bana zorlayıcı bir faktör olarak geldi…
"Peki organizasyonun kente hiç mi katkısı olmadı?" diye sorarsanız;
Göz kamaştıran ve merak uyandıran bir yanı da oldu elbette.
Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali'nin kazananı kuşkusuz kentin çocukları oldu.
Kurulan oyun parkurları ve gösteriler çocuklar için 9 günlük bir panayır havasında geçti.
Solotürk gösterilerinin kente yarattığı heyecanı görmek ve gösteri uçuşuna olan ilgi gerçekten güzel ve görülmeye değerdi.
Bitirirken; vatandaşların birkaç eleştirisini de yazmadan geçmeyeyim;
Ülkedeki ekonomik sorunların varlığından dolayı kaynakların gereksiz harcandığını, Gazze ve Refah'taki katliamlar sürerken konser ve eğlencelerin hoş karşılanmadığı gibi eleştiriler de yüksek sesle dillendirilen konular arasındaydı…
Ez cümle, sanatın toplumsal değişim ve eleştiri gücüne sahip olduğunu unutmadan; kentin dinamiklerini ve ulaşılabilir kent armonisinin katılım sağlayacağı nice festivalleri ülkemizin her noktasında görmeyi dileyerek bitiriyorum.
Sağlıkla, sanatla kalın…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish